Hayvanların Yok Olması, İnsanlarda Birçok Değişime Yol Açtı

Avcı toplayıcı gruplar, hayatta kalabilmek için binlerce yıl boyunca belirli hayvan türleri ile geçimlerini sağladılar. Peki hayvanlar göç ettiğinde ya da soyları tükendiğinde avcı-toplayıcılar bu durumdan nasıl etkilendi?

C: Public Domain

Bu ve benzer soruları cevaplamak için Tel Aviv Üniversitesi (TAU) araştırmacıları, yayımlanan retrospektif çalışmalarında, birkaç avcı-toplayıcı topluluğun tarihsel bazda bir incelemesini ortaya koydu. Tel Aviv Üniversitesi Arkeoloji ve Antik Yakın Doğu Kültürleri Departmanı’ndan Eyal Halfon ve Prof. Ran Barkai önderliğinde yürütülen çalışma; insanlar ve hayvanlar arasındaki derin, çok boyutlu bağa yeni bir ışık tutuyor.

“İnsanların, çoğunlukla avlanma dolayısıyla, hayvan türlerinin yok oluşundaki etkisini inceleyen çok fazla tartışma var.” diye açıklıyor Halfon. “Ancak biz, nesli tükenme veya göç yoluyla hayvanların ortadan kaybolmasının, insanları nasıl etkilediğini öğrenmek için meseleyi tersine çevirdik.”

(Avlayacak Hayvan Kalmadığında Tarıma Geçmiş Olabiliriz)

Çalışma gözler önüne seriyor ki bu topluluklar, özellikle de onlar yok olduktan sonra, avladıkları hayvanlara karşı derin duygusal ve psikolojik bağlar besliyorlardı. Çalışma antropologlara ve diğerlerine, yaşamlarımızda yer alan derin çevresel değişiklikleri anlamakta yardımcı olacak.

Halfon ve Prof. Barkai, hayvanları yaşamlarını sürdürmek için avlayan avcı-toplayıcı topluluklara odaklanarak, farklı tarihsel dönemler ve coğrafi konumların incelemesini yaptılar. Ayrıca bu hayvanların soyunun tükendiği ya da iklim değişikliği sonucu daha ılımlı bölgelere göç ettiği durumları da araştırdılar.

“Anladık ki insanlar avladıkları hayvanların -içten, çeşitli ve temel yollardan değerli ortaklarının- kaybına tepki gösteriyordu.” diyor Halfon.

Yeni araştırma; yüz binlerce yıl önce yaşamış olanlardan, hemen hemen tarih öncesi gruplar gibi faaliyet gösteren günümüz avcı toplayıcılarına kadar, insanlık tarihi boyunca avcı toplayıcı grupların serüvenini keşfediyor. On vaka üzerinde yapılan çalışma, insanlar ve avladıkları hayvanlar arasındaki derin bağı -varoluşsal, fiziksel, ruhsal ve duygusal- resmediyor.

“Birçok avcı-toplayıcı popülasyonu geçimini; yiyecek, giyecek, eşya ve yakacak ihtiyacını karşılayan tek bir tür hayvana dayıyordu.” diyor Prof. Barkai. “Örneğin 400.000 yıl öncesine kadar tarih öncesi insanlar İsrail’de fil avlıyordu. 40.000 yıl öncesine kadar Kuzey Sibirya sakinleri tüylü mamut avlıyordu. Bu hayvanlar bu bölgelerden kaybolduğunda, yeni duruma tepki göstermeye ve alışmaya ihtiyaç duyan insanlar için büyük sonuçlar ortaya çıktı. Bazıları hayatta kalmak için yaşam tarzlarını tamamen değiştirmek zorunda kaldı.”

Çalışmaya göre insan grupları, ortaya çıkan durumlara farklı şekillerde uyum sağladı. Mamutların yokluğunda besin arayan Sibirya sakinleri doğuya göçtüler ve Alaska ve Kuzey Kanada’nın ilk yerleşimcileri oldular. İsrail’in merkezindeki Qesem Mağarası’nda yaşamını sürdüren mağara insanları; fillerden çok daha küçük olan ve avlamak için sağlam fiziksel güç yerine ataklık ve sosyal bağlar gerektiren alageyikleri avladılar. Bu durum onların maddi ve sosyal kültürlerinde, ardından da fiziksel yapılarında geniş kapsamlı değişiklikler gerektirdi.

Halfon, hayvan gruplarının ortadan kaybolmasına gösterilen duygusal tepkinin altını çiziyor. “İnsanlar avladıkları hayvanlara, onların doğadaki ortakları olduklarını düşünerek, derinden bağlı olduklarını hissediyorlardı ve kendilerine sundukları geçim kaynağı ve besin için müteşekkirlerdi.” diyor. “İnanıyoruz ki hayvanlar manzaradan silinip gittikten çok sonra bile onları unutmadılar.”

Bu tür bir hafızanın büyüleyici bir örneği Avrupa’da, Geç Paleolitik Dönem’den kalma, mamut ve fok gibi hayvanlara yer veren gravürlerde bulunabilir. Çalışmalar gösteriyor ki bu tasvirlerin büyük çoğunluğu, bu iki hayvanın bölgeden kaybolmasından uzun süre sonra oluşturulmuş.

“Bu tasvirler hepimizin çok iyi bildiği basit bir insani duygunun yansımasıydı: özlem.” diyor Halfon. “İlk insanlar, ortadan kaybolan hayvanları anıyorlardı ve onları, terk edildiği sevgilisi hakkında şarkı yazan bir şair gibi ebedileştiriyorlardı.”

Prof. Barkai’ye göre bir başka duygusal tepki sorumluluk, hatta suçluluk duygusuydu. “Yerli avcı-toplayıcı topluluklar, avlanma konusundaki net kurallarını sürdürmekte çok dikkatli davranıyorlardı. Sonuç olarak bir hayvan ortadan kaybolduğunda kendilerine şunları soruyorlardı: ‘Düzgün davrandık mı? Bize kızgın mı ve bizi cezalandırıyor mu? Onu geri dönmeye ikna etmek için ne yapmalıyız?’” diye sonlandırıyor. “Böyle bir tepki günümüz avcı-toplayıcı toplulukları tarafından da sergileniyor.”


Makale: Eyal Halfon et al. 2020. The material and mental effects of animal disappearance on indigenous hunter-gatherers, past and present, Time and Mind.

Kocatepe Üniversitesi'nde Hukuk okuyor. Dil, tarih ve arkeoloji alanlarında kendini geliştiriyor.

You must be logged in to post a comment Login