Eski Türklerde kurban uygulamaları önemli bir yer tutuyordu. Türkler hangi dine inanırsa inansın, birçok töreninde kurban uygulaması vardı.
İslamiyet’ten önce Türklerin kurban kelimesi yerine hangi kelimeyi kullandıkları tam olarak bilinemiyor. Radloff (1994), kurban kelimesinin karşılığı olarak taylga sözcüğünün kullanıldığını söylüyor. Emel Esin ise “tapıg” ya da “yagışlıg” ya da “yapıg” kelimesinin kullanıldığını söylüyor. Kaşgarlı Mahmut ise kurban edilen hayvanı anlatmak için “yağış” kelimesinin kullanıldığını belirtiyor.
Eski Türklerde kurban inanışı ve uygulamaları önemli bir yer tutuyordu. Türkler hangi dine inanırsa inansın, birçok ayin ve töreninde kurban uygulaması vardı. Türklerde kurbanın ilk örneklerine, MÖ bin yıllarında Çin’de hüküm süren Chou’larda rastlanıyor. Chou Hanı, avladıkları geyikleri, atalar tapınağına kurban olarak sunuyordu. Kanlı kurban uygulamaları, Hunlarda, Göktürklerde ve diğer Türk boylarında da devam etti.
(İlgili: İslamiyet Öncesi Türklerde Ölü Gömme Adetleri)
Kurbanın sunuluş amaçları içerisinde, tapınma, dua, şükür gibi olaylar yer alıyor. Bunların yanısıra yağmur yağması, hastalık, zafer ve barış için de kurban sunuluyordu.
Arkeolojik kazılara göre, kanlı kurbanların en önemlisi at kurbanıydı. At iskeletlerine bozkır Türk kavimlerinde sıkça rastlanıyor. İslamiyet’ten önce kurgan denilen mezarlarda da öteki dünyada hizmet etmek üzere gömülmüş atlar yer almaktadır. Çoğu kez bunların kuyrukları kesilmiş ya da düğümlenmiş olarak bulunuyor. İslamiyet döneminde de bazı Türk hükümdarlarının atlarıyla beraber gömüldükleri biliniyor.
Kanlı kurban uygulamalarında attan sonra en fazla koyun kurban ediliyordu. Koyun ve özellikle beyaz koç, eski Türklerde Gök tanrıya sunulan kurbanlar arasındaydı.
Türklerde kurban edilen hayvanın kanının akıtılmaması önemliydi. Ruhun bulunduğu en önemli yerlerden birisi kandı. Kanda hayatiyet hassası bulunduğu için idama mahkum edilen önemli kişilerin cezaları verilirken bile kanı dökülmezdi. Sadece hakaretle öldürülmek istenenin ve düşmanın kanı akıtılırdı. Radloff, kurbanın öldürüldükten sonra derisinin yüzüldüğünü, boyun ve karın kısmından kesilip zarar vermeden çıkarıldığı belirtiyor. Yine kanın akıtılmaması için Oğuzların hayvanları ve kurbanları başlarına darbe vurmak, Moğolların da hayvanın kalbini sökmek suretiyle öldürdükleri rivayet ediliyor. Türklerde bu uygulamaların dışında kılıç darbeleriyle veya bıçağın hayvanın kalbine saplanması yoluyla öldürüldüğü de söyleniyor.
Türklerde kandan sonra ruhun ikamet ettiği ikinci yer kemiklerdi. Eski Türk inançlarında kemiğin manası büyüktü. Avcı topluluklarda, hem insan hem de hayvan kemikleri hayatın sonuncu kaynağını teşkil ediyordu. Av hayvanının kemikleri kırılmaz, bir araya getirilerek ya toprağa gömülür, ya da toprağın veya bir ağacın üzerine bırakılırdı. Hayvanın canının kemikler içinde barındığına, kemikleri kırmamakla hayatın yeniden başlayacağına inanılırdı. Bu kemikler kırılmadığı gibi köpeklere verilmez ve ateşe de atılmazdı.
Kurban Türklerde önce Gök Tanrıya sunuluyordu. Tanrıya kurban etme işlemi bütün Türklerde devam etmişti. Göktürkler ise her yılın beşinci ayının ikinci onunda, yurdun ileri gelenleri Ötüken’in batısında bir tepeye çıkarak burada tanrıya kurban kesiyordu. Türkler bu yere Botengri adını veriyordu.
MÖ 2. yüzyılda bile Gök Tanrıya kurban sunulduğu, kurban için özel törenler yapıldığı kaynaklarda geçiyor.
Tanrıya sunulan kurbanın dışında, kutsal sayılan yerlerde, kutsal sayılan nesnelere de kurban sunuluyordu. Mesela Altaylıların Erlik’e kurban sunması gibi. İnançlarına göre Erlik, insanların kurban sunmalarını sağlamak için onlara hastalıklar ve çeşitli felaketler veriyordu. Şayet istediğini alamazsa insanları öldürüyordu.
Eski Türkler Gök Tanrıya ve gökte başka ‘tengri-ruhların’ varlığına inandıkları gibi tabiata da inanıyorlardı. Mesela dağ, tepe, kaya, vadi, ırmak, su kaynağı, mağara, ağaç, orman volkanik göl, deniz, demir, kılıç bunlardan bazıları. Bunlardan bir kısmından iyilik, bir kısmından da kötülük geliyordu ve Türkler bu tabiat ruhları için at ve koyun kurban ediyordu.
Kaynaklarda, Türklerde dağ kültünün, Gök tanrı kültüyle ilgili olduğu ve Hunların eski vatanı olan Yan-sı-yan veya Şan-dın-şan sıra dağlarındaki Han-Yoan dağında Hunların her yıl Gök Tanrıya kurban kestikleri belirtiliyor. Ayrıca Hun hakanlarının Çin ile olan antlaşmaları, Hun Dağı denilen bir dağın tepesinde kurban keserek, yaptıkları yeminle tayin ettiklerini ve dağları tanrının makamı olarak gördüklerini belirtiyor.
Yine Altaylıların dağ ruhlarına kurban sunmaları, Mani ve Buda dininde olmalarına karşın, Dokuz Oğuzların ülkelerindeki büyük bir dağa kurban kestikleri de kaynaklarda geçiyor.
Kutsal dağlarda kurban kesme uygulamasının bir benzerini de Abakan sahillerinde yaşayan Beltirler’de görüyoruz. Beltirler bu dağa Tiğir Tacıyan (kurban kesilen dağ) adı veriyorlardı.
Kutsal sayılan dağların dışında atalar kültü sebebiyle, her yıl ecdat mağarasında, ırmak kenarında da kurban sunulduğu biliniyor.
Eski Türklerde bir de tuğa ve bayrağa sunulan kurbanlar da vardı. Eski Türk destanlarında tuğlara, ak-boz at veya kısrak kurban edildiği anlatılıyor. Bu tuğa ve bayrağa kurban sunmaki Osmanlı devletinde de devam ediyordu.
Dilşad Atik. 2001. Eski Türklerde Kurban İnanışı ve Uygulamaları. Erciyes Üniversitesi. Yüksek Lisans Tezi.
You must be logged in to post a comment Login