Toplu mezarlar, Ortaçağ Avrupa’sını yıkıp geçen çok sayıdaki veba salgınından günümüze ulaşan yaygın kalıntılar. Bu mezarlardan bazıları tarihi kaynaklara ayrıntılı şekilde kaydedilmiş olsa da, çoğunun yeri ve içindeki kurbanlar bilinmiyor. Litvanya, Vilnius’da buna örnek bir mezar, hiç de şaşırtmayan bir şekilde bulundu: Rutin bir inşaat projesi yapılırken tesadüfi olarak.
Yeni bir çalışma, Avrupa’daki frengi tarihi için önemli sonuçları olan Ortaçağ iskeletleri üzerindeki genomik analizlerin bulgularını detaylandırıyor.
Herhangi bir veba mezarı mı?
Vilnius Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Profesör Rimantas Jankauskas, “Vilnius’daki bu mezarlık hakkında tarihi kaynaklarda erişilebilen herhangi bir bilgi bulunmuyor, ancak Ortaçağ dönemindeki kent sınırlarının dışında kalan bu mezarların içeriği, vebayı ya da diğer büyük enfeksiyon hastalığı salgınlarını işaret ediyor. Emin olmak için DNA analizi ile doğrulamaya ihtiyacımız vardı.” diyor.
Almanya Jena’daki Max Planck İnsan Tarihi Bilimleri Enstitüsü’nden Moleküler Paleopatoloji grubu lideri Kirsten Bos, bu tarz analizlerin yapılmasını isteyen arkeologlar tarafından sıkça iletişime geçilen birisi.
Antik DNA’ların eldesi üzerine uzman olan ve bu araştırmaya liderlik eden Bos, “Veba o dönemlerde yaygın bir hastalıktı. Antik DNA’lardan edindiğimiz bilgilere baktığımızda vebanın nasıl yayıldığına dair bol miktarda bilgi sunuyor.” diyor.
(İlk Antik Frengi Genomları Çözüldü)
Bos’un takımında çalışan doktora öğrencisi Karen Giffin ise veba kurbanı olduğu varsayılan iskeletlerden elde ettiği DNA’ların analizi yaptı ve çok sayıda kişinin dişindeki patojenlerin DNA’sını hızlıca tanımladı.
Giffin, “Onları Ortaçağ veba kurbanları olarak tanımladığım için mutlu oldum. Ancak patojenlerin moleküler tespiti için geliştirdiğimiz yeni tekniklerin, bu nüfusun sağlığı hakkında daha fazla şey öğrenmemize olanak sağlayıp sağlamadığını görmek istedik.” diyor.
Vebadan daha fazlası
Patogenomik grubu lideri Alexander Herbig, “Arkeolojik bir kemikteki patojenleri saptamak için günümüzde kullanılan teknikte, neyi araştırdığınıza dair biraz da olsa fikriniz olması gerekir. Bu vakada ise moleküler seviyede tanımlanması mümkün başka patojenleri araştırmak amacıyla nispeten yeni olan, hipotezden bağımsız serbest DNA tarama yaklaşımını uyguladık.” diyor.
Bu süreç, 15. yüzyıl mezarlığının ikinci sırrını ortaya çıkardı. Yapılan analizlerde, dört veba kurbanından birisi olan genç kadın, aynı zamanda günümüz frengisiyle ilişkili olan bir patojenin zayıf bir sinyalini gösterdi.
Bos, “Tarihi bir iskelette böyle bir hastalığın izlerini bulmak oldukça etkileyici. Çünkü hastalıkların antik kemiklerde moleküler olarak korunması büyük bir problem olarak görülüyor.” diyor .
Treponemal hastalıklar olarak bilinen frengi ailesi hastalıklarının Avrupa’daki çelişkilerle dolu olduğu anlaşılan tarihine rağmen insanlarla uzun bir geçmişi olduğu varsayılıyor.
(Sanılanın Aksine Frengi Amerika’dan Avrupa’ya Yayılmış Olmayabilir)
Kabul edilen görüşe göre ilk frengi salgını, 1495 yılında Kral. VIII. Charles’in Napoli kuşatması sırasında askerleri zayıf düşüren bir hastalığın patlak vermesi ve bu hastalığın hızlıca Avrupa’ya yayılmasıyla aynı zamana denk geliyor. Salgının, Kolomb ve ekip arkadaşlarının ilk Trans-atlantik yolculuğundan döndükten hemen sonra meydana gelmesinden beri, bu konu üzerine düşünenler frenginin Avrupa’ya Yeni Dünya’dan geldiğine inanıyorlar. Ancak bunu desteklemeyen bir teori için de kanıtlar gitgide artıyor. Kemik patolojisinde giderek artan sayıda uzman, Avrupa’daki 1493 yılı öncesindeki örneklerden Avrupa’da frenginin zaten var olduğunu savunuyor.
Giffin, “Günümüz Avrupa frengi hastalığının bir çeşidi olan oldukça iyi korunmuş bir genomu analiz edebilecek hale getirebildik. Avrupa frengisi daha az bilinen, ılıman ve tropikal ortamdaki yaşayan insan ve diğer primatların öncelikle derisini etkileyen treponemal bir hastalık. Onu 15. yüzyılın ortalarında Kuzey Avrupa’da saptamayı hiç beklemiyorduk.” diyor.
Avrupa frengisi düşünülenden önce ortaya çıkmış olabilir
Avrupa frengisi insanları ve insan olmayan primatları enfekte ettiği için, bazıları onun oldukça eski bir hastalık olduğunu ve insanların dünya çapında yayılmasını sağlayan Pleistosen göçlerinden önce de enfekte ettiğine inanıyor.
Bos, “Şaşırtıcı şekilde, yeniden inşa ettiğimiz Avrupa frengisi genomu, insanlarda ve insan dışı primatlarda bilinen tüm Avrupa frengisi çeşitlerinin atasından sadece birkaç genetik adım ötedeydi. Ortaçağ iskeletlerimizin yaşı göz önüne alındığında, bugün tanıdığımız tüm Avrupa frengisi suşlarının sadece 1.000 yıl önce sahnede göründüğü anlaşılıyor.” diyor.
“Bulgular, treponemal hastalığın Avrupa’daki tarihi için önemli çıkarımlar yapmamıza olanak sağlıyor. Bundan böyle Avrupa frengisinin Ortaçağ Avrupasında dolaştığını, frengiyle benzerliğini ve son zamanlarda ortaya çıkışını doğrulamış oluyoruz. Aynı zamanda frengiyle bağladığımız geç 15. yüzyıl ve 16. yüzyılın başlarındaki ünlü salgına da Avrupa frengisinin bir şekilde katkısı olduğunu söyleyebiliriz.”
Diğer bir ihtimal de Avrupa frengisinin Batı Afrika’da yaşayan insanlar ya da diğer primatlarda geçen milenyumda ortaya çıkmış olması ve 15. yüzyılın ortalarında Avrupa’ya doğru yol almış olması.
15. yüzyılda Batı Afrika’da Avrupalıların varlığı arttığı gibi, Afrikalıların da trans-atlantik köle ticaretiyle zorla Avrupa’ya taşınmasıyla Avrupa’daki varlığı artmıştı. Bu yaşananlarla Avrupa frengisi gibi çok hızlı yayılan ve oldukça bulaşıcı olan bir hastalığın taşınması oldukça muhtemel.
Bos, “Freginin kökeni hakkındaki gizem hala sürüyor. Ancak Ortaçağ Avrupası hastalıklarının ekolojisi, düşündüğümüzden çok daha karmaşık.” diyerek sözlerini noktalıyor.
Scientific Reports. 11 Haziran 2020.
Makale: Giffin, K., Lankapalli, A. K., Sabin, S., Spyrou, M. A., Posth, C., Kozakaitė, J., … & Bos, K. I. (2020). A treponemal genome from an historic plague victim supports a recent emergence of yaws and its presence in 15 th century Europe. Scientific Reports, 10(1), 1-13.
You must be logged in to post a comment Login