Fosil kafatası, eski yarasaların, şu anda göklerde uçan türlerle aynı ekolokasyon biçimini kullandığını gösteriyor.
Tüm memeliler arasında yarasalar en yetersiz fosil kayıtlarına sahip. Paleontologlar yaklaşık yüzde 80’inin eksik olduğunu tahmin ediyor.
Bu, ilk ne zaman uçmaya başladıklarını, mağaralarda tünemeye başladıklarını, ya da ekolokasyon adı verilen sesi kullanarak karanlıkta çevrelerini ‘görmenin’ benzersiz yollarını ne zaman geliştirdiklerini tam olarak belirlemeyi zorlaştırıyor.
Ancak paleontologlar tarafından yaklaşık 50 milyon yıl öncesine dayanan bir mağarada keşfedilen, neredeyse mükemmel korunmuş bir yarasa kafatası, bu eski yaratık hakkında bildiğimizi düşündüklerimize yeni bir ışık tuttu.
UNSW Sydney Biyolojik Yer ve Çevre Bilimleri Okulu’ndan Emekli Profesör Sue Hand, yarasa evrimi konusunda uzmanlığa sahip önde gelen bir paleontolog. Kendisi, diğer meslektaşlarıyla birlikte Current Biology dergisinde yayımlanan makalede kafatasının bir analizine öncülük etti.
(İlgili: 52 Milyon Yıllık Bilinen En Eski Yarasa İskeletleri Bulundu)
Prof. Hand, mağarada bulunan soyu tükenmiş Vielasia Sigei türüne ait 23 ayrı fosilleşmiş birey arasında yer alan bu kafatasının keşfinden önce, fosil kayıtlarında yalnızca erken dönem yarasaların parçalarının veya tamamen düzleşmiş iskeletlerinin bulunduğunu söylüyor.
Prof. Hand, “Yarasaların başlangıcı hakkında pek bir şey bilmiyoruz çünkü dinozorlarla modern kuşlar arasındakiler gibi eksik bağlantılarımız yok.” diyor.
“En eski yarasa fosili yaklaşık 57 milyon yaşında ve Portekiz’deki bir bölgeden gelen tek bir diş. Bu konuda bildiğimiz tek şey bu. İlk yarasaların hepsi parçalı fosillerden, çoğunlukla dişlerden biliniyor. Yarasalar fosil kayıtlarında bir süre sonra, yani yaklaşık 52 milyon yıl önce ortaya çıktığında, bazıları harika bir şekilde bütün olarak bulunuyor, ancak düzleşmiş vaziyette.”
Bu düzleşmiş örnekler Prof. Hand’ in deyimiyle “güzel korunmuş” olsa da, milyonlarca yıl boyunca çökelmiş kaya katmanlarıyla düzleşmiş olmaları, kemiklerin, üç boyutlu anatomilerinde tam olarak konumlandırılmasına kesin olarak karar vermeyi zorlaştırıyor. Ve bir fosilin halihazırda ekolokasyon kullanan bir yarasa türünden olup olmadığını belirlemek söz konusu olduğunda, kafatasının ayrıntılı ve kesin anatomisi çok önemli.
“Modern yarasalarda, gırtlak ile kulak arasında hyoid adı verilen bazı kemikler var. Ekolokasyon yapan tüm modern yarasalarda, bu kemiklerden biri doğrudan orta kulak kemikleriyle temas eder ve bunun yüksek frekanslı sesin iletilmesinde rol oynadığı düşünülüyor.”
“Ancak düzleşmiş fosillerde, bu çeşitli kemikleri görebilmemize rağmen, kemiklerin birbirleriyle kesin ilişkileri hakkında sorular var. Bu, bilim insanları arasında, bir türün ekolokasyon kullanıp kullanmadığı konusunda birçok tartışmaya yol açtı.”
Ezilmemiş kafatası
Ancak Vielasia sigei örneği söz konusu olduğunda, kafatası sadece neredeyse bütün değil, aynı zamanda bilim insanlarının “ezilmemiş” olarak tanımladığı orijinal üç boyutlu şekliyle kireçtaşı içinde korunmuş.
Prof. Hand, “Bu özel yarasada, iç kulakta daha derinlerde neler olup bittiğini daha doğrudan görebiliyoruz.” diyor.
“Bu iç kulak kemiğinin ayrıntılı ölçümlerini yaptık ve onu bugün ekolokasyon yapan ve yapmayan yarasalarla karşılaştırdık. Bulduğumuz yarasa, ekolokasyon yapanların ortasında duruyor.”
Prof. Hand, tüm yarasaların ekolokasyon yapmadığını söylüyor. Sidney Botanik Bahçeleri, Centennial Parkı ve Kraliyet Milli Parkı çevresindeki geceleri gökyüzünde düzenli olarak görülen uçan tilkiler (bir yarasa cinsi), ekolokasyon olmadan gezinmek ve meyve bulmak için çok iyi olan görüşlerine güvenir. Ancak, Doğu Bentwing yarasası, Gould’s Wattled yarasası ve Chocolate Wattled yarasası gibi Sidney küçük yarasaları, yaydıkları yüksek frekanslı sesten gelen geri bildirimleri kullanarak gezinmeleri ve böcekleri yakalamalarıyla tanınıyor.
Prof. Hand, Vielasia sigei türünün ekolokasyonu kesinlikle kullandığı sonucuna varmaktan geri dursa da, yeni kanıtların ikna edici olduğunu söylüyor.
“Bu ilk yarasalardan bazılarının kullandığı ekolokasyon türünün, bugün ekolokasyon yapan birçok yarasanın kullandığından ayırt edilemez olması çok ikna edici. Ve 50 milyon yıl önce bu, balinaların bu yeteneği geliştirmesinin çok ilerisindeydi.”
“Bu bulgudan önce, ekolokasyonun yalnızca modern yarasa ailelerinde geliştiğinden gerçekten emindik.”
Yarasa mağarasına geri dönüş
Fransa’nın güneybatısındaki mağarada, 23 bireyi temsil eden 400 fosil kemik ve diş vardı. Günümüz yarasalarının doğrudan atası olmayan ancak onunla yakından ilişkili olabilecek Vielasia, sadece 1,8 cm uzunluğundaki ezilmemiş kafatası ile küçük bir yarasaydı.
Prof. Hand, “Bu harika küçük yarasalardan 23’ü bir mağarada yaşıyordu, bu da onu dünyanın bildiğimiz en eski mağara yarasası yapıyor.” diyor.
“Bu ilk yarasaların aslında mağaralarda yaşadığını düşünmüyorduk. Dünya o zamanlar çok sıcak olduğu için göllerin etrafındaki ağaçlarda ve her iki kutba kadar uzanan ormanlarda yaşadıklarını düşünüyorduk.”
Ancak bu sera koşulları daha sonra Eosen döneminin başlarında -yaklaşık 50 milyon yıl önce ve bu yarasanın yaşadığı zamanda- bozulmaya başladığında, sıcaklıkta çok daha çılgınca dalgalanmalar yaşandı.
“Yani bu yarasa bir mağarada yaşıyor olabilir çünkü burası çok daha istikrarlı bir ortam.”
Ezilmemiş Vielasia kafatasının analizinin erken yarasalarla ilgili ekolokasyon tartışmasını çözüp çözmediğine bakılmaksızın, Prof. Hand bunun fosil kayıtlarının daha fazla araştırılmasına ilham vereceğini umuyor.
“Bu yarasanın bazı özelliklerinin, modern yarasalar için son ortak atayı da karakterize edeceğini düşünüyoruz. Bu yüzden bu heyecan verici ve aslında insanların birçok bilgi edinip kendi analizlerinde kullanabilecekleri önemli bir örnek olacak.”
University of New South Wales. 19 Temmuz 2023.
Makale: Hand, S. J., Maugoust, J., Beck, R. M., & Orliac, M. J. (2023). A 50-million-year-old, three-dimensionally preserved bat skull supports an early origin for modern echolocation. Current Biology.
You must be logged in to post a comment Login