Neandertallerin İlkel Tür Olduğu Algısını Yıkan 6 Sebep

Antik kuzenlerimiz hakkında çok şey bildiğimizi mi sanıyoruz? Geçtiğimiz birkaç yılda yapılan keşifler, Neandertallere dair daha önceden oluşmuş önyargılarımızı değiştiriyor.

Bundan 40.000 yıl önce yeryüzünden kayboluşlarında kadar en yakın akrabalarımız Neandertaller’di. 1856’da bu hominin türünü keşfettiğimizden bu yana, Neandertalleri yabani ve ilkel “mağara adamları” olarak kalıplaştırma eğilimindeyiz. Neyse ki yapılan keşifler bu önyargıyı ortadan kaldıracak nitelikte.

Bilim insanları Neandertallerin bitkileri nasıl kullandıklarından sanatsal becerilerine kadar yaşamlarına dair yeni detayları ortaya çıkardıkça, bizden aşağı kalır bir tür olduklarına yönelik algı da keskin bir şekilde kırılıyor. Neandertaller üzerinde uzmanlaşmış arkeolog Rebecca Wragg Sykes, bu antik insanlara ilişkin bildiklerimizi güncelliyor.

1- Ağızlarının tadını biliyorlardı

Neandertallerin menüsünde sadece et yoktu, aynı zamanda bol miktarda meyve, sebze ve tohum yediler. C: Getty

Neandertaller Avrasya’da, Kuzey Galler’den Filistin’e ve hatta Sibirya’nın içlerine doğru uzanan topraklarda yaşıyordu. Böylesi geniş topraklara yayılan Neandertallerin çok çeşitli besinler tükettiğine de şaşmamak gerek. Ayı, gergedan ve şu an soyu tükenmiş olan korkunç büyüklükteki develeri avlayabilmek için gruplar oluşturan Neandertaller, avı yakın mesafeden yaralamak için tahta mızraklar yapmış, kendileri de mızrak gibi avın üzerine atılmıştı. Avı öldürdükten sonra derisini yüzmek ve etini parçalamak için uzman becerilerini kullanmışlardı. Kalçadan beyne kadar en yağlı eti bulup almışlardı. İçindeki besleyici iliğe ulaşabilmek için kemikleri kırıp haşlamışlardı.

Büyük avların yanı sıra tavşan ve kuş da yakalamış ve kabuklu deniz hayvanları toplamışlardı. Şam fıstığı, ceviz, çam fıstığı, hurma, incir, zeytin ve üzüm de Neandertal diyetinde şaşırtıcı derece büyük bir rol oynuyordu. Dişlerindeki belirgin aşınma izleri ve mikroskobik tortuların detaylı incelemesi Yenmesi için kabuğunun soyulması veya çıkarılması gereken yiyecek (yabani turp, nilüfer), ve tohumların (yabani tahıl, bezelye, mercimek) tüm Avrupa boyunca Neandertal menüsünün bir parçası olduğunu gösterdi. Belçika ve Irak gibi uzak topraklarda dahi bitkilerin, kavurmaktan haşlamaya kadar çeşitli şekillerde pişirildiğine dair kanıtlar bulundu. Görünüşle bakılırsa Neandertaller nerede ve ne zaman yaşamış olurlarsa olsunlar doğanın cömertliğinden epeyce faydalanmışlar.

2- Sanatçı Ruhu

İspanya, La Pasiega’daki mağara sanatı yaklaşık 64.000 yıl önce Neandertaller tarafından yapıldı. C: P Saura

Neandertallerin sembolizm anlayışına sahip yaratıcı varlıklar olduğunu gösteren kanıtlar bulunuyor. Geçtiğimiz on yılda, Neandertallerin kuş tüyü ve pençesi topladıkları keşfedildiği. Öte yandan, hakkında gerçekçi hiçbir açıklama yapılamayan titiz bir şekilde oyulmuş taş ve kemikler de bulunuyor. Bundan yaklaşık 50.000 yıl önce Neandertaller Cebelitarık’ta, bir mağaranın zeminin oyarak günümüzde hashtag olarak adlandırılan işarete çokça benzer bir şekil de ortaya çıkarmıştı.

(İlk Defa Neandertallerin Yaptığı Mağara Resimleri Bulundu)

Neandertallerle ilişkilendirilen alanlarda pigmentlere de rastlanıyor. Pigmentlerin alet yaparken yapıştırıcı bir madde gibi pratik amaçlarla kullanılmış olması mümkün, ancak bazı örnekleri kullanışlılıkla açıklamak zor. İtalya’da bulunan en az 45.000 yıllık, aşı boyasıyla sıvanmış deniz kabuğu ve İspanya’da bulunan piritle (parlak bir değerli taş) karıştırılmış kırmızı ve sarı boyalı bir deniz kabuğu bu örneklerden yalnızca ikisi.

İspanya’daki üç mağarada bulunan çizimler Homo sapiens’in dünyanın bu kısmına ulaşmasından 10.000 yıl öncesine tarihleniyor. Keşifler arasında boyanmış dikitler, kırmızı bir dikey çizgi ve hatları kırmızıyla boyanmış bir el şekli de yer alıyor. Şayet tarihlendirme doğruysa, modern insanlar Avrupa’ya girdiğinde mağara duvarlarını Neandertal sanatıyla bezeli halde bulmuştu.

3- Aileleri vardı

Kanıtlar, Neandertallerin kasten ölülerini gömdüklerini gösteriyor. C: 120 / V Mourre

Yapılan keşifler üzerine Neandertallerin küçük, aile temelli gruplar halinde yakın duygusal bağlarla yaşadığı düşünülüyor. Tıpkı modern insan gibi, Neandertaller için de doğum riskliydi ve yenidoğanlar bir yıldan fazla bir süre için bakıma ve taşınmaya muhtaçtı. Çocuklar erişkinliğe erken yaşta ulaşıyordu. Kalıntıların incelenmesi sonucunda ağır işlerin kemiklerinde izler bıraktığı görüldü. Dişlerindeki küçük sıyrıklar ise taş bıçaklarla yemeyi öğrendiklerini gösteriyor.

Doğumun yanı sıra, Neandertallerin ölüm geleneklerinin de son derece karmaşık olduğunu biliyoruz. Avrupa boyunca bulunan kemiklerin detaylı incelemesinde ölenlerin sıklıkla parçalandığını ve hatta yendiğini işaret eden kesi izlerine rastlandı.

(Neandertallerin Ölülerini Gömdükleri Kesinleşti)

Neandertallerin kurduğu ilişkiler kendi türleriyle sınırlı değildi. 2010 yılında modern inşa Homo sapiens’lerin Neandertallerle çiftleştiği ve genlerin her iki türde de ilerlediği ortaya çıkarıldı. 2015’de, Romanya’da bulunan 40.000 yıllık bir insan çene kemiğinin analizinde Neandertal genine rastlandı.    

Avrupa’daki en eski insan kalıntılarından birinde böylesi yakın bir ilişkinin tesadüfi olması uzak bir ihtimal, dolayısıyla türler arası çiftleşmenin o dönemde yaygın olduğunu söylemek mümkün. DNA’mızdaki Neandertal genlerinin miktarı ve çeşitliliği binlerce olmasa bile yüzlerce insan ve Neandertalin birbirleriyle karşılaştığını ortaya koyuyor. Bu birleşmeden doğan nesli kimin yetiştirdiğini veya birbirinden farklı bu iki grubun birlikte yalayıp yaşamadığını bilmiyoruz ancak bu bebeklerin de bizler gibi fedakar bir bakıma ve sevgiye ihtiyaç duyduğu kesin.

4- Yaratıcılardı

Levallois tekniği Neandertallerin çok çeşitli taş aletler yaratmasına izin verdi. C: Landesmuseum Württemberg

Neandertallerle ilgili süregelen efsanelerden biri de teknolojilerinin durgun ve basit olduğu. Gerçekte, yüzbinlerce yıllık varoluşları boyunca taşı yontuşlarından çeşitli aletler yapışlarına kadar birçok noktada bariz değişikler ve gelişmeler görüyoruz.

Neandertaller de yenileşimci varlıklardı. Taş yontmada Levallois tekniğini geliştirmişler böylelikle blok taşlardan kopardıkları parçaların büyüklük ve şekillerini daha çok kontrol edebilmişlerdi. Hatta huş ağacı kabuğunu kullanarak ilk sentetik maddeyi de icat etmişlerdi. Kontrollü yangınlarla huş ağacının kabuğundan damıttıkları bu maddeyi el aletleri için bir yapıştırıcı olarak kullanmışlardı.

Neandertaller yalnızca taşlarla değil başka maddelerle de çalışmıştı. Taş yonma aletleri arasına kemikleri de eklemişler, hayvan postlarını kürk ve deri olarak ayırmak gibi işlerde kullanmak üzere kemikleri şekillendirmişlerdi.

Bugünkü birçok geleneksel toplum gibi Neandertaller de bir şeyler keserken ağızlarını üçüncü bir el olarak kullanmıştı, bu durum dişlerinde küçük sırıklar oluşmasına yol açtı. Bazı Neandertaller kadınların dişlerinde erkeklerinkinden farklı sıyrıklara rastlandı, bu farklılık kadınların kendilerine özgü bazı görevleri olduğu şeklinde yorumlanıyor.

5- Tıptan anlıyorlardı

Neandertal diş tartarındaki DNA analizi, şifalı bitkileri çiğnemiş olabileceğini düşündürüyor. C: Belçika Kraliyet Doğa Bilimleri Müzesi

Neandertaller hakkında dişlerinden yola çıkarak ağızları açık bırakacak kadar çok bilgi elde edebiliyoruz. Dişlerindeki küçük çizikler diş minesi gelişiminin ciddi hastalıklar veya yetersiz beslenmeden nasıl etkilendiğini gösteriyor. İspanya, El Sidron’da keşfedilmiş Neandertallerin diş tartarı üzerine yapılan 2017 tarihli incelemede diş eti hastalığına, ishale ve boğmacaya yol açanlar da dahil birden fazla bakterinin DNA’sına rastlandı. İlginç bir şekilde, diş apsesi olan yetişkin bir Neandertalin tartarında da penisilininin doğal bir kaynağı olan Penisilyum mantarı DNA’sı saptandı. Söz konusu Neandertalin bu mantarı tesadüfen yemiş olması muhtemel ancak bunu tüketerek kendi kendini tedavi etmeyi amaçlamış olması da ihtimaller arasında.

Başka bir yerde ise ampüte edilmiş en az iki yaralı kola ve geçici olarak yürüyememelerine yol açmış olabilecek, tıbbi bakım gerektiren ciddi yaralanmalar geçirmiş çok sayıda bireye rastlandı.

Neandertallerin papatya ve civanperçemi gibi otları toplayıp çiğnediklerini de biliyoruz. Neandertal DNA’sı bize bu bitkilerin içindeki acı bileşenleri algılamalarını sağlayacak tat reseptörleri olduğunu gösteriyor, dolayısıyla Neandertallerin bu otları beslenmeden ziyade tıbbi amaçlarla tüketmiş olması muhtemel.

6- Yok olmadılar

Neandertaller gerçekte hiçbir zaman yok olmadı, en azından genetik olarak. Genomlarının yüzde 20 ila 70’i bugün hala bizimle yaşıyor. DNA miktarına bakılacak olursa bugün etrafta, her zaman olduğundan çok daha fazla Neandertal var. Ancak bundan 40.000 ila 35.000 yıl önce, fosilleri kayıtlardan yok oldu dolayısıyla asıl soru neden Neandertalleri kendi türümüz içine absorbe ettiğimiz.

Daha çeşitli bir diyete sahip oluşumuz, alet üretiminde daha etkili oluşumuz hatta sanat ve sembollerdeki ustalığımız potansiyel üstünlüğümüze ilişkin ortaya atılan teoriler arasında. Ancak tüm bunlar bu yazıda bahsedilen kanıtların ışığında kesinliğini kaybediyor. Tek bir sebepten ziyade çok sayıda etmenin burada rol oynamış olması daha muhtemel.

Neandertaller birçok kez ekstrem iklim değişiklikleri yaşamış ve beraberinde gelen zorlu koşulları atlatmışsa da yaklaşık 55.000 yıl önceki şartlar olağandışı derecede değişken hale gelmişti. Şayet Homo sapiens, daha etkili bir silahlanma veya daha gelişkin sosyal ağlar gibi bu değişkenlikle başa çıkacak avantajlara sahip olsaydı bu, zamanla daha da gelişecekti.

Bin yıllık periyotlarla ele alındığında, her yıl birkaç tane daha insan bebeğinin hayatta kalması, Neandertallerin genlerinin bizlerle çiftleşerek daha da seyrelmesiyle, nihayetinde tam anlamıyla bir nüfus yenilenmesiyle sonuçlandı. Yaşadıkları dramatik bir yok oluş değil, yavaş  ve geri dönülemez bir asimilasyondu.


Science Focus. 13 Aralık 2019.

Ege Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümü mezunu. Arkeoloji ve özellikle sanat tarihini çok seviyor.

You must be logged in to post a comment Login