Sanat eserlerinin yağmalanması her zaman askeri veya ekonomik gücün bir işareti olmuştur. Binlerce yıl boyunca, generaller, kendi şehirlerini süslemek için fethettikleri yerlerden ganimetlerini aldılar. Daha yakın yüzyıllarda ise, varlıklı üst sınıflar klasik şehirlerde yaptıkları “büyük gezileri” sırasında vazodan heykellere ve hatta tapınak frizlerine kadar evlerine hatıralar taşıdılar. Antik çağa ait bir esere sahip olmak, kişinin servetinin, antik kültüre olan hayranlığının ve nihayetinde kimsenin sahip olamayacağı şeylere sahip olmasıyla seçkinliğinin bir göstergesiydi.
En azından bu, yağmacıların düşündüğü şey. Artık hepimiz bu müphem koleksiyon biçimini tanımlamanın en münasip yolunu bilmeliyiz: tarihsel yankıya da sahip olan ‘vandalizm’ yani barbarlık.
O kadar çok eski eser çalındı ki dünya çapındaki başkentlerin Louvre, Metropolitan, İstanbul Müzesi gibi muazzam imparatorluk müzelerini doldurdular. Bu kurumlar, dünya mirasını koruyan ve herkesin kullanımına sunan uluslararası müzeler olduklarını iddia ederek, diğer ülkelerin ulusal hazinelerine ellerinde tutmaya devam ediyor.
Atina’nın Osmanlı bağımsızlığını ilan etmesinden 30 yıl kadar önce, 1801’de Elgin Kontu Thomas Bruce tarafından şüpheli bir şekilde edinilen ve sonrasında Londra’daki British Museum’da sergilenen Parthenon Mermerleri, en çok tartışılan vandalizm eylemlerinden biridir.
İngiltere’nin muhalefet lideri Jeremy Corbyn geçtiğimiz günlerde işçi ve emekçi yanlısı bir hükümet bu mermerleri Yunanistan’a geri verirdi diye belirtti. 3 Haziran’da verdiği bir demeçte şunları söyledi:
‘Geçmişte diğer ülkelerden yağmalanan eserler de dahil olmak üzere, işgal edilen yerlerden veya sömürgelerden çalınan veya alınan her şeyde olduğu gibi, Yunan hükümetiyle de gönderme geri gönderme konusunda yapıcı görüşmelerde bulunmalıyız.’
İngiliz hükümetinin Parthenon mermerleri üzerindeki geleneksel tutumu, koleksiyonundaki herhangi bir eserin ait oldukları ülkeye dönmesi ile ilgili kararı British Museum’un mütevelli heyetine bırakmış olmasıdır. Fakat hükümet müzenin önemli bir bağışçısı olduğundan dolayı, mütevelli kararları üzerinde güçlü bir etkiye sahip olması kuvvetle muhtemeldir.
Mermerler hala Londra’da ve eski eser ticareti hala öyle güçlü bir durumda ki bu sadece ülkeleri kendi miraslarından mahrum etmekle kalmayıp, daha da kötüsü, sadece uygun sistematik kazılarla ortaya çıkarılabilecek bilgiden de bizi mahrum bırakarak, insanlık tarihinin belirti ve öğretici olan eski eserlerini, müze bağlamında keyif alınan salt sanat eserlerine indirgiyor.
Bu arada, Suriye ve Irak’ta yağmalanan çalınan eski eser satışının İslam Devleti ve diğer terörist gruplara fon sağlamak için kullanıldığına dair kanıtlar var, bu da yasadışı bir faaliyetin pek çok diğeri ile ilişkisini gösteriyor.
Tarihsel bilgi, yerel gurur ve uluslararası egemenliğin bir musibeti olan bu ticareti nasıl durduracağız. Eski eserlerin yasadışı ticareti – ayrıca neredeyse tüm eski eser ticareti bir anlamda yasadışıdır, çünkü neredeyse her zaman kaynak ülkelerin yasalarına karşıdır- ortak bir suç olarak kabul edilmektedir. Birçok ülkede bu tip suçlarda uzmanlaşmış emniyet birimleri bulunmaktadır. Örneğin, İngiltere’de Büyükşehir Emniyetinde ‘sanat ve eski eserler birimi’ var ve ABD’de FBI’ın 16 kişilik bir ‘Sanat Suçları Ekibi’ bulunuyor.
İngiltere’de, sanat ve eski eserler birimi tarafından başarıyla yürütülen “Hasırotu Operasyonu (Operasyon Bullrush)” ile, 1997 yılında eski eser taciri Jonathan Tokeley-Parry Mısır’dan kaçırdığı eski eserler için yargılanmıştı (aynı zamanda Mısır’da da gıyaben yargılandı). Ayrıca, 2002 yılında bir ABD mahkemesi, 1934 Ulusal Çalıntı Varlıklar Kanunu (NSPA) kapsamında, Antik, Şarki ve İlkel Çağ Sanatı Tacirleri Ulusal Derneği eski başkanı Frederick Schultz’u Mısır’dan çalınan eski eserleri alabilmek için kumpas kurduğu gerekçesiyle suçlu bulmuştu.
Bu arada, çeşitli ülkeler eski eser ithalatını kontrol etmek ve kaçakçılığı önleme çabalarını koordine etmek için mutabakat anlaşmaları imzalıyor. 2017’de ABD ve Mısır böyle bir anlaşma imzaladı. Bu tür düzenlemeler, taraf ülkeler arasında eski eserlerin satılmasını ve satın alınmasını yasaklayan 1970 UNESCO Paris Sözleşmesi tarafından desteklenmekte.
Ancak bu önlemlerin ve miras paydaşlarının çoğu, eski eserlerin nihai varış noktasına odaklanıyor -yani koleksiyonculara veya müzelere- ki bu da yeterli değil. Kazıdan sonraki birincil ve ikincil aracılar, onu bir ülkeden diğerine taşıyanlar, nihai alıcı ve koleksiyoncu gibi eski eserlerin yasadışı ticaretinin tüm aşamalarını hesaba katacak önlemler de olmalı.
Kent Universitesi’ne bağlı bir proje olan Miras Yönetimi Organizasyonu (HERITΛGE), bilim insanları, yerel toplumlar, polis, koleksiyoncular, kanun yapıcılar ve halk gibi çok sayıda paydaşın bilgi ve çabalarını birleştirmeyi amaçlayarak, yasadışı eski eser ticaretine yönelik kapsamlı bir strateji oluşturmak için çalışıyor.
Yasa dışı kazıların önlenmesi için polis kuvvetlerinin, uydu tarama, örüntü tanıma ve adli bilimler gibi en son teknolojik gelişmeleri devreye sokması gerekiyor. Fakat, arkeolojik öneme sahip yerlerde, miraslarının korunmasında paydaşlar olarak daha olumlu olmaları gereken yerel toplumların da yardımlarına ihtiyaçları var.
Koleksiyoncular düşman olarak görülmemeli- ancak yasadışı eski eser ticaretine karşı mücadeleye dahil edilmesi gereken ve eğitime ihtiyaç duyan potansiyel güçlü paydaşlar olarak görülmelidir. Birçok koleksiyoncu eseri nasıl satın aldıklarına çok dikkat ediyor- ancak diğerleri ise bu konudan aciz. Koleksiyoncular, gizli ağlar, sanat tüccarları ve kendi koleksiyonlarındaki her bir parçanın yasal durumunun potansiyel olarak titiz bir şekilde doğruluğu (ya da sahteliği) hakkında içgörüye ve değerli bilgilere sahip. Yunan Kültür Bakanlığı’nın iş birliğiyle, HERITΛGE, Yunanistan’da koleksiyoncular, bakanlık ve polis arasındaki ilk toplantıyı düzenledi ancak halen bu alanda çok daha fazla şey yapılması gerekiyor.
Eski eser ticaretini kontrol etmek için uluslararası anlaşmalar önemlidir, ancak öncelikle ilgili tüm paydaşlar tarafından anlaşılmalıdır. HERITΛGE, ayrıca hem Avrupa hukukunda hem de uluslararası hukukta eski eserlerin menşe ülkelerine iadesiyle ilgili bir kitap yayınladı. Bu kitap Türkiye için de oldukça büyük önem taşıyor zira Türkiye de eski eser ticaretinde başlıca kaynak ülkelerden biri.
Gönüllülere, satılan parçaların menşeinin nasıl kontrol edileceği ve var olan veri tabanlarının çalıntı ve gizli kapaklı parçaları yakalamada nasıl kullanılabileceği konusunda eğitim verilmesi zorunludur. Bunun bir örneği, yağmalanmış eski eserlerin takibi ve menşe ülkelerine geri gönderilmelerinin sağlanmasında bazı başarıları olan akademisyen Christos Tsirogiannis’dir. Ancak, böyle bir stratejinin meyve verebilmesi için, tüm ilgili paydaşların açık bir zihinle işbirliği yapması gerekiyor ve sonrasında belki de pek çok ülkeye yapılan binlerce yıllık yağmayı sona erdirebileceğimiz bir şans yakalarız.
The Conversation.
15 Haziran 2018.
You must be logged in to post a comment Login