Burçların Antik Kökenlerine Dair Ne Biliyoruz?

Babil’den Roma’ya çağlar boyunca medeniyetleri şekillendiren astroloji, günümüzde de birçok kişi için güçlü bir araç olmaya devam ediyor.

Imad al Din Mahmud al Kashi, 25 Nisan 1384’te “İskender’in Doğum Kitabı” adlı eserinde Timur’un torunu Prens İskender’in burç yorumunu tasvir ediyor. Sahte bilim olmasına rağmen, astroloji ve burçlar popülerliğini koruyor ve birçok insana kendileri, ilişkileri ve yaşam seçimleri hakkında göksel hareketlerin yorumlarına dayanan içgörüler sağlıyor. (C: Werner Forman, Universal Images Group/Getty Images)

Birçok kişi yıldızlarda teselli buluyor, kişiliklerini anlamak ve gelecekte ne olacağını öngörmek için yıldız fallarına başvuruyor. Burçlar ve burç yorumları çağdaş görünse de, astroloji, binlerce yıl boyunca medeniyetlerin şekillenmesinde önemli bir rol oynadı.

Deneysel kanıt ve bilimsel titizliğin eksikliğini vurgulayan şüphecilerin eleştirilerine rağmen, astroloji öngörülemeyen bir dünyada rehberlik arayanlar için güçlü bir araç olmaya devam ediyor.

Burçların antik kökenleri

Astroloji uygulamasının ilk olarak MÖ ikinci binyılda antik Mezopotamya’da ortaya çıktığı biliniyor. İngiltere’den klasikçi Jasmine Elmer’e göre, Babil şehrinde tanrıların kehanetlerini yorumlamak için yıldızlar ve gezegenler kullanılıyordu.

Ancak, yalnızca bazı kişilerin bu yorumları yapabilecek nitelikte olduğu düşünülüyordu. Babil rahipleri gök cisimlerinin toplumu, özellikle de kralı ve devleti nasıl etkileyeceğini detaylandırmakla görevlendirilmişti. Bu durum, yaklaşık 7.000 göksel kehanet içeren 70 çivi yazılı tabletten oluşan Enuma Anu Enli serisinde kanıtlanıyor.

(İlgili: Antik Mısır Tapınağındaki Zodyak Tasvirleri Ortaya Çıkıyor)

Babilliler, bazıları daha sonra Batı burçlar kuşağına dahil edilen 12 astrolojik sembolü geliştirdiler. Ancak bu 12 burca – Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık olmak üzere – takımyıldızların adını veren ve onları Güneş’in yörüngesindeki hizalanmalarına göre belirli tarihlere bağlayanlar antik Yunanlardı. Ayrıca, “zodyak” kelimesi, Yunanca “hayvanların çemberi” anlamına gelen “zōdiakos kyklos” ifadesinden geliyor.

Yunanların astrolojiye katkılarına rağmen, antik Yunan dünyasında burçlar yaygın değildi. Bunun yerine, odak noktası, yıldızları kullanarak tanrılarla iletişim kurmak olan kehanetle ilgiliydi. Elmer’a göre, bu, esasen tanrılarla konuşmakla ilgili her türlü ritüel uygulamaydı. Zamanla göksel olayları yorumlayan Babil astrolojisi ile Yunan kehanet uygulamaları birleşti. Bu harmanlama, bugün gördüğümüz daha kişiselleştirilmiş burç yorumlarının geliştirilmesine yol açtı.

İskenderiyeli matematikçi ve astronom Klaudios Ptolemaios, Tetrabiblos adlı metninde astrolojik yorumun bireysel yönünü vurgulayarak Batı astrolojisinin temellerini atmış oldu. Kişisel yıldız haritası kavramı veya insanların kendi hayatları hakkında bilgi edinmek için yıldızları okuyup yorumlayabilecekleri fikri ilk kez böyle ortaya çıktı.

Batı zodyakı yaygın olarak kabul görürken, diğer kültürel uygulamalar da dünya çapında astrolojiyi şekillendirdi. Hindistan’da Vedik astroloji, eski Hindu inançlarını ve uygulamalarını bir araya getirerek göksel etkilerle ilgili benzersiz bir bakış açısı sundu. Kökleri Taocu felsefeye dayanan Çin astrolojisi ise doğum yıllarına göre hayvan burçları atayarak kültürel uygulamaları ve toplumsal inançları derinden etkiledi.

Saray özgü kehanetlerden simya arayışlarına

Orta Çağ boyunca astroloji yaygın bir uygulamaydı ve günlük kararları önemli ölçüde etkiliyordu. Sadece doktorlar, gökbilimciler ve diğer bilim insanları tarafından uygulanmakla kalmamış, aynı zamanda kimya biliminin öncüsü olan simyanın gelişiminde de önemli bir rol oynamıştı.

14. yüzyıl Avrupa’sında astrologlar sık sık kraliyet saraylarında bulunur ve hükümdarlara düzenli olarak kişisel yıldız falı sunarlardı. Bu uygulama o kadar yaygındı ki, Fransa Kralı V. Charles astrolojik metinlerin tercümesini bile yaptırmıştı. Ancak, 15. yüzyılda İngiltere’deki cadı mahkemeleri sırasında astrolojinin itibarı değişti ve büyücülük ve paganizmle ilişkilendirilmeye başlandı. Bunun bir sonucu olarak, bazı hükümdarlar yıldız falı ile aralarına mesafe koymaya başladılar.

Rönesans, kişisel ve felsefi düzeyde astrolojiye olan genel ilginin yeniden canlanmasına işaret ediyordu. Hristiyan inançları ve doğa bilimleri arasındaki hesaplaşmanın ortasında, özel astroloji uygulamaları filizlendi. Bu durum, astrolojik çizelgelerin ve takvimlerin oluşturulmasına yol açarak astroloji ve burç yorumlamasının önündeki dil ve eğitim engellerini ortadan kaldırdı.

Simya konusunda uzman olan bilim insanı Leonhard Thurneisser (yaklaşık 1530-1596), 1569’da oldukça etki yaratan “Archidoxa”yı ve daha sonra 1575’te “Astrolabium”u yazdı. “Astrolabium”, göksel hareketleri ve gezegensel etkileri tasvir ederek bireysel haritaların oluşturulmasına olanak tanıyan volvelles -tekerlek çizelgeleri- içeriyordu. (C: World Digital Library, Library of Congress, Washington, DC)

Bir Alman prensi tarafından istihdam edilen tanınmış Avrupalı astrolog Leonhard Thurneisser, 1575 yılında, çıkrık çizelgeleri yardımıyla bireysel yıldız haritaları oluşturmak için kullanılabilecek bir kitap olan “Astrolabium”u yayınladı.

Burçların modern dirilişi

Ancak astroloji ve yıldız fallarının popülaritesi, Bilimsel Devrim ve ardından gelen Aydınlanma Çağı ile birlikte azalmaya başladı. 17. yüzyılın sonlarına gelindiğinde astroloji nadiren uygulanıyordu. Burç yorumları, modern çağda ancak 20. yüzyılın başlarında burçlarla ilgili köşe yazılarının ortaya çıkmasıyla yeniden ilgi görmeye başladı.

1930’da Sunday Express gazetesi, ünlü İngiliz astrolog RH Naylor tarafından Prenses Margaret için yazılan bir doğum günü yorumu yayınladı. Günümüzdeki birçok astrolog gibi Naylor da Prenses Margaret’in doğumundan üç gün sonra yıldız falını tahmin etmek için doğum haritası kullanmıştı. Doğum haritaları, doğduğunuz andan itibaren gökyüzünün anlık bir görüntüsünü oluşturmak için tarih, saat ve doğum yerini kullanıyor. Haritanın analizinin, bir kişinin özellikleri, kişiliği ve yaşamdaki yolu hakkında fikir verdiğine inanılıyor.

Naylor’un Prenses’in yıldız haritasına ilişkin analizi, onun “hareketli” bir yaşam süreceğini ve yedinci doğum günü civarında “kraliyet ailesi ve ulus için muazzam öneme sahip olayların” meydana geleceğini öngörüyordu. Bu öngörüler, kamuoyunun büyük ilgisini çekti ve gazete, Naylor’dan daha fazla yazı yazmasını istedi. Çok geçmeden, doğum günlerine göre burçlar hakkında tavsiyeler sunan “Yıldızlar Ne Haber Veriyor” adlı haftalık bir köşe yazısı yayınlamaya başladı.

Aynı dönemde, ABD’deki Boston Globe gibi gazeteler de burç yorumları yayınlamaya başladı. 1980’lerde birçok gazete, okuyucuların arayıp kişiselleştirilmiş burç yorumu alabilecekleri özel astroloji telefon hatları kurdu.

Günümüzde burçlar, özellikle Y ve Z kuşakları arasında her zamankinden daha popüler. Uzmanlara göre astroloji, astronomik kökenlerinin ötesinde, bir topluluk duygusunu teşvik ederek sosyal uyumu sağlayabilir. Astrolojinin arketipik sembollerini ve bunların insan ruhu üzerindeki etkilerini araştırmış olan ünlü psikolog Carl Jung, astrolojinin insan deneyiminin evrensel kalıplarını anlamak için bir dil sağladığını öne sürdü.


National Geographic. 3 Temmuz 2024.

You must be logged in to post a comment Login