Bazı arkeologlar binlerce yıldır kapalı olan mezarların açılmasına tanıklık ediyor. Öte yandan, bazı arkeologlar ise laboratuvar çalışmaları ile belirli bir kişinin saklı geçmişini ortaya çıkarıyor.
Antik Mendes’teki iskelet parçalarını inceleyen iki arkeolog, Antik Mısırlı yaşlı bir kadının dişlerinde, tuhaf bir şekilde aşınma izleri keşfetti. Söz konusu diş, kadının yaşamına ilişkin birçok şeyi açığa çıkaracak gibi.
New York Üniversitesi 1970’lerin sonunda Mendes’te bir araştırma gerçekleştirdi. 67 iskeletin yanı sıra bu iskelet de gün yüzüne çıkarıldı.
Mendes, 29. Hanedan döneminde ya da MÖ 4. yüzyılda antik Mısır’ın başkentiydi fakat aralıksız olarak 5.000 yıl boyunca iskan görmüştü. Başkent olmasının yanı sıra, Mendes hem bir ticaret merkezi hem de dini kültlerin gerçekleştirildiği bir yer haline gelmişti. Bunun yanı sıra, arkeologlar Mendes’teki çeşitli mezar alanlarını ve ikamet edilen bölgeleri keşfetti.
(Antik Mısır’dan 1600 Yıllık Bilinen En Eski Diş Macunu Tarifini Deneyin)
90’lı yıllarda Alberta Üniversitesi’nden Nancy Lovell ve ekibi tarafından gerçekleştirilen yeni bir kazı çalışması, yeni iskeletlerin ortaya çıkmasını sağladı. Böylece toplam iskelet sayısı 92’ye ulaştı. Gömülme biçimlerinden de anlaşıldığına göre orta sınıfa ait bireylerin bedenleri gün yüzüne çıkarılmıştı.
Öte yandan, MÖ 2181 ila 2055 yıl aralığına tarihlenen yaşlı kadın mezarı diğer mezarlara göre çok daha detaylı ve zengin bir yapıya sahipti. İskelet, tahtadan yapılmış bir tabuta yerleştirilmiş ve aynı zamanda bir sonraki yaşama açılan bu yolculukta yaşlı kadına mermer kaplar, bronz bir ayna ve kozmetik ürünleri eşlik etmişti. Mendes’teki insan kalıntılarını inceleyen Lovell ve onun Kimberley Palichuk adındaki eski bir öğrencisi, bu yaşlı kadının dişlerine yönelik o merak uyandırıcı noktayı keşfetti.
Lovell ve Palichuk, kadının korunabilmiş 24 dişinin 16’sında yiyeceklerin çiğnenmesinden kaynaklanmayan bir tür aşınmayı fark etti. Spesifik olarak belirtmek gerekirse, 14 diş düz bir aşınıma sahipti. Daha önce hiç gözlemlenmeyen aşınma belirtileri, dişlerin hem dudağa hem de dile bakan kısmında, ama özellikle çenenin üst bölgesinde yer alan ve daha çok bir çiviyi andıran o kesici ön dişlerin yüzeyinde kendini gösteriyordu.
Bazı kültürlerde dişler üzerinde bilinçli bir biçimde değişiklik yapılıyordu. Örneğin, dişlerin içine kakma taş yerleştirmek, dişlere belirli şekiller vermek ya da kimi dişlerin komple yerinden sökülmesi gibi. Ne var ki dişlerle ilgili arkeolojinin elde ettiği kalıntılarda ya da antik Mısır metinlerinde bu uygulamalara dair hiçbir kanıta rastlanmadığından, bu kadının dişinde gözlemlenen o sıradışı aşınma büyük olasılıkla kaza eseri oluşmuştu.
Dişlerin istenmeden şekil değiştirmesi oldukça ilginç, çünkü genellikle dişlerin tekrarlayan işlerde kullanılmasından kaynaklanır.
(1.500 Yıllık İnsan Dışkısında Zehirli Yılan Dişi Bulundu)
Lovell ve Palichuk şöyle diyor: “Birçok etnografik rapor, sebze liflerinden elde edilen sepetlerin, halatların ve diğer malzemelerin yapımında ön dişlerin kullanıldığını gösteriyor.”
Gömme işleminde hasır olarak da kullanılan kamışlardan Mendes’te yoğun bir biçimde yararlanıldığı biliniyor. Dolayısıyla, sebzelerden oluşan materyallerin dişle parçalanması, diş yüzündeki aşınmalara yol açmış olabilir.
Papirüs dalları, çeşitli kutuların, sepetlerin, sandaletlerin, perdelerin ve paspasların yapımında kullanıldığından kadının çiğnediği bitkinin de papirüs olduğu düşünülüyor.
Papirüs dalının dış tabakasını diş yardımıyla sıyırmak birtakım aşınmalara neden olur, fakat bitkinin kendisinde yer alan mikroskobik silis parçacıkları da diş minesini aşındırmış olabilir. Böylelikle, diş yüzeyindeki aşınmalar hızlanmış, bu kadının ön dişlerine ait o sıradışı şekil ortaya çıkmış olabilir.
Bu tuhaf aşınmanın yanı sıra, kadına ait dişlerin birçoğunda hem yatay hem de mikro ölçekli yıpranma belirtileri bulundu. Lovell ve Palichuk, ”Diş etinde yatay bir biçimde gerçekleşen sürtünme, böylesi izlerin oluşumunda rol oynayarak dişlerin eski sağlamlığını kaybetmesine neden oldu.” diyor.
Dişlerin düzenli ve yoğun bir biçimde fırçalanmış olması da bu mikro ölçekli yıpranmayı tetiklemiş olabilir.
Modern diş fırçaları, yumuşak ve sentetik kıllardan yapılmış olsa da, antik Mısır’daki bazı insanlar, dişlerini fırçalayabilmek için uçları ovulmuş ince dalları ve sodyum bikarbonat ya da natron gibi birleşimlerden oluşan diş temizleyicilerini kullanmıştı. Öte yandan bu yaygın bir uygulama değildi.
Lovell ve Palichuk, ”Elde edilen iskelet örneklerinden sadece biri aşınmış parçalara sahipti. Antik Mısır’da diş temizliğinin seyrek bir biçimde gerçekleştirilmesi, bu aşınmanın nedenlerini açıklayabilir. Düzenli temizlik gerektiren günlük işlerin bir sonucu olarak da bitki kalıntıları kadının dişine yapışıp kalmış olabilir.” diyor. Sodyum karbonat ya da diğer doğal tuzların ağrı kesici görevini üstlendiği söylenebilir. Dolayısıyla, yıpranmış dişi ona acı verdiği zaman kadının bu maddelere başvurmuş olabileceği düşünülüyor.
Southampton Üniversitesi’nde biyoarkeolog olarak görev alan Sonia Zakrzewski, söz konusu çalışmanın merak uyandırıcı olduğunu söylüyor ve ekliyor: ”Biz arkeologlar, hem bir kamışın kullanışlı olabileceğini hem de onu kullanan kişilerin varlığını göz ardı edebiliyoruz. Öte yandan, dişindeki o yoğun aşınma yüzünden bu kadının çektiği acıları empati yolluyla hissedebiliriz. ”
Böylesi farklı dişlere sahip olan yaşlı kadına ait kalıntıların bulunması, antik Mısır’daki kadınların üstlendiği işleri anlamamızda önemli rol oynuyor. Daha önceki çalışmalar, sanata dair işlerin genelde erkekler tarafından gerçekleştirildiğini, antik Mısır kültüründe sadece yedi işin kadınlara bırakıldığını öne sürmüştü. Bu görüşe göre, kadınlar sadece rahibe, şarkıcı, müzisyen, dansçı, ağıtçı, dokumacı ve ebe olabiliyordu. Ne var ki Mısır tarihine bakıldığında kadınların tüm işlerde yer aldığı görülüyor. Mevcut çalışmalar, Mısırlı kadınların günümüzde olduğu gibi eskiden de tüm sektörlerde ve iş yelpazesinde görev aldığını gösteriyor.
Araştırmacılar, “Bu yaşlı kadına ait olan iskelet, erkekler tarafından uydurulan ve sadece erkeklerin menfaatini gözeterek yanlı bir biçimde oluşturulan evraklarda üstü kapatılan bir gerçeği gün yüzüne çıkarıyor. Böylelikle, kadınların sahip olduğu esas meslekler anlaşılıyor. Antik Mısır’daki kadın mesleklerini araştıran uzmanların bile bu toplumun sahip olduğu geleneğe aşina olmadığı anlaşılıyor. Dolayısıyla, tarih açısından değerlendirildiğinde söz konusu geleneğin marjinal bir figür olarak tasarlandığı da görülüyor. Sonuç olarak, kişilerin kendi hikayelerini iskeletler vasıtasıyla anlatmasına izin verilmeli, antik Mısır’a özgü kadın mesleklerinin yeni ve iyileştirilmiş bir tasviri oluşturulmalı.” diyor.
Mısır’daki dişçiliği kendine araştırma konusu edinmiş biyoarkeolog Casey Kirkpatrick, geleneğin izinde yapılandırılan çerçevenin dışına çıkıp antik Mısır kadınlarını farklı bir bakış açısına göre ele alan bu çalışmanın önemli olduğunu söylüyor.
Zakrzewski de antik kadına ait kalıntıların ve kalıntılara yönelik analizlerin kadının mesleğini ortaya çıkaracağını düşünüyor. Zakrzewski, “Arkeologlar, geçmişte bu kadını önemli bir figür olarak görmeyip ötekileştirmiş olsa da onun kendi toplumuna dair çok önemli bilgileri gün yüzüne çıkaracağı artık çok net.” diyor.
Kirkpatrick’e göre, tarihin dışına atılmış kişiler ve onların hayatları ile ilgili öğrenilecek daha çok şey var. Dolayısıyla, antik Mısır toplumunu detaylı bir biçimde öğrenebilmek için Lovell ve Palichuk’un gerçekleştirdiği çalışmalara benzer biyoarkeolojik çalışmaların desteklenmesi gerekir. Rashed’ın da belirttiği gibi, ne kadar çok araştırma yapılırsa bu muhteşem Mısır Medeniyeti’ne dair o kadar çok ilginç bulgulara ulaşılır.
Forbes. 11 Nisan 2019.
Bioarchaeology of Marginalized People. 2019. Eds. Madeleine Mant Alyson Holland. Academic Press.
You must be logged in to post a comment Login