Hadrianus veya tam adıyla Caesar Traianus Hadrianus Augustus, 24 Ocak MS 76’da, Napoli yakınlarındaki Baiae’da doğdu. Ciddi bir eğitim ve sağlam bir terbiye görerek Yunan medeniyetinin hayranı olan ve Roma İmparatorluğu’nu birleştirip sağlamlaştıran Hadrianus kendinden önceki imparator Trajan’ın kuzeni ve Beş İyi İmparator’un üçüncüsüydü.
Yaşamının ilk yılları
Hadrianus’un ataları doğumundan yaklaşık 250 önce, İtalya’daki Picenum’dan ayrılarak Güney İspanya’ya göç etmişti. Babası günümüzde İspanya sınırları içinde kalan Italicalı annesi ise Cádizliydi. Hadrianus’un doğum yeri hala bir tartışma konusu olsa da bazı kaynaklarda babasının memleketi Italica’da bazılarında ise Roma’da doğduğu söyleniyor.
(Beş İyi İmparator’dan Biri Olan Trajan Kimdi?)
Babası 85 yaşındayken öldüğünde, Hadrianus, biri daha sonra İmparator olacak babasının kuzeni Trajan, diğeri Hadrianus’un kendi iktidarı sırasında Praetorian Muhafızları’nın reisi olacak Acilius Attianus olmak üzere iki adama emanet edildi. 90 yılında, birkaç yıl kalacağı İtalica’yı ziyaret etti. Burada bir tür askeri eğitimden geçti, ömrünün sonunda kadar sahip olacağı avcılık tutkusu da burada gelişti.
İktidara yükselişi
Trajan 91’de bir konsülken, Hadrianus da senatör olmaya uğraşıyordu. Üç Roma lejyonuyla, bir askeri tribündü. 95 yılı dolaylarında, Yukarı Mezya’daki Lejyon II Adjutrix’de askerlik yaptı, sonraki yıl buradan Aşağı Mezya’ya gönderildi. 97 yılının sonlarına doğru, yaşlı imparator Nerva’nın evlat edinip halefi olarak atadığı Trajan’a tebrik sunmak için batıya, Galya’ya gitti. Trajan tahta çıkmak üzereydi. Düşmanlık ve kıskançlık kaçınılmaz şekilde onu beklemekteydi. 98 yılında eniştesi Julius Servianus, Hadrianus’un Trajan’a Nerva’nın ölümünü haber verecek ilk kişi olmasını önlemeye çalıştı. Fakat başarılı olamadı. Servianus Hadrianus’un konumu için sürekli bir tehdit oluşturduğundan, bu iki adam muhtemelen hiçbir zaman iyi niyetli bir ilişki kuramadı.
İmparator Trajan’ın arkasındaki en büyük politik figür tahta yükselişinin planlayıcısı Lucius Licinius Sura’ydı. Hadrianus, Sura’nın kendisini kayırmasından memnundu, o hayatta olduğu sürece Hadrianus da yükselmiş, iyi bir servet elde etmişti. Trajan’ın karısı Plotina da Sura’yla yakın ilişki içerisindeydi ve Hadrianus’u desteklemekteydi. Servianus, Hadrianus’a bir süre zarar veremedi. Hadrianus, Plotina’nın hatırı üzerine, 100 yılında Trajan’ın yeğeninin kızı Vibia Sabina’yla evlendi. Çocukları olmadı.
(Roma’nın En Zengin Adamı Crassus)
Hadrianus 101 yılında quaestor (Roma’da devlet hazinesini ve mali işleri denetlemekle görevli yüksel rütbeli memur) oldu, 102 yılında ise Trajan’a Daçya’daki ilk savaşında eşlik etti. 105 yılında Plebler’in tribünü oldu, 106 yılında Praetorluğa yükseldi. 107’de Aşağı Pannonia valiliğine getirildi. 108’de ise senatörlük kariyerinin imrenilen zirvesine ulaşarak konsül oldu. Licinius Sura 107’de bu görevi üçüncü kez yapmaktaydı, bu yalnızca çok az kişiye lütfedilen bir onurdu. Sura’nın Hadrinaus’un konsüllüğünün hemen ardından, bilinmeyen bir tarihte ölmesi acımasız bir hamleydi.
Hadrianus’un kariyeri yaklaşık 10 yıl sürecek şekilde aniden duruşa geçti. Umut vaat eden diğer Romalılar da aşağı yukarı aynı dönemde benzer bir durgunluk yaşamıştı. Sura, Plotina ve Hadrianus’a karşı gelişen yeni bir politik nüfuz, Sura’nın ölümünün ardından Trajan’ın hükümdarlığına baskın çıkıyor gibiydi. Servianus’un bunda bir payı olabilirdi.
Kaynaklardan birine göre Hadrianus, Trajan’ın iktidarının sonlarına denk gelen Part savaşları sırasında memurluk yapmaktaydı. 117’de, Trajan batıya doğru seferine başladığında, Hadrianus Suriye’deki kritik önem taşıyan ordunun başına getirildi. 9 Ağustos’ta Trajan’ın kendisini evlat edindiğini öğrendi, bu halefiyetin bir işaretiydi. 11 Ağustos’ta Trajan’ın Kilikya’daki seferinden Roma’ya dönerken yolda öldüğü söylendi, bunun ardından ordu Hadrianus’u imparator ilan etti.
İmparatorluğu
İmparator olarak popülerliği iktidarının önemli bir kısmında Roma’dan uzak oluşunun bir getirisiydi. Nero gibi daha önceki Roma hükümdarları, vakitlerinin çoğunu kentte geçirdikleri için sertçe eleştirilmişti.
(Roma’ya Baş Kaldıran Suriye Kraliçesi Zenobia Kimdi?)
Tarihçi Profesör D. Brendan Nagle’nin belirttiğine göre Hadrianus, iktidarının büyük bölümünü, yirmi bir yılın on ikisini, tüm imparatorluk boyunca seyahat edip, vilayetleri gezerek, idareleri ve ordunun disiplinini denetleyerek geçirmiş, devletin tüm yönleriyle ve adalet yönetimiyle yakından ilgilenen harikulade bir hükümdardı.
Orduya öylesine bağlıydı ki sıradan askerlerle yemek yiyor, onlarla uyuyordu. Yönetimi huzurla geçmiş olsa da sıklıkla askeri kıyafetler içinde tasvir edilmişti.
Hadrianus’un en sağlam mirası belki de inşaat projeleriydi. Balkan Yarımadası, Mısır, Anadolu ve Yunanistan boyunca kentler kurdu. Yunanistan ve Yunan edebiyatına öylesine düşkündü ki gençliğinde Yunan anlamına gelen “Graeculus” olarak anılıyordu ve bu Yunan hayranlığı yaşla kaybolmamıştı. En az iki kez (muhtemel çok daha fazla) Yunanistan’ı ziyaret etti ve orada Elefsis Gizemleri’ne katıldı. MS 131/132 yıllarında Atina vatandaşları, kendisi onuruna Hadrianus Kemeri’ni inşa etti.
Hadrianus’un birçok farklı ilgi alanı vardı. Dönemin kültürlü birçok Romalısı gibi astrolojide çok yetenekliydi. Sırf güneşin doğuşunu görmek için Sicilya’daki Etna Dağı’na ve Hatay’daki Kel Dağı’na tırmanacak kadar estetik düşkünüydü. Geçmişi canlı tutmayı severdi, yaşlı yazarları gençlere tercih ederdi. Konuşurken daha çok eski sözcükleri kullanırdı. Sakal bırakarak imparatorlukta yeni bir tarz ortaya attı ve gelecek imparatorlar için bir örnek oluşturdu.
Hadrianus, Bithynium, Claudiopolis’te (Bolu) MS 110 dolaylarında doğmuş Antinous adında durgun bir gençle karşılaştı. Bu genç karşısında büyülenen Hadrianus Antinous’u yanına aldı. 130 yılında, Nil Nehri üzerinde yaptıkları bir gezi sırasında, Antinous nehre düşüp boğuldu. Hadrianus bunun üzerine perişan olup yasa boğulmuştu. Antinous’un yaşlı sevgilisi için kendini feda edip suya bilerek atladığına dair bir söylenti çıktı. Hadrianus bunu inkâr etmişse de 3. yüzyıl tarihçisi Dio Cassius gerçeğin bu olduğuna inanıyordu. Hadrianus ve Antinous arasındaki ilişkinin dini yönü (şayet böyle bir yön gerçekten varsa) anlaşılmaz nitelikte, duygusal yönü ise son derece açık. Hadrianus’un üzüntüsünü gören Yunan dünyası sevdiğini yitirmiş Hadrianus için uygun bir teselli, yitip giden içinse hürmet sunmayı ihmal etmedi. Antinous kültü önce Doğu’da ortaya çıktı daha sonra ise Batı’ya uzanarak yayıldı. Uğruna heykeller ve tapınaklar dikildi. Mısır’da, ölümünü anmak için Antinopolis kenti kuruldu.
Sanatsal başarıları
Hadrianus’un sanatsal yaradılışı şiirlerinde, mimari tasarımlarında ve yaşam tarzının tam da kendisinde dışa vurmuştu. Hadrianus’un günümüze kalabilmiş dört şiirinde, ifade tarzı yapay ve konular silik bulunsa da teknikte istisnai bir ustalık sergilediği göze çarpıyor. En ünlü dizeleri yiten ruhu içindi ve söylentiye göre bu dizeler ölürken ağzından dökülüvermişti. Hadrianus, dönemin en önde gelen mimarı Şamlı Apollodorus’la pek de iyi anılmayan bir tartışma yaşamış, hatta iddia edildiğini göre onu idam ettirmişti. Hadrianus’un en bilindik sanatsal başarısı şüphesiz Tivoli’de kendi için inşa ettirdiği villaydı. O dönemde 120 hektarlık bir alanı kaplayan yapı Roma dünyasının bilinen en büyük villasıydı.
Hadrianus villayı birbirine komşu birçok bina ve harikulade sanat eserleriyle doldurmuştu. Zamanla kocaman bir saray haline gelen villa küçük bir şehre hatta imparatorluğun minyatürüne benzemişti. Tasarımındaki cüretkâr deneyimler ve yapılarındaki inşa teknikleri alanı devasa bir mimari oyun alanına çevirmişti. Bazı binaların antik dünyada eşi benzeri yoktu. İnşasındaki zenginlik ve dekorundaki ihtişamla villa, Roma’nın en nüfuzlu vatandaşlarının Hadrianus’a ve imparatorluğa dair görüşlerini değiştirmişti.
Hadrianus’un inşa ettirdiği en meşhur yapılar arasında Roma’daki Pantheon en önde geliyor. Döneminin en ikonik yapılarından biri olan Pantheon Roma inşaat teknolojisinde yapılan en büyük gelişmelerin ürünü. Bu gelişmelerden birisi, insanlık tarihinde daha önce görülmemiş türde binalar tasarlanmasına olanak tanıyan betonun kullanılmasıydı. Pantheon’un 43.3 metrelik bir genişliğe sahip muhteşem kubbesi, dünyanın en büyük donatısız beton kubbesi sayılıyor. Gerçekte tüm tanrılara adanan bir tapınak olan Pantheon önceki imparatorların onurlandırılması için kullanılmıştı. Orijinal tapınak imparator Augustus’un iktidarı sırasında Marcus Agippa tarafından inşa edilmiş, ancak MS 80’de yanmıştı. Ardından yapılan tapınak da 110 yılında yanarak yok olunca Hadrianus tapınağı baştan inşa ettirdi.
Yapının çekirdeği tuğladan ve betondan inşa edilmişti, ön cephesi ise masif sütunlarla desteklenmekteydi. Granit sütun gövdeleri Yukarı Mısır’ın ücra çöllerinden çıkarılmış ve uzun mesafeler katederek Roma’ya getirilmişti. Renkli mermerler ve nadir taşlar da benzer şekilde imparatorluğun farklı noktalarından getirilmiş ve Pantheon’un tuğla duvarlarını süslemek için kullanılmıştı. Devrim niteliğindeki bu antik yapın Bizans İmparatorluğu’nun en önemli kilisesi Aya Sofya ve Süleymaniye Camisi’nden Roma’daki Aziz Petrus Bazilikası’nın kubbesine kadar birçok yapıyı etkilemişti.
Son yılları
Hadrianus 134’de, son yolculuğuna çıkarak Roma’dan ayrıldı. Amacı Yahudiye’de ciddi boyutlara ulaşmış bir problemi çözmekti. Yahudiler Bar Kohba’nın önderliğinde açık bir başkaldırı içindeydi. Onları buna itense bütünüyle anlaşılır değildi. Yahudi kaynaklarında Hadrianus’un yaptığı zulmün halkta korku ve zorla din değiştirmeye sebep olduğundan üstü örtük şekilde bahsediliyor. Bunun Hadrianus’un 130’ların başında yürürlüğe koyduğu evrensel sünnet yasağına bir atıf olması durumun en muhtemel açıklaması sayılıyor. İmparator vücudun kesilmesinden öğlesine iğreniyordu ki hadım etmenin cinayetten aşağı kalır bir yanı olmasığını bile söylemişti. Bununla ilişki olarak sünneti kötülemiş ve yasaklamıştı. İsyan hızlıca ve açıkça yükseldi. Hadrianus sorunu çözmesi için önce yetenekli komutan Sextus Julius Severus’u gönderdi. Hadrianus’un Yakın Doğu’ya ulaşmasından bir yıl ardından isyan sonlanmıştı.
Hadrianus artık halefiyet meselesiyle yüzleşme zamanının geldiğini anlamıştı, ancak bunu kendi yöntemiyle çözmek istiyordu. O dönem 36 yaşlarında ve son derece hovarda bir karaktere sahip olan Lucius Ceionius Commodus’u evlat edindi. Daha sonra Lucius Aelius Caesar adını alacak Ceionius’un savurgan yaşam tarzı, korkunç bir iktidarın alametiydi. Ne var ki iki yıl sonra hayatını kaybetti. Kendisi de ölüme yakın olan Hadrianus başka bir halef şeçmek zorundaydı. Bu kez seçimi, Annius Verus adında 18 yaşında bir oğlandan yana oldu. Bu oğlan Marcus Aurelius’tu.
Hadrianus 138’de, halefiyetin genç Verus’a geçmesini ayarladı. Ayarlamaları son derece akıllıcaydı. İtibarlı ve olgun bir senatör olan Antoninus Hadrianus tarafından evlat edinildi ve onun halefi olarak tayin edildi. Ancak imparator Antoninus’a hem genç Verus’u hem de ölen Ceionius’un sekiz yaşındaki oğlunu evlat edinmesini şart kıldı. Böylece ilk tercihi olan Ceionus’un oğlu korunacak ve ikinci tercihi olan Verus’un iktidarı ise garantiye alınmış olacaktı. Ne var ki kimse Antoninus’un bu kadar çok yaşayacağını tahmin edemedi.
Hadrianus’un ölümü 10 Temmuz 138’de, Baiae’de, 62 yaşında, yavaş ve acı içinde oldu. Kendi toplumsal sınıfından bir adam için pek de yaşlı sayılmazdı. Bir hükümdar olarak başarıları kendini imparatorluğunu canlandırmaya ve geleceğini güvence altına almaya adamış bir lidere yaraşır nitelikteydi. Hadrianus neredeyse 21 yıl boyunca, üç kıta boyunca yayılan ve 40 ülkeyi içine alan, dünyanın gördüğü en büyük imparatorluklardan birine hükümdarlık etti. Ardında bıraktığı imparatorluk dönüşüp gelişmişti, mirası ise bugün hala bizimle.
British Museum. Britannica. Ancient.eu
You must be logged in to post a comment Login