Arkeolojik araştırmalar, 700 yıl önce Venedik’te salgın karşısında nasıl tepki verildiğini ve buradaki karantina tarihini gün yüzüne çıkarıyor.
Düzinelerce adadan oluşan Venedik şehrinin kıyılarının hemen ötesinde, zengin bir tarihe sahip iki ıssız ada bulunuyor. Bugün bu kara kütlelerindeki manzara, otlardan, ağaçlardan ve tahrip olmuş taş binalardan oluşuyor. Fakat bir zamanlar bu iki ada, tarihsel öneme sahip bu şehrin en önemli giriş kapısı olarak görülüyordu.
Lazzaretto Vecchio ve Lazzaretto Nuovo olarak bilinen adalar, şimdi Venedik’in tarihteki en ünlü salgınlardan birine karşı verdiği tepkiler hakkında bize muhteşem bilgiler sunuyor. 14. yüzyılın ortalarında, Kara Ölüm olarak bilinen ve Avrupa’da 25 milyon insanı (veya nüfusun üçte birini) öldürmüş olan bu hastalığın bir parçası olan bubonik (hıyarcıklı) veba Venedik halkını vurmuştu. Bu, daha sonraki yüzyıllarda Kuzey İtalya’yı vuracak olan birçok veba salgını dalgasından sadece biriydi.
(Geçmişten Günümüze Tuvalet Kağıdı)
Venedik, ticaret merkezi olduğu için daha savunmasızdı. Lazzaretto Nuovo’yu araştıran disiplinlerarası ekipte yer alan ve kendisi de Venedikli olan dilbilimci Francesca Malagnini, “Tek çözümün insanları ayırmak, hasta veya hasta olduğundan şüphelenilen insanları uzaklaştırmak olduğunu gördüler,” diyor. “Bu insanların sağlığını korumanın ve ekonominin devamını sağlamanın tek yoluydu.”
15. yüzyılın başlarından itibaren, Lazzaretto Vecchio adası vebalı Venediklileri izole etmek ve tedavi etmek için kullanıldı. Daha sonra, Lazzaretto Nuovo ise veba salgını yaşanan yerlerden gelen, hasta yolcuları veya mürettebatı olduğundan şüphelenilen gemilerin demir attığı bir nokta haline geldi. Bu adada insanlar ve mallar, şehrin kalbine girmelerine izin verilmeden önce, bir süre karantinada kaldılar. (“Karantina” kelimesini İtalyanca 40 gün anlamına gelen quaranta giorni kelimesine borçluyuz.)
Bu adalar, Venedik’in vebaya karşı oluşturduğu geniş halk sağlığı önlemlerinin merkezini oluşturuyordu. Hastaları sağlıklılardan ayırma konusunda eski gelenekler üstüne kurulan Venedik, Akdeniz bölgesinde bulaşıcı hastalıkları izleyen ve bunlarla mücadele etmek için sistematik olarak büyük ölçekli izolasyon ve bilgi toplama yöntemleri kullanan ilk hükümet oldu.
O zamanlar bilimin hastalıkların nasıl yayıldığını açıklayamadığı göz önüne alındığında, bu çaba daha da etkileyiciydi. Öyle ki, hastalık yapıcı mikrop teorisi (germ theory) ancak 400 yıl sonra ortaya atılacaktı.
(Sosyal Mesafenin “Şık” Tarihi)
Dünyadaki çoğu insanın Kovid-19 salgını yüzünden karantina, izolasyon ve evde kalma tedbirleri altında olduğu ve birçok belirsizlikle karşı karşıya kaldıkları bugünlerde, Venedik’in karantina geçmişi ve izolasyon hastanelerinin arkeolojisi özel bir önem taşıyor. Araştırmacıların bulguları, özellikle halk sağlığı, politika ve ekonominin kesiştiği noktalarda, günümüz deneyimlerinde de yankı buluyor.
Venedik şehir kayıtlarında, Lazzaretto adalarının hikayesi uzun zamandır korunmakta. 1423 yılında hükümet, vebalı insanları barındırmak için daha sonralar Lazzaretto Vecchio olarak adlandırılan adayı inşa ettiler ve 1468’de bir hükümet kararıyla daha sonra manastıra ev sahipliği yapacak olan “Lazzaretto Nuovo” adlı ikinci bir ada, isminin tam anlamını vererek (İtalyanca “yeni hastane” anlamına geliyor), yeni bir izolasyon hastanesi için tahsis edildi.
Vecchio, üzerinde çalışmaları için arkeologlara birçok bina ve yapı sunuyor. Bu yapılar, adanın enfekte hastalar için bir tedavi üssü olduğunu gösteriyor. Orada, dönemin gösterişli gaga benzeri veba maskeleri giyen doktorlar, hastalığı tedavi etmek için ellerinden geleni yaptılar.
Nuovo’dan geriye kalan yapılar ise çok az. Ancak tarihsel kayıtlar Nuovo’nun, Venedik’e girmelerine izin verilmeden önce malları tutmak ve 100’den fazla odanın denizcileri ve mürettebatını karantinaya almak için kullanıldığı depolardan oluştuğunu gösteriyor. 16. yüzyıl tarihçisi Francesco Sansovino, Nuovo’nın bu binalarının “bir kale görünümü” yarattığını yazmıştı.
(El Sıkışmak Ne Zaman Başladı ve Neden El Sıkışıyoruz?)
Kemerli kapılarla kaplı, tepesinde kubbeli bir çatısı ile, uzun dikdörtgen bir tuğla bina olan en büyük depo Tezon Grande hala yerinde duruyor. Tarihsel kayıtlara göre, silahlı muhafızlar ve hamallardan oluşan bir ekip, gemilerin yükünü bu alana boşaltmak için çalışmışlardı. Malagnini, “Çok çalışıyorlardı ve şehrin sağlığını korumak için kendi hayatlarını riske atıyorlardı.” diyor.
Bu ekip, bazı özel yöntemler ile buranın güvenliğini sağlıyorlardı. Bunlardan biri, malları deniz suyu ve aromatik bitkilerin dumanıyla havalandırmak ve temizlemekti. Kontamine olabileceği düşünülen eşyaları kullandıktan sonra ellerini yıkamak için sirke kullanıyorlardı.
Trieste Üniversitesi’nde antik liman kentlerini inceleyen bir profesör olan Daniele Andreozzi, “[Şehir yetkilileri] sağlığı garanti edemezlerse, ticaretin ve mal akışının mümkün olmadığını biliyorlardı” diyor.
Bu karantina sistemi işlerken, çok sayıda şehir yetkilisi çalışıyordu. Bundan önce, halk sağlığı, hayırseverlerin ve din görevlilerinin yetkisi altındaydı.
Bu, felakete geçici bir yanıt değildi, daha ziyade, general Napolyon Bonapart’ın bölgeyi 1797’de fethetmesine kadar sürmüş, hükümet tarafından yürütülen, sürekli ve kalıcı bir gözetim çabasıydı. Bu yöntem gerekliydi, çünkü bubonik veba, yüzyıllar boyunca Avrupa’yı tekrar tekrar bozguna uğrattı.
Şehir yönetiminin dikkatliliğine rağmen, tüm nüfusu gözetim altında tutmak zordu. 18. yüzyılda Venedikli bir sağlık görevlisi, “Veba hangi gemide olduğunu belli etmek için uyarı göndermiyor” diye yazdı. Yetkililer, her karavanı veya kaçakçıyı kontrol edemedi veya potansiyel olarak enfekte olmuş kişilerin katıldığı tüm kutlamaları durduramadı, diyor Andreozzi.
Buna ek olarak, yetkililer vebanın nasıl yayıldığı konusunda derin tıbbi veya bilimsel bilgiye sahip değildi. Örneğin bakteriye maruz kalma ile semptomların ortaya çıkması arasındaki zaman dilimi hakkında bir anlayışları yoktu.
Sonuç olarak, bazı uzmanlar Venedik’teki bu sistemin salgınların boyutunu ve sıklığını sınırladığına inansa da, veba en erken 17. yüzyıla kadar Venedik’i vurmaya devam etti. Özellikle 1630’daki büyük bir dalga, Venedik ve Bologna’daki nüfusun yaklaşık üçte birini öldürdü.
Arkeologlar, son yirmi yılda keşfedilen her iki adada toplu mezarlar üstünde araştırmalar yaparak Venedik sisteminin sınırları hakkında içgörü ediniyorlar. Liverpool John Moores Üniversitesi’nde adli antropolog ve öğretim görevlisi olan Matteo Borrini, Nuovo’da bulunan yaklaşık 200 iskeleti inceledi ve araştırdı.
Borrini, hastaların genellikle Vecchio’ya gönderildiğini söylüyor. Bununla birlikte, Nuovo’daki kalıntılara göre, veba şehre ulaştığında Venedik o kadar zor durumda kalmıştı ki, tıp görevlileri hasta insanları ve hastalıktan ölenleri Lazzaretto Nuovo’ya da göndermişlerdi.
Yeni cesetler eklemek için Lazzaretto Nuovo’daki mezarların birçok kez açıldığını, “lazanya gibi üst üste konulduklarını” söylüyor Borrini. En önemlisi de mezarlar, vebanın kimseye acımadığını gösteriyor.
Kemikler üzerinde yapılan bir araştırma kurbanların beslenmelerine dair ipuçları sunuyor. Bazı kalıntılar, çok fazla et tüketen insanlara aitti, bu seçenek o zamanlar sadece varlıklı Venedikliler için mümkündü. Diğer ölenler, balık ve sebze yönünden zengin orta sınıf yemekleriyle ziyafet çekmişlerdi. Geriye kalanlar ise genellikle yoksul sınıfı yemeği olan tahılla beslenmişlerdi.
Borrini, “Bir salgın pek çok açıdan gerçekten demokratik bir olay” diyor. “Veba az ya da çok herkesi aynı oranda öldürebilir, bu yüzden mezarlıkta o zamanki Venedik toplumunun resmini kolayca görebilirsiniz.”
Plague Hospitals: Public Health for the City in Early Modern Venice kitabının yazarı Jane L. Stevens Crawshaw, her ne kadar kusurları olsa da, Venedik’in karantina tarihinden kalıcı dersler çıkarabileceğimizi söylüyor. “Öyle ki, kozmopolit bir ticaret merkezinde bulaşıcı hastalıktan kaçmanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor.” diyor.
Bununla birlikte, Venedik’in deniz karantinası, gelen göçmenleri karantinaya alan Amerikan karantina hastanelerini etkileyerek hem İtalya’ya hem de dünyanın diğer bölgelerine bir model oldu. Gerçekten, Crawshaw, Venedik’in yaklaşımının hükümetin vatandaşlarını rahatlatmanın bir yolu olduğunu belirtiyor.
Sapiens. Sara Toth Stub. 24 Nisan 2020.
You must be logged in to post a comment Login