Arkeologlar bir gök olayından faydalanarak Rusya’da yeraltına gömülü gizemli bir yapının kaba görüntüsünü saptadı. Yapılan yeni araştırmaya göre yapı, dünyanın en eski kiliselerinden biri olabilir.
Gizemli yapı, Derbent’te MS 300 dolaylarına tarihlenen bir savunma yapısı olan Naryn Kala kalesinin kuzeybatı kısmında konumlanıyor. Haç şeklindeki 11 metrelik bu yapı tepesindeki yarı hasarlı kubbe hariç neredeyse tamamen toprağa gömülü.
Yapı UNESCO Kültürel Miras Alanı içerisinde olduğundan üzerinde kazı yapılamıyor, bu da asıl işlevini tartışmaya açık bırakıyor.
Rusya MISIS Ulusal Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden gelen açıklamaya göre yapı bir sarnıç, kilise veya Mecusi tapınağı olarak işlev görmüş olabilir.
(Karabük’te Anadolu’nun En Eski Kiliselerinden Biri Bulundu)
Yapı doğrudan kazılamadığı için bir grup araştırmacı incelemeleri detaylandırmak için kozmik ışın adı verilen bir gök olayından faydalandı. Araştırmacılar kullandıkları bu yönteme müon radyografisi adını veriyor.
Kozmik ışınlar güneş sistemimizin dışında bilinmeyen bir kaynaktan gelen yüksek enerjili radyasyon formları. Bu ışınlar çıktıkları kaynaklardan sürekli olarak yeryüzüne yağıyor. Işınların büyük bir çoğunluğu atmosferin üst tabakalarında atomlarına ayrılıp yeryüzüne ulaşamasa da müon parçacıkları adı verilen bazıları bu ayrışmadan kurtulup yüzey seviyesine ulaşabiliyor.
Müonlar madde boyunca neredeyse ışık hızında hareket edebiliyor, ancak daha yoğun maddeler boyunca hareket ettiklerinde enerji kaybına uğrayıp çürüyorlar.
Arkeologlar yeraltında çeşitli kısımlar boyunca hareket eden muon sayısını hesaplayarak bir maddenin yoğunluğuna dair bir taslak oluşturabiliyor. Ancak, bu yöntemin işe yaraması için yapı ve onu çevreleyen toprağın yoğunlukları arasından en az %5’lik bir fark bulunması gerekiyor.
Gizemli yapının yaklaşık 10 metre içerisine müon detektörleri yerleştirip iki ay boyunca ölçümler yapan araştırmacılar yapı ve onu çevreleyen toprağın bu yöntemin kullanılarak yapının 3 boyutlu bir modelinin oluşturulmasına olanak tanıyacak derecede bir yoğunluk farkına sahip olduğunu saptadı.
Birçok tarihi kaynakta öyle olduğundan bahsedilse de araştırmacılar yapının bir yeraltı sarnıcı olduğunu düşünmüyor. Yapının 17. ve 18. yüzyıllarda bir su deposu olarak kullanılmış olabileceği söyleniyor.
MISIS Ulusal Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden Natalia Polukhina yapınyı bir su deposu olarak yorumlamanın tuhaf geldiğini belirtiyor. Bilim insanlarının aynı kale içerisinde gerçekten su deposu olarak kullanılan dikdörtgen bir yapı daha keşfettiği bildiriliyor. Yapı hakkında dikkat çeken bir diğer nokta yeraltına değil yüzeye hatta kalenin en yüksek noktası kurulmuş olması.
Bir su deposunu yüzeye hatta dağın tepesine kurmanın anlamı nedir diye soran Polukhina, cevaptan çok soru olduğunu söylüyor.
Araştırmanın amacı yeni bir keşif yapmaktan ziyade yöntemin yapının neye benziyor olabileceğini gösterebildiğini doğrulamaktı. Araştırmacılar yapının en nihayetinde kullanım amacını anlamalarına yardımcı olacak üç boyutlu bir görüntüsünü oluşturmak için daha detaylı bir analiz yürütmeyi planlıyor.
Los Alamos Ulusal Laboratuvarı’ndan Christopher Morris, “Kullanılan yöntem çok güzel. Yapıya tek erişim merkezindeki boşluk. Dolayısıyla yalnızca sınırlı bir görüş açısından alınan veriyi kullanarak rekonstrüksiyon yapılabilir. Araştırmacıların daha fazla detektör kullanıp daha iyi veri toplayarak gömülü yapıyı rekonstrükte edebileceğine inanıyorum. Ancak yine de elde edilen veriler burada bir kilise olduğunu gösterir mi bilemiyorum” diyor.
Live Science. 18 Temmuz 2019.
You must be logged in to post a comment Login