Türkiye’deki arkeoloji dünyasında, restorasyon skandalları, kültürel miras tahribatları, kaçakçılık, definecilik ve ana akım medyanın defineciliği özendiren cinsten haberlerinin dışında güzel şeyler de oluyor!
Arkeoloji son zamanlarda, sadece akademisyenleri ve uzmanları ilgilendiren bir bilim dalı olmaktan uzaklaşarak, giderek herkesin ilgi duyduğu ve daha fazlasını öğrenmek istediği bir alan olarak öne çıkıyor. Bu yıl arkeolojik keşiflerin Türkiye çapında bu kadar ilgi görmesi de bunun bir sonucu.
Türkiye’de 2017 yılında da tıpkı 2016 yılında olduğu gibi birçok önemli arkeolojik keşif yapıldı ve bu keşiflerin her biri, arkeolojik açıdan oldukça önemli bilgiler sağlamanın yanısıra, aynı zamanda insanın hayal gücünü zorlayacak türden.
Arkeofili editörleri, 2017 yılında öne çıkan arkeolojik keşifleri seçti. İşte 2017 yılında Türkiye’de yapılan en dikkat çekici arkeolojik keşifler;
Bitlis’in Adilcevaz ilçesindeki Van Gölü’nde yapılan bir araştırma sırasında, gölün derinliklerinde Urartulara ait olduğu düşünülen 3.000 yıllık kale kalıntısı tespit edildi.
Ekibiyle Van Gölü’nde dalış gerçekleştiren su altı görüntüleme yönetmeni Tahsin Ceylan, Adilcevaz Kalesi’nin kalıntısı olduğu değerlendirilen tarihi bir yapıyı görüntüledi. Kalenin yapımında kullanılan kesme taşlar ve aslan figürünün tasvir edildiği bir taş bulunması, kalenin Urartular tarafından yapıldığı ihtimalini güçlendiriyor. Van Gölü’nün sodalı bir suya sahip olması nedeniyle yapı, surları ve burçları ile binlerce yıl boyunca hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşabilmiş. Surların ne kadarının gömülü olduğu şimdilik bilinmiyor ancak suyun üstündeki kısımları yer yer 3-4 metreye kadar uzanıyor. İlerleyen zamanlarda yapılacak araştırmalar, gölün derinliklerindeki bu kale ve Urartular hakkında önemli bilgiler sağlayacak.
Şanlıurfa’daki 11.000 yıllık tapınak Göbeklitepe’de kazı çalışmaları sırasında parçalanmış halde binlerce insan kemiği bulundu. Bunların arasında, üzerinde kasıtlı yapılmış oluk izleri, delikler ya da aşıboyası olan kafatası parçaları da bulunuyor.
Göbeklitepe’de bulunan kafatası parçaları üzerinde yapılan incelemeler, bunların önce derisinin yüzülüp üzerindeki etlerin çıkarıldığı, ardından da kemiklere çakmaktaşıyla oyuklar açıldığını gösteriyor. Kasların kemiğe bağlandığı yerlerde, kemikler üzerindeki kazıma kaynaklı çok sayıda çizik, kafatasını etinden arındırmanın kolay bir iş olmadığını gösteriyor. Göbeklitepe’de bulunan bu üç kafatası parçası, dünyada bilinen en eski oyulmuş kafatasları olma özelliği taşıyor. Ayrıca, kafataslarından birindeki delikler, bu kafatasının rahatça asılmasını sağlayacak yerlerde bulunuyor. O dönemde Göbeklitepe’yi ziyaret eden insanlar, kafataslarını asarak atalarını anıyor ya da düşmanlarını sergiliyor olabilirlerdi. Göbeklitepe’deki başka buluntular da burayı ziyaret edenlerin kafataslarıyla özel bir ilişkisi olduğu fikrini destekliyor. Dikilitaşlardan birinde, başı olmayan insan betimlemesi görülüyor.
Burdur’daki Kibyratis bölgesinde, Antik Roma’nın imparatorluk üyelerine ve elit ailelerine ait 1.900 yıllık kırsal mülkler keşfedildi. Söz konusu kırsal mülkler, elitlerin, etraflarında daha az dalkavuk varken, pastoral bir inziva yerinde nasıl yaşadıklarını ve şarap ve çanak çömlek ihraç ederek Roma İmparatorluğu’nun Doğu illerinde nasıl para kazandıklarını gösteriyor.
Araştırmalara göre Kibyratis dağlarında ortaya çıkarılan mülklerden dördü, imparatorluk ailesi de dahil olmak üzere yerel ve Roma soylularına aitti. Bunlardan birisinin ise İmparator Marcus Aurelius’un ailesine (MS. 161-180) ait olduğu anlaşıldı. Arkeolojik kalıntılar ağır hasar görmüş olsa da, yapılarda açıkça mozaikler, mermer duvar dekorasyonları ve kil su boruları var. Ayrıca bu yapıların tarımsal odaklı yapıldığı, bulunan metal eşyalardan ve şarap yapmak için kullanıldığı neredeyse kesin olan mermer preslerle açık bir şekilde tespit edildi. Araştırmaya göre bu tarımsal işletmeler, sahipleri için servet yaratmakla kalmayıp, aynı zamanda tatil evi olarak da hizmet ediyordu.
Kayseri yakınlarındaki kazılarda bulunan Bronz Çağ’a ait 12.000 tablet sayesinde, binlerce yıl önce Anadolu’da kurulmuş antik kentlerin yerleri keşfedildi.
Kayseri yakınlarındaki Asur ticaret kolonilerinin Anadolu’daki merkezi olan Kaniş kentinin kalıntılarında bulunan binlerce kil tablette, Asurlu tüccarların mal sevkiyatı, borçları ve yeni ticaret anlaşmaları üzerine bilgiler yer alıyor. Ayrıca bu tabletlerin dikkatle incelenmesiyle, Türkiye’de daha önce bilinmeyen çok sayıda antik kentin nerede olabileceği de anlaşılabiliyor. Asurlu tüccarların tabletlerinde Sinahuttum antik kentinin adı 14 kez geçiyor. Bu kentte bulunan bir eşek pazarından ve oldukça hareketli bir yün piyasasından bahsediliyor. Araştırmacıların modeli, bu kentin Hattuşa’nın kuzeydoğusunda, yani günümüzde Çorum’un Boğazkale ilçesinde olduğunu gösteriyor. Aynı yöntemle Puruşaddum, Mamma, Zalpa ve Hahhum adlı antik kentlerin yerleri de belirlendi.
İstanbul’un Beşiktaş semtinde bir süredir devam eden metro kazılarında, yaklaşık 3.500 yıllık mezarlık ortaya çıkarıldı. Kazılarda şimdiye kadar 35 mezar bulundu.
Beşiktaş’ta ortaya çıkarılan Son Tunç çağı ile Demir çağının başlangıcına (MÖ 1500 – 1200) tarihlenen mezarlık Yenikapı kazılarından sonra İstanbul’un binlerce yıllık geçmişi hakkında oldukça önemli bilgiler sağlıyor. Kuzey Karadeniz step kültürüne ait kurgan tipi mezarların ortaya çıkması, bu insanların Karadeniz’den göç ettiğini gösteriyor. Dairesel planlı taş yığınlarının Kuzey Karadeniz step kültürüne ait ölü gömme adeti olan kurgan tipi mezarlar olduğu belirtiliyor. Bulunan insan kalıntılarının bazıları urne tipi kaplar içinde yakılmış, bazıları ise cenin pozisyonunda gömülmüş. 3000-3500 yıl önceki göçlerle Karadeniz’den güneye doğru yayılan insanların, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Trakya’ya gelen gruplardan bazılarının da İstanbul’a yerleştiği tahmin ediliyor. Yapılacak araştırmalarla, mezarlarda bulunan insanların cinsiyet ve yaşları belirlenecek ve o çağlarda insanların ne ile beslendiği, ne ekip biçtiği ortaya çıkacak.
Kayseri’de bulunan ve Asurlulara ait 4.000 yıllık bir evlilik sözleşmesinin incelenmesi sonucu, tarihteki ilk kısırlık teşhisinin Anadolu’da konduğu ortaya çıktı.
Araştırmacılar, Asurlulara ait 4.000 yıllık bir evlilik sözleşmesini inceledi. Çalışma sonunda, kil tablete çivi yazısı ile yazılan, tarihteki ilk kısırlık tanısı ve kısırlık sorunu için bulunan çözüm ortaya çıktı. Tabletin deşifre edilmesiyle, Asurluların yazdığı evlilik sözleşmesine ve çocuğu olmayan ailelere yönelik bilgilere ulaşıldı. 4.000 yıllık tablette, çocuk sahibi olmak isteyen ancak kısırlık sorunu yüzünden olamayan Asurluların evlilik sözleşmesinde bu duruma nasıl bir çözüm ürettikleri görüldü. Sözleşmeye göre, çiftler evlendikten sonra iki yıl boyunca gebelik gerçekleşmezse kadın eş, erkek eşe, eve bir hierodul denen kadın köle, yani taşıyıcı anne getirmeye izin veriyor. Kadın köle, ilk erkek çocuk olduktan sonra evden çıkarılıp azat ediliyor.
Arkeologlar 1878 yılında bulunan ve 3200 yıl önce taşa kazınan hiyeroglif yazıları deşifre etmeyi başardı. Yazıtta, Truva prensi ve arkeolojinin en büyük gizemlerinden Deniz kavimleri anlatılıyor.
Arkeologlar milattan önce 1200 civarında büyük medeniyetlerin ani ve kontrol edilemez çöküşünün arkasında deniz saldırıları olduğunu bir süredir düşünüyordu. Ancak bu saldırıları düzenleyenlerin kimliği bilinmiyordu. 10 metre uzunluğundaki taş levhadaki antik Luvi dilinde yazılan yazılara göre, Batı Anadolu’daki krallıkların birleşik donanmaları Doğu Akdeniz’de sahil kentlerine baskın düzenledi. Araştırmacılar yazıtın Bronz Çağı krallığı Mira’nın kralı Kupanta-Kurunta’nın emriyle MÖ 1190 yılında hazırlandığına inanıyor. Taş yazıt, Truva’dan Muksus adlı bir prens liderliğinde askeri sefer başlatan Mira adlı güçlü bir krallığın yükselişini anlatıyor. Ayrıca, Kral Kupantakuruntaş’ın Mira’nın tahtına nasıl çıktığı anlatılıyor.
Ardahan’da apartman inşaatı için yapılan temel kazısında, 1877-1878 Osmanlı – Rus savaşına katıldığı düşünülen Rus yarbaya ait iyi korunmuş kalıntılar bulundu.
Daha sonra palto ve botları ile birlikte günümüze kadar çok iyi ulaşan kalıntıların, Yarbay Rjepetski’ye ait olduğu anlaşıldı. Yarbayın bir akrabası, Rjepetski’nin bir fotoğrafını yayınladı. Fotoğrafın, yarbayın Orta Asya’da askeri görev sırasında çektirdiği belirtildi. Rus tarihi kayıtlarına göre Yarbay Rjepetski’nin ölümünden iki yıl önce Ardahan’a tayini çıktı. Burada 1. Kafkas Kolordosu 20. Piyade Tümeni 78. Navaginskiy Alayı’nda görev yaptı ve 1894 yılında beyin kanamasından dolayı hayatını kaybetti.
Hatay İl merkezinin kuzeydoğusunda yer alan Tell Tayinat Höyüğü’nde, antik dünyadaki kadının rolü konusundaki anlayışımızı değiştirebilecek görkemli bir kadın heykeli bulundu.
Hatay’da, Suriye sınırına yakın bir bölgede yürütülen kazılarda, özenle işlenmiş baş ve üst gövde gibi kadın heykelinin parçaları ortaya çıktı. Heykelin yüz ve göğüs kısımları kasten (muhtemelen ritüel olarak) tahrip edilmiş görünse de, kalıntılar büyük ölçüde bozulmadan günümüze kadar ulaşmış durumda. Bazalttan yapılmış olan heykelin korunan kısmının, 1.1 metre uzunluğunda ve 70 cm genişliğinde olması, heykelin tamamının 4-5 metre uzunluğunda olduğuna işaret ediyor. Heykel, Geç Hitit Patina Krallığının (MÖ 1000-738) başkenti olan Kunulua’nın yukarı sitadeline erişim sağlayan anıtsal bir kapı kompleksi içinde bulundu. Heykelin kime olabileceğine dair ilk yorumlar; eski Anadolu tanrılarının kutsal annesi Kubaba, eski Tayinat’ın hanedan kurucusu Taita’nın karısı ya da Geç Hitit kralı Şuppiluliuma’nın eşi Kupapiyas’ın bir temsili olabileceği yönünde.
Konya’nın Sarayönü ilçesi Ladik Mahallesindeki bir inşaat sahasında, Roma dönemine ait geometrik mozaikli muhteşem bir Gymnasium ortaya çıkarıldı.
Laodikya antik kenti olarak bilinen ve Roma döneminin önemli merkezlerinden olan mahallede, arsasına ev yapmak isteyen bir kişi müze müdürlüğüne başvurdu. Bölgenin üçüncü derecede sit alanı olması nedeniyle müze müdürlüğü uzmanları, inşaatın yapılması planlanan yerde sondaj kazısı gerçekleştirdi. Yapılan çalışmada Roma dönemine ait geometrik desenli mozaik ve antik dönemde çeşitli sporların yapıldığı gymnasium yapısı ortaya çıkarıldı. 373 metrekarelik alanda mozaik, sütun ve sütun kaideleri ile bir mezar gün yüzüne çıkarıldı. Mozaik tabanın ortasında yer alan madalyon motifin içerisinde, ‘Dökumanos’un oğlu Ergenus adına yapıldı’ ifadesi yazdığı anlaşıldı. İlerleyen zamanlarda gymnasium yapısının korunarak ziyarete açılması planlanıyor.
Avustralya’da Tazmanya Kaplanı Atalarının Fosilleri Keşfedildi
İnsanlar Suyun Altında Nefesini Nasıl Daha Uzun Süre Tutabiliyor?
Elazığ’da Tesadüfen Bulunan Devasa Mozaik Gün Yüzüne Çıkıyor
Getty Müzesi, 2.500 Yıllık Bronz Sediri Türkiye’ye İade Etti
Eski Toplumlardan Sıcaklarda Evleri Serin Tutmak için Beş Ders
You must be logged in to post a comment Login