Cumhuriyet ve imparatorluk dönemlerinde devasa bir yol ağının inşa edilmesi, gerek malların gerekse askeri birliklerin Roma dünyasının her köşesine taşınmasını sağladı.
Antik Roma gösterişli birçok özelliği ile ünlüydü. Akla ilk gelenler; gladyatörler, parlak zaferler ve imparatorlar. Fakat Roma’nın tarihe yaptığı en kalıcı katkı muhtemelen, “Bütün yollar Roma’ya çıkar” deyişi ile ünlü, 322.000 km kadar geniş, birbirine bağlı bir ağ sağlayan yollarıydı.
Avrupa, Kuzey Afrika’nın bazı kesimleri ve Orta Asya boyunca uzanan bu yolların kalıntıları, İskoçya’dan Mezopotamya’ya Romanya’dan Sahra Çölü’ne kadar olan alanın birçok yerini dolaşıyor. Roma’nın en eski yolları, Tiber Nehri üzerindeki şehirleri, İtalya’daki diğer şehirler ile bağlamak için yapıldı. Roma’nın etkisi arttıkça yol sistemleri de genişledi. Yeni bölgeleri ve halklarını Roma Medeniyeti’ne bağlayan arterler haline geldiler. İtalya’nın her noktasından Roma ile bağlantılı olan yaklaşık 30 yolun birçoğu gerek mimarının gerekse varış noktasının ismini taşıyor. Bunlardan bazıları Appius Claudius’un adını taşıyan Appian Yolu ve Roma’dan 39 km uzakta bulunan Ardea’ya uzanan Ardeatina Yolu.
(Napolyon’un Mısır’daki Yenilgisi, Tarih için Bir Zaferdi)
Yollar ilk zamanlardan beri Roma’nın DNA’sını oluşturuyordu. Diğer yandan yollarla ilgili standartları belirten, MÖ 451’de başlanıp 1 yıl sonra bitirilen 12 Levha Kanunları, en eski yazılı ilkelerdi. 12 bronz levha üzerine yazılan bu kanunlarda yargılama, özel mülkiyet, suç, ceza ve yurttaşlık hakları ile ilgili prosedürlerin yer almasının yanısıra bu kanunlar, düz ve kavisli yollar için ayrı ayrı belirlenen ölçüleri içeriyordu.
Appian Yolu
Appian Yolu belki de en ünlü Roma yolu. Büyük bazalt levhalarla döşenmiş bu yol, Censor (Denetçi) Appius Claudius’un idaresinde MÖ 4. yüzyılda yapıldı. Yol, İlk başta Roma’yı İtalya’nın Campania Bölgesi’ne yaklaşık 212 km uzaklıkta bulunan Capua’ya bağladı. Daha sonra MÖ 244’e kadar Güney İtalya’nın Adriyatik kıyısındaki Brundisium (günümüzde Brindisi) liman kentine doğru genişletildi.
Yol, Roma’dan Adriyatik limanlarına ve Akdeniz’e giden ana yol olduğu için Roma’da gerek askeri gerekse ekonomi alanında çok önemli bir unsur haline geldi. İki atlı arabanın karşıt yönlere geçebileceği ya da 5 askerin yan yana ilerleyebileceği kadar genişti. Appian Yolu’nun yapımı büyük bir projeydi ve sahip olduğu mükemmel işçiliği yüzyıllarca sergiledi. MS 1. yüzyılda Romalı şair Statius, yol için “longarum regina viarum” yani uzun yolların kraliçesi der. Bu yolun yapımından yüzlerce yıl sonra yazan Bizanslı tarihçi Procopius da yolun mühendisliğini şu şekilde övüyor:
“O, kayda değer başarılardan biridir. Çünkü yapımında kullanılan taş, doğası gereği çok sertti ve ülkenin bu bölümlerinde bulunmuyordu. Bu nedenle uzaklardan taşınması gerekiyordu. Taşlar, yüzeyleri düzleştirilerek eşitlendi, daha sonra ise köşeli olarak kesilip bronz vb bir materyal eklenmeden yan yana yerleştirildi. Böylece taşlar iç içe geçirilerek öyle bir düzenlenmişti ki adeta bütün bir yapı görünümündeydi. Aradan uzun bir zaman geçip onca araba ve yük hayvanı sürekli geçse de hiçbir taşın orijinal konumu, şekli ve parlaklığı bozulmadı”.
Roma Cumhuriyeti’nin antik bilginleri, sözleşme metinlerinden yapımına kadar yollara dair ayrıntılı açıklamalar bıraktılar. Romalı tarihçi Livius, MÖ 2. yüzyıl denetçilerinden (Censor) Quintus Fulvius Flaccus ve Lucius Postumius Albinus’un yol yapımı ile ilgili sözleşme yapan ilk kişiler olduğunu anlattı. Buna göre şehirdeki yollar taş ile döşenip kenarları da çakıl ile kaplanacak, ayrıca birçok yerde köprüler ve kaldırımlar yapılacaktı.
MÖ 1. yüzyıl Yunan biyografi yazarı Plutarkhos’un Roma Cumhuriyeti’nin en önemli politikacılarından biri olan Gaius Gracchus biyografisi, yol yapımı ile ilgili zengin bir bilgi sunuyor. MÖ 2. yüzyılda tribunus plebis olan Gracchus, ana hedefini yol inşa etmek olarak belirledi. Yapım aşamasında ise düz bir hat üzerinde ilerleyen ve kesme taştan yapılıp kum ya da sıkıştırılmış çakıl ile desteklenmiş yolların işlevselliğini ve estetiğini birleştirmeyi tasarladı. Çöküntüler dolduruldu, nehirler ve akarsular üzerine iki tarafının da aynı yükseklikte ve hep paralel olmasına dikkat edilerek köprüler yapıldı. Böylece yapılar muntazam bir görünüme sahip oluyordu. Ayrıca tüm yolu ölçüp yaklaşık 2 km’de bir yolcular için sinyal görevi gören taş bir sütun koydu.
Cumhuriyet döneminde yol yapımı, aynı zamanda Roma vatandaşlarının vergi amaçlı sayımını yapan denetçilerin (Censor) sorumluluğundaydı. Yollar acil olarak onarıma ihtiyaç duyduğunda, yolu kontrol etmesi için bir sorumlu atanabiliyordu. Örneğin MÖ 67’de Julius Caesar, Appian Yolu’nun sorumlusuydu. MÖ 31 yılında Marcus Antonius’a karşı kazandığı zaferden sonra ise imparator Augustus, bir asır süren iç savaşın yollara verdiği hasarın bütün onarımını üstlendi. Yollar ile ilgili çalışmalarda yetkili olduktan sonra, MÖ 20 yılında hem sözleşme imzalamaya hem de bakımını yapmaya yetkili bir memur “curatores viarum” atadı.
Bu çalışmaları yürütmek için gerekli olan bütçe, Benevento ile Brindisi arasında ana yol olarak Appian Yolu’nun yerine geçen ve imparator Traianus tarafından finanse edilmiş “Via Traiana” yolunda olduğu gibi vergilerden, geçiş ücretlerinden, şahısların desteğinden ve imparatorluk yardımlarından geldi. Bir yolun geçtiği şehirler de o yolun bakımından sorumluydu.
Yol Haritaları
Roma yollarını anlatan tarihçiler, Roma yol planlarının, geçilen güzergah ve konaklama yerlerinin isimleri ve aralarındaki mesafe bilgisi ile birlikte listelendiği yol kılavuzlarını temel alıyor. Başlıca kılavuzlardan biri Roma Britanyası’nın yol haritasını içeren ve muhtemelen Diocletianus (yaklaşık 284-305 yılları) döneminden kalma Antonine yol kılavuzuydu. Diger bir kilit kaynak olan Tabula peutingeriana ise 12 bölümden oluşan Roma yol haritasının bir Ortaçağ kopyasıydı ve bu bölümlerden biri de eksik.
Yolların Yapımı
Bir yolun yapımı planlandığında mühendisler, bölgesel topografyayı incelediler ve orada yaşayanlardan bilgi topladılar. Ardından yapılacak olan yolun düz ve eğimin az olmasına öncelik vererek en uygun rotaları ayrıntılı olarak çizdiler. Yapılan yollar, bir ovadan geçerken olabildiğince düz ilerliyordu, örneğin antik Appian Yolu, Roma ile Terracina arasında 90 km uzunluğunda kesintisiz düz bir hat üzerinde bulunuyordu. Dağlık arazideki çalışmalarda yükseltiler; geçitler, köprüler ve viyadükler ile düzleştirildi. Dağlık bölgelerde ise mühendisler, eğimi aynı seviyede korumak için araziye uyum sağlayarak geniş virajlar yaptılar. Yüksek dağlarda ise dar virajlar hatta tüneller kullandılar. Kışın kar yağışlarının seyahati engellememesi adına güneş ışığından büyük oranda faydalanmak için yol, doğu ve güney yamaçlara yapıldı.
Halka açık ihale sürecinden sonra özel müteahhitlere yol yapım projesi verilirdi. Projede çalışması için işçi istihdam etmelerinin yanısıra kölelerden ve zorunlu çalışmaya mahkum edilmiş suçlulardan da yararlandılar. Çalışmayı dizayn etmesi ve yönetmesi için bazen de ordu ile askeri mühendisleri işe dahil ettiler. Ayrıca lejyonlar da hem askeri operasyonların bir parçası olarak hem fethedilen bölgelerde yollar inşa ettiler. Bazen bir lejyon etkili çalışmadığında komutanlar ve legatuslar (general) yol yapımında askerleri çalıştırıyorlardı. Örneğin MÖ 220’de Gaius Fariminum da aynı şekilde Roma’dan başlayıp Apenin Dağları üzerinden Ariminum’a (Rimini) uzanan Flaminianus Yolu’nda askerlerini çalıştırmıştı. Yollar için kullanılan malzemeler yakındaki taş ocaklarından geliyordu. Bu mümkün olmasaydı muhtemelen ithal edeceklerdi.
Çalışmalar; ağaçların, kayaların ve engel oluşturacak her şeyin zeminden kaldırılması ile başlardı. Toprak kurutulup yağmur suyunun akış yönü, kanallar ve kanalizasyon aracılığı ile değiştirilirdi. Daha sonra oluklar açılır ve drenaj işlemini mümkün kılacak şekilde gevşek yerleştirilmiş taşlar ile doldurulurdu. Alttaki katmanı sıkıştırıp büyük boşlukları doldurmak için orta büyüklükte kaya parçaları eklenir ve bunun üzerine at arabaları için konforlu bir yüzey oluşturmak adına kum ve çakıl tabakası döşenirdi. Bu tabakalar, sıkıştırılıp el tokmağı ve büyük bir silindir kullanarak su yardımı ile sertleştirilir; daha sonra yol, kenar taşları ile çevrilirdi. Ayrıca yolların en büyük düşmanı olan birikinti suyunu yüzeyden çekmesi için kenar taşlarının yanına geniş oluklar kazıldı.
Çalışmayı bitirmek için, 1 Roma mili (Romalılar için 1000 adım) aralıklarla silindir taş kazıklar yerleştirildi. Yüksekliği 2.5 metreye kadar olabilen bu kilometre taşları, mesafeleri belirledi ve bu da yol yapımını finanse eden kişiye güven verdi. İnşa tekniklerinin çok başarılı olması ve bu tekniklerin 18. yüzyılda da tekrar uyarlanması, günümüzde Roma yollarının belirlenmesini zorlaştırıyor. Roma döneminde askerler, çiftçiler ve tüccarlar genellikle “caligae” adı verilen ve altında deri tabanı korumak için çivileri olan bir tür ayakkabı giydiler. Bu çiviler sık sık yola düşer ya da saplanırdı. Böylece geride, bir bölgenin Roma kökenli olduğunu kanıtlamak için geleceğin arkeologlarına önemli bir ipucu bıraktılar.
Roma yolları askerlerin ve malzemelerin kolay bir şekilde taşınmasına ve ticaretin işlemesine imkan verirken farklı toplulukların ve hizmetlerin gelişimini de destekledi. Askerlerin ve at arabalarının geçişi sürekli olduğu için yollar toza bulanıyordu. Bu nedenle birçok yol çakıl tabakası ile kaplandı.
MS 2. yüzyılda Romalı tarihçi Suetonius, imparator Caligula’nın biyografisinde bu durumu şöyle anlatıyor: “Yürüyüşe öyle bir hızla başladılar ki praetorian muhafızları (imparatoru koruyan özel birlikler) tozda birbirlerini takip edebilmek için yüklerinin üzerine rozetlerini takmak zorunda kaldılar. İmparator, sekiz adamın taşıdığı bir tahtırevanda seyahat ederken, askerleri onu çok geriden takip edebiliyordu. Bu nedenle civar şehirlerde yaşayanların yolu süpürmelerini ve tozun kesilmesi için de sulamalarını istedi.
Yolcular, ihtiyaçlarını karşılamak için Roma yolları üzerinde hızla yayılan ve bir nevi resmi hizmet kuruluşu olan “mansio”larda mola verebilirlerdi. Bu kapsamda pansiyon ve aktarma istasyonları yaklaşık 40 km’de bir, yani 1 günlük yolculuk süresine denk gelecek şekilde kuruldu. Merkezi bir alanın etrafında toplanan bu tesislerde atlar için ahırlar ve yalaklar, yolcular için de konaklama yerleri vardı. Bazıları hamam hizmeti de sunuyordu.
Roma Cumhuriyeti ve ardından da imparatorluk genişledikçe yol ağı da genişledi. Cumhuriyet döneminde yapılan yollar, yapım ve bakım hizmetlerinin yeni bir sistem içinde yapılmasını sağlayan Augustus döneminde bir rönesans yaşadı. Augustus, bu arterlerin orduların taşınmasında ve ticari faaliyetlerdeki değerini fark etti ve bunun yanısıra bir sembol olarak hayati önemini de anladı. Bu da büyüyen imparatorluğu birleştiren ve yurttaşlarına Roma yönetiminin avantajlarını getiren ve büyüleyici bir teknik bilgi birikiminden oluşan bir ağ oluşumuydu. Britanya ve Suriye’de yeni fethedilen yerlerde de yollar yapıldı.
Bugün ise eski Roma dünyasının yaşamış olduğu coğrafyalardaki ana ve yan yolların alt yapısını, işte bu antik yollar oluşturur. Bu da yolları tasarlayıp inşa eden mühendislerin yeteneğinin bir kanıtıdır.
National Geographic. 21 Ocak 2021.
You must be logged in to post a comment Login