Antik Dünyanın Yedi Harikası

Antik dünyanın yedi harikası; Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’daki olağanüstü mimari eserler ile sanat eserlerinden oluşan bir seçkiydi. Babil’in Asma Bahçelerinden Gize Piramitlerine bu antik harikalar, günümüzde de herkesi büyülemeye devam ediyor.

Avrupa ve Orta Doğu’dan bir dizi antik yazar ile Orta Çağ yazarı, günümüzde dünyanın yedi “harika”sı olarak adlandırılan yapılar üzerinde tartıştı (Bazı yazarlar bu yapılar için “harika” terimini kullanmayı tercih etmiyor) ve onları betimledi. MÖ 484 ila MÖ 425 yılları arasında yaşayan Antik Yunan Yazarı Herodotus, bu konuyu ele alan ilk yazarlardan biriydi ve harikalar hakkındaki yazıları günümüze ulaşamasa da daha sonraki tarihli metinler tarafından referans alınmıştı.

(İlgili: Biri Hariç Antik Dünyanın 7 Harikasının Nerede Olduğunu Biliyoruz)

Listede yer alması gereken harikalar üzerinde bin yıldan uzun bir süre boyunca tartışıldı ve birçok yazar farklı farklı alanların listede olması gerektiğini ileri sürdü. Arkeologlar Peter Clayton ve Martin Price’ın The Seven Wonders of the Ancient World (Antik Dünyanın Yedi Harikası, Routledge, 1988) adlı kitaplarında söylediklerine göre günümüzde elimizde olan liste, bu haline Rönesans Dönemi’nde kavuşmuştu.

Bu yazıda bu yedi harikanın her birine göz gezdireceğiz.

1- Büyük Piramit, Gize, Mısır

Gize’deki Büyük Piramit, listedeki antik harikaların en eskisi olmakla birlikte günümüzde hala ayakta olan tek harika olma özelliğini taşıyor. Bu piramit, yaklaşık 4.600 yıl önce Antik Mısır Firavunu Khufu için bir mozole olarak inşa edilmişti ve 1311 yılında İngiltere’de Lincoln Katedrali’nin merkezi kulesinin yapımı tamamlanana dek dünyanın en yüksek yapısı olma unvanını taşımıştı.

Büyük Piramit ilk tamamlandığında 147 metre uzunluğundaydı fakat zaman içinde birçok taşının kaybolması nedeniyle günümüzde 139 metrelik bir yüksekliğe sahip. Piramidin içi, “büyük galeri”ye doğru giden geçitlerden oluşan bir sistemi içeriyor; büyük galeri ise genellikle “kral odası” olarak adlandırılan, boş bir lahdin yer aldığı odaya uzanıyor.

Ayrıca Büyük Piramit içindeki geçitler, bazen (içinde muhtemelen kraliçe yer almamış olsa da) “kraliçe odası” adıyla da anılan diğer iki oda ile birlikte piramidin aşağısında konumlanan yer altı odasına da çıkıyor. Kraliçe odası olarak bilinen iki odanın amacı tartışma konusu olmaya devam ediyor. 2017 yılında piramidi tarayan bilim insanları, büyük galerinin üstünde bir ya da daha fazla oda içerebilecek kadar büyük bir boşluk tespit ettiler.

2- Babil’in Asma Bahçeleri, Irak

Efsaneye göre MÖ 6. yüzyılda Babil Kralı II. Nebuchadnezzar; İran’daki yemyeşil yurdunu özleyen eşi Medyalı Amytis için sarayının bünyesine dahil ettirdiği, sık bir bitki örtüsü ile şelalelerden oluşan devasa bir labirente sahipti. Fakat arkeologlar, böyle bir bahçenin gerçekten var olup olmadığı konusunda hala fikir birliğine varamadılar.

Bahçeler birkaç antik yazar tarafından tarif edildi. Örneğin Antik Yunan Tarihçisi Diodorus Siculus, MÖ 1. yüzyılda şöyle yazmıştı: “Bahçenin girişi bir yamaç gibi eğimliydi ve yapının farklı kısımları birbiri üzerinde katmanlar şeklinde yükseliyordu; yapının bütünü bir tiyatroyu andırıyordu.”

Günümüzde Irak’ın Bağdat şehrinin 100 kilometre güneyinde konumlanan Babil’deki arkeolojik kazılarda, şüphesiz bir biçimde Asma Bahçeleri olarak tanımlanabilecek bir alana ulaşılamadı. Ayrıca günümüze ulaşan ve bu bahçelerden söz eden hiçbir Babil kaydı yok. Bir teoriye göre Diodorus Siculus ile diğer antik yazarlar, bu yapının yerini yanlış biliyordu ve bahçeler aslında bugün Kuzey Irak’ın Musul şehri yakınlarındaki Ninova’da inşa edilmişti.

3- Zeus Heykeli, Olympia, Yunanistan

Yunanistan’ın baş Olimposlu tanrısının MÖ 450 civarında inşa edilen oturan figürü, 12 metre uzunluğundaydı. Heykeltıraş Phidias tarafından yapılmıştı ve büyük oranda fil dişinden oluşuyordu. MÖ 64-MS 24 yılları arasında yaşayan Antik Yunan Yazarı Strabo’ya göre heykel, “Zeus’u oturur vaziyette fakat kafası neredeyse tavana değer şekilde gösteriyor ve bu sayede eğer Zeus ayağa kalkarsa tapınağın çatısının parçalanacağına dair bir algı uyandırıyordu.”

Roma İmparatoru Caligula, MS 40 yılında heykeli çalmaya teşebbüs etti. MS 69’dan MS 122’ye dek yaşayan Suetonius’un yazdıklarına göre Caligula, Zeus’un heykeli ile birlikte diğer ünlü tanrı heykellerinin kafalarının koparılması ve yerlerine kendi kafasının birer kopyasının koyulması için Yunanistan’dan getirilmesini emretmişti. Fakat Caligula, bu emirleri gerçekleştirilmeden önce suikaste uğradı.

Heykelin ne zaman yıkıldığı tam olarak bilinmiyor. Antik kayıtlar, MS 5. yüzyılda Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline geldiğini ve geleneksel Greko-Romen inançlarının zulme uğradığını gösteriyor. Heykelin de bu dönemde yıkılmış olması mümkün.

4- Artemis Tapınağı, Efes, Türkiye

MÖ 550 yılında Lidya Kralı Kroisos tarafından Efes’te inşa edilen Artemis Tapınağı, güzelliği nedeniyle antik yazarlarca övülüyordu. Efes’te hayvanlar ve avcılık ile ilişkilendirilen Tanrıça Artemis için daha önce yapılmış daha küçük bir tapınak zaten vardı fakat Tarihçi Michael Immendörfer’in Ephesians and Artemis: The Cult of the Great Goddess of Ephesus as the Epistle’s Context (Efesliler ve Artemis: Mektup Bağlamında Efes’in Büyük Tanrısının Kültü, Mohr Siebeck, 2017) adlı kitabında belirttiğine göre bölgeyi kısa süre önce fetheden Kroisos bu küçük tapınağı çok daha büyük bir hale getirdi. (Kitabın adında geçen “mektup” kelimesi, Yeni Ahit içinde yer alan bölümlerden birine işaret ediyor.)

Tapınak MÖ 356 yılında, iddialara göre şöhret arayışında olan Herostratus adlı bir adam tarafından ateşe verildi. Immendörfer, insanların tanrıçanın tapınağının bir yıldırım düşmesi nedeniyle yıkılmasına inanmak istemeyerek günah keçisi aramış olabileceklerini belirterek tapınağı gerçekten de Herostratus’un yakıp yakmadığının muamma olduğunu söylüyor. Yıkılma nedeni her ne olursa olsun tapınak, daha sonra tekrar inşa edildi.

Immendörfer’in yazdıklarına göre MS 262 yılında tapınak, deprem nedeniyle zarar gördü ve muhtemelen İskandinavya kökenli insanlardan oluşan bir Cermen kavmi olan Gotlar tarafından yağmalandı. Hristiyan yazarların tapınağın sonundan bahsettikleri üzere tapınaktan geriye kalanlar, MS 5. yüzyılda terk edilmiş ve yıkıma uğratılmış gibi görünüyor.

5- Halikarnas Mozolesi, Türkiye

Güneybatı Anadolu’daki Karya bölgesinin satraplığını (Pers valilerine verilen isim) yapan ve MÖ 353 yılında ölen Mausolos için inşa edilen bu mezar, antik yazarlar üzerinde güçlü bir izlenim bıraktı ve dilimize “mozole” kelimesini kazandırdı. Romalı Yazar Büyük Plinius’un (MS 23-79) yazdıklarına göre yapı, dönemin en yetenekli heykeltıraşlarının -Scopas, Bryaxis, Timotheus ve Leochares- birbirlerini rakip olarak görmelerine rağmen bu proje için bir ekip halinde çalışmaları sayesinde meydana gelmişti.

Mausolos’un eşi Artemisia MÖ 350 yılı civarında öldüğünde mozole henüz tamamlanmamıştı ve heykeltıraşların maaşlarını almaya devam edip etmeyecekleri de belirsizdi. Buna rağmen ekip devam etti. Plinius bu durumu anlatırken “Bitirene dek işlerini bırakmadılar çünkü bunun aynı zamanda hem heykeltıraşların kendi ünlerine hem de sanatlarına ait bir anıt olduğunu düşünüyorlardı.” diye yazdı.

Plinius’a göre yapı, 43 metre uzunluğundaydı ve tepesinde 63 adet sütun yer alan piramit şeklinde bir tabana sahipti. Mozolenin kalıntıları bugün hala görülebiliyor olsa da harabeler içinde yatıyor; zamanın akışı ve taşların diğer yapılar için yeniden kullanılması mozolenin yavaş yavaş parçalara ayrılmasına sebep olmuş.

6- Rodos Heykeli, Yunanistan

Yunan Güneş Tanrısı Helios’u tasvir eden muazzam bir heykel olan Rodos Heykeli; MÖ 280 yılında, günümüz Türkiye’sinin açıklarında konumlanan Rodos Adası’nda yapılmış ve MÖ 226 yılında gerçekleşen bir deprem sırasında çökmüştü. Bu dev heykelden günümüze hiçbir şey kalmamakla birlikte heykelin tam lokasyonu ve boyu bilim insanları arasında tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Louisville Üniversitesinden Emekli Tarih Profesörü Robert Kebric’in 2019 yılında Athens Journal of Humanities and Art adlı dergide yayımlanan makalesine göre muhtemelen heykelin kendisi, neredeyse 34 metre uzunluğundaydı ve yaklaşık 15 metrelik yüksekliğe sahip üç katlı bir basamak üzerinde duruyordu. Antik yazarların tasvirlerini inceleyen Kebric’in yazdıkları doğrultusunda bu durum, heykelin toplamda 49 metre uzunluğunda olduğunu gösteriyordu.

Günümüzde yapılan bazı artistik tasvirler, heykeli, bacakları Rodos Limanı’nının iki yanında duracak şekilde betimlese de Kebric, heykelin durduğu daha muhtemel lokasyonun Rodos Adası’nın ana şehrindeki akropolün tepesi olduğunu düşünüyor. Kebric, o dönemde bu lokasyonda çok sayıda tapınak ile dini heykelin yer aldığını belirtiyor.

7- İskenderiye Feneri, Mısır

MÖ 285’ten MÖ 246’ya dek hüküm süren Firavun II. Ptolemaios’un emri üzerine inşa edilen İskenderiye Feneri, Mısır’da yer alan ve antik dünyanın en büyük limanlarından biri olan İskenderiye’ye giden denizcilere yol gösteriyordu. Deniz feneri, İskenderiye Limanı’nın girişinde konumlanan Pharos Adası üzerine inşa edilmişti. Adayı ana karaya bağlayacak bir geçit oluşturulmuştu. Fener, gün içinde güneş ışınlarını yansıtan bir aynaya sahipti; geceleri ve gerekli görülen diğer zamanlarda ise ateş yakılıyordu.

Deniz fenerinin yüksekliğine dair tahminler farklılık gösteriyor fakat fenerin ortalama 122 metre uzunluğunda olduğu düşünülüyor. Londra Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Fakültesi Profesörü Doris Behrens-Abouseif’in 2016’da Muqarnas adlı dergide yayımlanan makalesine göre fener, Orta Çağ boyunca kullanımdaydı fakat 14. yüzyıl ortalarında çökmüştü. Orta Çağ’da tamirat için çaba harcansa da fenerin çöküşünde depremler ve kıyı erozyonunun verdiği zararın da parmağı vardı.

Günümüzde deniz fenerinden geriye kalanlar, Antik İskenderiye’nin büyük bir kısmı ile birlikte su altında yatıyor. Deniz fenerinin kalıntıları, 1994 yılında arkeologlar tarafından keşfedilmişti; kalıntılar üzerindeki çalışmalar hala devam ediyor.

Kocatepe Üniversitesi'nde Hukuk okuyor. Dil, tarih ve arkeoloji alanlarında kendini geliştiriyor.

You must be logged in to post a comment Login