1200’lü yıllarda Avrupalı hükümdarları dehşete düşüren Moğolların ani geri çekilişinin nedeni hâlâ bilinmiyor.
Tarih, Cengiz Han’ı iki farklı şekilde anıyor: acımasız bir fatih ve şimdiye kadar var olan, bitişik sınırlara sahip en büyük imparatorluğun kurucusu. 1206 yılında Cengiz Han, Moğol Platosu’ndaki tüm Türk-Altay halklarını kendi otoritesi altına alarak diğer birçok fatihin başaramadığı şeyi başardı. “Keçe çadırlarda yaşayanlar” olarak anılan bu insanlara boyun eğdirmek sadece bir başlangıçtı. Moğol İmparatorluğu’nun ilk büyük hanı, ordularını topraklarını genişletmeye, hızla uyum sağlamaya ve dayanıklılıkla savaşmaya yönlendiren askeri bir dehaydı.
Cengiz Han’ın imparatorluğu Asya’da hızla yayılmaya devam ederek mevcut devletleri silip süpürdü. Moğollar doğuda, günümüz Çin’inde Curçen ve Tangut krallıklarını yıkarken, batıda ise Orta Asya’da Hıtayları ve Horasanlıları mağlup etti. Horasanlılar, Moğollara karşı çıkanlara ve kaçan göçebelere sığınak sağlayarak onlara meydan okumuştu.
1223 yılında Moğollar, Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyindeki uzak batı ovalarındaki Türki çobanları ele geçirmeyi planladı. Cengiz Han, en iyi generallerinden ikisi olan Cebe ve Subutay’ı işgalinin son aşamasında olduğu İran’dan Avrasya bozkırlarına yerleştirdi. Burada Cebe ve Subutay, kalan son göçebe çobanlar olan Kuman-Kıpçaklara karşı 20.000 askere liderlik etti.
(İlgili: Cengiz Han, Gezegeni Soğutmaya Yetecek Kadar İnsanı Öldürmüş)
Moğol saldırısının yaklaşmakta olduğunu duyar duymaz, Kumanların lideri Köten, 10. yüzyılın sonunda başkenti Kiev etrafında kurulan geniş bir Doğu Slav devleti olan Kiev Knezliği’nden yardım istedi. Slavlar ve Kumanlar, 80.000 kişilik birleşik bir ordu topladılar.
Sayıca az olduklarını gören Moğollar, aldatma taktiğine başvurdular. Subutay, panik yapıyormuş gibi davranması ve kaçması emredilen 2.000 kötü donanımlı süvariyle Slav-Kuman ordusunun karşısına çıktı. Bu hileye kanan savunma güçleri, “panikleyen” Moğolları dokuz gün boyunca yakından takip ettiler. Bugünkü Ukrayna’nın Mariupol kenti yakınlarındaki Kalka Nehri’ne vardıklarında, Cebe liderliğindeki Moğollar, Slav-Kuman ordusunun karşısına çıkarak onları mağlup etti. Bu, Moğolların Avrupa topraklarındaki ilk zaferiydi.
Ertelenen planlar
Ancak Avrupa’ya yapılan bu akın izole bir olaydı. Moğol generallerine, yaklaşık 6.000 km uzaklıktaki kuzey Çin’in istilasında Cengiz Han’a katılmaları emredildi. Bu görev birkaç yıl daha sürecekti. Cengiz Han’ın oğlu ve halefi Ögeday’ın batıya doğru yeni bir saldırı emri vermesi ancak 1235 yılında gerçekleşti. Ögeday, Kuman halkını ve müttefiklerini tek seferde kesin olarak bastırmak istiyordu.
Ögeday, Cengiz Han’ın 1227’deki ölümünün ardından büyük han olarak başa geçti. Babasının 12 yıl önce topladığından çok daha büyük bir güç olan 100.000 atlıdan oluşan bir ordu kurdu. İmparatorluk ailesinin dört kolundan gelen şefler tarafından yönetiliyor olmasına rağmen, ordunun resmi olarak askeri liderliği o zamanlar yaşlı bir adam olan Subutay’a verildi.
Ögeday, 1235 yılında Cengiz Han’ın torunlarından Batu Han’ı Avrupa boyunca batıya doğru yapılan seferi yönetmesi için görevlendirdi. Moğollar yukarı Volga bölgesinden geçerek Kuman, Alan ve Bulgar halklarının güçlerini yenilgiye uğrattılar. Sonra tekrar Kiev Knezliği’ne saldırdılar. 1237’nin sonunda, ilk büyük Rus kalesi olan Ryazan, altı günlük bir kuşatmanın ardından düştü.
Batu Han ve kuvvetleri, Kiev Knezliği şehirlerini kasıp kavurdu. Dokuz günlük bir kuşatmanın ardından 1240 yılı sonunda ele geçirilen Kiev de dahil olmak üzere şehirler birer birer düştü. Esir aldıkları kişilerin askeri bilgilerini kullanmalarıyla tanınan Moğollar, Çin kuşatma makinelerinin yanı sıra yanıcı sıvılar ve barut da kullandılar. Avrupa’da bu tür teknikler ilk kez kullanılıyordu.
Savaşlar ve katliamlar
Avrupalı kaynaklar, Moğolların ele geçirdikleri her şehrin sakinlerini katlettiklerini, yalnızca zorla çalıştırılabileceklerini hayatta bıraktıklarını kaydetti. 13. yüzyıl tarihçisi ve görgü tanığı Spalato’lu Tommaso, “Historia Salonitana” adlı eserinde, bir kasabada “duvara işeyecek kimse bırakmadılar” diye yazmıştı. Kumanlar, 100.000’den fazla insanla yıkıcı kayıplara uğradı. Moğolların bu rakamı, ölen düşman askerlerinin her birinin kulağını kesip sayarak hesapladığı iddia ediliyor.
Yaklaşık yirmi yıl önce olduğu gibi, Kuman lideri Köten, Subutay’dan kaçmayı başardı ve kurtuldu. Bu kez, Köten ve hayatta kalan yaklaşık 40.000 kişi, 1235’ten 1270’e kadar hüküm süren Macaristan kralı IV. Béla’nın sarayına sığındı.
Batu Han, Ukrayna’nın güneyindeki üssünden Béla’ya bir mektup göndererek, Kuman kaçaklarını teslim etmezse başına gelecekler konusunda onu uyardı: “Onlar için kaçmak sizden daha kolay, çünkü evleri yok ve çadırlarıyla dolaşıyorlar, bu yüzden belki kaçabilirler. Ama evlerde oturan, kaleleri ve şehirleri olan size gelince, benim elimden nasıl kurtulacaksınız?”
Ancak Kral Béla, Batu Han’ın tehdidine boyun eğmedi. Kumanlara koruma sağlamak, kendisini örnek bir kral olarak sunmasına olanak tanıdı. Kumanları himaye etmek, onların Macar kültürüne asimile edilmesi ve Katolikliğe dönüştürülmesiyle paralel ilerledi. Béla daha sonra yetenekli bir ordu oluşturmak amacıyla diğer prenslerden askeri yardım talep etti. Bu durum Béla için cazipti çünkü bu ordu, anlaşmazlık içinde olduğu Macar feodal beylerinden bağımsız olacaktı.
Öte yandan Macar halkı, Moğolların gazabından korkuyor ve Kumanlara karşı çok daha olumsuz yaklaşıyorlardı. Sonunda, Macar aristokrasisinin üyeleri tarafından kışkırtılan bir kalabalık, Köten’i linç etti. Bu suikastın ardından Köten’in savaşçıları güneye ve batıya doğru kaçtılar ve yol boyunca çok sayıda Macar köyünü yok ettiler.
Béla diğer devletlerden dayanışma beklediyse de kısa sürede hayal kırıklığına uğradı. Kral, Kutsal Roma İmparatoru II. Frederick’i birlik göndermesi için ikna etmeye çalıştı, hatta bir vasal devlet olmayı bile teklif etti. Kutsal Roma İmparatorluğu, devletlerden ve daha küçük siyasi varlıklardan oluşan büyük bir konfederasyondu ve bu durum liderini Avrupa’nın en güçlü hükümdarı yapıyordu. Ancak II. Frederick, Béla’nın yardım talebini reddetti ve Moğolların savaşçı niteliklerini övdü. Onun gözünde Moğollar, “sert, geniş, güçlü, cesur, korkusuz, eşsiz okçular ve komutanlarının işaretiyle her türlü tehlikeye meydan okumaya hazır” savaşçılardı.
Béla kiliseye başvurarak Papa IX. Gregorius’tan yardım istedi ve Macaristan’ın düşmesi halinde Moğolların Avrupa’ya ilerleyişini hiçbir şeyin durduramayacağı uyarısında bulundu. Papa, Moğollara karşı küçük bir Haçlı Seferi ilan etti, ancak hiçbir zaman büyük bir kuvvet gönderilmedi. Béla’nın aldığı tek sağlam destek, bölgedeki en güçlü lordlardan biri ve Silezya Dükü olan kuzeni II. Henryk’ten geldi.
Durdurulamaz ilerleyiş
Batu Han ve Subutay daha sonra askeri tarihin en etkili ve parlak taarruzlarından birini düzenlediler. Moğol kuvvetleri, her biri Ukrayna’dan aynı anda ilerleyen ancak hedeflerine doğru farklı rotalar izleyen üç birime bölünmüştü. Bu stratejiyle, yaklaşık 725 km uzaklıktaki iki noktadan neredeyse aynı anda Avrupa topraklarına gireceklerdi.
20.000 Moğoldan oluşan ilk grup güney Polonya’ya doğru ilerledi. 9 Nisan 1241’de, II. Henryk tarafından toplanan Polonyalılar, Moravyalılar ve Tapınak Şövalyeleri koalisyonuyla çatıştılar. Savaş, Liegnitz (bugünkü güney Polonya’da Legnica) şehri dışında gerçekleşti.
Bayraklar ve ıslıklı oklarla iletişim kuran akıncı gruplar halinde örgütlenen Moğollar, Henryk’in kuvvetlerini şaşırtmak için birçok sahte saldırı ve yanıltıcı geri çekilme manevrası yaptı. Saldırganlar ayrıca ağır süvarilerin kafasını karıştırmak ve piyadeleri savunmasız bırakmak için yoğun siyah duman kullandı. Moğollar Legnica Muharebesi’nde önemli bir zafer kazandı. II. Henryk öldürüldü ve Moğollar onun kesik başını haftalarca bir mızrağın ucunda sallandırdı.
Sıradaki hedefin Bohemya Krallığı olacağı düşünülüyordu. Bohemya Kralı I. Wenceslaus, kayınbiraderi II. Henryk’e son anda destek teklif etmişti, ancak Legnica Savaşı’ndaki felaket haberi üzerine Bohemya’yı korumak için geri dönmek zorunda kaldı. Şaşırtıcı bir şekilde, Moğollar batıya doğru ilerlemeye devam etmediler. Macarların Polonyalı müttefiklerini yok ettikten sonra Moğollar, o zamana kadar IV. Béla’nın Macar krallığının kalbine doğru ilerleyen ordunun ana grubuna yeniden katılmak için güneye döndü.
Legnica’daki zaferden iki gün sonra Batu Han, Mohi Muharebesi’nde (günümüz Muhi yakınlarında) Macarları ezerek Avrupa güçlerini ağır bir yenilgiye uğrattı. 11 Nisan 1241’de kazanılan bu zaferde, “nerge” adı verilen acımasız bir manevra kullanılmıştı. Bu, at sırtında geniş bir alanı kuşatıp avı gittikçe daralan bir çemberin içine çekmeyi içeren bir av taktiğiydi. Macar ordusu bu şekilde kuşatıldıktan sonra, Batu Han’ın güçleri onları kolaylıkla yok edebildi.
Macarların Mohi’de 10.000’den fazla asker kaybettiği tahmin ediliyor (Moğolların iddiaya göre kesik kulaklarla dokuz çuval doldurduğu söyleniyor). Moğolların üstün savaş becerileri, düşmanlarını yok etmeye devam etmelerini sağladı. Kaçmayı başaran Béla, Kuman muhafızlarıyla birlikte önce Avusturya’ya, ardından Hırvatistan, Sırbistan ve Arnavutluk üzerinden güneye gitti. Peşine düşen bir Moğol birliği onu yakalamaya çalışsa da, Béla, Adriyatik kıyısındaki küçük bir adada saklanarak onlardan kurtulmayı başardı.
Mohi Savaşı’nın ardından Moğollar, Macaristan’ın başkenti Strigonium’u (bugünkü adıyla Estergon) yağmaladılar. Macar direnişi, Tuna Nehri’nin batısında dokuz ay boyunca devam etti, ancak soğuk kışın etkisiyle nehir dondu ve Moğol ordusunun büyük kısmı nehri geçerek Viyana’ya ulaştı. Ardından, tam da zafer ellerindeymiş gibi görünürken, ilerleyiş durdu ve Moğollar geri çekildi.
Moğolların 1242 baharındaki ani geri çekilişinin nedeni bir tartışma konusu. Bazı kaynaklar bunu büyük han Ögeday’ın Aralık 1241’deki ölümüne bağladı. Hem Batu Han hem de Subutay’ın yeni bir liderin seçimine katılmak için Moğolistan’ın Karakurum kentine dönmeleri gerektiği düşünülebilir. Bazı tarihçiler, liderlerinin ölümünü bu kadar hızlı öğrenebileceklerinden şüphe duyuyor ve geri çekilişi hava koşulları gibi diğer nedenlere bağlıyorlar. Örneğin, sıcaklıklardaki ciddi düşüş ve Moğol atları için otlakların yetersizliği, orduları için taktiksel sorunlar yaratmış olabilir.
Son arkeolojik araştırmalar, Moğol ordusunun Macar saldırısı sırasında daha önce bildirilenden daha fazla sayıda kayıp verdiğini ortaya koydu. Bu ağır kayıplar Moğol generallerini, sayılarını korumak için geri çekilmeye ikna etmiş olabilir.
Altın Orda Devleti
Batu Han, Avrupa’daki işgalinden vazgeçmedi. Güney Rusya’da, Kuman bozkırlarında Altın Orda olarak bilinen bir Moğol devleti kurdu. Bu devlet, Doğu Avrupa’daki Karpat Dağları’ndan Sibirya’ya kadar uzanan toprakları yönetecek şekilde genişleyecekti. Batu başkentini aşağı Volga boyunca uzanan Saray’da kurdu, ncak şehrin kesin konumu hala tartışma konusu.
Altın Orda, İslam’ın resmi dini haline geldiği 14. yüzyılın başlarında zirveye ulaştı. Devlet, Doğu Avrupa, Asya ve Orta Doğu’daki halklardan vergi topladı ve Akdeniz’deki ticaret sayesinde zenginleşti. Kara Ölüm 1347’de patlak verene kadar her şey sürekli büyümeye hazır görünüyordu.
Veba, Altın Orda’nın hüküm sürdüğü topraklar üzerindeki etkisini büyük ölçüde zayıflattı. 1359’da iç savaş patlak verdi ve on yıllarca sürdü. Sonunda yaygın huzursuzluk, yönetimin bölünmesi ve sınır anlaşmazlıkları Moğol kontrolünü zayıflattı. Altın Orda gerilemeye başladı ve Moğol istilasının son kalıntıları da yavaş yavaş yok olurken yerel güçler yavaş yavaş kontrolü yeniden ele geçirdi.
National Geographic. 18 Temmuz 2024.
You must be logged in to post a comment Login