Napolyon’un Mısır’daki Yenilgisi, Tarih için Bir Zaferdi

Napolyon, 1798 yılında Mısır’ı işgal ettiğinde, çalışmaları Mısırbilim’in temelini oluşturacak olan bir akademisyen ordusunu da beraberinde getirdi.

Jean-Léon Gérôme’ın “Sfenks Öncesinde Bonaparte” adlı tablosu, Napolyon’un eski Mısır’ın ihtişamının Fransız gücünü yüceltmek için kullanılabileceği yönündeki içgüdüsünü yakalıyor. C: Wikimedia Commons

Fransa, 18. yüzyılın sonuna kadar Mısır’ı fethetmek için uğraştı. Bunun için Britanya ile olan mücadelesinde düşmanının denizlerdeki ve Hint Ticaret Yolu üzerindeki egemenliğini engellemeye çalıştı.

Mısır’ın kontrol altında tutulması, Fransa’ya Akdeniz’de genişlemesi için bir dayanak noktası sağlayacaktı. Bu hedefe ulaşmak için Korsikalı hırslı general Napolyon Bonapart’a komutanlık verildi.

Zaten İtalya’ya düzenlediği seferlerle ünlü olan Napolyon, yerel güçler ile savaşmaları için 1798 yılında Fransız birliklerini Mısır’a sevketti. Sonunda, Memlükler’in yaşadığı yer olarak bilinen ve o dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan Kuzey Afrika topraklarını kontrol altına aldılar.

Seferin esas amacı askeri iken, diğer bir amaç ise Fransa’daki çoğu kişi tarafından klasik Yunan ve Roma’ya eşdeğer bir uygarlık olduğu kabul edilen Mısır hakkında bilimsel ve tarihsel anlamda bilgi toplamaktı.

21 Temmuz 1798’de Fransız ordusu ile yerel Memlük birlikleri arasında gerçekleşen İmbaba Savaşı, François Louis Joseph Watteau’nun 19. yüzyıla ait bir resmi, Güzel Sanatlar Müzesi, Valenciennes, Fransa.

Napolyon 35.000 asker, 160’tan fazla akademisyen ve sanatçı ile birlikte 1798’de Mısır’a gitmek için yola çıktı. Resmi adı “Mısır Bilim ve Sanat Komisyonu olarak bilinen bu grup, tarihe Fransız kuvvetlerinden daha fazla katkı sağlayacak ve yıllarca süren özenli çalışmaları Avrupa’da Mısıroloji alanını ortaya çıkartıp binlerce yıl Nil Nehri boyunca hükmeden bu görkemli medeniyetin tarihini dünyaya tanıtacaklardı.

Askerler ve Akademisyenler

1798 yılının Temmuz ayı başında Fransız filosu, İskenderiye yakınlarında karaya çıktı ve burayı kolayca ele geçirdi. Birlikler buradan hareketle, Kahire üzerine yürüyerek İmbaba Savaşı olarak da bilinen Piramitler Savaşı ile şehri aldılar.

Fransa bu zaferleri kazansa da askeri anlamda zayıflamaya başladı. Askeri gücünü, Kahire ve Nil Deltası’nın bazı bölgelerinde tesis edecek  uygun garnizonları kurmak için yeteri kadar işçisi yoktu. İngiliz deniz gücü Akdeniz açıklarında gizleniyordu ve Ağustos ayında, Mısır açıklarında konuşlanmış Fransız filosunu batırmayı başardı.

Napolyon ve güçleri yenilgiye uğrasa da karada seferler nispeten başarı ile devam etti. Bununla birlikte Napolyon, bölgesel isyanları bastırmanın yanısıra askerlerinin, savaş nedeni ile olduğu kadar hastalıktan da ölmelerini önlemek zorunda kaldı.

Bonapart, 1799’da Mısır’ın kendisine daha fazla bir şey katmadığına karar verdi ve adamlarını General Jean Baptiste Kleber’in komutasına bırakarak Fransa’ya döndü. Kleber, 1800 yılı Haziran ayında ölmeden önce birkaç zafer kazandı. Halefi General Jacques François de Menou, Kahire’de ayaklanmalarla ve nihayetinde onu 1801 yılı Eylül ayında, İskenderiye’de bir ateşkes imzalamaya zorlayan İngilizler’in saldırılarıyla karşı karşıya kaldı. Antlaşma gereği Fransız askeri birliklerinin Avrupa’ya tahliyesine izin verildi. 

İskenderiye’de Kleopatra’nın İğnesi olarak bilinen dikilitaş. Denon’un seyahatlerinden renkli bir gravürde görülüyor. Üzerindeki yazılar III. Thutmose tarafından Heliopolis Tapınağı’nda dikildiğini gösteriyor.

Bilimsel Başarılar

Askeri seferin başarısız olmasına karşın bilimsel sefer çok büyük bir başarı elde etti. Matematikçi Gaspard Monge ve kimyager Claude Louis Berthollet gibi ikisi de İtalya’da Napolyon ile birlikte askeri görevde bulunmuş, deneyimli iki akademisyen öncülüğündeki ekibin birçok üyesi, kariyerinin henüz başındaydı.

1798 yılının Ağustos ayında Mısır Enstitüsü, Kahire’de kuruldu. Monge başkan, Napolyon ise ikinci başkan seçildi. Enstitü dört bölümden oluşuyordu. Bunlar; matematik ve edebiyat, güzel sanatlar ve doğa bilgisi, fizik, politik ekonomiydi. Enstitünün kuruluş amacı sadece Mısır’ın doğası, ekonomisi ve tarihini araştırmak değil, aynı zamanda Mısır’daki aydınlanmayı sağlamak ve idareyi desteklemek olarak belirlendi.

İlk başta, Fransız akademisyenler, enstitünün Kahire genel merkezine gönderildi, ancak diğerleri görevlerini yerine getirmek için ülkeyi dolaşmaya başladı. Üyelerden biri Dominique Vivant Denon, aristokrat ve diplomat olmasının yanısıra özgürlükçü bir roman yazarı ve yetenekli bir görsel sanatçıydı. Fransa’dayken Napolyon’un ilk eşi Josephine de Beauharnais’in salonlarının müdavimiydi. Napolyon onu Mısır seferine katılmaya ikna ettikten sonra Denon, General Desaix ile birlikte Yukarı Mısır’a gitti ve bu bölgede çok sayıdaki firavun anıtı hakkında veri topladı.

Napolyon 1799’da Paris’e geri döndüğünde Denon da onunla döndü ve Mısır maceraları ile ilgili yazacağı kitap üzerinde çalışmaya başladı. 1802’de, kolayca başarıya ulaşacak “Aşağı ve Yukarı Mısır’a Yolculuk” adlı kitabını yayımladı. Kitap canlı anlatımı ile askeri bir seferin öyküsünü uzak topraklardaki gizemli antik bölgelerin tasvirleriyle bir araya getirdi.

ransız bilimsel keşif ekibi tarafından yapılan çizimler, eski Mısır hazinelerinin 18. yüzyılın sonlarında kazılmadan önce nasıl göründüğünü yansıtıyor.

Denon’un çizimleri, o dönem için ilgi çekiciydi ve kendinden önceki diğer kitaplardan daha fazla çizim içeriyordu. Çalışmaları hem nitelik hem de konu bakımından özgündü. Memnon Heykeli, Hathor Tapınağı ve Gize Sfenksi gibi çizdiği Mısır anıtları, o güne dek hiç bu kadar detaylı görülmemişti. Bu yapıların güzellikleri Fransa’yı  büyüledi ve okuyucu kitlesini bu yerleri görmeye daha da istekli hale getirdi.

Denon çalışmasını Napolyon’a ithaf ederek onunla ilgili görüşün değişmesini sağladı. Artık Napolyon yenik bir komutan değil, klasik Yunan ve Roma kadar etkili olmuş Mısır Medeniyeti’nin gücünü ve ihtişamını ortaya çıkarmış bir lider olarak anılmaya başladı. Denon, ileride Louvre Müzesi olacak Merkez Sanat Müzesi’nin müdürü oldu ve Mısır’dan getirdiği çizimlerden çeşitli lüks objeler tasarladı. Sofra takımı, mobilya, duvar kağıdı ve vb ürünler; sfenksler, dikili taşlar, palmiyeler ve Napolyon’un propagandasını yapan egzotik görüntüler ile dekore edildi.

Kazanan İngilizler Yenilen Fransızlar

Denon 1799’da Yukarı Mısır’dan döndükten sonra Napolyon, Mısır’daki antik eserlerin  kapsamlı araştırılması için bölgeye daha fazla akademisyen gönderdi. Askeri anlamda kargaşa olsa da Fransız akademisyenler nispeten güvenli bir şekilde çalışabildiler; çünkü inceledikleri her bir anıta askeri koruma ile gittiler. Araştırmacılar çok sayıda not alıp sanat eseri toplayıp dikkatli gözlemlerle ayrıntılı ölçümler yaptılar.

Bilim insanları Napolyon’un emrettiği gibi topladıkları koleksiyonlarla birlikte hemen Fransa’ya dönmeyi istedi. Fakat Fransızlar’ın İngilizler’e teslim olması koşulları değiştirdi. İngiliz komutanlar Fransız askerlerinin, akademik komisyonun topladığı bütün eserleri teslim etmelerini istediler. Bu eserler arasında Reşid’te buldukları yazıtlı dikili taş da vardı. Bu Rosetta Taşı mütevazı görünse de üzerindeki hiyeroglif, demotik (MÖ 7. yüzyılda Mısır’da konuşulan dil) ve Yunanca yazılar büyüleyiciydi. Fransızlar her şey ile birlikte bundan da vazgeçmeye zorlandılar.

Rosetta Taşı, sefer sırasında Fransızlar tarafından keşfedildi, ancak daha sonra İngilizler tarafından ele geçirildi. Şimdi ise Londra’da British Museum’da.

İşte bu ve diğer Mısır hazineleri böylece İngilizler’in eline geçti. Komisyon, dokümanlarını korumak için başarılı bir şekilde mücadele etti. Fransız doğa bilimci Etienne Geoffroy Saint Hilaire İngilizler’i, onlara teslim etmeden önce her şeyi yakmakla tehdit etti ve bir yangın çıkarsa bunun büyük İskenderiye Ķütüphanesi’nin sonu gibi olacağını söyledi. Sonunda bu girişimi işe yaradı ve İngilizler geri adım attı ve Fransızlar’a belgelerini almaları için izin verdiler. 

Büyük Bir Yayın

Seferler bitip Fransa’ya döndükten sonra Napolyon, akademisyenlerin Mısır’da yaptıkları araştırmaların büyük bir eser halinde yayımlanması için emir verdi. Bu, tamamlanması yıllar alacak çok büyük bir girişimdi. Ortaya çıkan oldukça hacimli bu çalışma, Fransızlar’ın Denon’un kitabı ile başlayan Mısır tutkusunu besleyecekti. 

1809 yılına kadar eser ile ilgili yapılan çalışmalarda 36 kişi yazımında, 100 kişi ise çizim aşamasında görev aldı. 3000’den fazla figür içeren yaklaşık 900 bakır levhanın kullanılması tasarlanıyordu. Coğrafyacı Jomard, hem bu büyük eserin proje yöneticilerinden biri hem de editörlüğünü yapan komitenin başkanı idi. Sistem, bugünün akademik dergilerinden çok da farklı değildi.

“Mısır’ın Tanıtımı” adlı eserin ilk cildine ait kapak sayfası.

Yayımcılar, eserin bütün ciltleri ile birlikte bütün olarak yayımlanmasını düşünüyorlardı; fakat tacını henüz giymiş imparator Napolyon hazır olan ciltlerin hemen basılması için sabırsızlanıyordu. Bu nedenle eser, 1809’da Napolyon’un emri ile Mısır’ın Tanıtımı (Description de l’Égypte) başlığı altında basılmaya başlandı. 22 ciltlik eser, 9 metin, 13 tam sayfa resim, çizim ve haritalardan oluşuyordu. Ciltlerin basımı, Napolyon sonrasına kadar devam etti. 1814’te monarşinin tekrar kurulmasından sonra Kral 18. Louis eserin yayımlanmasının devamına karar verdi; çünkü eser Fransızlar’ın milli gururuydu.

Ekip, bir ara hükümet tarafından çok gizli olarak nitelenen haritaların da eklenmesiyle 1828’de eseri tamamladı. Joseph Fourier’in önsözünde Antik Mısır; piramitlerin yükseldiği, büyük Yunan düşünürlerinin üzerinde incelemeler yaptığı ve Büyük İskender’in egemenlik altına aldığı bir ülke ve medeniyetlerin beşiği olarak ifade edildi.

Ayrıca “Birçok millete ilmini aktarmış bu medeniyet, şu an barbarlığa batmış durumda” diyerek Fransız fethine sözde yasal bir dayanak hazırlanmasını sağladı. Bu da “kendi yarattığı medeniyetin yararlarını yine Mısır’a geri vermek” olarak belirlendi.

Güçlü ve Zayıf Yönler

“Mısır’ın Tanıtımı” adlı eser üç büyük bölüme ayrılıyor. Bunlar; antik eserler, doğa bilgisi ve modern devlet. Eserin yarısından fazlası geçmişe ayrılıyor ve firavunların anlatılmamış tarihinin, akademisyenlerin hayal gücünü nasıl etkilediği ortaya koyuyor. Ayrıca hiyerogliflerin tam olarak anlaşılamaması, hem gelişmelerin kronolojik olarak aktarımını hem de yeni tarihsel yorumların yapılmasını engelliyordu. 

Tapınak Portico, Hathor Tapınağı’nı süsleyen karmaşık bir sanat eseri, “Mısır’ın Tanıtımı” adlı eserde, Devilliers tarafından bir gravüre yansıtılmış.

İlk iki cilt; güneyden kuzeye Filai Adası’ndan Yukarı Mısır’daki Nil Deltası’na kadar coğrafi olarak, üçüncü ve dördüncü ciltlerdeki makaleler ise temalarına göre düzenlendi. Akademisyenler klasik yazarların anlatılarını, o zamana kadar ayakta kalmış kalıntılar ile karşılaştırdılar. 

Birçok modern akademisyen için bu çalışmanın en kalıcı değeri, estetik ölçülerinden dolayı illüstrasyonlarda (çizimler) bulunuyor. Ayrıca akademik arkeolojinin Nil Vadisi’nde başladığına dikkat çekiyorlar. Burada topografik planların çok iyi yapılmasının yanında anıtların detaylı ve kesin ölçümlerinin olması, Mısır’ a gitmeden de incelemeler yapmaya olanak sağlıyordu. O zamana kadar tasviri tamamlanan yapıların 20 tanesi kayboldu. Bu yapılardan geriye kalan tek şey ise eserdeki şekilleri ve açıklamaları. 

Napolyon’un Mısır Seferi, Avrupa kamuoyunun ve akademi dünyasının Antik Mısır’ı keşfetme arzusunda dönüm noktası oldu. 1799’da Rosetta Taşı’nın keşfi, Jean François Champollion’un 1820’lerde hiyeroglifleri deşifre etmesini sağladı. Akademisyenlerin antik eserleri daha iyi yorumlamaya başlamasını ve bu kadim gücün ve halkının daha detaylı olarak sunulmasını sağladığı için onun bu çalışması, Mısır Medeniyeti’ne açılan yeni bir pencere oldu. 


National Geographic. 15 Ocak 2021.

Celal Bayar Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu. Tarih Öğretmeni.

You must be logged in to post a comment Login