Çatalhöyük’teki bitişik ev düzeni salgın hastalıklara neden oluyordu. Bu yüzden daha sonraki yerleşimlerde evler birbirinden ayrı yapıldı.
Araştırmalar, dünyanın en eski şehirlerindeki yerleşim düzenlerinin hastalıkların yayılmasını engellemeye yardımcı olduğunu gösteriyor.
Tennessee Üniversitesi’nden Antropoloji Profesörü Alexander Bentley, Avrupa’daki ilk çiftçiler üzerine yaptığı araştırmalarda zaman içinde tekrarlanan ilginç bir eğilim fark etti: Çiftçiler başlangıçta büyük ve yoğun nüfuslu köylerde yaşıyor, ardından yüzyıllar boyunca dağınık bir yaşam sürüyor ve sonra yeniden şehirler kuruyorlardı. Ancak bir süre sonra bu şehirleri de terk ediyorlardı. Peki neden?
Arkeologlar, kentsel çöküşü genellikle iklim değişikliği, aşırı nüfus artışı, sosyal baskılar veya bunların bir kombinasyonuyla açıklarlar. Bu faktörlerin her biri muhtemelen farklı dönemlerde birer rol oynamış olabilir.
(İlgili: Çatalhöyük’te Şaşırtıcı Derecede Az İnsan Yaşıyordu)
Ancak bilim insanları bu tabloya yeni bir hipotez eklediler: hastalık. Hayvanlarla yakın bir şekilde yaşamak, insanlara da bulaşan zoonotik hastalıklara yol açtı. Salgınlar, yoğun yerleşim alanlarının terk edilmesine neden olmuş olabilir; en azından sonraki nesiller, yerleşim düzenlerini hastalıklara karşı daha dirençli hale getirmenin bir yolunu bulana kadar. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada, Bentley ve meslektaşları hastalık yayılımıyla nasıl etkileşime girdiklerini anlamak için sonraki yerleşim düzenlerini analiz ettiler.
En eski şehirler: İnsanlar ve hayvanlar iç içe
Günümüz Konya’sında yer alan ve 9.000 yıl öncesine dayanan Çatalhöyük, dünyanın en eski tarım yerleşimi olarak kabul ediliyor. Burada yaşayan binlerce insan, çatıdaki bir kapaktan merdivenle girilen, birbirine bitişik kerpiç evlerde yaşıyordu. Hatta seçtikleri atalarını evlerinin zeminlerinin altına gömüyorlardı. Anadolu Platosu’nda bolca alan olmasına rağmen, insanlar sıkışık bir şekilde bir arada yaşamayı tercih etmişlerdi.
Yüzyıllar boyunca Çatalhöyük’teki insanlar koyun ve sığır güttü, arpa yetiştirdi ve peynir yaptı. Boğalar, dans eden figürler ve bir volkanik patlamayı da betimleyen resimleri, halk geleneklerini çağrıştırıyor. İyi düzenlenmiş evlerini temiz tutuyor, yerleri süpürüyor ve fırın dumanının çıkması için kapının altına yerleştirilmiş saklama kutularının bakımını yapıyorlardı. Temizlik o kadar önemliydi ki, evlerinin iç duvarlarındaki sıvaları yılda birkaç kez yeniliyorlardı.
Bu zengin gelenekler, MÖ 6.000 civarında Çatalhöyük’ün gizemli bir şekilde terk edilmesiyle sona erdi. Nüfus, çevredeki taşkın yatağı ve ötesindeki daha küçük yerleşimlere dağıldı. Bölgedeki diğer büyük tarım toplulukları da dağıldı ve göçebe hayvancılık daha yaygın hale geldi. Kalan nüfus için kerpiç evler, Çatalhöyük’ün bitişik evlerinin aksine artık birbirinden ayrıydı.
Peki, MÖ 6.000’e gelindiğinde, yoğun yerleşimlerin terk edilmesinde hastalık bir etken miydi?
Çatalhöyük’te arkeologlar, mezarlarda ve çöplüklerde sığır kemikleriyle karışmış insan kemikleri buldular. İnsan ve hayvanların bu şekilde iç içe yaşaması, zoonotik hastalıkların yayılmasına neden olmuş olabilir. Antik DNA, bölgedeki sığırlarda tüberkülozun MÖ 8.500’e kadar uzandığını ve kısa süre sonra insan bebek kemiklerinde de tüberkülozun varlığını ortaya çıkardı. Ayrıca antik insan kalıntılarındaki DNA, salmonellanın MÖ 4.500’e kadar uzandığını gösteriyor. Neolitik hastalıkların bulaşıcılığı ve şiddeti zamanla arttıysa, Çatalhöyük gibi yoğun yerleşimlerde hastalığın etkileri birlikte yaşamanın faydalarını aşmış olabilir.
2.000 yıl sonra yeni bir düzen
MÖ 4.000 civarında, Karadeniz’in batısındaki eski Tripoli kültürünün mega yerleşimlerinde büyük kentsel nüfuslar yeniden ortaya çıktı. Günümüz Ukrayna’sında bulunan Nebelivka ve Maidanetske gibi Tripoli mega yerleşimlerinde binlerce insan yaşıyordu.
Eğer hastalık binlerce yıl önce insanların dağılmasında bir faktör olduysa, bu mega yerleşimler nasıl mümkün oldu?
Bu seferki düzen, tıklım tıklım dolu Çatalhöyük’ün sıkışık yapısından farklıydı: Yüzlerce ahşap ve iki katlı ev, düzenli olarak iç içe halkalar şeklinde sıralanmıştı. Ayrıca her biri kendi büyük toplanma evine sahip olan çember şeklindeki mahallelerde kümelenmişlerdi. Bu toplanma evlerinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan çanak çömlekler, farklı ailelerin bir araya gelerek yemek paylaştığını düşündüren farklı kompozisyonlara sahipti.
Bu yerleşim düzeni bir teoriyi akla getiriyor: Nebelivka halkı farkında olmasa da, bu düşük yoğunluklu ve kümelenmiş düzen, olası bir hastalık salgınının tüm yerleşimi sarmasını engelleyebilirdi.
Profesör Bentley, arkeolog Simon Carrignon ile birlikte, sosyal mesafeli davranışların salgın hastalıkların yayılmasını nasıl etkilediğini modelleyen önceki bir epidemiyoloji projesinden bilgisayar modellerini uyarlayarak bu olasılığı test etti. Tripoli yerleşim düzeninin hastalık yayılımını nasıl bozabileceğini incelemek için kültürel evrim bilimci Mike O’Brien ve Nebelivka arkeologları John Chapman, Bisserka Gaydarska ve Brian Buchanan ile bir araya geldiler.
Sosyal mesafeli mahallelerin simülasyonu
Nebelivka’da hastalık yayılımını simüle etmek için birkaç varsayımda bulunmaları gerekiyordu. İlk olarak, erken dönem hastalıkların süt veya et gibi gıdalar yoluyla yayıldığını; ikinci olarak ise insanların kendi mahallelerindeki diğer evleri, mahalle dışındakilere göre daha sık ziyaret ettiklerini varsaydılar.
Bu mahalle kümelenmesi, hastalık salgınlarını bastırmak için yeterli olur muydu? Farklı etkileşim oranlarının etkilerini test etmek için, önce kümelenmiş mahalleleri temsil eden bir ağ üzerinde milyonlarca simülasyon çalıştırdılar. Ardından, her mahalledeki evlerin birbirleriyle temas kurma olasılığının daha yüksek olduğu, gerçek yerleşim planlarına dayalı sanal bir düzen üzerinde simülasyonları yeniden çalıştırdılar.
Simülasyonlara göre, insanlar diğer mahalleleri seyrek ziyaret ederse (örneğin, kendi mahallelerindeki evleri ziyaret etme sıklığının beşte biri ila onda biri kadar), Nebelivka’daki evlerin kümelenmiş düzeni, erken dönem gıda kaynaklı hastalıkların yayılmasını önemli ölçüde azaltıyordu. Her mahallenin kendi toplanma evine sahip olduğu düşünüldüğünde, bu makul bir varsayımdı. Genel olarak sonuçlar, Tripoli yerleşim planının, zoonotik hastalıkların arttığı bir dönemde erken çiftçilerin düşük yoğunluklu kentsel nüfuslarda birlikte yaşamalarına nasıl yardımcı olabileceğini gösteriyor.
Nebelivka sakinlerinin nüfuslarının hayatta kalmasına yardımcı olmak için yerleşim düzenlerini bilinçli bir şekilde planlamaları gerekmiyordu; ancak hastalık bulaşmasına karşı içgüdüsel olarak bunu yapmış olabilirler. Çatalhöyük’te olduğu gibi, sakinler evlerini temiz tutuyordu. Ayrıca Nebelivka’daki evlerin yaklaşık üçte ikisi, farklı zamanlarda kasıtlı olarak yakılmıştı. Bu kasıtlı periyodik yakma işlemleri, bir haşere kontrolü yöntemi olarak kullanılmış olabilir.
Yeni şehirler ve yenilikler
Bazı erken hastalıklar, zamanla kötü gıdalar dışındaki yollarla yayılmaya doğru evrimleşti. Örneğin tüberküloz bir noktada hava yoluyla bulaşmaya başladı. Vebaya neden olan bakteri Yersinia pestis, pirelere uyum sağladığında ise yerleşim sınırlarını umursamayan sıçanlar aracılığıyla yayılabilir hale geldi.
Bu yeni hastalık etkenleri, bu eski kentler için çok mu fazlaydı? Tripoli mega yerleşimleri MÖ 3000 civarında terk edildi. Binlerce yıl önce Çatalhöyük’te olduğu gibi, insanlar daha küçük yerleşimlere dağıldı. Bazı genetikçiler, Tripoli yerleşimlerinin yaklaşık 5.000 yıl önce bölgede ortaya çıkan veba salgını nedeniyle terk edildiğini ileri sürüyor.
Mezopotamya’daki ilk kentler MÖ 3.500 civarında gelişti ve kısa süre sonra Mısır, İndus Vadisi ve Çin’de de şehirler kuruldu. On binlerce insanın yaşadığı bu şehirler, uzmanlaşmış zanaatkârların bulunduğu farklı mahallelere sahipti.
Bu kez şehir merkezlerinde insanlar sığır veya koyunlarla iç içe yaşamıyordu. Şehirler, bölgesel ticaretin merkezleriydi. Gıda şehre ithal ediliyor ve Hitit başkenti Hattuşa’daki gibi 20.000 kişiyi bir yıl boyunca beslemeye yetecek kadar tahıl alabilen büyük ambarlarda depolanıyordu. Temizlik, Uruk’taki kanallar veya İndus şehri Mohenjo Daro’daki su kuyuları ve büyük hamamlar gibi kamuya açık su tesisleri sayesinde sağlanıyordu.
Bu ilk şehirler, Çin, Afrika ve Amerika’daki diğer şehirlerle birlikte medeniyetin temellerini oluşturdular. Bu şehirlerin biçimleri ve işlevleri, muhtemelen dünyanın ilk tarım köylerine kadar uzanan binlerce yıllık hastalıkların ve insanların bu hastalıklara verdiği tepkilerin birikimiyle şekillendi.
The Conversation. R. Alexander Bentley. 16 Ekim 2024.
Makale: Bentley, R. A., Carrignon, S., Gaydarska, B., Chapman, J., Buchanan, B., & O’Brien, M. J. (2024). Modelling cultural responses to disease spread in Neolithic Trypillia mega-settlements. Journal of the Royal Society Interface, 21(219), 20240313.
You must be logged in to post a comment Login