Pleistosen Çağ, genellikle 2.6 milyon yıl önce başlayan ve yaklaşık 11.700 yıl öncesine kadar süren zaman periyodu arasındaki zaman olarak tanımlanır. Son buzul dönemi olarak da bilinen bu dönemde, gezegenimizin büyük bir bölümü buzullar ile örtülüydü.
Dünya oluştuktan beri, yani yaklaşık 4.6 milyar yıllık süre içerisinde, bugüne kadar belgelenen 5 büyük buzul çağı var. Bu buzul çağlarının çoğunluğu ise insanın tarih sahnesine çıkışından önce yaşandı.
Türümüzün birebir deneyimlediği buzul dönemi olan Pleistosen Çağ içerisinde, insanın kültür ve evrim tarihinde yavaş ancak güçlü atılımlar gerçekleşti. Homo sapiens türü, bu çağ içerisinde ilk evrimsel atağını yaptı ve çağın sonuna yaklaşıldığında insanlık neredeyse dünyanın tüm bölgelerine yerleşebilecek teknolojik yeterliliğe sahipti.
Pleistosen jeoloji biliminde dördüncü zaman olarak bilinen Kuvaterner dönemin ilk ve en uzun evresi konumunda. Pleistosen dönemde yaratılan birikim, ondan sonra gelen Holosen dönemde devrimsel nitelikteki yeniliklere kapı araladı.
Pleistosen dönemde kıtalar mevcut yerlerinde konumlanmışlardı. Buzul çağı boyunca buz tabakaları Antartika, Avrupa’nın büyük bir bölümü Kuzey ve Güney Amerika’nın bir kısmı ve Asya’nın bir bölümünü kaplamaktaydı. Buzullar bugün Grönland ve Antartika da dahil olmak üzere dünyanın bazı bölgelerinde takip edilebilir.
Fakat adına buzul çağı denmiş olmasına rağmen, ilk akla geldiği şekliyle bu uzun süre boyunca tüm dünya buzullar altında kalmamıştı. Buzulların eridiği, bazen daha ılıman, bazen daha soğuk yaklaşık 20 alt evre belirlendi. Yani bazı aralıklarda buzullar çekilmiş bazı aralıklarda buzullar dünyanın bir kısmını tekrar kaplamıştı. Bir de tabi yok oluş filmlerinde olduğu gibi araba hızında ilerleyen buzullar da Pleistosen dönemde mevcut değildi.
Bilim insanları Pleistosen dönemi dört ana aşamaya ayırıyor: Gelasian, Calabrian, Ionian ve Tarantian.
Peki Pleistosen kelimesi nereden geliyor? Pleistosen bilimsel terminolojide çoğunlukla kullanıldığı gibi iki Antik Yunanca kelimenin birleşiminden oluşuyor. Pleistos (en) ve Kainos (yeni veya son) kelimelerinden türetilmiş. Bu kelime ilk kez 1839 yılında İngiliz bir jeolog ve avukat olan Charles Lyell tarafından kullanıldı.
Bu döneme isim babalığı yapan Charles Lyell, aynı zamanda çalışmaları sonucunda, buzul kuramını oluşturarak 1839 ve 1846 yılları arasında bilim camiasının buzul çağlarının varlığını fark etmesini sağladı. Bu dönemde, bir başka jeolog Edward Forbes ise, dönemi bilinen diğer buzul çağları ile ilişkilendirdi. 2009 yılında ise Uluslararası Jeoloji Bilimi Birliği tarafından Pleistosen çağın 2.588 milyon yıl önce başladığını kararlaştırıldı.
Bilim insanları çağı başlatan dinamikler konusunda kesin bir karara varamamış olsalar da, buzul çağı oluşturan sebepler arasına okyanus akıntısındaki değişiklikler, atmosferin bileşimi, Güneş ile alakalı olarak Dünya’nın konumundaki değişiklikler gibi nedenler sunulabilir.
Pleistosen dönemin bir gününü düşündüğümüzde, havanın genel olarak bugünün genel ortalamalarından daha soğuk ve kuru olduğu söylenebilir. Dünya üzerindeki suyun çoğu buz halinde katı olduğundan yağış oranları da buna paralel oldukça düşüktü. Tahminler yağış oranının bugünkü dünya ortalamasının yarısı kadar olduğunu ortaya koyuyor. Sıcaklıklar ise bugünkü sıcakların 5 ile 10 derece altında seyretmekteydi.
Buzul dönemlerinde de yazlar yaşanmaktaydı. Sıcaklıklardaki değişiklikler buzulların gelişmesine katkı sağlarken pek de sıcak olmayan yazlar, buzulları eritebilecek güçte değildi.
Homo sapiens’in geliştiği, hatta biraz da alegorik bir tabirle dünyayı fethettiği bu dönemde birçok omurgalı, özellikle büyük memeliler zor iklim koşullarına yenik düştü.
Pleistosen dönemin yaşantısı hakkında araştırmacılar için en iyi kaynaklardan biri Los Angeles’da bulunan La Brea Tar çukurları. Bu buluntu alanında böceklerden bitkilere ve hayvanlara kadar dönemin doğal çevresi hakkında bilgi verebilecek pek çok fosil kalıntı ile karşılaşıldı. Bunlara ek olarak bu alanda, kısmi olarak ortaya çıkarılabilmiş bir insan iskeleti ile neredeyse tüm halde yünlü mamut ortaya çıkarıldı.
Yünlü mamut ile beraber Pleistosen dönemde kılıç dişli kediler (Smilodon), dev tembel hayvaı (Megatherium) ve mastodon gibi memeliler dünyada gezmekteydi. Bu dönemde gelişen moonratlar, tenrecler (kirpi benzeri hayvanlar) ve macrauchenia (deve ve lama benzeri) gibi hayvanlar da dünya faunasının parçasını oluşturmaktaydı.
Bu dönemde yukarıda bahsedilen gibi soyu tükenmiş hayvanlar olduğu gibi, bugün hepimizin tanıdığı kangurular, ayılar, köpekler, kediler, sığır, tavşan, maymun gibi memeli hayvanlar da dünya üzerinde bulunmaktaydı.
Pleistosen dönemde Titanis gibi dinozor olarak sınıflandırılan birkaç kuş türü dışında, dinozor yaşamıyordu. Dinozorların soyu, Pleistosen Çağ’ın başlamasından 60 milyon yıl önce Kretase Döneminin sonunda tükenmişti.
Ördek, kaz, şahin ve kartal ailelerinin üyeleri de dahil olmak üzere bazı kuş türleri bu dönemde gelişmeye devam etti. Ayrıca devekuşu ve moa gibi bazı uçamayan kuş türleri de vardı. Uçamayan kuşlar, suyun büyük bir kısmı donduğundan memeliler ve diğer canlılarla sınırlı gıda ve su temini için rekabet etmek zorundaydı.
Timsahlar, kertenkeleler, kaplumbağalar, pitonlar ve diğer sürüngenler de bu dönemde gelişti.
Bitki örtüsüne geldiğimizde ise pek çok alanda bitki örtüsünün buzullar altında kaldığı söylenebilir. Genel olarak kara alanlarında selvi, porsuk gibi bazı dağınık kozalaklı ağaçlar ile kayın ve meşe gibi bazı geniş yapraklı ağaçlar yer kürede hakimdi. Ayrıca bunlara ek, toprağa daha yakın lale, orkide, gül ailelerinin üyeleri ve kır çiçekleri gibi çiçekler dünyayı renklendirmekteydi.
Yani Pleistosen dönem olarak adlandırdığımız buzul döneminde dünyamız bugünkü halinden oldukça farklıydı. İnsan kültürü anıtlar inşa etmemiş, avcılık ve toplayıcılığa devam etmekteyken, yünlü mamutlar, kılıç dişli kaplanlar, dev tembel hayvanlar, mastodonlar yer küre üzerinde dolaşmaktaydı. Ancak bu dönem içerisinde yaşanan teknolojik gelişmeler insan kültürünün bugünkü noktaya gelmesini sağlayan ana dinamikleri oluşturmaktaydı.
Oldukça soğuk olan yer kürede atalarımız tüm hızıyla gelişmelerini sürdürdü. Yani kültürümüzün temel taşları bir buzul döneminde atıldı.
Yaklaşık 13.000 yıl önce, yünlü mamutlar, mastodonlar, kılıç dişli kaplanlar ve dev ayılar da dahil olmak üzere büyük Buz Devri hayvanlarının dörtte üçünden fazlası öldü. Bilim insanları, bu türlerin yok olma sebebini yıllardır tartışıyor. Çünkü insanların aşırı avlanması ve iklim değişikliği gibi hipotezlerin hepsi, bu sarsıcı yok oluşları açıklamak için yetersiz kalıyor.
LiveScience. 29 Ağustos 2017.
You must be logged in to post a comment Login