MÖ 69’da İskenderiye’de doğup önce Julius Caesar’ın sevgilisi ardından Marcus Antonius’un eşi olan Mısır kraliçesi Kleopatra, çalkantılı yaşantısı ve gizemli ölümüyle tarihin, efsanevi hikayelerin ve beyaz perdenin en dikkat çekici figürleri arasında yer alıyor.
Kleopatra, babası XII. Ptolemaios’un MÖ 51’deki ölümünün ardından erkek kardeşleri XIII. Ptolemaios, XIV. Ptolemaios ve oğlu XV. Ptolemaios Caesar’la birbirleri ardına tahta oturmuştu. Roma imparatoru Octavius’un orduları Aktium Muharebesi’nde birliklerini mağlup edince, Antonius ve Kleopatra intihar etmiş böylece Mısır Roma hâkimiyetine girmişti.
Roma siyasetine etkin bir şekilde tesir eden ve antikitenin tüm kadınlarını gölgeleyen Kleopatra, femme fatale (baştan çıkaran kadın) karakterin ilk örneğiydi.
Yaşamı ve saltanatı
Kral XII. Ptolemaios Auletes’in kızı olan Kleopatra’nın kaderi, Büyük İskender’in MÖ 323’deki ölümüyle, Romalıların MÖ 30’da kenti ele geçirişleri arasındaki dönem boyunca Mısır’a hâkim olmuş Makedonyalı hanedanlığın son kraliçesi olmaktı.
(Efsanenin Aksine Kleopatra’yı Bir Yılan Öldürmüş Olamaz)
Kleopatra Makedon kökenliydi, ancak biraz da olsa Mısır kanı vardı. Yunan tarihçi Plutarkhos’un yazdığına göre kendi çabasıyla Mısır dilini öğrenmiş ve siyasi sebepler dolayısıyla kendini yeni İsis olarak biçimlendirmişti.
Kleopatra’nın sikkeler üzerindeki betimlemeleri hassas bir ağız, sıkı bir çene, parlak gözler, geniş bir alın ve belirgin bir burunla güzel olmaktan ziyade canlı bir çehre sunuyor.
XII. Ptolemaios MÖ 51’de öldüğünde taht, genç oğlu XIII. Ptolemaios ve kızı VII. Kleopatra’ya geçmişti. Kesin olmasa da bu iki kardeşin babalarının ölümünün kısa bir süre ardından evlendiği söylenir. Kardeşinden yaklaşık sekiz yaş büyük 18 yaşındaki Kleopatra yönetimi ele almıştı.
Ancak kısa bir süre sonra Kleopatra Mısır’dan Suriye’ye kaçmak zorunda kaldı. Burada yeni bir ordu kuran kraliçe MÖ 48’de kardeşiyle yüzleşmek üzere Mısır’ın doğu sınırındaki Pelusium kentine döndü. Pelusium’da XIII. Ptolemaios’tan sığınma talep eden Romalı komutan Pompey’in öldürülmesi ve Julius Caesar’ın gelmesi bölgeye geçici bir barış getirmişti.
Kleopatra tahtı geri kazanmak istiyorsa Roma’nın, daha doğrusu Julius Caesar’ın desteğine ihtiyacı olduğunu çok iyi biliyordu. Gerçekte her ikisinin de planlarında birbirlerini kullanmak vardı. Julius Caesar taht kavgası verirken Kleopatra’nın babası Auletes’ten aldığı borçları ödemenin bir yolunu arıyordu. Kleopatra ise tahtını korumaya ve eğer mümkünse İlk Ptolemaioslar’ın ihtişamını yeniden yaşatıp Suriye’nin güneyini ve Filistin’i de kapsayan toprakları geri almaya kararlıydı.
Julius Caesar ve Kleopatra sevgili olmuş ve kışı İskenderiye’de kuşatma altında geçirmişti. Roma kuvvetleri bir dahaki ilkbaharda İskenderiye’ye ulaşınca XIII. Ptolemaios kaçmış ve Nil’de boğulmuştu. Artık kardeşi XIV. Ptolemaios’la evli olan Kleopatra ise nihayet tahtına kavuşmuştu. MÖ 47 yılının Haziran ayında İskenderiye halkı tarafından Caesarion veya “küçük Caesar” olarak bilinen Ptolemy Caesar’ı doğurdu. Julius Caesar’ın, isminden anlaşılacağı üzere Caesarion’un babası olup olmadığı bilinmiyor.
Pompeii ayaklanmasının son alevlerini söndürmek Julius Caesar’ın iki yılını almıştı. MÖ 46’da, Roma’ya döner dönmez, zaferini dört günlük bir şenlikle kutladı. Kleopatra kardeşi ve aynı zamanda kocası olan XIV. Ptolemaios ve oğluyla Roma’yı en az bir kez ziyaret etmişti. Ziyareti sırasında Julius Caesar’ın Tiber Nehri’nin ötesindeki özel villasında kalmış ve altından heykelinin Venüs Tapınağı’na sunuluşuna şahitlik etmişti. Julius Caesar MÖ 44’de öldürüldüğünde Kleopatra Roma’daydı.
MÖ 44’de, İskenderiye’ye dönüşünün hemen ardından, XIV. Ptolemaios öldü. Yönetim artık Kleopatra ve henüz bebek olan oğlu XV. Ptolemy Caesar’daydı. Julius Caesar’ın suikastçıları MÖ 42’de Filippi Muharebesi’nde bozguna uğratılınca, Marcus Antonius Caesar’ın meşru varisi haline gelmişti, ancak durum yalnızca görünürde böyleydi zira Julius Caesar’ın kendi seçtiği varisi, büyük yeğeni Octavius’tu.
(Antik Mısır Firavunu II. Ramses Kimdi?)
Artık imparatorluğu değil doğu vilayetlerini yöneten Antonius, Julius Caesar’ın suikastinin sonrasında yaşananlardaki rolünü öğrenebilmek için Kleopatra’yı görüşmeye çağırdı. Kurnaz bir hamleyle, Antonius’un beklentisini yükseltmek için bilerek geç kalan Kleopatra yüklü hediyelerle Tarsus’a gitti. Şehre Berdan Nehri’nden bir sandal üzerinde İsis kıyafetleri içinde girmişti. Kendini tanrı Dionysos’la eş tutan Antonius, Kleopatra’ya adeta vurulmuştu. İtalya’da, genç Octavius’un artan tehdidinin karşısında kocasının çıkarlarını savunmak için çabalayan karısı Fulvia’yı unutan Antonius, İskenderiye’ye dönmüş, Kleopatra’ya “korunan” bir güç olarak değil bağımsız bir hükümdar olarak davranmaya başlamıştı.
Kleopatra ve Antonius İskenderiye’de, üyeleri bazı tarihçilerin ahlaksız ve uçarı bazılarınınsa tanrı Dionysos kültüne adanmış olarak yorumladığı keyif düşkünü bir toplum yaratmıştı.
MÖ 40’da Kleopatra Alexander Helios ve Kleopatra Selene adını verdiği ikizlerini dünyaya getirdi. Antonius, Octavius’la yaptığı geçici anlaşmayı sonuçlandırmak için İtalya’ya dönmek üzere çoktan İskenderiye’den ayrılmıştı. Bu anlaşmanın bir parçası olarak, Octavius’un kız kardeşi Octavia’yla evlendi. Fulvia zaten ölmüştü. Üç yıl sonra Antonius, Octavius’la asla uzlaşamayacağını fark etti. Octavia’yla evliliğini sürdürmek artık gereksizdi. Doğu’ya, Kleopatra’ya döndü. Antonius’un, ertelediği Part kampanyası için Kleopatra’nın maddi desteğine ihtiyacı vardı, Kleopatra’ysa karşılığında Suriye, Lübnan ve hatta Erika’nın zengin kına çiçeği bahçeleri de dâhil Mısır topraklarının geri verilmesini talep etti.
Armenia Krallığı’nın geçici olarak fethedilmesi gibi Part seferi de pahalıya mal olan bir başarısızlıktı. Yine de Antonius MÖ 34’de İskenderiye’ye kutlamalarla döndü. Dönüşünü “İskenderiye Bağışları” olarak bilinen kutlama izledi. Halk, gümüş bir platform üzerinde altından tahtlara oturmuş Kleopatra ve Antonius’u görmek üzere Gymnasium’a akın etmişti.
Çocukları kendilerininkinden biraz daha alçak tahtlarda oturmaktaydı. Antonius, Caesarion’un Julius Caesar’ın oğlu olduğunu ilan etti, böylelikle Julius Caesar tarafından oğlu ve varisi olarak atanmış Octavius’u saf dışı bırakacaktı. Kleopatra kralların kraliçesi Caesarion ise kralların kralı olarak selamlandı. Alexander Helios’a Armenia Krallığı ve Fırat’ın ötesi, küçük kardeşi Ptolemy’e oranın batısındaki topraklar verildi. Kız kardeşleri Kleopatra Selene ise günümüzde Libya’da yer alan ve Shahat olarak bilinen Cyrene’yi yönetecekti.
Olayları Roma’dan takip eden Octavius’a göre Antonius ve geniş ailesinin, imparatorluğu yönetme niyetinde olduğu aşikârdı. O sırada, bir propaganda savaşı patlak verdi. Antonius’un niyetini kutsal sayılan Vesta Bakireleri’nden öğrenen Octavius Roma halkına Antonius’un Roma varlıklarını yabancı bir kadına bahşetmekle kalmayıp bir de öldüğünde Mısır’da bu kadının yanına gömülmeyi istediğini bildirdi. Hızla yayılan söylentilere Antonius’ın başkenti Roma’dan İskenderiye’ye taşımak istediği de eklendi.
Antonius ve Kleopatra MÖ 32-31 kışını Yunanistan’da geçirdi. Roma Senatosu Antonius’u gelecek yıl için olası konsüllüğünden men etti ve ardından Kleopatra’ya savaş açtı. Octavius’un 2 Eylül MÖ 31’de Antonius ve Kleopatra’nın birleşik kuvvetleriyle çatıştığı Aktium Muharebesi Mısırlılar için tam bir felaketti. Savaşta mağlup olan Antonius ve Kleopatra Mısır’a kaçtı. Antonius son savaşını vermek üzere ayrıldığında Kleopatra mozolesine çekilmişti. Kleopatra’nın öldüğüne dair yanlış bir haber alan Antonius yenilgisini kabul etti. Bağlılığını son bir kez göstermek için kendini Kleopatra’nın inziva yerine taşıtarak orada can verdi. Ölmeden, Octavius’la barış yapacağına dair söz vermişti.
Kleopatra Antonius’u gömdükten sonra, 39 yaşında, 22 yıldır kraliçe ve 11 yıldır Antonius’un sevgilisi olarak intihar etti. Çift her ikisinin de isteği üzerine birlikte gömüldü, Roma Cumhuriyeti de onlarla gömülmüştü. Yazarlar Kleopatra’nın kraliyetin bir sembolü olarak kendisini engerek yılanına sokturarak intihar ettiğine inansa da ölümü belirsizliğini koruyor.
Çağlar boyunca Kleopatra
Kendi topraklarında meşhur olsalar da Mısır’ın yüzlerce kraliçesinden yalnızca çok azı dış dünyaca biliniyor. Hanedanlar çağı sona erdiği ve hiyeroglif yazmalar kaybolduğunda, bu kraliçelerin hikayeleri ve anıtları da Mısır’ın kumları altına gömüldü. Kleopatraysa Roma İmparatorluğu’nun oluşumunu etkiledi ve asırlar boyunca yaşamaya devam etti; hikâyesi unutulmazdı. Daha sonra Augustus olarak imparatorluk tahtına oturacak Octavius, Roma tarihinin, iktidarını doğrulayacak biçimde kaydedilmesinde kararlıydı.
(Babil Kralı Hammurabi Kimdi?)
Bunu yapmak için, otobiyografisini yazmış ve Roma’nın resmi kayıtlarını sansürlemişti. Kleopatra iktidara yükselişinde kilit bir rol oynadığı için hikâyesini kendi hikâyesinin bütünleşik bir parçası olarak korumuştu. Ancak, bu hikâye Julius Caesar ve Marcus Antonius’la ilişkisi olmak üzere iki bölüme indirgenmişti. Tüm siyasi hükmünden sıyrılan Kleopatra, Romalı erkekleri baştan çıkaran ahlaksız bir yabancı olarak hatırlanacaktı. Hal böyle olunca Kleopatra Romalı yurttaşlarıyla savaşmaktansa yabancılarla savaşmakla anılmayı yeğleyen Octavius için yararlı bir düşman haline geldi.
Roma’daki yırtıcı ve ahlaksız Kleopatra algısı, yıllar geçtikçe yeniden anlatılıp yorumlanacağı Batı kültürüne de geçti. Mısır’ın MS yaklaşık 640’da Araplarca fethinden sonra yazan Müslüman âlimler kraliçeye dair kendi versiyonlarını geliştirdi. Onlara göre Kleopatra her şeyden önce bir alim, bir bilim insanı, oldukça zeki bir filozof ve bir kimyacıydı.
Jacques Amyot tarafından Yunancadan Fransızcaya ve Sir Thomas North tarafından Fransızcadan İngilizceye çevrilen Plutarkhos’un Paralel Yaşamlar adlı eseri Shakespeare’in ünlü oyunu Antonius ve Kleopatra’ya ilham kaynağı olmuştu.
Shakespeare Plutarkhos’un kraliçeye dair bazı olumsuz iddialarını göz ardı etmiş ve onu gerçek bir kahraman olarak göstermişti. Şüphesiz Shakespeare’ın yazdığı karakter Kleopatra’nın ne ilk ne de son ele alınışıydı, ancak insanların zihnine kazınan Kleopatra imgesi kaynağını bu karakterden alıyor.
Shakespeare’in ardından tiyatro oyunu, şiir, resim ve opera da dâhil sayısız eser verildi. 20. yüzyılda Kleopatra’nın hikâyesi beyaz perdeye aktarıldı ve filmler aracılığıyla korunup daha da geliştirildi. Theda Bara, Claudette Colbert ve Elizabeth Taylor’ın da aralarında bulunduğu birçok aktris, siyasi yaşamından ziyade aşk hayatına odaklanan yüksek bütçeli, egzotik filmlerde Kleopatra’yı canlandırdı. Antik dünyadaki betimlemeleriyle desteklenmese de baştan çıkarıcı güzelliği kozmetikten sigaraya kadar çeşitli ürünlerin pazarlanmasında kullanıldı.
20 yüzyılın sonlarında ise Kleopatra’nın ırksal mirası, bazı Afro-Amerikan araştırmacıların Kleopatra’nın siyahi bir kahraman olduğu iddiası gibi yoğun akademik tartışmaların konusu haline geldi.
Britannica. Joyce Tyldesley.
You must be logged in to post a comment Login