Evrimsel Akrabalarımız Denisovalılar Kimdi?

Hominin soy ağacının en belirsiz kollarından biri olan Denisovalılar hakkında bilgilerimiz her geçen gün artsa da hâlâ çok yetersiz.

Sibirya’nın Altay Dağları’ndaki Denisova mağarasının girişi. C: Wikimedia Commons

1980’de bir Budist rahip dua etmek için Baishiya Karst Mağarası’na gitti. Çin’in Gansu kentindeki Tibet Platosu’nun kenarında bir uçurumun eteğinde bulunan ve dikey bir gri kayaya açılmış olan mağaranın açıklığı, manastır bölgesinin o kadar mükemmel bir cisimleşmesi ki, neredeyse parodi haline dönüşüyor. Açıklık, adeta aşağıdaki nehir havzasına bakan tek bir göz yuvasına benziyor.

Bu isimsiz keşişin mağaraya giden yolu ağır ağır ilerlerken ne aradığını bilmiyoruz. Ancak böyle bir hacdan elde edilen olağan manevi iç görülerden çok daha somut bir şeyle indi: Bir avuç dolusu büyük azı dişinin bulunduğu bir çene kemiği. Bu örnek, onu Lanzhou Üniversitesi’ndeki araştırmacılara veren altıncı Gungtang Lama’ya – “yaşayan bir Buda” – geçti. 

(İlgili: Filipinler’deki İnsanlar, En Çok Denisovalı DNA’sına Sahip)

Kalıntı yıllarca depoda çürüdü. Onun yeni bir insan türünün, Denisovalıların ilk kanıtı olduğunu çok az kişi anlayabildi. Keşfin öneminin netleşmesi yaklaşık kırk yıl alacaktı. Çene kemiğinin gerçek önemine dair ilk ipuçları, yüzlerce kilometre ötede 2010 yılında ortaya çıktı. 

Bu çene kemiği Denisovalıların 160.000 yıl önce Tibet’te yaşadığını gösteriyor. C: Dongju Zhang, Lanzhou University

Küçük Bulgu, Büyük Etki

Onlarca yıl boyunca araştırmacılar, Afrika’dan ortaya çıkan Homo sapiens’in modern insanın tek atası olduğuna inanıyorlardı. Her şey, 2009 yılında insan genomlarını dizileyen bir biyolog ekibi sayesinde Neandertallerin katkısının ortaya çıkarılmasıyla değişti. Daha sonra, 2010 yılında, Sibirya’nın Altay Dağları’ndaki Denisova Mağarası’nın karmakarışık çökeltileri arasında yıllar önce bulunan bir dişin ve küçük bir parmak kemiğinin genetik analizi, bazı modern insan gruplarında varlığını sürdüren üçüncü bir insan soyunu ortaya çıkardı. Bu yeni insanlar, bulundukları mağaranın ismini aldılar. 

Toronto Üniversitesi’nden paleoantropolog ve bulguları ortaya koyan 2010 Nature makalesinin ortak yazarı Bence Viola’ya göre, talihsiz Denisovalılar muhtemelen mağara sırtlanları tarafından yenildi, avlandı veya yok edildi. “Sırtlanlar genellikle kemikleri kusarlar. Ya da dışkılarlar. Kemikler muhtemelen bu iki yoldan biriyle mağaraya geldi.” diyor Viola.

Aynı durum, bölgede ortaya çıkarılan ve aralarında Neandertaller ve modern Homo sapiens’in de bulunduğu diğer insan kalıntıları için de geçerli olabilir. Bu bulgulardan diğer iki dişin (bir süt azı dişi ve bir daimi azı dişi), muhtemel bir kol kemiği parçası ve kafatasının arkasından alınan iki parietal kemik parçasının Denisovalı olduğu doğrulandı.

Mağaradaki tortuların analizi, Denisovalıların ilk olarak 300.000 ila 130.000 yıl önce, daha sonra ise 100.000 yıl önce orada yaşadığını gösteriyor. Neandertaller yaklaşık 170.000 yıl önce buraya yerleştiler ve bu da Denisovalılarla olası bir örtüşme olduğunu düşündürüyor. Modern insanlar ise 45.000 yıl öncesine kadar ortaya çıkmadı. Bunlar, elbette, olağanüstü aydınlatıcı ama kesin olmayan bir bilim olan mitokondriyal DNA’nın (mtDNA) tarihlenmesine ve ayrıca bu insanların izlerini taşıyan taş aletlerin ve hayvan kemiklerinin mevcudiyetine dayanan kaba tahminler.

Viola, “Nispeten spesifik olmayan orta Paleolitik taş aletler olan en eski eserlerden bazıları muhtemelen Denisovalılar tarafından yapılmıştı.” diyor. Bununla birlikte, mağarada biriken tortu tabakaları zamanla bozuldu ve bu da onları Neandertaller tarafından yapılmış olabileceklerden ayırt etmeyi zorlaştırdı. Ve bu üç grubun bu uzak yerde bir araya gelmesine giden yollar daha da spekülatif.

Denny’nin neye benziyor olabileceğine dair bir sanatçının çalışması. Denny, Neandertal bir anneye ve Denisovalı bir babaya sahipti. C: John Bavaro

Karmaşık Başlangıçlar

Modern insanın gelişimi hakkında birbiriyle rekabet eden pek çok teori olmasına rağmen, en azından bir şey kesin: Homo sapiens’in Afrika’dan lineer ilerlemesi ve modern insanlara doğrudan evrimi tamamen mantıksız. Araştırmacılar hala Neandertallerin ve Denisovalıların kökenlerini ve daha sonraki modern insanlarla etkileşimlerini bir araya getirmeye çalışıyorlar.

Şimdiye kadar karıştırdıkları anlatı, bir başka erken hominin türü olan Homo erectus’un geç bir versiyonunun yaklaşık 700.000 yıl önce Afrika’dan Avrasya’ya göç etmesiyle başlıyor. Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden Denisovalıların kökenlerini ve bunların modern insanlarla ilişkisini inceleyen paleoantropolog John Hawks, “Bu dal, bugün insanlara Homo erectus’tan çok daha yakın olmalıydı.” diyor. Viola, “Muhtemelen onlara başka bir ad vermeliyiz, ama onlar için iyi bir isim olduğunu düşünmüyorum.” diye ekliyor. Yakın zamana kadar bunların Homo heidelbergensis adı verilen ayrı bir tür olabileceği düşünülüyordu, ancak Hawks, bu şekilde sınıflandırılan örneklerin artık daha erken Neandertaller olduğunun düşünüldüğü konusunda uyarıyor. 

Taksonomik statüleri ne olursa olsun, bu göçmenler çıkışlarından kısa bir süre sonra – muhtemelen yaklaşık 600.000 yıl önce – Neandertaller ve Denisovalılar olarak ayrıldılar. “Altay’ın batısındaki homininler Neandertal’dir. Ve bulduğumuz kadarıyla mağaranın doğusundaki homininler Denisovalı” diyor Hawks. Ayrışma muhtemelen Himalaya Dağları ve Avrasya buz tabakasının genişlemesi gibi coğrafi faktörlerin sonucuydu. Birbirleriyle başka yerlerde karşılaşmış olsalar da, Denisova Mağarası, iki grubun ayrılışından sonra buluştuğu ve melezleştiğine dair tek doğrudan arkeolojik kanıtı sağladı. Belki de en dikkat çekici olanı, buluntular arasındaki kol kemiği parçasıydı- sahibi Neandertal bir anne ve Denisovalı bir babadan doğan genç bir kızdı.

Hem Neandertaller hem de Denisovalılar daha sonra, 180.000 yıl kadar önce Afrika’dan ve dünyanın geri kalanına seyahat eden modern Homo sapiens ile çiftleşti. Erken dönem Homo erectus, yaklaşık 1.8 milyon yıl önce Asya’da zaten mevcuttu ve onların soyundan gelenlerden bazıları – “süper-arkaikler” olarak adlandırılır – modern insan soyuna da katkıda bulundu. Viola, “Denisovalı genomu, DNA’nın yüzde 2 ila 10’unu daha arkaik bir hominin grubundan taşıyor.” diyor.

Bu durum, bu hominin dizisinin aslında farklı türler mi yoksa sadece ayırt edici özelliklere sahip popülasyonlar mı olduğu sorusunu akla getiriyor. Tipik olarak, birçok istisna keşfedilmiş olmasına rağmen, farklı türler kendi aralarında çiftleşemez. (Örneğin, yalnızca esaret altında bulunan bir aslan-kaplan melezi olan ligeri alın.) Nihayetinde, bu semantik tartışmaların Denisovalıların genel etkisi açısından çok az önemi var. Bunların melezlenen farklı türler mi yoksa yalnızca ayırt edici popülasyonlar mı olduğu, genetik mirası netliğini koruyor.

Denisova Mağarası’nda bulunan bir azı dişi. C: Robert Clark

Kalıcı Bir Miras

Etkileri arasında en sıra dışı olanı, Tibet Platosu’nun şu anki sakinlerinin, yüksek irtifa, düşük oksijenli ortamlarda hayatta kalma yeteneklerini Denisovalı atalarından aldıklarına dair 2019 bulgusu. Bu keşfin kaynağı, Baishiya Mağarası’nda keşiş tarafından ortaya çıkarılan çene kemiğinin protein analiziydi: Denisovalı nüfusunun doğuya doğru uzandığını gösteren tek somut kanıt. 

Buna karşılık, Asya’daki varlıklarının kalan kanıtı tamamen genetik. Denisovalı DNA’sı, daha az ölçüde olsa da, Güneydoğu Asya, Avustralya ve hatta Kuzey Amerika adasının çağdaş popülasyonlarında da belirgin. Yerli Ayta Magbukon halkının modern genomunun yüzde 5’inin Denisovalı olduğu Filipinler’de ve ülkenin dağlık bölgesinin modern genomunun yüzde 4’ünün Denisovalı olduğu Papua Yeni Gine’de DNA yüzdeleri en yüksek seviyede.

Bu, Denisovalıların denizcilik yapabilen oldukça gelişmiş bir halk olduğunu gösteriyor. Muhtemelen Asya ve Avustralya faunasını ayıran bir sınır olan Wallace Çizgisini geçtiler ve daha sonra aynı şeyi yapan modern insanlarla çiftleştiler. Bu izole edilmiş ada bölgelerindeki her iki grubun nispeten küçük popülasyonları, Denisovalı DNA’sının neden daha büyük bir modern insan akışı tarafından boğulmuş olduğu anakara Asya’da değil de orada kaldığını açıklayabilir. Yine de, Güneydoğu Asya ada ülkelerinde hiçbir fosil kanıtı bulunamadı – muhtemelen oradaki iklim, oluşumuna elverişli olmadığı için.

Ancak Denisovalıları inceleyenler, anakaradan gelecek vaat eden bir dizi fosilin, onların hareketlerine ve etkilerine ilişkin oluşturduğumuz kabataslak taslağı doldurmaya yardımcı olabileceğinden umutlu. Her ikisi de kuzey Çin’den gelen Xujiayao bölgesinden çeşitli kemikler ve 2021’de tanımlanan Dragon Man (Ejder Adam) kafatası, umut verici adaylar. Hawks, “İlk hipotezimiz, Doğu Asya’da açıkça Homo erectus olmayan her şeyin Denisovalı olduğu olacak.” diyor. Yine de, bu materyalin analizini beklerken, Denisovalılar, parçalanmış fosilleşmiş kalıntılar ve onların uzak torunlarının kanıyla çağrılan genetik hayaletler olarak kalacaklar.


Discover Magazine. 17 Ocak 2022.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Yerleşim Arkeolojisi Yüksek Lisans öğrencisi.

You must be logged in to post a comment Login