Mor Tutkusuyla Gelişen Bir Ticaret Ağı: Fenikeliler

Denizci Fenikeliler, deniz salyangozlarından hazırlanmış ve güçlü krallar tarafından arzulanan mor boya için büyük Akdeniz pazarını kontrol ediyordu.

Fenike ticaret gemisini betimleyen rölyef, MÖ 4. yüzyıl.

Fenike mitlerinden birinde güzeller güzeli nymphe Tyrus ve onun kalbini kazanmaya çalışan tanrı Melkart’tan bahsedilir. Melkart, Tyrus’a layık bir hediye bulabilmek için sadık av köpeğine günümüz Lübnan’ının sahillerini didik didik ettirir. Köpek arayışından döndüğünde ağızı mosmor haldedir. Ağızlığa daha yakından bakan Melkart, köpeğin dişlerinde mor renkte, ışıltılı bir deniz kabuğu görür.

Köpeğinin adeta bir hazineye denk geldiğini fark eden Melkart vakit kaybetmeden bunu Tyrus’a gösterir. Gördüğü rengin güzelliğine kapılan Tyrus, kendisine aynı renkte bir elbise vermesi koşuluyla Melkart’la evlenmeyi kabul eder. Kararlı ve işten anlayan Melkart yeteri kadar deniz kabuğu toplayarak sevgilisinin arzusunu yerine getirir ve böylelikle “Tyrian Moru” ortaya çıkmış ve Fenikelerin kumaş ticareti başlamış olur.

(Fenikeli Kadınlar MÖ 1. Binyılda Konum Değiştiriyordu)

Söz konusu mit her ne kadar daha sonraki Greko-Roma geleneğine dayanıyor olsa da, Tyrian sikkelerinde deniz kabuğu çiğneyen köpek tasvirlerine rastlanıyor, bu da hikayenin Fenike kimliğiyle bağlantılı olduğunu ve hatta Fenike kökenli olabileceğini gösteriyor. Tyrian morunun doğuşuna dair mitleşmiş anlatımlar bulunsa da bu rengi veren boya Fenike tarihi ve ekonomisini belirleyip şekillendirmede temel bir rol oynamıştı.

Theodoor van Thulden, 1636-1638

Denizin efendileri

MÖ 1. binyılda Akdeniz’in en etkili halklarından olan Fenikeliler aynı zamanda modern tarihçiler tarafından en az anlaşılabilen halklardan da bir tanesi.  Gerçekte, “Fenike” adı verilen bir krallık olmaması ve Fenikeliler olarak bahsedilen uygarlığın günümüz Lübnan, Suriye ve Kuzey İsrail kıyıları boyunca uzanan bir dizi kentten oluşması, bu uygarlık hakkında bilinenlerin azlığını vurgular nitelikte.

Fenikeli isminin kendilerine Yunanlar tarafından, mor renge ithafen verildiği düşünülüyor. Kökeni her ne kadar belirsiz olsa da phoinix kelimesinin kırmızıya çalan mor rengi ifade etmede kullanıldığına ve zamanla Fenikelilere özgü mor kumaş anlamına gelen bir kelimeye evrildiğine inanılıyor. Popüler bir diğer varsayım ise kelimenin, bazılarınca mor boya kullanımını başlattığına inanılan efsanevi kral Phoinix ile bağlantılı olduğu yönünde. 

Yunanların Fenikeli kelimesini ilke kez MÖ 9. ila 7. yüzyıllar arasında bir dönemde kullandığı biliniyor ancak kelimenin Fenike dili de dahil olmak üzere hiçbir antik Yakın Doğu dilinde karşılığı bulunmuyor.

Ticaret, denizcilik, kaşiflik ve  yerleşimcilikte önde gelen Fenikeliler, Suriyeli ve Kenanlı komşularının aksine birleşik bir ordu imparatorluğu veya krallık yaratma çabasına girmemişti.  Bunun yerine, en önemlileri Arvad, Byblos, Berot (modern Beyrut), Sayda, Sarepta ve Sur olan keskin sınırlarla bağımsız birkaç şehir devletiyle birleşmeyi yeğlediler. Politik olarak otonom bu şehir devletleri belirleyici birtakım kültürel karakteristik ve özelliğin yanı sıra ortak bir dil ve yazıyı da paylaşıyorlardı. Bu şehir devletlerinin denizcilik ve ticarette de birleşmiş olması modern tarihçilerin onları farklı bir uygarlık olarak karakterize etmelerine yol açsa da Fenikeliler hiçbir zaman ortak bir kimliğe sahip olduklarını düşünmemişti. “Fenikeliyim”den ziyade “Byblosluyum” veya “Saydalıyım” diyerek kendilerini vatandaşı oldukları şehirlerle tanıtıyorlardı.

Bir Fenike gemisinin replikası.

Antik dönemde komşuları olan Mısırlılar, Yahudiler ve Neo-Asurlular Fenikeleri, Akdeniz boyunca sergiledikleri ticari becerileri öfke ve kıskançlık uyandırmanın yanı sıra saygı ve takdiri de hak eden mükemmel denizciler olarak görüyordu. Yabancıların Fenikelilerin üstün ticari becerilerine ilişkin görüşleri, ticaretin Fenike kültüründeki merkeziliğini gösteren edebi ve arkeolojik kaynaklarla da destekleniyor. MÖ 5. yüzyılın sonlarında, ticaret yolları doğuda Hindistan’dan batıda Kuzey Afrika’daki Mogador’a kadar uzanan Fenikelerin sahip oldukları ağlar tüm Akdeniz’in yanı sıra Karadeniz, Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nin önemli noktalarını da kapsıyordu.

Fenikeliler bu noktalar boyunca metal süs eşyaları, mücevherler, oymalı fildişi, sedir ağacı, biblolar, şarap ve zeytinyağı da dahil çeşit çeşit ürünün ihracatını yapıyordu. Tüm bu malların arasında en dikkat çekeni şüphesiz üstün kaliteli parlak renkli kumaşlardı. Homeros, İlyada’sında  Troya kraliçesi Hekabe’ye layık bu kumaştan şöyle bahseder:

 Güzel kokulu ambara indi ana. Orada renk renk şallar vardı. Sidonialı kadınların işlediği şallar. Engin denizin ötesinden Helene’yi kaçırdığında, tanrıya benzer Aleksandros Sidon’dan getirmişti. Hekabe seçti şallardan bir tanesini, armağan diye götürdü Athena’ya, en büyüğü, en güzel işlenmişiydi o, parlıyordu sandığın dibinde yıldızlar gibi.

Fenikelilerin Asurlara ödediği vergiler arasında parlak renkli giysiler ön plandaydı. Eski Ahit’te peygamber Hezekiel, Sur kentiyle yapılan değerli eşya ticaretinden bahsederken Sur’daki güvertenin gölgeliğinin Elişa kıyılarından gelen mor kumaştan yapıldığını söyler.

Mor, Bizans İmparatorluğu’nda kraliyet ailesine özeldi ve mor boya üretimi dikkatle kontrol ediliyordu. İmparatoriçe Theodora, İtalya’nın Ravenna kentindeki San Vitale’deki Kilise’de bu 6. yüzyıl mozaiğinde mor renkle sarmalanmış.

Paha biçilmez mor

Antik dönemlerde, kumaş üretimi zanaatların en meşakkatlisiydi. Kültürel, sosyal ve ekonomik önemi ise su götürmezdi. Giyim kuşam insanları yalnızca dış unsurlardan korumakla kalmıyor aynı zamanda sosyal statülerini de göz önüne seriyordu. Halı kilim formuna getirilerek olay ve hikaye anlatmada bir araç haline gelen kumaş öyle değerliydi ki bir tür para birimi olarak kullanılmaya başlanmıştı.

Günümüze yalnızca birkaç parça ulaşabildiğinden Fenikelilerin kumaşı nasıl ürettiği veya bu kumaşın tam olarak nasıl gözüktüğü hakkında çok az şey biliniyor. Söz konusu kumaş hakkındaki bilgi kıtlığının aksine, antik kaynaklar mor boyanın üretimi ve kullanımı hakkında oldukça detaylı anlatımlar sunuyor. Arvad, Beyrut, Sayda, Sarepta, Sur ve Levant kıyıları boyunca uzanan diğer kentlerde mor rengi veren murex adlı deniz kabuklusunun toplanması, işlenmesi ve boya elde edilmesi için kurulan çok sayıda atölyenin keşfi bu sektörün Fenikeliler için ne denli önemli ve yaygın olduğunu gözler önüne seriyor.

Romalı doğa bilimci Büyük Plinius MS 1. yüzyılda kaleme aldığı eseri Historia Naturalis’de boyanın nasıl üretildiğine dair en kapsamlı anlatıyı sunuyor. Anlatıya göre boyanın temel ham maddesi Murex trunculus ve Murex brandaris adı verilen iki deniz kabuklusunun mukus bezlerinden elde edilen opak bir sıvı. Kabuklulardan ilki kraliyet mavisi denilen mavi-mor boyayı elde etmede kullanılırken diğeri Tyrian moru için kullanılmaktaydı.

Mor renk boyanın ham maddesini oluşturan murex trunculus

Her iki boya da oldukça kalıcıydı, bunlarla boyanan kumaşlar kolay kolay solmuyordu ki bu antik dönem boyaları için son derece nadir bir özellikti. Ne var ki üretimi sırasında ortalığa hiç de hoş olmayan bir koku yayılıyordu. Böylesine değerli bir ürünün böylesine nahoş bir süreçle ortaya çıkarılıyor oluşu Plinius gibi antik yazarların kaleminden kaçmamıştı.

Her bir murexten yalnızca birkaç damla mukus elde edilebildiğinden ticaret yapılabilecek miktarda Tyrian morunun üretilmesi için devasa miktarlarda murex toplamak gerekiyordu. Arkeologlar ortalama boyuttaki 12.000 yumuşakçadan yaklaşık 1.5 gr boya elde edildiğini hesapladı. Bu kadar bir miktar normal ölçüde bir elbisenin yalnızca küçücük bir kısmını boyamaya yeterdi. Küçük bir parça kumaşı boyamak için bile muazzam miktarda murex toplanması gerekliydi. Tüm bir elbisenin boyanması bir servete eş değerdi.

Sonuç olarak, Tyrian moru o dönemlerde eş değer miktarda altın ve gümüşten çok daha değerliydi nitekim mor renkli kumaşlar olağanüstü yüksek fiyatlara satılıyordu. MÖ 4. yüzyılda yaşamış tarihçi Theopompus’a göre Kolofonlu erkekler o dönemlerde krallar arasında bile zor erişilir bir şey olan mor kıyafetlere bürünmüş halde kenti turluyordu, daha sonra çokça rağbet gören mor boya ağırlığınca gümüşe satılıyordu.

Gerçekte, mor boya öylesine rağbetteydi ki cin fikirli bazı tüccarlar artan talebi karşılayabilmek için düşük kalite bir sürü ton ortaya çıkarmıştı. Bu olay nedeniyle, mor renkli kumaş parçaları ve çömlek kırıkları kraliyet mavisi veya Tyrian morunun az rastlanır örnekleri olarak ilan edilmeden önce arkeologlarca bir dizi kimyasal analize tabi tutuluyor.

Bir Fenike gemisi ve bir hipokampus tasvir eden sikke. MÖ 6. ila 1. yüzyıllar arası. Ulusal Arkeoloji Müzesi, Beyrut

Kaybolan canlılık

Lübnan kıyılarında yüksek miktarlarda bulunuyor olsa da talep arzı aştığında Akabe Körfezi gibi Akdeniz’in diğer bölgelerinden murex ihraç edilmeye başlandı. Yerel murex popülasyonlarının seyrelmesi iyice artan boya talebiyle birleşince Fenikeliler sektörü canlı tutup daha da geliştirmek için elverişli yerler aramaya koyuldu.

İspanya’daki Almuñécar, Toscanos ve Morro de Mezquitillaü, Tunus’taki Kartaca, Kerkouane, Jerba, ve Fas’taki Suvary’de oldukça büyük miktarlarda ezilmiş murex kabuklarına rastlanması Hem İberya hem de Kuzey Afrika’da büyük çapta mor boya üretimi yapıldığını kanıtlıyor. Plinius’a göre Sur’dan sonra en çok mor boya üretilen yer Kuzey Afrika’daki Meninx kentiydi. Bu durumda mor renge olan rağbetin Fenikelilerin en büyük başarısı olan, diğer mallarının yanı sıra ihraç ettikleri alfabenin tüm Akdeniz boyunca benimsenmesi ve yayılışıyla paralel olarak ilerlediği söylenebilirdi.

Fenike kentleri varoluşlarının büyük bir kısmında, Mısır, Asur, Babil ve Pers İmparatorluğu da dahil diğer büyük imparatorlukların hizmetinde gelişmişti. Zenginlik ve ihtişamıyla hırslı fatihlerin dikkatini çeken Fenike’nin sonunu getiren de MÖ 332’de Sur’u talan eden Büyük İskender oldu. Sonraki 270 yıl boyunca son derece katı bir Makedon yönetimine maruz kalan Fenike MÖ 1. yüzyıla gelindiğinde, tarihi kayıtlarda halkından Yunanlar olarak bahsedilecek kadar Yunanlaşmıştı.

Romalı general Pompeius’un MÖ 64’de Seleukos İmparatorluğu’nun son kalıntılarını zapt etmesiyle Fenike kentlerinin bir sonraki hakimi Roma oldu. Resmiyette Fenike, Roma eyaletlerinden biri ve Romalılaşma döneminin müjdeleyicisi olan Suriye’ye bağlıydı. MS 1. yüzyılın bitiminde, Makedon ve Romalıların bölgeye gelişinden önce var olan yerel kültüre dair pek az şey yaşamaktaydı.

Fenikelilerin ekonomik üstünlüğü zaman içinde azalıp yok olsa da yarattıkları mor kumaş endüstrisi canlı kalıp gelişmeye devam etti. Mor kumaş yalnızca zengin ve nüfuzlu kimselerin erişebileceği lüks bir eşyaydı. Kimin mor giyip kimin giyemeyeceğini hükme bağlayan yasalar bile çıkmıştı. Romalılar taştan oyma havuzlarda murex yetiştirme gibi mor kumaş endüstrisini ilerleyen yüzyıllarda da canlı tutacak kendilerine özgü çeşitli yöntemler geliştirmeye başlamıştı. Mor boya üretimi Roma İmparatorluğu’nun doğu yarısında, Konstantinopolis’in MS 1204’de yağmalanmasına kadar devam etti. Bugün, sentetik boyalar ve üretimdeki ilerlemeler mor kumaşı herkes için erişebilir hale getirdi. Erişimdeki bu eşitliğe rağmen, Tyrian moru bugün hala birçok ülkede asalet, zenginlik ve ihtişamı çağrıştırıyor.


National Geographic. 24 Eylül 2020.

Ege Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümü mezunu. Arkeoloji ve özellikle sanat tarihini çok seviyor.

You must be logged in to post a comment Login