Paskalya adasında ünlü Moai Heykelleri’ni yapan gizemli uygarlığın çöküş nedeni, çevreyi ve doğal kaynakları pervasızca tüketmeleri değil.
Şili kıyılarından çok uzakta olan Paskalya Adası’ndaki eski uygarlığın çöküşüne neden olan şey, uzun zamandan beri arkeolojinin en büyük gizemlerinden biri.
Bugüne kadarki en geçerli teori, adada yaşayan Rapa Nui halkının pervasızca çevreyi yok ettiği, tüm doğal kaynakları ve dolayısıyla yiyecekleri tükettiği yönündeydi. Bu durum, en nihayetinde onların çöküşüne neden olmuştu.
Fakat yapılan yeni bir araştırma bu görüşe karşı çıkarak, bu topluluğun aslında daha önce düşünülenden daha dengeli bir kaynak kullanımı ile adada sert koşullara adapte olmuş olabileceğini gösteriyor.
Büyük taş heykelleri (ya da ‘Moai’) ile bilinen Paskalya Adası, genellikle sınırsız insan faaliyetlerinin ekolojik bir felakete ve gelişen bir insan topluluğunun çöküşüne yol açabileceğinin uyarıcı bir masalı olarak hizmet eder. Ancak son yıllarda, bu Malthus teorileri yavaş yavaş güç kaybetmeye başladı çünkü farklı suçlulara işaret eden yeni keşifler yapıldı.
Örneğin, bilim insanları, Pasifik sıçanının ada kolonize edildikten kısa bir süre sonra, 13. yüzyılın başlarında, buraya geldiğini keşfetti. Sıçanlar, insanlardan çok yerli palmiye ormanlarının yok olmasına katkıda bulunmuş olabilir.
Yeni araştırmada Bristol Üniversitesi’nden Cat Jarman, Rapa Nui insanlarının diyetini inceledi. Çünkü bu bilgi, insan yerleşiminin Paskalya Adası üzerindeki etkilerini anlamak için oldukça önemli. İnsan diyetleri ve davranışları doğal kaynakların kullanımı ile sıkı sıkıya ilişkili olmasına rağmen, ada yerlilerinin diyetleri hakkında çok az şey biliniyordu.
Burada, araştırmacılar, adada bulunan ve MÖ 1400’den günümüze kadar uzanan insan, faunal ve botanik kalıntılarını inceledi. Jarman, karbon ve azot izotop analizleri yapmak için Hawaii Üniversitesi’nden Brian Popp ile yakın bir çalışma yürüttü ve karasal kaynaklara kıyasla insanların deniz kaynaklarını ne kadar kullandığına baktı.
Karbon ve azot analizlerinin sonuçları bağımsız olarak, Rapa Nui halkının diyetlerindeki proteinin yaklaşık yarısının deniz ürünleri kaynaklı olduğunu gösteriyor. Bu sonuçlar, daha önce düşünülen orandan çok daha fazlası.
Daha da önemlisi, insan kemiklerindeki yüksek nitrojen konsantrasyonu (yerel çevrede normalde beklenenden çok daha yüksek), nüfusun, besin öğeleri bakımından yoksullaştığını fark ettiklerinde, manipüle ettiği topraklardan ekin yediğini ortaya koyuyor.
Bu bulgular, Rapa Nui halkının zayıf toprak verimliliğini nasıl aşabileceği ve çevresel koşulları iyileştirme konusunda geniş bilgiye sahip olduğunu ortaya koyuyor. Toprakta zor zamanlar geçirdiklerinde, tekrar deniz ürünlerine yönelerek gerekli gıdaları aldılar.
Araştırmanın eş yazarı Carl Lipo, “Bu insanların tarih boyunca, oldukça önemli oranda bir deniz diyetinin olduğunu ve yalnızca karasal kaynaklardan gelen yiyeceklerle beslenmediklerini keşfettik.” diyor.
“Aynı zamanda karasal kaynaklardan elde ettikleri ürünlerin, manipüle edilmiş topraklardan geldiğini, ekin yetiştirmek için toprakları zenginleştirdiklerini öğrendik. Bu, önceki çalışmalarımızda ortaya attığımız argümanı destekliyor; bu insanlar, nüfuslarını desteklemek için bir gübre olarak toprağın zenginleştirilmesinde ustaca bir strateji buldular. Söz konusu orman kaybı, daha önce düşünüldüğü gibi gerçekten bir felaket değildi.”
Ada yerlilerinin çevreye karşı duyarlılığı ve daha sürdürülebilir bir gıda kaynağı yaratma çabaları, doğal kaynakları kullanma konusunda pervasız oldukları ve yerel ekosistemi düşünmeden bozdukları iddiasıyla uyuşmuyor. Bu antik topluluk, uzun zamandan beri kabul edilenden çok daha karmaşık ve ilginçti.
IB Times. 13 Temmuz 2017.
Makale: Jarman, C. L., Larsen, T., Hunt, T., Lipo, C., Solsvik, R., Wallsgrove, N., … & Popp, B. N. (2017). Diet of the prehistoric population of Rapa Nui (Easter Island, Chile) shows environmental adaptation and resilience. American Journal of Physical Anthropology.
You must be logged in to post a comment Login