Roma’nın En Zengin Adamı Crassus

Crassus akıl almaz bir zenginliğe sahip olabilirdi, ancak askeri zafere duyduğu açgözlülük Roma Cumhuriyetinin son günlerinde onu hezimete sürüklemişti.

MÖ 1. yüzyılda, keskin zekasını inanılmaz bir servet kazanmak için kullanan Crassus’un büstünü çevreleyen Roma sikkeleri. C: H. LEWANDOWSKI/RMN-GRAND PALAIS

MÖ 60 yılında, Marcus Licinius Crassus, Roma’nın en güçlü adamlarından biriydi. Şiddetli bir köle isyanını bastırmış yetenekli bir komutan olan Crassus saygıdeğer bir hatip, efendi ve politikacı olmuş, diğer görevlerinin yanı sıra iki kez konsüllük yapmıştı. Kuvvetli idrakini ve acımasız karakterini birleştirerek, Roma’da akıl almaz bir zenginliğin sahibi olmuştu. Bu miktarda para ve bununla gelen bağlantılarla, birçok insan mutlu ve memnun olabilirdi, ancak Crassus bu insanlardan biri değildi.

(Augustus Caesar Kimdi?)

MÖ 60’da, Roma’yı hâkimiyet altına alacak politik bir müttefiklik olan sözde İlk Triumvirate’yi kurma amacıyla diğer iki adamla güç birliği yaptı. Politikaya yeni adım atan hırslı kumandan Gaius Julius Caesar (Jül Sezar), Crassus’un destekçilerindendi. Crassus bir dönem Sezar’ın hamisi olmuş, sonrası ikisi müttefik olarak kalmıştı. İttifakın üçüncü üyesi evvelinde bir rakip ve sonrasında ise sıkıntılı bir dost olan Gnaeus Pompeius Magnus, namı diğer Büyük Pompey’di.

MÖ 1. yüzyılda kazanılan askeri zaferler kullanılabilir kamu fonlarında önemli bir artışa yol açtı. Resimde görülen Satürn Tapınağı Roma hazinesinin merkeziydi. C: Boris Stroujko

Crassus’un bu iki adamla güç birliği kurma yönünde verdiği karar kafa karıştırıcı gözüküyordu. Zengin ve itibarlı olan Crassus, bu üçler erkine hem faydacı hem de duygusal amaçlarla katılmıştı. Sezar ve Pompey’le kurduğu bu ittifak ekonomik çıkarlarına uygun kanunlar çıkarmasına yardım etmekle kalmamış aynı zamanda bir asker olarak hünerini sergilemesini ve bir general olarak derin bir sevgi ve saygı kazanmasını sağlamıştı. Tüm bunlar Crassus’un hayatına mal olacak ve Roma’yı iç savaşa sürükleyecek arzulardı.  

Soylu ama mütevazı

MÖ 115 dolaylarında doğan Crassus, zengin ve ihtişamlı bir aileden gelmiyordu. MS 1. yüzyılda yaşamış tarihçi Plutarkhos, Paralel Yaşamlar adlı eserinde, Crassus’un küçük bir evde yaşadığından bahseder.  Gerçekte, aile sade bir hayat sürmüş, ancak zamanla imrenilecek bir toplumsal konuma ulaşmıştı. Babası Publius Licinius Crassus, MÖ 97’de konsüllük, İberya’da generallik yapmış MÖ 93’de ise kendisine Roma’nın en yüksek askeri payesini getiren bir galibiyetle onurlandırılmıştı.

Ne var ki babası alevlenen bir politik çatışmaya karıştıktan sonra MÖ 87’de hayatını kaybetti. Publius, Gaius Marius’a karşı güç rekabetine giren Lucius Cornelius Sulla’yla müttefik olmuştu. Marius 87’de Roma’yı ele geçirdiğinde Publius ya öldürülmüş ya da intihara zorlanmıştı. Genç Crassus ise İspanya’ya kaçarak hayatta kalmıştı.

(Qin Shi Huang: Terakota Askerlerin Ardındaki İmparator)

Bu çatışma geç Crassus’un hayatına hem büyük bir trajedi hem de fevkalade bir fırsat getirmişti. Olağanüstü servetini İspanya’da inşa etmeye başladı. Yanına adam toplamaya koyuldu, bu adamlar nihayetinde Sulla’nın saflarına katılmıştı. Marius’a karşı ortaya çıkan iç savaşta, Crassus belirleyici bir rol oynamıştı. Kuvvetleri MÖ 82 yılında, Marius ve Sulla arasında yaşanacak bir iç savaşla sonuçlanacak Collina Kapısı Muharebesi’nde çarpışmıştı. Crassus’un bu savaşa girişi ona yalnızca zafer ve para getirmemiş aynı zamanda açgözlü şöhretini de artırmıştı. Askerleri Sulla’ya Crassus’un savaş sırasında payına düşen ganimetleri paylaşmadığını şikayet etmişti.

Plutarkhos’a göre savaş ayrıca Pompey ve Crassus arasındaki rekabetin başlangıcı için de önemliydi. Pompey’in üç lejyonu Roma’yı yeniden ele geçirme çabası için elzemdi. Bu çaba Sulla’nın büyük takdirini toplamış böylece Pompey’in, üvey kızıyla evlenmesine müsaade etmişti. Bu övgü Crassus’un gözünden kaçmadı. Plutarkhos’un yazdığına göre, ikisi arasındaki bu yakınlık Crassus’u kızdırmış ve kışkırtmıştı.

Fırsatı gören göz

Sulla Crassus’u savaştaki hizmetleri için ödüllendirmişti. Bu tavrı Crassus’un Sulla’nın Marius’un adamlarının mallarına el koyduğu sonra da bu malları müttefiklerine sudan ucuz fiyata sattığı böylelikle Crassus’un emlak imparatorluğunun tohumlarını attığı oldukça kazançlı bir intikam sürecinin en büyük yararlanıcısı olmasını sağladı.

İş dünyasındaki açıkgözlülüğü ve servetini artıracak fırsatları yakalama içgüdüsü, Crassus’a son derece güvenilmez bir ahlak kazandırmıştı. Başkalarının talihsizliğinden faydalanırken hiçbir çekince duymuyordu. Kentin tüm bölümlerini, özellikle de binaların birbirlerine bitişik olduğu daha popüler yerleri olarak yakıp kül edecek şiddetli yangınlar çıkarmanın yollarını arıyordu. Bir sokakta yangın çıktığında, birbirlerine komşu binaların sahipleri çöker korkusuyla kendi binalarını hemence satıyordu, Crassus ise bu kolay lokmaları afiyetle yutuyordu. Plutarkhos’a göre “Roma’nın en büyük kısımları, zaman zaman, onun eline kalıyordu.”

Köle işçilerin çalışırken betimlendiği Roma freski. Crassus aldığı hasarlı evlerin tamirinde kölelerin sağladığı iş gücünden faydalanıyor, daha sonra bu evleri yüksek fiyata satıyordu. C: WHA / AURIMAGES

Crassus’un en değerli varlıklarından biri de 500’ü aşkın kölenin getirdiği işgücüydü. Birçoklarına göre bu varlık gümüş madenlerinden veya çiftliklerinden bile daha değerliydi. Crassus kölelerini kâtiplik, kuyumculuk, kâhyalık ve ayvazlık gibi çeşitli hizmetler görecek şekilde eğitmişti.

Bazıları ise hasar görmüş binaları az bir maliyetle onaracak ve yeniden inşa edebilecek mimarlık ve duvar ustalığı gibi uzmanlık alanlarında yetiştirilmişti böylelikle Crassus onarımdan sonra bu binaları çok daha yüksek fiyatlara satabilecekti.

İyi laf yapan bir ağız

Bu kural tanımaz emlak zengini, vicdansız eylemlerine rağmen sosyal becerilerden de yoksun değildi. Retoriğin kişinin politik kariyerini ilerletmesinde elzem olduğu bir dönemde, Crassus’un doğuştan yetenekli bir hatip olduğu düşünülüyordu. Ayrıca, samimi ve sokakta karşılaştığı en sıradan kimselere karşı dahi nezaket gösterecek kadar kibardı. Çağdaşı Romalıları şaşılası isim hafızasıyla etkilemişti ki bu daimi ve kurnaz dalkavukluğu için en faydalı becerilerden biriydi. Kendisine dalkavukluk edilmesinden de hoşlanıyordu.

(Roma’ya Baş Kaldıran Suriye Kraliçesi Zenobia Kimdi?)

Açgözlülüğüyle bilinen Crassus, yeri geldiğinde cömert davranmayı da biliyordu. Plutarkhos Crassus’un evini nasıl ziyaretçilere açtığından, servetinin önemli bir kısmını Herkül kültüne bağışladığından ve her vatandaşa üç aylık tahıl verdiğinden bahseder. İş arkadaşlarına borç vermeye gelince de eli son derece açıktı. Arkadaşlarına verdiği borcun geri ödenmesinde faiz işletmiyordu, ancak vadenin bitiminde borcun tamamıyla ödenmesini bekliyordu.   

Crassus’un bu cömertliği çok önemli bir politik amaca hizmet ediyordu. Bir Roma vatandaşının statüsü ona bağlı olan kişilerin sayısıyla ölçülüyordu. Diğer bir deyişle, kişinin önemi ona iyilik borcu olanların sayısıyla doğru orantılıydı. Umut vadeden bir protégé’ye (korunan kişi) verilen borç akıllıca bir yatırımdı. Böyle bir kişi ülkeye askeri komut altında hizmet etmeye giderse artmış bir şöhret, şişkin bir para kesesi ve koruyucusundan aldığı borçla geri gelebiliyordu.  

Crassus ve Gaius Julius Caesar arasındaki ilişki böylesi bir düzenlemeyi aşmıştı. Crassus genç Sezar’ı kazanç hırsına bürünmüş bir adam olarak görüyordu, eğer Sezar’ı borçtan kurtarırsa bu iyiliği önünde sonunda ödenecekti.  Hispania Ulterior’daki  (İspanya’nın güneyi) valiliğini bırakmadan önce Sezar’ın borçlarının bir çaresine bakmış bu da ikisi arasındaki ilişkiyi daha da sağlamlaştırmıştı.

Crassus ve Jül Sezar’ın karşılıklı çıkara dayanan bir ilişkisi vardı. Crassus Sezar’a borçlarını kapatacak parayı sağlamış, Sezar ise daha sonra, itibarını müttefikinin politik kariyerini desteklemek için kullanmıştı. C: Roger Viollet

Rekabetin kökleri

Crassus’un, özellikle de işin içinde kendi çıkarı varsa, farklı politik inançları sahip kişileri idare etmede herhangi bir sorunu yoktu ( nitekim Jül Sezar farklı bir politik partiye bağlıydı). Ancak bu ilkenin tek bir istisnası vardı: daha çok Pompey veya Büyük Pompey olarak bilinen rakibi Gnaeus Pompeius Magnus.

Romalı bir general önemli bir askeri zafer kazandığında, şehir generalin onuruna triumphus olarak bilinen bir tören düzenliyordu. Sulla, daha senatör bile olamayacak kadar genç olan Pompey’e Marius’a karşı savaşta zafer getirmesi şartıyla gönülsüzce böyle bir tören vadetmişti. Kıskançlıktan içi içini yiyen Crassus, Pompey’in artan zaferleri karşısında gittikçe daha da sinirleniyordu. Protégé’si Sezar’ın şöhret kazanması kıskançlığını iyice alevlendirmişti.

Crassus’un kendi askeri başarıları da vardı. MÖ 70’lerin başlarında, İtalya’nın güneyinde Spartaküs’ün önderlik ettiği köle isyanını bastırmakla görevlendirilmişti. Kölelere karşı düzenlenen evvelki seferlerden arda kalanlardan dört birlik oluşturulmuştu. MÖ 71 yılının Nisan ayında, Spartaküs’ü diğerlerinden ayırarak, Sele Nehri’nin yakınlarında savaşmaya zorladı. Appian Yolu boyunca 6.000 esiri çarmıha gererek köleleri akıl almaz bir hezimete uğrattı. Yine de zafer tamamlanmış değildi zira en az 5.000 köle kaçmış ve Galya’ya doğru ilerlemekteydi.

En ünlü Roma yolu olan Appian Yolu Roma’yı Adriyatik Denizi’ne bağlıyordu. Crassus, MÖ 71’de Spartaküs’ün kuvvetlerini alt etmesinin ardından, yakalanan binlerce isyancıyı yol boyunca çarmıha gerdi. C: Francesco Iacobelli

Kölelerin Hispania’dan yollarını kesen Pompey ve birlikleriydi. Yakalananlar usulünce haklandı, geri kalanlarsa çarmıha gerildi. İsyanın belini büken Crassus, sonlandıran ise Pompey’di. Pompey zaferden kendine pay çıkardı, böylece onuruna bir triumphus daha düzenlenmiş oldu. Hayal kırıklığına uğrayan Crassus ise daha sade bir tören olan “ovatio”yla avutuldu. Katılanlara yüksek sınıftan galiplere armağan edilen defne ağacından taç yerine mersin ağacından taçlar verilmişti.   

Pompey ve Sezar

Pompey ve Crassus arasındaki ilişki gelişmedi. Aralarındaki gerilime rağmen, her ikisi de MÖ 70’de ortak bir konsüllük için seçilmiş, ancak kişisel husumetleri bu ortaklığı zora sürüklemişti.

İlerleyen yıllarda, Pompey askeri zaferlerine yenilerini eklemeye devam etti: Roma ticareti için sürekli bir tehdit oluşturan korsanların kol gezdiği Akdeniz’i dolaşıp Pontus kralı Mithridatis’i alt etmekle kalmadı, Armenia Krallığı’ndan Yahudiye’ye kadar diğer Doğu halkalarına karşı seferler de düzenledi.

Pompey doğuda övgüler topladıkça, Crassus’un Jül Sezar’la kurduğu bağ da meyvelerini vermeye başladı. İspanya’daki valiliğinden Roma’ya dönmesinin ardından Sezar, bu üç büyük adamın arasındaki İlk Triumvirate olarak bilinen ittifakın mimarlığını üstlendi. Hem Pompey hem de Crassus’u, MÖ 59’da, çıkarlarını sağlamak şartıyla, konsül adaylığını desteklemeye ikna etti. Bundan böyle bu üç adam Roma Senatosu’ndaki herhangi bir karşıtlığı alt etmede beraber çalışacaktı. Aralarındaki anlaşma tam anlamıyla yasa dışı değildi, ancak cumhuriyet kurumları için bir aşağılamaydı. Bu sebeple, kamuya duyurulduğunda Cato ve Cicero gibi düşmanları tarafından hevesle yok sayılmıştı.

Gereksiz bir savaş

Roma’da konsüllüğü genellikle yabancı bir eyalette valilik takip ediyordu. Sezar, Crassus ve Pompey’le yaptığı anlaşmanın bir parçası olarak, konsüllüğü sona erdiğinde Galya’daki Roma kuvvetlerinin yönetimini ele aldı. MÖ 55’deki ortak konsüllüklerinin ardından Pompey (Hispania ve Afrika) ve Crassus da (Suriye) aynı şekilde yabancı eyaletlerin başına geçmişti.  O dönemde neredeyse 60 yaşında olan Crassus hala askeri zaferler peşinde koşuyordu, bu kez gözlerini Mezopotamya’da bir doğu imparatorluğu olan Part’a ve kralı II. Orodes’e dikmişti.

Kral II. Orodes’in yüzünün tasvir edildiği MÖ 1. yüzyıla ait Part sikkesi. C: Money Museum, Zürih

Crassus saldırıya MÖ 53’de başladı, ancak Partlar kolay zapt edilecek gibi değildi. Crassus, Armenia kralından Part İmparatorluğunu kendi ülkesinden fethetmesi karşılığında gelen takviye asker teklifini geri çevirmek gibi bir dizi hata yapmıştı. Teklifi kabul etmek yerine, çöl boyunca ilerlemeyi seçmiş bu da 43.000 askerini bitap düşürmüş, aç bırakmıştı. Crassus, kurnazca ve sabırla savaşan Komutan Surena önderliğindeki Part kuvvetleriyle Harran yakınlarında çarpıştı.  Surena karşı tarafı Plutarkhos’a göre “tüm seferde, yirmi binin öldürüldüğü, on binin ise canlı ele geçirildiği” inanılmaz bir yenilgiye uğratmıştı. Ölenler arasında Crassus’un kendi oğlu da vardı.      

Roma’da yer alan Traianus Sütunu’ndaki bu alçı üzerinde atların ve binicilerin zırhlarının pullarla kaplı olduğu görülüyor. “Katafrakt” olarak bilinen bu zırhlı süvariler Crassus’un MÖ 53’de Harran’da mağlup olmasına yol açmıştı. C: AKG / Album

Canlı ele geçirilen Crassus’un sonu Surena’nın elinden oldu. Tarihçiler Crassus’un ateşkesin tartışıldığı bir görüşme esnasında katledildiğinde hem fikir, ancak kaynaklar Crassus’un ölümünden önce yaşananlar hakkında farklı hikayeler ortaya atıyor. Plutarkhos’a göre Crassus’un başı ve bir eli Kral II. Orodes’e yollanmıştı. Crassus’un ölümünden 200 yıl sonra yaşamış Romalı tarihçi Cassius Dio’ya göre ise Crassus’un kalıntıları büyük bir aşağılanmaya maruz kalmış, alay etmek için ağzının içine eritilmiş altın dökülmüştü.

Crassus’un ölümünden sonra, Sezar ve Pompey arasında, Roma’yı iç savaşa sürükleyecek ciddi bir rekabet patlak verdi. Crassus Roma’ya refah ve yeni topraklar kazandırmaktan ziyade, politik istikrarsızlık ve tarihindeki en büyük yenilgilerden birini getirmişti. Roma’nın en zengin adamı Crassus peşinden koştuğu askeri başarıyı elde edememiş, adı dizginlenemez para, güç ve şöhret arzusuyla anılmaya başlanmıştı.


National Geographic. Andrea Frediani. 11 Haziran 2019.

Ege Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümü mezunu. Arkeoloji ve özellikle sanat tarihini çok seviyor.

You must be logged in to post a comment Login