Bilim insanları Dünya’daki insan etkisini incelerken, odak noktası genellikle nesli tükenen türlerdir. Fakat araştırmacılar artık, hayvan evcilleştirme, tehcir ve avlanma ile birlikte insanlığın yeni türler, yeni özellikler ve yeni ekosistemler oluşturacak şekilde evrimsel bir güç haline geldiği fikrine odaklanıyor.
Yeni bir araştırma, hayatın biyoçeşitliliğini korumak istiyorsak, türleşme olarak bilinen, insan kaynaklı yaratım sürecini ve insan kaynaklı soy tükenmelerini anlamamız gerektiğini iddia ediyor.
Dünya’daki bitki yaşamında insan etkisine bakalım. Son yıllarda, her yıl dünya genelinde yetişen yeni bitkilerin miktarı nispeten sabit görünüyor. Fakat bu yeni bitkilerin %25 – %38 kadarı insanlar tarafından yiyecek ya da diğer amaçlarla üretiliyor.
Yale Üniversitesi’nden Thomas Crowther ve meslektaşları, Sanayi Devrimi’nden önce Dünya’da altı milyar ağaç olduğunu tahmin ediyor. Şimdi ise sadece 3 milyar ağaç var. Ormansızlaşma ve toprağı yiyecek, yakıt, hayvan yemi gibi şeyler elde etmek için kullanmak, avlanma ve ekin biçme gibi etkinliklerle de birleşince birçok türün yok olması kaçınılmaz hale geldi. Bu durum muhtemelen Dünya tarihinin altıncı kitlesel yok oluşunun başlangıcını oluşturuyor. Bu yüzden, bilim insanları Antroposen Çağı’na girdiğimizi beyan ediyor.
Türlerin yok oluşu rastlantısal bir süreç değil: hem karada, hem de denizde soyu tükenen hayvanlar genellikle diğerlerine göre büyük olan hayvanlardı. Bu ‘megafauna nesil tükenmesi’ 50.000 yıl önce başladı: memeli türünün %4’ünü oluşturan büyük memelilerin yarısı o tarihlerde tamamen tükendi. Nesli tükenenler sadece memeliler değildi: 1500 yılından beri 79’u memeli, 129’u kuş, 21’i sürüngen, 34’ü amfibi hayvan, 81’i balık, 359’u omurgasız ve 86’sı bitki olmak üzere 784 adet kaydedilen nesil tükenmesi mevcut.
İnsanlar ihtiyaçlarını karşılamak için 474 civarında hayvan, 269 civarında da bitki evcilleştirdi. Bu da yeni türlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Tıpkı hayvanların evcilleştirilmesinin köpek ve evcil domuz gibi yeni hayvan türleri ortaya çıkarması gibi, dünyadaki en yaygın 40 tarım ürününden sekiz tanesi tamamen yeni türler olarak kabul edilebilir. Hayvanların evcilleştirilmesi, hayvan dağılımında da büyük değişikliklere yol açtı. Manitoba Üniversitesi’nden Vaclav Smil’e göre, gezegenin tüm kara memelilerinin %30’unu insanlar ve %67’sini evcilleştirilmiş hayvanlar oluştururken, yabani memeliler sadece %3’ünü oluşturuyor. Ekinler, evcilleştirilmiş hayvanlar, virüs ve bakteri gibi patojenler dahil olmak üzere organizmalar da dünyanın çeşitli yerlerine insanlar tarafından taşındı. Bu hareketlilik, kahverengi fare gibi alışılmadık yaygın türler, katır gibi hibrit türler, Dünya’daki hayvan ve bitki hayatının homojenleşmesi gibi şeyler ortaya çıkardı.
Bu biyolojik yer değiştirme, 16. yüzyılda Eski Avrupa ve Asya’daki türler ile Yeni Dünya’daki(Amerika Kıtaları) türlerin değiştirilmesiyle gerçekleşti. “Colombian Exchange” olarak bilinen ve yiyeceğin küreselleşmesine sebep olan bu süreçte mısır, patates ve manyok gibi Yeni Dünya mahsulleri ile şeker kamışı ve buğday gibi Eski Dünya mahsulleri değiştirilmişti. Ayrıca evcil hayvanlar da değiştirilmişti.
Bu bitki ve hayvanların birçoğu o zamandan beri yeni ortamlarında hızlı bir evrim geçiriyor, bu da yeni türlerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Avrupa’dan diğer kıtalara kazara giden şeyler de oldu tabii ki, örneğin: çiçek hastalığı, kızamık ve tifüs, Yeni Dünya’nın sömürgeleştirildiği dönemde Güney ve Orta Amerika’da 50 milyondan fazla insanı öldürmüştü. Bu değişimler günümüzde de devam ediyor, istilacı türler bütün kıtalarda büyük ölçüde endişe yaratıyor. Konstanz Üniversitesi’nden Mark van Kleunen ve meslektaşları dünyadaki bitki türlerinin %4’ünün yerinin değiştirildiğini, bu rakamın da Avrupa’daki yerli bitki türlerinin oranına eşit olduğunu söylüyor.
Bu değişiklikler, 200 milyon yıl önce Pangea süperkıtasının ayrılmasından bu yana türünün ilk örnekleri.
Ekosistemlerin çoğu tarih boyunca insanlar tarafından değiştirildi. Bu durum, Maryland Üniversitesi’nden Erle Ellis’i, özelliklerinin çoğu insan aktiviteleri tarafından şekillendirilen ekosistemler olarak değerlendirmeye yöneltti. Birçok ekosistem önemli ölçüde biyoçeşitlilik kaybı yaşasa da, değişim sayesinde yeni türlerin ortaya çıkmasını sağlayan yeni ortamlar oluşabiliyor.
Bu durumun ilginç bir örneğini Londra metrosuna adapte olan ev sivrisineği (Culex Pipiens) oluşturuyor. Bu sivrisinekler, Londra metrosuna adapte olan ve Dünya’daki diğer bütün sivrisineklerden farklı, yeraltında yaşayan bir sivrisinek popülasyonu. Londra metrosu sivrisineği olarak adlandırılan bu tür, kuzenlerinden o kadar farklılaştı ki artık onlarla melezlenemiyor ve önemli ölçüde farklı davranışlar gösteriyor.
Kısacası, ıslah etme, ekin biçme, bitkilerin ve hayvanların başka yerlere götürülmesi, seralardan kaynaklanan daha yüksek hava ve yüzey sıcaklıklarının etkileri ile insanlar bizlerle aynı gezegeni paylaşan diğer türlerin evrimsel sürecini bu zamana kadar değiştirdi ve değiştirmeye devam ediyor.
Antibiyotik, zirai ilaçlar ve genetiği değiştirilmiş organizmalar gibi çeşitli bilimsel gelişmeleri göz önünde bulundurursak, insanlar yeni türler yaratarak, bazılarını yok ederek dünyamızı şekillendirme yeteneğine sahip en büyük evrimsel güç haline gelmiş durumda.
Eğer Dünya üzerindeki milyonlarca türü korumak istiyorsak, insan etkilerinin hem yapıcı hem yıkıcı gücünü göz önünde bulundurmalıyız.
The Conversation. 4 Haziran 2016.
Makale: Bull, J. W., & Maron, M. (2016, June). How humans drive speciation as well as extinction. In Proc. R. Soc. B (Vol. 283, No. 1833, p. 20160600). The Royal Society.
You must be logged in to post a comment Login