Vikingler tüccar, kâşif ve savaşçı olarak tüm dünyaya nam salmış, 8. yüzyılın sonlarından 11. yüzyılın başlarına kadar etkin bir şekilde varlık göstermiş denizci bir kavimdi. Amerika kıtasını Kolomb’dan çok önce keşfetmiş ve Rusya’nın ücralarına kadar doğuya ilerlemişlerdi.
Çoğu zaman, daha medeni ulusları hazine ve kadın uğruna kılıçtan geçirip talan eden vahşi kimseler olarak görülseler de, Vikinglerin kültürü ve inançları oldukça çeşitliydi. Savaşçılıklarıyla ünlü bu insanlar, geçtikleri topraklarda ekonomiden askerliğe birçok alanda değişime de imkan tanımıştı.
Yaygın olarak birçok tarihçi “Viking” ismini “korsan” anlamına gelen İskandinav terimi “vikingr”le ilişkilendiriyor. Ancak, gerçekte deniz aşırı keşifleri ifade eden bu terim İskandinavlarca yazları “Viking”e giden erkekler için bir fiil olarak kullanılmıştı. Çoğu kişi bu keşiflerin kıyı boyunca yer alan manastır ve şehirleri yağmalamayı kapsadığına inansa da keşiflerin birçoğu gerçekten ticaret ve paralı asker toplama amacıyla yapılıyordu.
(Vikingleri Daha İyi Anlamızı Sağlayan 10 Heyecan Verici Keşif)
“Viking İmparatorlukları” adlı kitabın yazarları Angelo Forte, Richard D. Oram ve Frederik Pedersen’e göre Viking Çağı genellikle, kaydedilen en erken saldırıdan birkaç yıl sonrası olan MS 800’den 1066’daki Norman İstilası’nın birkaç yıl öncesi olan 1050’lere kadar uzanan dönemi ifade ediyor. Bu dönem boyunca, İskandinavlar Kuzey Avrupa’nın her köşesine ulaşmış, diğer birçok ulussa kıyılarını Vikinglerce talan edilmiş halde bulmuştu. O dönemde tutulan kayıtlardan Vikinglerin kürk, hayvan dişi ve fok yağı gibi malların ticareti için Bağdat’ta bulunduğu biliniyor.
İngiltere’nin kuzeydoğu kıyısına yakın küçük bir ada olan Lindisfarne keşişlerine yapılan Viking saldırısı Vikinglerin 793’de İskandinavya’dan göçünün başlangıcıydı. Adada bilgili keşişleri ve kapsamlı kütüphanesiyle tüm kıtaya nam salmış, ilim irfan yuvası olarak atfedilen bir manastır bulunuyordu. Saldırı sırasında, keşişler öldürüldü, denize atıldı veya kilisenin birçok değerli hazinesiyle birlikte esir alındı, kütüphane ise yerle bir edildi. Bu olay Viking Çağı boyunca insanların zihinlerindeki Viking algısının temeli oldu: ne dine ne de ilime saygısı olan vahşi savaşçılar.
İlk saldırıyı izleyen yıllarda, kıyı köyleri, manastırlar ve hatta şehirler kendilerini bir ayağı denizde yaşayan bu yabani işgalciler tarafından kuşatılmış halde buldular. Deniz saldırılarının sıklığı sebebiyle birçok gelişme duvarla çevrili limanlar haline getirilmiş istihkamlarda yapılıyordu. Böylesi savunmalar gelen saldırıları engellemede oldukça etkiliydi.
Sıklıkla Hristiyan işkenceleri ve İskandinavya bölgesindeki azalan tarımsal üretim için paganların zorla vaftiz edilmesi gibi etmenlerden kaynaklansa da saldırıların asıl sebebi akademisyenler arasında bir tartışma konusu. Bu insanları şartları ağır ve soğuk vatanlarını bırakıp kendilerine başka yerlerde bir yaşam aramaya iten daha birçok sebep sıralanabilir. Ancak, anavatanları ne kadar amansız olursa olsun Vikinglerin çoğu her mevsimin sonunda vatanlarına hazineler, esirler ve bir kış daha geçirmeye yetecek mallarla dönüyordu.
Viking kültürünün kalbinde hiç kuşkusuz Viking gemisi yatar. Bu olağanüstü taşıtlar-özellikle de Viking yelkenlisi-denizi vatanları bilmiş Norsların hayatını şekillendirmiş ve Avrupa tarihinin seyrini değiştirmişti.
Norsların 10 asır boyunca mükemmellik seviyesine ulaşan gemi inşa etme becerileri küçük balıkçı tekneleri ve büyük karınlı yük gemilerinden akınlarda kullanılan şimşek kadar hızlı yelkenlilere kadar çok sayıda taşıtın gelişimine olanak tanıdı. Boyutu ne olursa olsun, gemilerin çoğu dar ve su çekimi (geminin tabanı ve su hattı arasındaki dikey mesafe) az olarak tasarlanıyor, bu özellikler gemileri okyanus ve nehirlere özellikle uyumlu kılıyordu.
Vikinglerin gemi inşa etmedeki ustalığı 7. yüzyılda, gemide ana gövdenin altında pruvadan kıç tarafına uzanan bir yapısal öğe olan karinayı icat ettiklerinde zirve noktasına ulaştı. Bu özellik hız ve dengeyi artırmış, istenmeyen yanal hareketleri ise önlemişti. Karina, gemi direği ve yelkenin de eklenmesiyle, Norsların Kuzey Atlantik boyunca uzun yolculuklar yapmasına olanak tanıdı. Günümüzde bu taşıtlar tasarımlarıyla çığır açan birer teknoloji harikası olarak görülüyor.
Vikingler gemi inşa etme sürecine başlamak için yeni kesilmiş ağaçların odunlarını küçük parçalara ayrılacak şekilde parçalıyordu. Bir gemi için yaklaşık 20 koca meşe ağacı kesilebiliyordu. Odun şekillendiriliyor ve bir bindirmeli konstrüksiyonda kalasların birbiriyle mükemmel biçimde oturması için özenle düzenleniyordu. Bindirmeli gemi inşasında önce dıştan başlanır daha sonra ise kaburga oturtulur. Gemi katrana batırılmış hayvan kılı, yün veya yosundan oluşan su geçirmez bir karışımla kaplanıyor ve demir perçinlerle dengeleniyordu. Sonuç olarak ortaya hiçbir şeyin kolay kolay yakalayamayacağı inanılmaz derecede hızlı ve esnek Viking yelkenlisi çıkıyordu.
Böylelikle Vikingler muhtemelen pamuktan yapılma geniş yelkenlerle desteklenmiş, azimli kürekçilerin çektiği gemilerle denizleri aşıyordu. Viking yelkenlileri dümenden ziyade, geminin kıç tarafında bulunan bir kuyrukla yönlendiriliyordu.
9. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Nors köyleri ve toplumları yağma etme yoluyla zenginliklerini artırmak amacıyla gemiler yapmak için bir araya geldi. Vikingler, 842’de Fransa’nın batı kıyısında yer alan Nantes’e zalimce saldırdı ve gemileriyle nehirlerde kolayca hareket edebilme becerileri sayesinde Paris, Limoges, Orleans, Tours, ve Nimes’e kadar içerilere ilerleyebildiler.
Vikingler sanata gemiciliğe verdikleri kadar değer veriyorlardı. Viking yelkenlilerinin pruvası, kötü ruhları kovacağına inanılan oyma ejderha başlarıyla bezeniyordu. Üzerinde ejderha motifi yer alan büyük kare şeklinde kırmızı çizgili yelken Vikinglerin imzası olarak biliniyordu. Bu yelken üç yüzyıl boyunca Avrupalıların kalbine korku salmıştı.
Vikingler 10. yüzyıl boyunca Grönland’ın batı kıyısında koloniler kurdu. Viking sagaları Grönland’daki kolonilerinden Yeni Dünya’ya yaptıkları yolculukları anlatır. Bu sagalarda (Baffin Adası olduğu düşünülen) “Helluland”, (Labrador olduğu düşünülen) “Markland” ve (bazı arkeologların Newfoundland olduğunu düşündüğü gizli bir yer olan) “Vinland” adındaki yerlerden bahsedilir.
Günümüzde Yeni Dünya’daki doğrulanmış tek Viking yerleşimi, Newfoundland’ın kuzey ucunda yer alan L’anse aux Meadows’dur. Bu alan 1960’larda kazılmıştı. Buna ek olarak, arkeologların geçtiğimiz tarihlerde Kanada’da keşfettiği üç muhtemel Viking yerleşimi daha bulunuyor. Bu üç muhtemel yerleşimden ikisi Newfoundland’de diğeri ise Kanada Arktik Adaları içinde yer alan Baffin Adası’nda bulunuyor.
(Yağmacılıkla Meşhur Vikingler Zanaat ve Ticarette de Öncüydü)
Newfoundland’de bulunan muhtemel Viking yerleşimlerinden biri Newfoundland’in güneyindeki Point Rosee’de yer alıyor; arkeologlar bu yerleşimde turbadan yapılmış bir yapının yanında duran balçıklı demirden bir ocağa rastladı. Newfoundland’deki diğer yerleşimde ise ren geyiği gibi büyük hayvanları avlamak için kullanılmış olabilecek bir dizi tuzak çukuru keşfedildi. Bu tuzak çukurları düz bir çizgi üzerine kazılmış, arkeologlar Vikinglerin hayvanları içine düşüp öldürülecekleri bu çukurlara yönlendirdiğine inanıyor. Üçüncü muhtemel Viking yerleşimi ise Baffin Adası’ndaki Nanook’ta yer alıyor, araştırmacılar bu yerleşimde metal üretiminde kullanılmış olabilecek nesnelere ve Vikingler tarafından inşa edilmiş olması muhtemel bir yapının kalıntılarına rastladı.
Vikinglere dair modern algıların birçoğunun kökeni Katolik propagandada yatmakta. Hristiyan yerleşimlerinin yağmalanması ve sayısız rölik ve hazinenin kaybedilmesi üzerine Katolik yönetimi çözümü Vikingleri canavarlaştırmakta bulmuştu. Britanya’da Kraliçe Victoria’nın tahta geçmesine kadar, Vikingler zihinlerde vahşi ve barbar kimseler olarak resmediliyordu. 19. ve 20 yüzyıllar boyunca, algı öylesine değişti ki Vikingler görkemli kültürleri ve cenk meydanında düşmana korku salan yiğitlikleriyle boynuzlu miğferleri olan asil savaşçılar olarak ilgi çekici hale getirildi.
Aşağıda tarihi kayıtlara göre bariz bir şekilde yanlış olduğu kanıtlanan, yukarıda bahsedilen yanlış anlaşılmalar sonucu oluşmuş yaygın Viking efsaneleri yer alıyor:
Vikingler geleneksel olarak başlık kullanmıyor veya deri ve metalden yapılma basit, bazen yüz koruyucu kısmı da olan miğferler takıyordu. Boynuzlu miğfer fikri Victoria dönemindeki Viking uyanışına dayanıyor.
Arkeologlar düzenli bir şekilde, Vikinglerin kişisel temizliklerine düşkün olduklarını işaret eden tarak, kaşık ve diğer kişisel bakım aletleri buluyor.
Yağmacılık Vikingler için önemli bir gelir kaynağı sağlamış olsa da, birçoğunun yaşadıkları yerde Viking sezonu boyunca eşlerinin sahip çıktığı çiftlikleri vardı. Erkekler yağmalamaya gittikleri yerlerden döndüklerinde, bir süreliğine eşlerine bıraktıkları çiftlik işlerini geri alıyorlardı.
Elverişsiz coğrafi konum sebebiyle İskandinavlar, sınırlı ekilebilir araziyi korumak için oldukça yayılmışlardı. İklim ve toprak koşullarının haşinliğine ek olarak, Hristiyanlığın yayılması da hala geleneksel İskandinav pantheonuna tapınmakta olan bu insanların ciddi ölçüde bölünmesine yol açtı.
Yaz mevsiminin kısa sürmesi sebebiyle, ekin ekip ürün yetiştirmek zordu, kaynaklar ise daima kısıtlıydı. Sınırlı besin kaynaklarının bir sonucu olarak, İskandinavların birçoğu sanıldığından çok daha ufaktı.
İskandinavya bölgesindeki haşin yaşam koşulları insanlarını da haşin yapmıştı; birçok Viking kaynakların kıtlığından muzdarip olmuş ve birleşmiş bir liderlik olmaksızın evlerini uzak mesafelere kurmuştu. Viking Çağı boyunca, İskandinavlar dış dünyaya daha güçlü bir şekilde baskı uygulamış ve kendilerine barbarlığın ötesine geçen bir ün kazandırmışlardı. Bazı Vikingler zenginliğin cazibesine kapılıp gitse de birçoğu çevre uluslarla daha barışçıl ekonomik ilişkiler kurmayı yeğledi.
Gerçekte, Viking Çağı’nın etkileyici bir sonu olmadı. İskandinavya krallıkları kültürel olarak asimile oldu ve yavaş yavaş “Avrupa Hristiyanlığının daha geniş siyasi teşekkülü”ne dâhil edildi.
You must be logged in to post a comment Login