Türkiye’den Çıkarılan Travertendeki Çene Bize Neler Anlatabilir?

Denizli’den çıkarıldığı tahmin edilen traverten karonun içine hapsolmuş çene kemiği incelendiği takdirde hangi bilgileri edinebiliriz?

Bu insan çenesi yüzbinlerce, belki de milyonlarca yıl önce travertende fosilleşmişti. Taş, fayans yapmak için dilimlendi ve çenenin bu yanal kesiti, bir yer döşemesi oldu. C: Kidipadeli75 via Reddit

Milyonlarca yıldır taşta korunan eski bir çene kemiği: Bu, bilim insanlarının bulmak için sahada yıllarca çalıştığı türden bir keşif. Peki ya bu çene kemiği traverten yer karonuzun içine gömülmüşse?

Yakın zaman önce Reddit’te ortaya çıkan hikaye bu. İsimsiz bir kullanıcı, ebeveynlerinin yakın zamanda yenilenen evindeki bir döşemeye yerleşmiş insan çene kemiğinin kesitine benzeyen bir görüntüyü yüklediğinde bulgu ortaya çıktı.

Anonim kişi, mesleğinin diş hekimliği olduğunu açıkça söylese ve çene kemiğini ilk bakışta tanısa bile, bu kulağa başka bir internet uydurmacası gibi gelebilir. Ancak hiç kimse fotoğraflara inanmadan geçemez: Cilalı traverten yüzeyinde düzgün bir şekilde kaplanmış olan bir çene kemiği, en az beş dişi boyunca yanal olarak kesilmiş.

Keşif bir gizemi barındırıyor: Bu çene kemiği kime aitti, banyo fayansına nasıl düştü ve vücudun geri kalanı nerede?

Taştaki hikayeler

Traverten, suyun çözünmüş kalsiyum karbonatla yüklü olduğu kaynakların yakınında oluşur. Bu kalsiyum karbonat, kireçli suya sahip evlerin boruları ve demirbaşları üzerindeki kireç birikiminin bir tür devasa doğal versiyonu olan kaya katmanlarını oluşturur. Kaya, oluşurken yaprakları, ahşabı ve eski homininler de dahil olmak üzere hayvan kalıntılarını kaplayabilir.

(İlgili: Yer Döşemesinde Bulunan İnsan Çenesi Türkiye’den Gelmiş)

Benzer oluşumları Denizli ilinde de görmek mümkün. Bu bölgedeki traverten yataklarının çarpıcı şeritleri, taşı evlerde ve ticari binalarda kullanım için popüler hale getiriyor. Pamukkale Üniversitesi’nde jeoloji profesörü olan Mehmet Cihat Alçiçek, 2002 yılında Denizli’deki Kocabaş köyü yakınlarındaki kaba kesilmiş traverten panellerdeki fosilleri incelerken insana benzeyen bir kafatasının ana hatlarını gördü.

Alçiçek ile anatomi ve jeoloji uzmanları, kafatasının 1,6 ila 1,2 milyon yıl önce yaşamış bir Homo erectus bireyine ait olduğunu belirledi. Geriye kalan tek şey kaştan kafatasının arkasına doğru ince bir açılı dilimdi. Başka hiçbir parça bulunamadı.

Kocabaş’ta bulunan kafatası parçası yine de çok değerli. Türkiye ve çevresi, insan atalarının Afrika, Asya ve Avrupa arasındaki bağlantılarını ve göçlerini anlamak açısından büyük önem taşıyor. Homininler Afrika’da evrimleşti ve Avrasya’ya gidene kadar en az dört milyon yıl boyunca orada yaşadılar. Homo erectus fosillerinin 1,8 milyon yıl önce Gürcistan’ın Dmanisi kentinde ortaya çıkışına vücut şekli ve davranışlarında birçok yenilik eşlik etti.

Bu erken başarı, Homo erectus’u hızla Çin ve Endonezya’ya taşıdı. Ancak Homo erectus’un Afrika’dan Kafkasya’ya doğru hareket ettiği ve muhtemel bir kavşak noktası olan Türkiye’deki fosil kayıtları, Kocabaş kafatasının keşfine kadar sessizdi. Bu da çok eski atalarımızın da bölgede bulunduğunu gösteriyor. Sonunda bölgede Homo erectus bireylerine ne olduğu bilinmiyor.

Çarpıcı bir örnek

Henüz hangi türe ait olduğu bilinmeyen, traverten karonun içine hapsolmuş çene kemiğine gelelim. Reddit gönderisinde güncellemeler ortaya çıktıkça taşın kaynağının Türkiye olduğu ortaya çıktı ve dünyanın dört bir yanındaki antropologlar çeneyi inceleme fırsatını değerlendirdi.

Henüz herhangi bir plan mevcut olmasa da, herhangi bir çalışma muhtemelen çenenin ve çevresindeki travertenlerin Bilgisayarlı Tomografi taraması için bir laboratuvara kaldırılmasıyla başlayacak ve ardından kemiğin kayadan çıkarılmasına yönelik özenli bir çalışma gerçekleştirilecek. Günümüzün yaklaşımları böyle bir fosilden şaşırtıcı miktarda bilgi çekip çıkarabilir.

İlk amaç kemiğin yaşını belirlemek olacak. Kocabaş kafatasının yaşını bulmak için uluslararası araştırmacılardan oluşan bir ekip, kozmojenik nüklid tarihleme olarak bilinen bir yönteme güvenmişti. Kozmik ışınlar olarak bilinen yüksek enerjili parçacıklar her zaman Dünya’ya düşer, ancak nadiren gezegenimizin yüzeyine birkaç metreden fazla nüfuz ederler. Bu parçacıklar oksijen ve silikon içeren minerallere çarptığında bazı atomları radyoaktif izotoplara dönüştürürler. Yeterince derine gömüldüklerinde bu izotoplar artık yeni kozmik ışınlar tarafından üretilmiyor ve yavaş yavaş bozunuyor.

Traverten karodan kuvars kristalleri örnekleyerek ve radyoaktif izotoplardaki bozunma hızını ölçerek, eski çene kemiğinin sahibinin ne kadar zaman önce dünya yüzeyinde açığa çıktığını belirlemek de mümkün olmalı.

Söz konusu çene kemiğinde ayrıca Kocabaş kafatasında eksik olan önemli bir kısım var: dişler. Dişler, bireyin erken yaşamının birçok bölümünü kapsayan zaman kapsülleridir ve bir fosilin daha geniş aile ağacına yerleştirilmesi için en güçlü araçlar olabilir.

Araştırmacılar, diş minesi büyümesindeki artışları inceleyerek doğum, sütten kesilme ve olgunlaşma gibi birçok olayın zamanlamasını inceleyebilirler. Bir bireyin hastalık geçirdiği zamanlar ve mevsimsel stresler diş minesine kaydolabilir. Dişlerin kökleri çevresinde sementum adı verilen ve aynı zamanda önemli yaşam streslerinin izlerini de taşıyabilen madde katmanları gelişir.

Diş taşı olarak bilinen ve küçük yiyecek parçacıkları ve mikrop fosilleri içerebilen sert maddenin içinde dişlerin yüzeylerinde başka izler de tutulur. Diş taşında yağların, proteinlerin ve hatta dumanın kimyasal izleri de tutulabilir.

Eski bir birey hakkındaki potansiyel bilgi kaynaklarının en büyüğü DNA’dır. Araştırmacılar birkaç miligram kemik tozundan antik bir genomun (6 milyar baz çifti) dizilimini çıkarmayı başardılar. Ortaya çıkan veriler, Neandertaller gibi eski grupları günümüz insan popülasyonlarına bağlamaya yardımcı oluyor ve onların bağışıklık sistemlerini, metabolizmalarını ve diğer adaptasyonlarını incelemeyi mümkün kılıyor.

Ancak DNA sonsuza kadar dayanmaz. Eski kemiklerde korunması sıcaklığa ve kimyasal ortama bağlıdır. En iyi korunmuş antik genomlar soğuk mağaralardan gelir. Dolayısıyla ılık sularda oluşan traverten pek umut verici görünmüyor. Yine de denemeden emin olmanın yolu yok.

Neyse ki genetikçilerin DNA’nın korunup korunmadığına dair bir fikir edinmek için çenenin kendisini örnek almasına gerek yok çünkü aynı bölgeden hayvan kemiği veya dişleri üzerinde deneyler yapabiliyorlar.

İhtimaller içinde en zoru, iskeletin daha fazlasını bulmak. Bulunan hominin fosillerinin çoğu bir kemiğin yalnızca tek bir parçasından oluşuyor. Ama en azından çeneli traverten panelin diğer yüzü, alt çenenin yarısını ve diğer dişleri içeride tutacak şekilde bir yerlerde mevcut olabilir.

Diğer kemikler de paneller halinde dilimlenmiş olabilir, fakat bunları tanımlamak çok daha zor olur. Birisi insana benzeyen kemiklerin çok sayıda kesitine bakmadığı sürece, fayans zemine gömülü olsalar bile muhtemelen göze çarpmayacaklar.


National Geographic. 2 Mayıs 2024.

Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu. İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü Yüksek Lisans mezunu. Aynı üniversitede Doktora adayı. İletişim: ermanbu@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login