İnuit – İnuktitut denilen isim, çoğunluğu Kanada’nın kuzey bölgesinde yaşayan aborjin toplulukları tanımlamak için kullanılıyor. Biz ise onları buzdan evler yapan, çekik gözlü, kalın kürklü olarak biliyor ve Eskimo olarak tanıyoruz.
İnuit denilen toplulukların her bir bireyi, “inuk” olarak isimlendiriliyor. Bu inuk denilen insanların yaşadığı bölgeler ise onlar tarafından toprak, su ve buz anlamına gelen İnuit Nunangat olarak isimlendiriliyor. Bu tabir, Kanada’nın kuzeyi ile birlikte Alaska ve Grönland’taki İnuit bölgeleri için de kullanılıyor.
Eskimolar Kuzey Kutup Bölgesi’nde, yılın büyük bir kısmını karla kaplı, buzla örtülü, verimsiz bir arazide yaşayan ve çevresindeki verimli topraklarda yerleşik hayata geçmiş olan topluluklardan habersiz olarak avcı toplayıcı benliklerini bozmadan yaşamışlardır.
Günümüzde yerleşik hayata adapte olsalar bile hala avcı toplayıcı bir toplum olarak hayatlarına devam ediyorlar.
İnuitler, yaklaşık olarak 5.000 yıl önce Bering Boğazı’nı deniz araçlarıyla geçerek Sibirya’dan gelen, ilk olarak Grönland’ın Arktik Okyanusu kıyıları, daha sonra Alaska ve Kanada’nın kuzeyindeki takım adalara yerleşti (Weiner 1972). Farklı araştırmacılara göre İnuitler, Bering Boğazı’nın olduğu yerde var olan kara parçasında yaşamaktaydı. Yaklaşık olarak 1000 yıl önce ise deniz seviyesinin yükselmesi sonucunda kara parçası sular altında kaldığı için İnuitler, Alaska ve Asya’nın doğu ucuna göç hareketine başladı. Zamanımızdan 2.000 yıl önce de Grönland’a yerleştiler. İniutlerin yaklaşık olarak 9000 km’lik kıyı şeridi üzerinde avcı toplayıcı topluluklar halinde yayılarak yaşadıklarını biliyoruz.
İnuit halkları Arktik bölge olarak bildiğimiz Kuzey Kanada, Alaska, Grönland ve Sibirya’yı içeren geniş bir coğrafyada hayatlarını sürdürdü. Bu geniş ve zorlu coğrafyada bütün hayatlarını ince dengeler ve gelenekler üzerine kurdular ve iklimin yarattığı ekstrem koşullara tam bir adaptasyon sağladılar.
Eskimoların yaşam bölgeleri olan Kuzey Kutup Bölgesi, yılın yarısını soğuk, buzla kaplı verimsiz bir arazi. Kuzey kutbu çevresinde hiçbir sebze, yenilebilir kök ya da meyve bulunmuyor. Uzun soğuklar ve verimsiz araziler, bitki yetiştiriciliğine olanak sağlamadığından dolayı İnuitler yaşamlarını sürdürebilmek adına avlanma konusunda uzmanlaştı.
Geçim ekonomilerini böylece üstün avcılıkla sürdürdüler. Soğuk hava şartlarında hayatta kalabilmeleri için yüksek oranda kalori almaları gerekmekteydi. Bu yüzden hayvan yağı ve eti, İnuit topluluğun vazgeçemediği temel besin kaynakları oldu. Balina, ren geyiği, fok, tilki, misk öküzü, alabalık sürüleri diyetleri arasında yer aldı. Ayrıca seyrek olsa da ördek yumurtası, midye ve benzer kabukluları kapanla yakalayarak beslendiler. Avladıkları hayvanları çiğ olarak da tükettikleri biliniyor.
Soğuk hava şartlarında hayatta kalmalarını sağlayan yöntemler arasında avladıkları hayvanların sağladığı kalori ve postları İnuit topluluğunu korudu.
Araştırmalar sonucunda 4 kişilik bir ailenin kış soğuğuna dayanabilmesi için 30 deriye ihtiyaçları olduğu biliniyor.
Avcılık yetenekleri oldukça gelişmişti. Göç yolundaki ren geyiklerini birçok farklı yöntemle avladıkları biliniyor. İçerisine bıçaklar yerleştirmiş olan önceden kazılıp hazırlanan çukurlara sürü halindeki ren geyiklerini kurt gibi uluyarak korkutmaları sonucunda organize halde avlandıkları biliniyor.
Avlarını zıpkın,mızrak ve ok yardımıyla avlıyorlardı. Eskimo avcıları çocukluktan itibaren iri balıkları zıpkın yardımıyla ustalıkla avlayabilecek şekilde eğitiliyordu. İnuit kadını ve erkeği tam olarak eşit olmasa bile geçim ekonomisi bakımından erkek ve kadın arasında işbirliği sağlanırdı. Kadın, geçim ekonomisi bakımından rahat olduğu sürece toplum yapısı da eşitliğe sahipti.
İnuitler en çok da fok balıklarından beslenmekteydi. Geçmişte zıpkınlarla avladıkları, günümüzde ise satın aldıkları tüfeklerle avladıkları foklar, kış ayını geçirmek için sürü halinde güneye göç etseler bile bir kısmı kuzey kutbu çevresinde kalıyordu. Deniz altında nefes alabilmek için buzun yüzeyine delikler açan foklar, kış ortasında soğuk iklimle mücadele etmek ve beslenmek zorunda kalan İnuitler ise deliklerin başında sessizce bekleyerek avlarını yakalıyordu.
Topluluğun avladıkları hayvanları depoladıkları, daha sonraki süreçlerde tükettikleri biliniyor. Depolamada kullandıkları yöntem ise, hayvanlar bolken toplayıp tükettikten sonra kalanını tütsüleyerek kaya veya buzun içerisinde muhafaza etmek.
İnuitler yaşadıkları bölgeler ve kan bağları üzerinden pek çok etnik gruba ayrılıyorlar. Yaşadıkları alanlara da isimlerini veren bu etnik grupların birbirinden çok fazla ayrıştığı söylenemez ancak tüm aborjin topluluklarda olduğu gibi kan bağlarının da yaşamsal bir önemi olduğu yadırganamaz.
İnuitlerin yani eskimoların konuştukları dil oldukça farklı dillere ve lehçelere bölünüyor. Tüm iniut-eskimo dilleri ise tek bir anadil ailesine üye. Temelde ise İniut dilleri iki temel gruba ayrılıyor. Bu gruplardan biri Doğu dalı denilen “İnuktitut dilleri” diğeri ise Batı dalı denilen “Yupik dilleri”dir. Bu dil dallarının her biri ise üç farklı dile bölünürken, kendi içlerinde de pek çok lehçeye ayrışmakta. Düşünüldüğünde bu geniş dil ailesinin bazı durumlarda birbirinden çok farklılaşabildiğini görmek mümkün. Tüm bu dilleri öğrenmek ve konuşmak ise oldukça zor, çünkü diller oldukça karmaşık yapılara sahip.
Eskimolar temelde animizm değerlerine inanmakta. İnuit anlayışı canlı ve cansız tüm şeylerin bir ruhu olduğuna inanan yapıda. Buna; insanlar, hayvanlar, cansız cisimler ve doğanın güçleri de dahil.
Bir ruh öldüğünde onun dünyamızdan farklı bir başka dünyada, yani ruh dünyasında yaşamına devam ettiğine inanmaktalar. Dinsel anlamda en güçlü kişiler ise şamanlar ve Angakoks denilen dini liderler. Bu kişilerin ruhları kontrol edebildiklerine inanılmakta. Şamanik danslar, maskeler eskimo dininin en önemli ögeleri konumunda.
Kesin yazılı kurallara sahip olmasalar da, ruhlara karşı yapılacak herhangi bir saygısızlık ya da çiğnenecek herhangi bir kural cezasız kalmamaktaydı. Bu ceza genelikle sürgünle sonuçlanmaktaydı.
Dinle beraber eskimoların güçlü bir sanat anlayışı olduğu da bilinmekte. Bu güçlü sanatın temeli de neredeyse tüm kadim topluluklarda olduğu gibi dinle ilişkiliydi. Özellikle maske sanatı eskimo sanatının en güzel örneklerini görebildiğimiz alanlardan biri.
İnuit kültürünün en önemli sosyal birimi kuşkusuz ailedir. Genellikle aileler 5-6 kişi olmaktaydı ve bu ailelerden 6-10 tanesi birleşerek toplu halde avlanmaktaydı.
Geniş akrabalık örüntülerine sahip olan İnuitlerde en önemli birim geniş ailedir.
İnuitlerde kişi, gerçek ailesiyle yaşayabilir ve birlikte çalışıp birlikte paylaşabilir. İnuitlerde kişi evlendiği kişinin ailesiyle ya da kendi ailesiyle yaşamayı tercih edebilir ve kan bağı olan diğer ailenin evladı olabilir.
Bununla beraber kadın ile erkek arasında net bir iş bölümü de mevcuttu. Erkekler avlanma ve ev inşası işinden sorumluyken kadınlar ise yemek, giyecek ve çocukların bakımdan sorumluydu.
Temelde “devletsiz” bir toplum yapısına sahip olan geleneksel Eskimolarda da neredeyse tüm geleneksel kültürlerde olduğu gibi toplumsal sosyolojinin temelinde aile ve akrabalık bağları yatmaktaydı.
Burada ‘devletsiz’ toplum yapısından kasıt, kurumsallaşmamış otoritelerdir. Aslında bir başka tabir ile ‘gerontokrasi’ olarak da değerlendirilebilir.
İnuitlerde topluluk anlayışı oldukça gelişkindi. Tüm İnuit kaynakları ve simgeleri toplulukların ortak mülkiyeti olarak kabul ediliyordu. Bireylerin sürekli olarak birbirine yardım etmeleri ve var olan mallarını birbirleri ile paylaşmaları beklenirdi.
İnuitler göçebe topluluklar halinde yaşadılar. Bu sebeple evlerini oldukça hızlı ve kolay bir şekilde yapabilmeleri oldukça önemli bir konuydu.
İnuitlerin yaz dönemlerinde genellikle hayvan derilerinden yapılan örtülerle oluşturulan basit çadırlarda kaldıkları biliniyor. Etrafı kayalar ile çevrili olan bu çadırlar, yaz aylarında onlara korunaklı bir alan sağlamaktaydı. Bu çadırları kurmak için gerekli olan ahşap direkler ise oldukça nadir bulunabilen parçalar olduğu için herhangi bir şeyden daha önemli olarak görülmekteydi.
Farklı bölgelerde ise bazı topluluklar büyük köyler kurmuşlardı. Ancak kış aylarında gruplar halinde avlanabilmek adına bu köyler mevsimsel olarak terk ediliyordu. Yazın kalınan alanlardan ayrılan İnuitlerin zor arktik koşullarında soğuktan korunabilmek için igloo denilen kardan barınaklar yaptıkları biliniyor.
İgloo denilen kar barınakları, İnuitlerin zorlu koşullara nasıl adapte olduklarını ve içinde yaşadığı çevreyi en pratik şekilde nasıl kullandıklarına dair en güzel örneklerden biri.
İgloo’lar belli eğiklikler ile oluşturulmuş kar bloklarının yığılması ile kubbe şekli alan basit kar barınaklarıdır. Bir igloonun yapımı usta bir İnuit için sadece 20-30 dakika arasında sürmekteydi. İçinde uyku alanları dahi bulunmaktaydı ve kardan yapılan sekiler üzeri kürk kaplanarak uyku alanları oluşturuluyordu. İgloo’ların genellikle küçük örnekler ile temsil edildiği bilinmesine rağmen bazı örneklerin 4 metre çapında 3 metre yüksekliğinde olduğu da bilinmekte.
Eskimoların geleneksel yaşam tarzlarındaki ilk değişim 1700’lerde yaşandı. Kendi toplulukları içinde dış dünyadan izole bir şekilde yaşamına devam eden topluluklar 1700’lerde dev gemileri ile balina avcılığı için bölgeye gelen İskoç ve İngiliz avcılar ile tanıştı.
Bu avcılar için rehberlik yapan Eskimolar bu ilişki karşılığında ıvır zıvır bazı gıda malzemeleri ve benzeri malzemeler ile bir ticaret ilişkisi içerisine girdi.
Oldukça karlı gözüken ticaret gittikçe büyüdü ve bölgede özellikle balina nüfusuna büyük bir tehdit oluşturmaya başladı. Bunlar arasında Grönland Balinası neredeyse tümü ile nesli tükenen türlerden biri oldu.
Balina popülasyonundaki dramatik düşüş İnuit yaşam tarzını da derinden etkiledi. Besin ekonomisinde önemli bir yer tutan balina etinin eskisi kadar bulunamaması, Eskimoların diyetlerinin değişimine neden oldu.
Eskimoların geleneksel kültürlerine kuşkusuz en büyük darbe bölgeye gelen Misyoner Avrupalılar tarafından oldu. Hikâye, 1771 yılında Labrador’da kurulan misyoner kilisesi ile başladı. Bölgede etkin bir faaliyet yürütmek isteyen Moravyalılar sonrasında bölgeye gelen Katolik misyonerler ve onların da sonrasında gelen Anglikan misyonerleri bölge topluluklarının kültürlerini yok etmedeki tüm maharetlerini gösterdi.
Geleneksel inanç ve değerler ile çatışan Hıristiyan doktrini, İnuit değerlerini putperest, şamanik ve paganik ilan etti. Özel günlerde yapılan danslar ve benzeri bazı ritüeller Hıristiyan dünya görüşüne uymadığı için kısmen rafa kaldırıldı. Eskimo toplumu asimilasyona uğratılmaya çalışıldı.
Misyonerlerin Eskimolara bir diğer getirisi ise kızamık ve verem gibi hastalıklar oldu. Bu tür hastalıklar ile tanışmamış olan Eskimolar, misyonerler sayesinde bağışıklık sistemlerinin tanımadığı virüsler ile tanıştı. Birçok Eskimo bu hastalıklar yüzünden hayatını kaybetti. Aslında hikâye güney Amerika’daki kadar dramatik olmasa da bir paralellik gösteriyor.
Özellikle bu konuda 1930’larda bölgeye gelen “Hudson Bay Company” önemli bir yer tutar. Bir kürk şirketi olan bu firma Eskimo kültürünün doğal bölgesinde büyük bir ticari etki yarattı. Aynı zamanda doğal hayatta da derin bir etki bıraktı. 1987 yılına kadar hemen hemen tüm Eskimo yerleşmesinde şubesi bulunan bu şirket, bu dönemlerde hayvan hakları örgütlerinin büyük çaplı eylemlerine dayanamayarak bölgeden çekildi. Özellikle “Kükreyen Yirmili” denilen tilki kürklerinden yapılma kıyafetler dönemin Avrupa balolarındaki en görkemli kıyafetlerindendi.
Eskimo kültüründeki en temel değişiklik ise 1940’larda 2. Dünya Savaşı’nın da etkisi ile Kanada Hükümetinin Eskimo kültür bölgesini sahiplenme ve kültürel bir ehlileştirme çabası içine girmiş olmasıydı. İhtiyaç dâhilinde olmamasına rağmen Kanada hükümeti zorunlu bir hizmet götürme aşkı ile patronun kim olduğunu gösterme çabası içine girmişti.
Bu bağlamdaki en önemli değişken ise hükümetin geleneksel Eskimo kamplarını yerleşik merkezler haline çevirme çabası ile oluştu. Bunun için Eskimo ailelerine “modern” evler yapılmış ve oralarda yaşamaları istendi. Kültürlerinde bu şekli ile olmayan sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler toplum yaşamının olağan bir parçası haline dönüştü. Değişen şartlar popülasyonda artışa neden oldu.
Politika devlet açısından oldukça başarılı olmuş projenin ilk 30 yılında binlerce yıldır bağımsız yaşayan bir toplum hükümet yardımlarına tamamen bağımlı duruma geldi. Daha sonrasında Eskimolar içinde güçlenen bazı örgütler sayesinde baskı biraz daha hafifletilmeye çalışılmış ve kültürel ve ekonomik olarak bir takım kazanımlar sağlandı.
Eskimo örgütlenmelerinin mesajı ise şuydu ; “Eskimolar üzerinde oluşturulan modernleşme baskısı ile mücadele etmeye devam edeceğiz.”
Eskimo yerleşimleri hakkında bugüne dair genel bilgiler genellikle Kanada merkezlidir. Kanada da STK veya daha farklı boyutlarda çalışma yürüten bazı Eskimo örgütlülükleri bulunmakta.
İniut toplulukları genellikle 150 ila 5000 arasında değişen kişiden oluşan nispeten küçük nüfuslu yerleşim alanlarında yaşarlar. Köy ya da kasaba olarak nitelendirilebilecek yerleşimlerde mağazalar, belediye binaları, havaalanı, evler, bir ya da iki okul, belki bir stat ve sağlık merkezleri bulunmakta.
Bu yerleşimlerin iyi örneklerinden biri Nunavut eyaletinin başkenti olarak düşünülebilecek İqaluit yerleşmesi. Bu yerleşme bölgesel ticaretin merkezi olarak düşünülebilir. Arktik çemberin büyük yerleşim alanlarından biri olan yerleşmenin 2009 yılında nüfusu 6200’e ulaştı.
Çoğu kişinin kafasında canlanacağı gibi ulaşım deyince akla ilk gelen kızakları çeken köpekler bugün için Eskimolarda bile fazla romantik olarak karşılanabilir. Birçok Eskimo bölgesinin, güneydeki dev şehirlerle arasında kara yolları bağlantıları bulunmakta ve bölge içinde hemen hemen her köy birbirine araç yolları ile bağlanmakta.
Çoğu Eskimo, bölgede ulaşım sağlayabilmek için araç sahibi oldu. Yerleşikler kamyonlara veya SUV segmenti araçlara güvenmekte. Özellikle daha küçük boyutlu topluluklar ise kış koşullarına uygun Off-road araçlar, kar motosikletleri veya ATV kullanmakta.
Eskimoların kısmi izole bölgelerinin bile saklanamadığı modern kapitalizm, bölge insanını vahşi bir ekonomik sirkülasyon içinde bıraktı. Kapitalin bölgeye girişi ile arz etmeyen insanlar için zorunluluklar üzerinden bir talep oluşturuldu ve çoğu kişi bu dengede işsizlik ve yoksulluk ile başbaşa kaldı.
Bu bağlamda evler de Arktik koşullarda büyük bir endişe kaynağı haline geldi. Çoğu toplulukta bölgesel ve federal hükümetler tarafından konut sağlanmakta. Ancak yüksek maliyete paralel yüksek işsizlik ve yoksulluk sonucunda çoğu kişi doğal yaşam alanlarında yerleşim sıkıntısı çekmekte. Bu nedenle Eskimo topluluklarında aynı çatı altında çoğunlukla üç kuşak oturmakta ve çoğu kişi temel oturma hakları üzerinden borçlandırılmakta.
Temel sağlık hizmetlerini sağlayan sağlık merkezleri çoğu bölgede bulunmakta. Ancak diş veya göz hastalıkları gibi konularda senede birkaç kez bölgeyi ziyaret eden doktorlar hizmet vermekte veya hastalığı olan daha büyük merkezlere uçmak zorunda kalınmakta. Acil tedavi edilmesi gereken hastalar için donanımlı hastaneler bölgede bazı özel yerlerde bulunduğu için çoğu kişi güneye veya bölgedeki merkezi yerleşimlere aktarılmakta. Buraya kadar bahsedilenler kişilerin kendi uğraşları sonucunda ulaşabildiği hizmetler. Tarifeli uçakları bekleyemeyecek kadar acil durumdaki kişiler ise genellikle hava ambulansları ile donanımlı hastanelere sevk edilmekte.
Eğitim 50’ler ve 60’larda bölgelerde kurulan ve ilkokul eğitimi verilen yerel okullarda verilirken, eğitimine devam etmek isteyenler güneydeki lise ve üniversitelere gitmek zorundaydı.
Bugün ise her topluluğun anaokulundan liseye kadar eğitim veren en az bir okula sahip olduğu biliniyor. Eğitimdeki en kritik mesele ise tüm toplumlarda olduğu gibi anadilde eğitim. Eskimolar için de bu konu oldukça önemli. Eskimo çocuklarına üçüncü sınıfa kadar bölge okullarında İniut dili gösterilmekte ve sonrasında öğrencilerden çalışma dili olarak Fransızca veya İngilizce dillerini seçmeleri istenmekte. Federal hükümetin İniut dili üzerinde herhangi bir asimilasyon çalışması bulunmamakta, ancak en anlaşılır tabiri ile “bir yerlere gelmek” için hegomon kültürler olan İngilizce veya Fransızca eğitimi almak zorunlu durumda ve bölge okulları konu üzerine bu bağlamda yaklaşmakta.
Lise mezunu çoğu öğrenci büyük şehir üniversitelerine gitmeyi tercih etse de, İnuit bölgesindeki çoğu yerleşimde yetişkin eğitim kurumları da bulunmakta. Nunavut’da bulunan Arktik Üniversitesi ve Aurora Üniversitesi bunlara güzel örnekler.
Eskimo topluluklarının federal hükümetler ve dünya düzeni ile tanıştıklarından beri işsizlik oranları oldukça yüksek oldu. Arktik bölgede kurulan işletmelere veya bu bölgeye götürülen merkezi hizmetler için çalışacak kişiler çoğunlukla Eskimo toplulukları dışından ithal edildi.
Federal hükümetin ekonomi politikaları başlangıçta Eskimo kültürüne duyarsız bir şekilde oluşturuldu. Daha sonrasında da federal hükümetin politikaları hemen hemen sabit kaldı ve Eskimo kültürü duyarsızlaştı. Bu süreçte bölgede kurulan okullardan mezun olan ilk Eskimolar, kültürlerine duyarsız bu iş kollarını doldurmak için bir yarış içine girdi. Ancak bu da pek mümkün olamadı.
Ekonomik dinamiklerdeki sosyal örgütlenmenin önemini anlamaya başlayan Eskimolar, toprakların yönetimi konusunda söz hakkı sağlayabilmek adına örgütlendi. Bu örgütlenme ve yapılan çalışmalar başlayana kadar Eskimoların kariyer beklentileri sadece ufak büro işleri ve el zanaatı üzerine kurulu oldu.
Yerel pazarlama kooperatiflerin gelişimi ile yerel ve bölgesel ekonomik faaliyetlerde bir hareketlenme başladı. Üretim, perakende satış, konaklama, sanat ve zanaat alanlarında bazı iş kolları Eskimoları istihdam edecek şekilde oluşmaya başladı.
Gelişen Eskimo ekonomisinde, Eskimo sahipli şirketler kurulmaya başladı. Bugün bölgede pek çok büyük ve küçük işletmenin başında Eskimo topluluklarından insanlar bulunmakta. Özellikle havaalanları, balıkçılık, sanat galerileri, tur şirketleri gibi bazı tekil iş kollarında ilerleme sağlandı ve bu iş kolları modern Arktik ekonominin en önemli parçaları haline geldi. Gelişim olarak bahsedilen değişim aslında binlerce yıllık Eskimo ekonomisinin sonu anlamına gelmekte. Kültürün bu günlere kadar gelen temel ekonomik anlayışı bugün “People” belgeselinin konusu haline geldi. Yani bugün Eskimolar yakın geçmişte kısmen yok olmuş olan geleneksel ekonomilerini öğrenmek için televizyon kanalları veya DVD’ler yoluyla bu belgeseli satın alabilirler.
Eskimolar farklı yaşam bölgelerinde binlerce yıllık geleneklerini ve ünik olarak değerlendirilebilecek kültürlerini korumaya çalışmaya devam ediyorlar. Gelişen ve geleneksel kültürleri yok etmeye başlamış olan modern dünya şartları karşısında Eskimolar bu baskıya boyun eğmeme çabası içinde. Eskimolar kültürlerinin temelinde yatan değerleri koruyarak modern dünyanın kolaycı etkileri karşısında dillerini temel öğretilerini ve inançlarını mikro olarak değerlendirilebilecek alanlarda muhafaza etmeyi turistik anlamda başarabildi.
Temelde devletsiz bir toplum yapısına sahip olan Eskimolarda da neredeyse tüm geleneksel kültürlerde olduğu gibi toplumsal sosyolojinin temelinde aile yatmakta. Aile olabilme beceresi toplumsal organizasyonlar ile toplum içinde evlenme, doğum, evlat edinme gibi girdiler ile desteklenmekte. Geniş ailelere sahip olan Eskimo toplumu aileyi tekil bağımsız yapılar olarak görmemekte ve aileyi bölgesel olarak değerlendirmekte.
70’ler ve 80’lerde dünya üzerinde modern çağın geleneksel yapılar üzerindeki baskın, yıkıcı ve vahşi etkilerin girmediği bir alan hemen hemen kalmadı. Herkes dijital çağa giriş yapmış olmasa da, geleneksel yapıdaki yaşamlar bu dönemde değişen koşullara ayak uydurmak adına revize edilmek durumunda kaldı. Bu baskın, yıkıcı ve vahşi etkiler Eskimo kültürünü yok edememiş çünkü Eskimoların geleneksel yöntemlerinin zor koşullara ayak uydurma başarısı karşısında bu tür değiştirici etkiler sadece yeni olarak algılanarak araçsallaştı. Yani onlar yine var olmanın temelinde geleneksel yöntemlerin yattığından eminler. Ama bunu başarılı bir şekide devam ettirmek günümüz şartlarında Eskimolar için hiç de kolay gözükmüyor.
Eskimolar yine aynı dönemlerde televizyon ve radyo gibi ürünlerle tanıştı. Televizyon ilk olarak Eskimo bölgesine geldiğinde ise “sihirli kutu” olarak nitelendi. Hatta hala toplumun yaşlılarının “Sihirli Kutu”nun gelişi hakkında bazı hikâyeler anlattıkları söyleniyor. Daha sonrasında Eskimo insanlarının evlerine DVD’ler, video oyunları ve internet erişimi geldi ve bugün de Eskimolar tarafından yaygın olarak kullanılıyor.
Eskimo toplumun ekonomisi avcılığa dayanmaktadır. Bugünün dünyasında bile Eskimolar mağazalarda paketlenmiş ve hiçbir uğraş gerektirmeden sahip olunabilecek ürünler yerine doğanın kaynağına güvenmeye devam etmektedirler. Ama bu güvenden öteye gitmemektedir. Yani yiyecek ve giyecek için avlanmaktan vazgeçmemişler iddiası sadece mikro ölçeklerde geçerlidir.
Eskimo kültürünün bir başka temel durumu, kültürü bugüne taşıyan bilginin aktarılma yöntemi. Çoğu geleneksel toplumda tanrılar ile ilişkilendirilen doğa ve koşullar karşısındaki bilgelik Eskimolar için bir aktarım süreci. Büyükler küçüklere pratik bilgilerini ve binlerce yıllık Eskimo bilgeliklerini sürekli olarak aktarırlar. Gerçi bu konudaki bilgilerin karşısında, Alaattin Şenel’in bir kitabında bir Eskimo diye belirtilerek imzalanmış şu söz durmakta: ”Hiçbir ayı gelmemiş, Çünkü buz yok ; ve buz yok, çünkü rüzgar yok, ve rüzgar yok, çünkü güçleri darıltmışız.”
Bir başka Eskimo geleneği ise bahar ve yaz aylarında ailelerin kamp kurmak adına topluluklarından ayrılmaları. Bu eylem Eskimo geleneğinin önemli bir parçası.
Ayrıca Eskimolar kültürlerini koruyabilmek için dillerini korumak zorunda olduklarının oldukça farkında, çünkü diller kültürleri taşıyan kasalardır. Yeni nesil Eskimoların kültürlerini terk ederek gittikçe, uzaklardaki modern dünyanın içine karışma isteği içinde olduğu da yadsınamaz bir gerçek.
You must be logged in to post a comment Login