İnsanlar tam olarak ne zaman avlanmak için silahlarına zehir sürmeye başladılar? Bu soru yakın zamanın arkeolojik araştırmaları içerisinde ön sıralarda yer alıyor.
Güney Afrika San’da (Bushman) Batı burnunda Xam, Nambia’da Ju/wasi ve Hei/om gibi avcı toplayıcı gruplar 19. ve 20. yüzyıldan bu yana oklarında av için zehir kullanıyorlar. Ancak bu teknolojinin kökenleri bizim düşündüğümüzden daha eski olabilir.
Son zamanlarda, Güney Afrika’nın Lebombo dağlarındaki Border Mağarası’nda 24.000 yıllık ahşap aplikatöründe risin zehri izleri bulundu. Eğer bu tanımlama doğruysa, Güney Afrika’daki insanların bitki temelli zehirlerin potansiyelinden faydalanan ilk insanlar arasında olduğunu gösterir.
Güney Afrika bugüne kadar bilişsel olarak Homo sapiens’e atfedilebilecek pek çok davranış kanıtı sağladı. Bu kanıtlar arasında saplı itici teknolojisinin erken evrimsel kanıtları, yatak malzemeleri için aromatik bitki seçimi ve bir böcek kovucu olarak aşı boyası kullanımı gibi durumlar var.
(Tanzanya’daki 13.000 Yıllık Ok Uçlarında Zehir Bulundu)
Zehrin erken kullanımı, bizim gelişmiş davranışsal ve teknolojik özellikler repertuvarımızı ilk çağlardan bu yana karakterize eden iyi bir gösterge. Fakat sorun; eski zehirlerin kalıntılarını tanımlamanın kolay olmaması. Farklı zehirler karıştırılarak yapılan zehirlerin organik molekülleri zamanla çözünür ve nadiren kendi temel bileşimlerine benzerler. Bu nedenle eski organik kalıntıları doğru bir şekilde tespit etmek genellikle çok zor.
Şimdi, Witwatersrand, Pretoria ve Johannesburg Üniversitelerinden bir arkeolog ve organik kimyacı ekibi, makul bir doğrulukla, arkeolojik eserler üzerinde bulunan bitki bazlı toksinleri ve diğer benzersiz kimyasal belirleyicileri tanımlayabilecek bir yöntemin ayrıntılarını yayınladı.
Bu gelişme, bilim insanlarının eski silahlara uygulanan zehirli bitki bileşenlerinin varlığını keşfetmesine izin verebilir. Bu durum, tüm dünyanın her yerinde olduğu gibi Güney Afrika’da da, erken insan popülâsyonlarının tüm karmaşıklığına dair artan takdirimize katkıda bulunuyor.
BBC doğa belgesellerini izleyenler, hassas küçük ok ve yaylarıyla küçük Bushman avcılarının antilobu avladığı sahnelerini hatırlayacaklar. Bu ucuz ekipman, zehir nedeniyle büyük hayvanları bile indirmeyi başarabiliyor.
Güney Afrika’da en çok bilinen ok zehrinin kaynağı, Diamphidia olarak bilinen bir böceğin larvası. Diamphidia grubunu bugün hala Kalahari’de yaşayan geleneksel avcılar tarafından kullanılıyor. Grubun avcısının parmakları ile bir ok ucuna doğrudan uygulanan zehir fırlatıldığında hayvanın iç organlarına etki ediyor. Diamphotoxin olarak bilinen zehir, tamamen büyümüş bir zürafayı öldürebilir.
Ancak tarihsel kayıtlar, diğer birçok farklı bitki bileşeninin kullanıldığını gösteriyor. Ok zehri yapmak için kullanılan özel içerikler ve tarifler gruplar ve bölgeler arasında farklılık gösteriyor.
(Tatarlı Höyük’te Zehir, Büyü ve Tedavi Amaçlı Kullanılan Adamotu Bulundu)
Border Mağarası’nda (Güney Afrika’nın Svaziland sınırında) yer alan son bir arkeolojik keşif, zehir içeren az bir miktar 24.000 yıllık aplikatör açığa çıkardı .Bu maddenin zehirli risinden yapıldığı ortaya çıkarıldı. Risin, hintyağı bitkisinin üretildiği kastor fasulyesi bitkisi tarafından üretilir. Bu keşif dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan arkeolojik eserler üzerindeki zehirli malzemelerin belirlenmesinde yeniden ilgi uyandırdı.
Araştırma, arkeolojik eserler üzerinde bulunan zehirli bitkilerden gelen organik bileşikleri doğru bir şekilde tespit etmek için tasarlanmış bir pilot çalışmanın sonuçlarını sundu. Güney Afrika’da bulunan 11 zehirli bitki türünde bulunan organik bileşikleri karakterize etmek için ultra performanslı sıvı kromatografisi – kütle spektrometresi (UPLC-MS) olarak bilinen bir analitik teknik kullandık.
Araştırmacılar, saptama tekniğinin güvenilirliğini ve tespit edilen bileşiklerin en olası bitki kaynağını doğru bir şekilde tanımlama yeteneğini test etmek için kör bir test gerçekleştirdi. Bilinen bir zehir tarifi için üç bitki özütü hazırlandı ve modern bir ok ucuna uygulandı. Ok ucu üzerindeki zehirli kaplama kurutulduktan sonra, küçük bir miktar kazınarak UPLC-MS ile analiz edildi.
Zehir tarifinde kullanılan üç bitkinin ikisi tanımlanabildi; Euphorbia taksonuna ait üçüncü kimlik tespiti ise kesin değildi.
Son olarak, aynı protokole göre Namibya’dan gelen 90 yıllık zehirli bir ok ucu analiz edildi. Sonuçlar, metodun taze bitki materyali ile karşılaştırmalı katmanlara dayanarak zehirleri belirlemek için geçici olarak kullanılabileceğini gösterdi. Ayrıca, yöntem spesifik bitki türlerine özgü olabilen zehirli olmayan bileşikleri de belirleyebiliyordu. Bu, söz konusu bitkinin bilinen zehirlerin yokluğunda bile tanımlanabileceği anlamına gelir.
Çalışmanın önemi, yüzlerce veya hatta binlerce yaşında olabilecek eski bitkisel tabanlı zehirlerin organik bileşenlerini tanıyabilmesinde yatmakta. Özellikle bir ok zehrini hazırlamak için birkaç bileşenin karıştırıldığı ve zehrin alet üzerinde sadece birkaç dakika bulunduğu göz önüne alınırsa çalışmanın önemi daha iyi şekilde anlaşılabilir.
Güney Afrika’nın doğu yarısındaki ok zehirleri için kullanılan bitki çeşitliliği (ve tarifler) hakkında hiçbir tarihsel bilgi bulunmamakta. Ayrıca, Border Mağarası’ndaki tek keşif dışında insanların avlanmaya yardım etmek için zehir kullanmaya başladıkları zamana ait hiçbir fikrimiz yok. Bu yeni yöntem, bu sorunların her ikisine de değiniyor ve var olan araştırmaların Afrika’nın yerel bilgi sistemleri üzerine aktarılmasını sağlayabilir.
The Conversation. 4 Nisan 2017.
You must be logged in to post a comment Login