Kaçırmış olanlar için 2024 yılının Nisan ayında, Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri bu listede derledik.
10- Yarık Damaklı Bir Adamın Ağzında Sıradışı Bir Protez Bulundu
Polonya’daki arkeologlar, 300 yıl önce yarık damaklı bir adamın kalıntılarıyla birlikte bu sorun için üretilen ilginç bir protez buldu.
Arkeologlar Polonya’da türünün ilk örneği olan bir tıbbi protez keşfettiler: damak yarığı olan bir adamın bu rahatsızlıkla daha rahat yaşamasına yardımcı olan yaklaşık 300 yıllık bir ürün. Modern cerrahiye erişimi olmayan ve 50 yaş civarında ölen 18. yüzyıl adamı, bu durumla başa çıkmanın başka bir yolunu bulmuştu: burun boşluğuna sığacak şekilde yün ve değerli metallerden yapılmış bir protez. Arkeologlar protezi çıkardıklarında, daha sonra yün olarak tanımladıkları fiber yastığın sarı (muhtemelen altın) ve yeşil (muhtemelen bakır) lekeler içerdiğini fark ettiler. Yün yastığın, kumaşa nüfuz edebilecek salgıları bloke ederek enfeksiyonları önlemeye yardımcı olmak için ince bir bakır ve ardından altın tabakasıyla kaplanmış olması muhtemel.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
9- İsa Sofi Türbesi’ndeki Şamanik Çizimler 18. Yüzyıla Ait Çıktı
Bilecik’te, Osmanlı’nın uç beyi İsa Sofi adına inşa edilen türbede keşfedilen şamanik çizimlerin 18. veya 19. yüzyıla tarihlendiği anlaşıldı.
Bilecik’in Söğüt ilçesine bağlı Borcak köyünde yer alan İsa Sofi türbesi’nde önceki yıllarda başlatılan tadilat sırasında, üstteki sıvanın kazınması ile ortaya çıkan bezemeler, Gök Tanrı inancını yansıtan duvar resimleri, bu inanca yönelik anlayışların resmedildiği çok önemli bir belge niteliği taşıyor. Söz konusu bezemelerin yapım tarihi hakkında iki farklı iddia ağır basıyor. Bunlardan ilki; Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamalarına katkıda bulunan, Osman Gazi’nin kumandanlarından biri olan İsa Sofi’nin beraberinde getirdiği kişilerin Orta Asya Şamanizm geleneğinin etkisiyle bu motifleri türbeye işlemiş olabileceği yönünde. İkinci iddia ise motiflerin 20. yüzyıl başlarında, yakın bölgede yaşayan kişi veya kişilerce yapılmış olabileceğini öne sürüyor. Şimdi ise sıva numunesinin içindeki hayvansal kökenli kıl numunesinden yola çıkılarak yapılan radyokarbon analizi, bunların 18. veya 19. yüzyıla tarihlenebileceğini gösterdi.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
8- Denisovalılar, 150.000 Yıllık ‘Ejderha Adam’ ile İlişkili Çıktı
Araştırmacılar, soyu tükenmiş akrabamız gizemli Denisovalıları erken insan türü olan Homo longi’ye bağlayabilecek yeni kanıtlar buldu.
Denisovalılar dünya üzerinde yaşamış olan ve fosilleri bulunması en zor insan gruplarından biri olmayı sürdürüyor. Ancak son zamanlarda bilim insanları, Denisovalıların ait olabileceği tür için güçlü bir adayın yerini belirledi. Kuzeydoğu Çin’deki Harbin’den gelen Homo longi veya “Ejderha Adam” fosili, modern insanınki kadar büyük bir kafatasına ve narin elmacık kemiklerine sahip düz bir yüze sahip, neredeyse bütün bir kafatasından oluşuyor. Tarihlendirme, bunun en az 150.000 yaşında olduğunu gösteriyor. Çin Bilimler Akademisi’nden Prof Xijun Ni, “Artık Denisovalıların Homo longi türünün üyeleri olduğuna inanıyoruz. Homo longi, geniş bir burun, gözlerinin üzerindeki kalın kaş çıkıntıları ve büyük diş yuvalarıyla biliniyor” diyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
7- Vikingler Lonca Kabulü için Dişlerini Oymuş Olabilir
Vikingler döneminde, bir adamın bir tüccar loncasının parçası olup olmadığını anlamanın kesin bir yolu olabilir: dişlerine bakmak.
Viking iskeletleri arasındaki kasıtlı vücut değişiklikleri üzerine yapılan yeni bir analize göre, ticaret işine giren erkekler, dişlerinin yatay oyuklarla işaretlendiği ve böylece bir tür profesyonel kardeşliğe üye olduklarının sinyalini veren tuhaf bir kabul töreninden geçmiş olabilirler. Araştırmacılar, dişlerinde garip oluklar olan iskeletlerin tam olarak ne anlama geldiğini kesin olarak söylemenin mümkün olmadığını, ancak çentikli dişlerin yalnızca erkeklerde bulunduğunu ve vakaların büyük çoğunluğunun İsveç’in doğu kıyısındaki Gotland adasındaki önemli ticaret alanlarından geldiğini belirtiyor. Dolayısıyla diş törpüleme geleneğinin daha büyük profesyonel tüccar gruplarının ticari faaliyetleriyle bağlantılı olabileceğini teorileştiriyorlar.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
6- Arabistan’daki İnsanlar 7.000 Yıl Önce Bir Lav Tünelinde Yaşıyordu
Suudi Arabistan’daki bir lav tünelinde yapılan analiz, insanların orada en az 7.000 yıl önce yaşadığını ortaya koyuyor.
Araştırmacılar, Umm Jirsan adı verilen lav tünelinin, Medine’nin yaklaşık 125 kilometre kuzeyinde, Harrat Khaybar adlı volkanik bir alanda bulunduğunu söylüyor. Burada kumaş parçaları, işlenmiş ahşap parçaları, evcilleştirilmiş hayvanların kayalara yapılmış tasvirleri ve dokuz insana ait iskelet kalıntıları gibi birçok şey bulundu. Bulgular, radyokarbon tarihlemesi ve optik olarak uyarılmış lüminesans tarihlemesine göre, insanların lav tünelini en az son 7.000 yıl önce ve muhtemelen 10.000 yıl öncesine kadar iskan ettiğini gösteriyor. Lav tüneli kalıcı bir yerleşim yeri olarak hizmet etmemiş gibi görünüyor. Bunun yerine, muhtemelen hayvancılık rotaları üzerinde yer alan ve çobanlar ve hayvanları için gölge ve suya erişim sağlayan bir alan olarak hizmet vermiş gibi görünüyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
5- Antik DNA ile Avarların Sosyal Yaşamı Ortaya Çıkıyor
Bilim insanları, Avar toplumunun akrabalık bağlarını ve sosyal uygulamalarını ortaya çıkarmak için antik DNA’yı ve tarihsel bağlamı kullandı.
DNA araştırması, yaklaşık 1.500 yıl önce Orta ve Doğu Avrupa’nın çoğunu yöneten gizemli bir grup olan Avarlar adı verilen savaşçı bir halkın yaşam tarzına ışık tutuyor. Araştırmacılar, Avar kadınlarının erkeklerden daha çeşitli DNA geçmişlerine sahip olduğunu keşfetti. Ayrıca erkeklerin anne ve babalarıyla birlikte gömüldüğünü ancak kadınların ebeveynlerinin aynı mezarlıkta bulunmadığını da buldular. Bu, Avar kültürünün, kadınların evlendikten sonra topluluklarını terk ettiği ve yeni kocalarının topluluğuyla birlikte veya yakınına taşındığı ataerkilliği uyguladığı anlamına gelir. Çalışma aynı zamanda Avar halkının hayatları boyunca tek bir partnerle kalmadığını da ortaya koyuyor. Günümüz standartlarına göre skandal gibi görünse de ekip, aynı ailede, her birinin aynı kadın partnerden çocuğu olan birden fazla erkek vakası keşfetti.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
4- İspanya’da Dik Olarak Gömülü 1.000 Yıllık Emevi Kılıcı Bulundu
İspanya’da dik bir şekilde gömülü halde bulunan 1.000 yıllık ‘excalibur’ kılıcı, bölgenin zengin İslam tarihini yansıtıyor.
1994 yılında Valencia’da keşfedilen demir bıçağın Emevi Halifeliği’nin İber Yarımadası’nı kontrol ettiği 10. yüzyıla tarihlendiği belirlendi. Araştırmacılar, İspanya’da gün ışığına çıkarılan ve Kral Arthur’un efsanevi kılıcından esinlenerek “Excalibur” lakabı verilen kılıcın 1.000 yıldan daha eski olduğunu söylüyor. Arthur efsanesinde “Excalibur”, genç Arthur onu çıkararak Britanya kralı olma hakkını kazanana kadar sihirli bir şekilde bir taşa saplanmış bir kılıçtı. Otuz yıl önce, İspanya’nın doğu kıyısındaki Valencia’daki araştırmacılar, benzer bir pozisyonda (bir arkeolojik alanda dik olarak gömülmüş) bir silah ortaya çıkardılar ve ona Excalibur takma adını verdiler.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
3- Pompeii’de Yeni Kazılan Freskli ‘Siyah Oda’yı Görün
MS 79 yılında Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucu gömülen Pompeii’de yapılan yeni kazılarda çarpıcı sanat eserleri ortaya çıkarıldı.
Büyük bir ziyafet salonunun yüksek siyah duvarlarında Troyalı Helen gibi efsanevi Yunan figürleri tasvir edilmiş. Odanın neredeyse bütün haldeki mozaik zemini ise bir milyondan fazla ayrı beyaz fayanstan oluşuyor. ‘Siyah Oda’nın duvarların sade rengi, muhtemelen gün batımından sonra eğlence sırasında kullanılan lambaların duman isini gizlemek için seçilmişti. Parıldayan lamba ışığında resimler neredeyse canlanıyor olmalıydı. Odaya iki adet parçalı fresk hakim. Fresklerden birinde tanrı Apollon, rahibe Cassandra’yı baştan çıkarmaya çalışırken görülüyor. Efsaneye göre Cassandra’nın Apollon’u reddetmesi, kehanetlerinin göz ardı edilmesine neden oldu. Trajik sonuç, Prens Paris’in güzel Helen ile tanıştığı ikinci resimde anlatılıyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
2- Platon’un Mezarı, Herculaneum’da Bulunan Papirüs ile Ortaya Çıktı
Herculaneum’da yanmış olarak bulunan bir papirüsün okunması, antik filozof Platon’un tam mezar yerini ortaya çıkardı.
Vezüv Yanardağının patlamasıyla küllere gömülen kentte bulunan papirüs iyi durumdaydı ancak büyük ölçüde kararmıştı ve bu nedenle neredeyse okunamaz haldeydi. Farklı teknikler kullanan araştırmacılar, yanmış papirüsten 1000’den fazla kelimeyi çıkarmayı başardılar; bu da metnin tamamının yaklaşık yüzde 30’una denk geliyor. Antik papirüsü analiz ettikten sonra araştırmacılar, ünlü filozofun mezarının Museion olarak bilinen, Musalara adanmış bir tapınağın yakınındaki özel bir bahçe olduğunu belirlediler. Kömürleşmiş belgede bildirilen diğer ayrıntılar, Platon’un muhtemelen MÖ 404’teki Sparta istilasının ardından veya Sokrates’in MÖ 399’daki ölümünün ardından Aegina adasında köle olarak satıldığını gösteriyor.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
1- Yer Döşemesinde Bulunan İnsan Çenesi Türkiye’den Gelmiş
Denizli’deki travertenlerin içine gömülen ve şimdi Avrupa’da birinin yer döşemesi olan insan çenesi, tarihleme ve tanımlama için incelenecek.
Bir adam, ebeveynlerinin yakın zamanda yenilenmiş Avrupa’daki evini ziyaret ederken yer karolarından birinde insan çene kemiğinin parçası fark etti. Çene kemiğini, genellikle kaplıcaların yakınında oluşan bir tür kireçtaşı olan travertenden yapılmış bir karoda buldu. Bu özel karo Türkiye’nin Denizli ilindeki bir taş ocağından gelmişti. Burada kazılan travertenlerin 0,7 milyon ila 1,8 milyon yıl önce oluşmuş olması, alt çenenin yakın zamanda ölen bir insana ait olmadığını gösteriyor. Şimdi ise uluslararası bir araştırma ekibi kendisiyle temasa geçti ve karonun incelenmek için kaldırılmasına yönelik bir plan üzerinde birlikte çalışıyorlar.
Haber hakkında detaylı bilgi için tıklayın.
You must be logged in to post a comment Login