Bizans İmparatorluğu, Geç Antik Çağ ve Orta Çağlar’da büyük ölçüde Yunanca konuşulan, Roma İmparatorluğu’nun doğudaki yarısı ve ‘geri kalanı’dır. Bin yıldan uzun bir süre ayakta kalmayı başaran, zengin bir sanat, edebiyat ve eğitim geleneğine sahip olan; ve Avrupa ülkeleri ve Asya’dan gelen istila tehditleri karşısında askeri bir tampon görevi gören bu büyük imparatorluğun mirası, kimi insanların dikkatinden kaçmış olabilir. Saltanatı en uzun süren Bizans hükümdarından tatlılara karşı fazlasıyla düşkünlüklerine kadar, işte Bizans İmparatorluğu hakkında bilmiyor olabileceğiniz 25 bilgi.
Bizans, MÖ 657 yılında Megara’daki Yunan sömürgecileri tarafından kurulan antik bir Yunan şehridir. Şehir MS 330 yılında İmparator Constantine tarafından yeniden inşa edilip Bizans İmparatorluğu’nun yeni başkenti olarak ilan edilmiş ve akabinde onun onuruna Constantinople ismini almıştır.
MS 476 yılında Batı Roma İmparatorluğu düşerken Doğu Roma bugün Bizans İmparatorluğu dediğimiz ismiyle devam etmiştir.
”Byzantion’un” ismini Megaralı sömürgecilerin lideri ve şehrin kurucusu Byzas’tan aldığı söylendir. ”Byzantium (Bizans)” ise Yunanca Byzantion kelimesinin Latinceleşmiş halidir.
Bununla birlikte, ”Byzantine (Bizanslı)” terimi, modern tarihçilerin bu kültüre ithaf ettikleri bir 19. yüzyıl terimidir. Bizanslılar ise, MS 330 yılındaki Bizans İmparatorluğu’nun başlangıcından 1453’te Osmanlılara yenilmelerine kadar geçen zamanda kendilerine ”Romalı” demişlerdi.
Bizanslar kızartılan kuzuyu tatlandırmak için biberiyeyi deneyen ilk halktı. Ayrıca yemek yapımında safranı da ilk onlar kullandı. Antik dünyada ünlü olan bu güzel kokular daha önce yemek malzemesi olarak düşünülmemişti.
Bizanslılar tatlıları ve şekerleri her şeyden çok severlerdi. Balla tatlandırılan ve harnup tohumu ya da kuru üzümle süslenen grouta gibi, bizim bugün tatlı diyeceğimiz türden yemekleri vardı ve bal ve tarçınla servis edilen sütlaca bayılırlardı. Romalılar ve Yunanlar ayva marmelatını antik çağlardan beri tanıyordu ama Bizans İmparatorluğu’nda armut, ağaç kavunu ve limondan yapılan diğer jöle ve reçeller de sahneye çıkıyor. Şekerin artan miktarlarda bulunması tatlıcıların da yaratıcılığını geliştiriyordu. Popüler bir Ortaçağ şekerlemesi olan gül şekerinin de Bizans’ta ortaya çıkmış olabileceği düşünülüyor.
Romalıların conditum’unun (baharatlı şarap) farklı bir türü olan aromalı şaraplar, oruç günlerinde tüketilen aromalı meşrubatlar gibi popülerleşmişti. Özellikle damla sakızı, anason, gül ve pelin otu ile tatlandırılan şaraplar meşhurdu; bu şaraplar modern Yunanistan’daki mastika, vermut, absinthe ve uzonun uzak atalarıdır.
Bizanslar deniz ürünlerini de düşkünlerdi. Özellikle ”Botargo” adını verdikleri, günümüz botaryosunun tuzlanmış hali olan deniz yemeğini çok severlerdi. 12. yüzyıla gelindiğinde Bizanslılar havyarı da tanımışlardı.
Antik Avrupa dünyasında belirli meyveler hiç bilinmiyorken Bizanslılar patlıcan, limon ve portakalın değerini bilen ilk halk oldular.
9. yüzyıl Vali Kitabı’na (Book of the Eparch) göre, Constantinople’un fırıncıları en sevilen mesleği yapıyorlardı: ”Fırıncılar asla bir kamu hizmetini yerine getirmekle yükümlü değillerdir, ne kendileri ne hayvanları ekmeğin pişirilmesini engelleyecek hiçbir işe çağrılmazlar.” Belli ki ekmek Bizanslılar için vazgeçilmezdi.
Bizans İmparatorluğu’nu büyük bir güce kavuşturan imparatorun Justinian olduğu düşünülür. Justinian Batı İmparatorluğu’nun Afrika, İtalya ve İspanya’da kaybettiği bölgeleri yeniden fethetmiş ve eski Roma kanunlarını tek bir belgede toplamıştı. Yarım milyondan fazla sakiniyle Constantinople’u dünyanın en görkemli ve zengin şehri haline getirmişti. Ayrıca Ayasofya’yı inşa ettiren imparator da kendisidir.
Justinian ayrıca Sezar (Caesar) unvanını kullanan son imparatordur.
641-610 yılları arasındaki Heraclius hükmü altındaki imparatorluğun ordusu ve yönetimi yeniden düzenlenmiş ve İmparator devletin resmi dilini Latince’den Yunanca’ya değiştirmiştir. Heraclius ayrıca Bizans’ın en başarılı imparatorlarından biri olmuş ve imparatorluğun sınırlarını önemli ölçüde geliştirmiştir.
Saltanatı en uzun süren Bizans hükümdarı 2. Basil Bulgaroktonos’tur (976-1205). İmparator, hakkındaki en bilinen hikayede, Bulgarları kesin olarak yenip Yunanistan’ı onlardan geri almış ve yalnızca her yüzüncü erkeğin bir gözünü bağışlayıp diğer bütün esirleri kör etmiştir. Her gruptaki doksan dokuz adam bir araya bağlanmış ve tek gözlü adam da onları evlerine geri götürmüştür.
İmparator Atinalı Irene (797-802) tüm zamanların en güçlü kadınlarından biriyken annelik sevgisinden nasibini almamıştır. Tahttaki gücünü güvenceye almak için oğlu VI. Constantine’i (780-797) kör ettirmiş ve ömrü boyunca doğduğu odaya mahkum etmiştir. Irene imparatorluğa tek başına hükmeden ilk Yunan kadındı ve özellikle İmparatoriçe değil İmparator unvanını kullanmıştı. Harun Reşit ve Şarlman gibi muhteşem çağdaşlarıyla aynı zamanda hükmünü sürmüş ve Şarlman onla evlenmek istese de kabul etmemiştir.
Tahtını şiddetli bir devrime kaybeden ilk Bizans İmparatoru Mavrikious Tiberius’tu. Adı en iyi imparatorlarla anılıyordu belki ama çok katı para tasarruflarına girmesi ona tacına ve hayatına mal oldu. Cephede konumlandırılan taburların kış geldiğinde evlerine dönmelerine izin vermemişti. Hatta taburların kış için erzak almalarındansa bulundukları topraktan geçinmelerini söyledi. Phokas’ın liderliğindeki orduysa isyan edip şehrin milis kuvvetleriyle gizlice anlaştı ve şehre girdi.
Phokas, Bizans imparatorlarının en zalim ve çirkiniydi. Fakat onun başlattığı moda, ardından gelen neredeyse bütün yetişkin imparatorlar tarafından takip edildi: sakal bırakmak. O zamana kadar, Julian gibi Yunan ”filozof sakalı” tarzına bürünenler haricinde imparatorlar klasik Roma tarzına göre tıraşlı gezerdi. Phokas’ın sakalını yüzündeki bir yaranın üstünü kapatmak için uzattığına inanılır.
Neredeyse iki yüz yıl süren en uzun Bizans hanedanı da bir şekilde sona erdi. Palaiologos hanedanı on yaşındaki oğlu ve varisi John IV. Laskaris’i kör ve mahkum ettiren VIII. Michael ile başlayıp Osmanlılar Constantinople’u ele geçirdiğinde savaşta cesurca ölen XI. Constantine ile bitmiştir.
8. ve erken 9. yüzyıllarda, Bizans İmparatorları 730 yılında III. Leo ile başlayarak, ikonların ve dini resimlerin kutsallığını reddeden bir harekete öncülük ettiler ve tapınılmasını yasakladılar. İkonoklazm (ikon düşmanlığı) olarak bilinen bu hareket çeşitli hükümdarlar altında güçlenip zayıfladı ama 843 yılında, İmparator III. Michael’ın emrindeki bir Kilise konseyinin dini resimleri sergileme lehinde aldığı karara kadar tam olarak sona ermedi.
Birçok insanın farkında olmadığı ya da göz ardı ettiği şey günümüze kadar kalmayı başarmış klasik edebiyatın çoğunluğunun Bizans İmparatorluğu tarafından korunmuş olmasıdır. Aristo ve Platon gibi filozofların çalışmaların büyük bir kısmı, Yunanistan ve Roma’nın tarihi metinleri eski edebiyat ve öğrenim geleneklerini sürdüren Bizanslı alimler tarafından korunmuştur. Batı’da yüzyıllardır kayıp olan çalışmalar Bizanslılar tarafından tekrar gün yüzüne çıkarılmıştır.
Birçok modern tarihçiye göre Bizans medeniyeti olmasaydı modern Batı dünyası da olmazdı. Bizans Batı medeniyetinin temellerini birçok durumda İslam istilasından korumuştur. Bu yüzden birçok alim Bizans’a hala Batı’nın Kalkanı demektedir.
Neoplatonist Yunan alim Georgius Gemistus imparatorluğun nezdinden çıkan en önemli düşünürlerden biridir ve Batı Avrupasındaki Rönesans’ın erken öncülerinden biri olmuştur. Bizans İmparatorluğu’nun son yıllarında Hıristiyanlığın Antik Yunan ruhuna zarar verdiğini açık açık söylemiş ve Olimpos tanrılarına dönüşü desteklemiştir. 1438-39 Floransa Konseyi sırasında Batı Avrupa’ya Platon’la yeniden tanıştırmıştır.
Constantinople medeniyeti kimi zamanlar klasik Yunanistan ve Roma’nın kötü bir taklidi olarak yanlış anlaşılır. Ortaçağ Batı Avrupa bakış açısından ise Constantinople sihir ve gizem şehridir. Erken Fransız destan ve romanları Constantinople’un saraylarında bulunan harikulade yemekler, baharatlar, uyuşturucular ve kıymetli taşlardan bahseder.
Bizans donanması, deniz savaşlarında ”Yunan Ateşi” dedikleri korkutucu bir sıvı kullanan ilk donanmaydı. Sıvı, Bizans gemilerinin burunlarına yerleştirilen büyük sifon borularıyla düşman gemilere ve taburlara gönderilirdi. Sıvı deniz suyuna değdiği gibi tutuşur ve çok büyük zorluklarla söndürülebilirdi.
1054 yılında, imparatorluk tarihindeki en büyük dönüm noktalarından biri yaşandı: Büyük Bölünme (the Great Schism). Latin Roma Kilisesi ve Yunan Ortodoks Kilisesi birbirlerinden ayrıldı. Latinler Bizanslılara ”Yunan” demeye başladı ve bu terimi imparatorluğun 1453’de yıkılmasına kadar kullanmaya devam ettiler. Bu durum Bizans İmparatorluğu’nun mirasının modern tarihçilere göre Yunan kültürüne daha çok yöneldiğini ve Latin Roma Kilisesi’nden çok Ortodoks Hıristiyanlığı tarafından karakterize edildiğini gösterir.
list25.com
You must be logged in to post a comment Login