Mumyaları Antik Mısır’la özdeşleştirmiş olsak da aslında bir ölünün mumyalanması için bilinen birden çok yol var. Bunlardan biri de doğal mumyalanma.
Mumyalarıyla ünlü olan Antik Mısırlılar ise bu yöntemler içerisinde belki de en klasik olanı kullanmaktaydı: Organları çıkart, vücut embelasyonu ve sonrasında da geriye kalanları bir beze sar.
Peki mumyalar bir tek insan eliyle mi oluşturuluyor? Hayır, doğa da kendiliğinden mumyalar yaratabiliyor. Bu bahsettiğimiz doğa tarafından yaratılmış mumyalara dünyanın dört bir yanında, farklı coğrafi koşullarda, farklı korunmuşluk seviyelerinde rastlayabiliyoruz.
Bu korunmuş cesetlere örnek olarak İtalya Alp’inde donmuş olarak bulunan Buzadam Ötzi’yi veya Şili’nin Atacuma çölünde kuma gömülü olarak bulunan “Chinchorro” mumyalarını sayabiliriz. Bu mumyalar, enteresan ya da sansasyonel görülen taraflarının ötesinde, muazzam bir bilimsel öneme sahip.
Peki bu mumyaları oluşturan şey nedir? Tabi ki genel anlamda bu mumyalarının oluşmasının nedeni doğal bir çürümeyi önleyecek ekstrem şartlara sahip doğal çevreler.
New York Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nden Arkeolog David H. Thomas, bu konuya şöyle açıklık getiriyor; “Eğer doğal bir mumya arıyorsanız bu ekstrem bir şey. Böyle bir mumyalanma oluşması için gerçekten kuru, gerçekten ıslak, gerçekten donmuş veya gerçekten yüksek bir nokta olmalı.”
Normal bir mumyalama işleminde sıcak, kuru bir ortamda bekletilen bedenlerin genellikle iki hafta içinde mumyalandığı, kapalı ortamlarda bu sürenin 1-2 ay sürdüğü, ılımlı ortamlarda ise bu sürenin 3 aya kadar çıktığı biliniyor.
Bir kişi öldüğünde sindirim enzimleri vücudun içindeki hücreleri parçalamaya başladığı için geri sayım başlamış demektir. Kişinin canlı olduğu dönemlerde veya daha yakın bir örnekle bizim içimizde bu enzimler lizozom denilen hücre parçaları içinde tutulurlar. Ancak öldüğümüzde bu lizozom zarı zayıflar ve enzimler hücrelerden dökülerek hücrelerimizi sindirmeye başlar.
Bu bahsettiğimiz sindirim enzimlerinin çalışması için çoğu durumda sulu bir ortam gerekmektedir. Bu nedenle ceset üzerinden akışkanlar uzaklaştırıldığında bu enzimler sayesinde olan bozulma da yavaşlar.
Konu üzerine çalışan Litvanya Vinius Üniversitesi’nden İtalyan antropolog Dario Piombino-Mascali’ye göre, kendiliğinden mumyalanma sırasında vücudun, enzimlerin yıkıcı faaliyetlerinden daha hızlı su kaybettiğini belirtti. Litvanya’da Dr. Piombino-Mascali’nin görev yaptığı Kutsal Ruh Dominik Kilisesi’nde olduğu gibi, havalandırma onları kuru tutarsa, kriptlere gömülmüş bedenler yanlışlıkla mumyalanabilir.
Ancak vücudun tümü uygun şartlarda kuruma konusunda birbiriyle aynı hızda değil. Mesela kalp kurumaya diğer vücut parçalarına oranla daha çok dayanabilir. Ancak buna karşın eller, ayak parmakları ve skrotum (Testis torbası) oldukça hızlı bir şekilde kuruyabilir.
Çevre bu anlamda aşırı sıcaklar veya pH seviyeleri sayesinde enzimlerin aktivitesini yavaşlatarak kurumayı hızlandıracak etkiler gösterebilir. Bazen sadece dışarıdaki doğa şartları değil, toprak altındaki bazı ağır metallerin enzimleri engelleyebileceği düşünülebilir. Hatta uzman Mascali, bir kıyafetin bile mumyalanmayı sağlayabileceğini düşünüyor. Nitekim bir ceset üzerindeki kıyafet, cildin vücut sıvılarını emecek bir fitil gibi de davranabilir.
Tabi ki bu bahsedilen şartlar teorik olarak bir mumyalanma için yeterli olsa dahi, bu noktada bahsettiğimiz mükemmel şartlar altında gerçekleşen bir mumyalanma. Vücudun çürümesi bir şekilde dursa dahi doğadaki yegane öğütücü vücudumuzdaki enzimler değildir. Bakteriler, mantarlar, hayvanlar da bedeni öğütebilir ve parçalayabilir. Fakat eğer tüm bu koşullar bir araya gelirse ve bilim insanları bu mumyaları bir gün açığa çıkarabilirse bu mumyalar bize yaşadığı çağı ve kültür tarihimiz hakkında oldukça değerli bilgiler verebilir. Tıpkı Buzadam Ötzi gibi.
The New York Times. 2 Haziran 2017.
You must be logged in to post a comment Login