Köpekbalığı eti, Brezilya’daki eski yerlilerin diyetlerinin yarısını oluşturuyordu ve dişleri ok ucu ve bıçak olarak kullanılıyordu.
Martin Lominy, Montreal yakınlarındaki karlı bir ormanda yayını iki ağaç arasındaki ipte asılı duran ölü bir domuza hedef aldı. Antik aletleri yeniden yaratan bir zanaatkar olan Lominy, arkeologlar için köpek balığı dişinden yapılmış ok uçlarının avı delip delemeyeceğini test ediyordu.
Lominy “Bunun işe yaramayacağını düşündüm. Hepsi darbe anında kırılacaktı.” diyor.
Ancak deneysel çalışmada kullanılan oklar, etin içinde hızla ilerledi, sadece kaburga kemiği ile çarpıştıklarında kırıldı. Deneysel çalışmanın arkasındaki arkeologlar, Brezilya’daki Santa Catarina Federal Üniversitesi’nden Simon-Pierre Gilson ve Montreal Üniversitesi’nden Christian Gates St-Pierre; artan köpekbalığı dişi kullanımı listesine yay avcılığını da eklediler. Diğer testler ile bıçaklara takılan jilet gibi keskin dişlerin balık pullarını kazımaktan, odun kesmeye kadar sayısız görev için işe yaradığını kanıtladılar.
(Brezilya’daki Maymunlar 3.000 Yıldır Taş Alet Kullanıyor)
Daha sonra araştırmacılar, Brezilya’nın eski avcı-toplayıcıları hakkında uzun süredir devam eden bir fikri alt üst etmeye bir adım daha yaklaştı. 19. yüzyıl bilim insanları, kıyı sakinlerinin kabuklu deniz ürünleri ve diğer kolay avlar ile beslendiklerini ve köpekbalıkları gibi büyük avları sadece yaşlı, hasta veya yaralı olanların kıyıya vurduklarında yakaladıklarını varsaymışlardı. Bu görüş, Brezilya kıyı yerleşimlerinde 8.000 yıl öncesinden 1500’lere kadar uzanan binlerce köpekbalığı dişinin ortaya çıkmasına rağmen, yüzyılı aşkın süredir devam ediyordu.
Şimdi ise Gilson ve meslektaşları Journal of Archeological Science: Reports’ta yayınlanan iki makale ile alternatif bir açıklama getirdiler. Yüzlerce yıllık dişler ile ilgili deneylerine ve analizlerine dayanarak, birden fazla yerli topluluğun; canlıları yiyecek, hammadde ve belki de daha da değerli bir şey için öldüren yetenekli köpekbalığı avcıları olduğunu iddia ediyorlar: sosyal ve ruhsal prestij.
Doktora sonrası araştırmacı Gilson, “Sadece köpekbalığını yakalamak için suya girdiklerini sanmıyorum.” diyor.
Brezilya Federal Sergipe Üniversitesi’nden arkeolog Daniela Klokler, çalışmalara dahil olmadı, ancak onların düşüncelerini destekliyor. Klokler, istiridye kabukları ve diğer kalıntılardan oluşan devasa höyükler inşa eden kıyı yerli halklarının birkaç bin yıl önce geride bıraktığı daha yaşlı köpekbalıklarının kalıntılarını analiz etti. Bu kabuk höyüklerinden (sambaquis) bazıları yedi katlı binalar kadar yüksekti ve çoğunda insan mezarları da vardı. Arkeologlar, Brezilya kıyılarını çevreleyen 2000’den fazla sambaquis’in 500 ila 8000 yıl önce çok sayıda yerli grup tarafından inşa edilen ve kullanılan tören anıtları olarak hizmet ettiğini düşünüyor.
Klokler tarafından araştırılan kabuk höyüğünü yapanlar, Gilson tarafından incelenen 500 ila 700 yıllık örneklerden sorumlu olan sakinlerin doğrudan ataları olabilir veya olmayabilir. Yine de köpekbalıklarının yiyecek, alet bileşenleri ve kültürel semboller olarak önemi konusunda aynı sonuca vardılar “Bu dişler yerleşim yerlerinde tesadüfen var olmadı.” diyor.
Gilson projesine, 2015 yılında Santa Catarina Federal Üniversitesi’nin müzesindeki depoda yığılmış hayvan kemiklerini ayıkladıktan sonra başladı. Kutularda, köpekbalığı dişlerinin yığınlarını keşfetti. Binlerce diş, Brezilya’nın güney kıyılarındaki Santa Catarina Adası’nda az bilinen bir bölge olan Rio do Meio’dan toplanmıştı.
Arkeologlar, 500 ila 700 yıllık yerleşim yerini tam olarak kimin inşa ettiğini bilmiyorlar. Bugün, Avrupalı sömürgecilerin çoğu, yerli grupları daha iç kesimlere gitmeye zorladığı veya öldürdüğü için kıyıda çok az yerli topluluk kaldı.
Ancak Portekizliler 1500’de geldiğinde, bugünkü Brezilya’nın Atlantik kıyısında yaklaşık 900.000 Yerli Amerikalı yaşıyordu. Tupinambá gibi çoğu grup Tupi dillerini konuşuyordu. 16. yüzyıl kaynaklarına, eserlere ve DNA kanıtlarına dayanarak, Tupinambá’nın, Avrupalılar karaya çıkmadan kısa bir süre önce birçok Macro-Jê konuşan grubu kıyıdan kıtanın iç kısmına doğru sürdüğü düşünülüyor. Yine de bazı Macro-Jê toplulukları sömürge çağında kıyı sakinleri olarak kaldı.
Arkeologlar Rio do Meıo’da hangi yerli kültürün iskan ettiğini söyleyemeseler de, bu topluluğun yerleşim yerini nasıl kullanmış olabileceğine dair iyi fikirleri var. 1990’larda arkeologlar Rio do Meio’yu aceleyle kazdılar çünkü sahildeki yer, gayrimenkul geliştirme tehdidi altındaydı. Yaklaşık bir basketbol sahası büyüklüğündeki bir alanı kazarak, yüzbinlerce deniz canlısı kalıntısının bulunduğu çömlek, taş aletler, ateş çukurları ve çöp yığınlarının yanı sıra daha az sayıda memeli, kuş ve sürüngen kemiğini ortaya çıkardılar. Bölgedeki çoğu yerleşim yerinin aksine, Rio do Meio’nun kabuk höyük anıtı olmadığı açıktı. Arkeologlar, hiçbir ev veya mezar izi bulunmayan bu alanın, avcıların günlük avlarını kesmek ve işlemek için belirlenmiş bir yer olduğunu düşünüyor.
Gilson, arkeolojik kazıdan yirmi yıl sonra diş kutularına baktığında hemen Rio do Meio’da köpekbalığının neden bu kadar çok olduğunu öğrenmek istedi. Arkeologlar sık sık Brezilya’nın eski kıyı bölgelerinde köpekbalığı kalıntıları buluyor. Ancak çoğu durumda, ölüler için mücevherlere asılmış gibi görünen sadece dişler kalır: Sambaqui mezarında insan iskeletlerinin yanında köklerine delik açılmış şekilde sıralı dişler yer alıyordu.
Bununla birlikte diğer ipuçları, kıyı sakinlerinin köpekbalığı yediğini gösteriyor. Klokler ve diğer araştırmacılar arasında yürütülen daha önceki çalışmalarda, 500 ila 5.000 yıllık kabuk höyüklerine gömülü insan kemiklerindeki temel sinyaller ölçüldü. Sonuçlar eski sakinlerin besin zincirinin yukarısında yer alan köpekbalığı gibi yırtıcıları yediğini ortaya koydu.
Gilson, Rio do Meio’da toplanan koleksiyondaki 3.900 köpekbalığı örneğini inceledi. Bu sayı, toplam köpekbalığı kalıntılarının yüzde onundan daha az olmasına rağmen, hayvanın çabuk bozulan doğası inceleme çabasını zor bir hale getirdi. Etobur balıkların iskeletleri, kemik yerine çoğunlukla yumuşak kıkırdak içerdiğinden geride çok az şey kalır. Gilson’ın analiz edebildiği korunan parçalar; dişler ve disk şeklindeki omur merkezleriydi.
Gilson, diş ve omur görünümündeki ince farklılıklara dayanarak, çekiç başlı, kaplan ve büyük beyaz da dahil olmak üzere 15 farklı türden en az 47 köpekbalığı tespit etti. Büyük beyaz köpekbalığı, üç metre uzunluğa ve 450 kilograma kadar ulaşabiliyordu. Gilson, balıkların çeşitliliği ve bolluğu göz önüne alındığında, sakinlerin uzman köpekbalığı avcıları olduğuna dair kanıtların açık olduğunu söylüyor.
Gilson, neredeyse tüm dişlerin büyük köpekbalıklarına ait olduğunu, fakat omurların yüzde 80’inin gençlerden veya daha küçük türlerden geldiğini fark etti. Gilson’a göre bu uyumsuzluk, avcıların küçük balıkların kemiklerini ayıkladıklarını ve iskeletlerini buraya attıkları izlenimi uyandırıyor. Ancak, dev hayvanlar birkaç parçaya bölünmüş ve bugün Brezilya’daki geleneksel balıkçıların yaptığı gibi hala içlerinde kemikleri varken pişirmek için eve götürülmüş olmalıydı.
Temel sinyalleri ölçen daha önceki çalışmalar ile eşleştirilen bu model, Gilson’ı kıyı sakinlerinin düzenli olarak köpekbalığı yediğine ikna etti. Hatta köpekbalığı kalıntılarını sahada bulunan diğer yiyecek artıkları ile karşılaştırarak, köpekbalığının eski yerliler tarafından yenen etin yüzde 54 ila yüzde 75’ini oluşturduğunu tahmin ediyor.
Gilson, “Köpekbalığı, bu popülasyon için gıda alımında gerçekten önemliydi.” diyor.
Peru bölgelerinden gelen köpekbalığı kalıntılarını analiz eden Florida Üniversitesi arkeoloğu Gabriel Prieto, yüksek sayılara şaşırmıyor. “İnsanlar büyük avın peşinden gidecekti ve büyük av sadece karada değil denizde de vardı.” diyor. Prieto’ya göre, arkeologlar kısmen bu temel besin maddesini gözden kaçırma eğilimindeydiler, çünkü köpekbalığı kalıntıları nadiren korunur ve bulunduklarında analiz edilmesi zordur.
Ancak Gilson, köpekbalıklarının yiyecekten fazlasını sağladığından şüpheleniyordu. 15 ve 18. yüzyıllar arasında Brezilya’da yaşayan Avrupalı kolonistler, Tupinambá ve Goitacá halklarının köpekbalığı dişlerinden ok uçları yaptığını yazdı. Eğer Rio do Meio’dan gelen örnekler gerçekten silah veya alet olarak işlev gördü ise muhtemelen kullanımları sırasında kazınmış mikroskobik çentiklere sahip olacaklardı. Dahası, bu izler ahşap kazıma veya deri dilimleme gibi farklı faaliyetler için ayırt edici olabilirdi. Teoride, Gilson ve meslektaşları, dişin ne tür görevleri yerine getirdiğini anlamak için diş yüzeyindeki izleri okuyabiliyordu.
Birçok arkeolog, aşınma analizi adı verilen bu yaklaşımı taştan yapılmış eserler için başarıyla uyguladı. Ancak çok az kişi köpekbalığı dişlerinde aşınma izi aramayı düşündü. Gilson, bunu denemek için mikro aşınma uzmanı Lominy ile işbirliği yaptı.
Gilson ve meslektaşları, köpekbalığı dişlerinin neler yapabileceğini ve bu faaliyetlerin diş yüzeylerinde belirgin izler bırakıp bırakmadığını görmek istedi. Karlı ormanda atılan okların yanı sıra Lominy, 14 deneyde test edilen çeşitli aletler yaptı. Araştırmacılar, diş aletleri, tahta, kemik, deri ve balık gibi farklı malzemeleri kazımak, biçmek, delmek ve kesmek için kullandılar.
Genel olarak, diş aletler işlevlerini yerine getirdi ve bu süreçte belirgin mikro aşınma veya kırıklar ortaya çıktı. Gilson, araştırmacıların, kullanım izlerini belirli görevler ile ilişkilendirmek için arkeolojik örneklere uygulayabilecekleri bir anahtar oluşturdu. Arkeologlar, ok olarak kullanıldıklarını düşündükleri birkaç tanesi de dahil olmak üzere Rio do Meio dişlerinin çeşitli kullanımlarını belirlediler.
Araştırmada yer almayan arkeolog Suzanne Fish, ekibin köpekbalığı kullanımlarını aydınlatma çabalarını takdir ediyor. Brezilya’da sambaquis araştırması yapan bir emekli profesör olan Fish, “Pek çok yenilikçi şey yaptılar. Bu yazarlar, köpekbalıklarıyla ilgili olası her değişken hakkında düşünme açısından ayrıntıcı davrandı.” diyor.
Gilson ve meslektaşları, makalelerde mezarlarda bulunan köpekbalığı dişlerinin tümünün süs eşyası olduğu fikrini sorguluyor. Dişler bir zamanlar ahşap mızrak ve ok saplarına tutturulmuş olabilirdi ve o zamandan beri ahşap saplar çürümüş olabilir. Avcıların öbür dünyaya götürmek istedikleri temel araçlar olabilirler. Klokler bunun çok olası olduğunu düşünüyor. Analiz ettiği gömülerin çoğunda, ‘köpekbalığı dişlerinden bir dizi’ görüyoruz. “Bileşik araçlar olabileceği izlenimine sahibim ve köpekbalığı dişlerinin alet, süs eşyası haline getirilmesinin ve bazen mezara götürülmesinin nedeninin köpekbalıklarının onlar için tamamen başka bir alemle ilişkili canlılar olması.” diyor.
Araştırmacıların ilgisini en çok bu potansiyel köpekbalığı rolü, yani canlıların kıyı sakinleri için ruhsal veya kültürel açıdan önemli olduğu hipotezi çekiyor.
Deneyimli köpek balığı avcıları için bile, dev bir yırtıcıyı öldürmek unutulmaz, statü artırıcı bir başarı olacaktır. “Muhtemelen insanların konuşacağı, ateşin etrafındaki hikayeler anlatacağı bir şey, asla duymayacağımız kayıp binlerce hikâye olmalı.”
Smithsonian Magazine. 8 Şubat 2021.
Makale: Gilson, S. P., & Lessa, A. (2021). Capture, processing and utilization of sharks in archaeological context: Its importance among fisher-hunter-gatherers from southern Brazil. Journal of Archaeological Science: Reports, 35, 102693.
You must be logged in to post a comment Login