“Türkiye bir açık hava müzesidir” sözünü muhtemelen yıllardır duyuyorsunuz. Peki sizce bu sözün doğruluk payı ne kadar var?
Bu listeyi hazırlamadan önce, size sosyal medya üzerinden hangi antik kentlerin listeye alınması gerektiğini sorduğumuzda sadece birkaç saat içinde yüzlerce yanıt geldi. Dolayısıyla listeyi hazırlarken hangilerinin listede olacağına karar verme aşamasında zorlanmadık desek yalan olur.
Bu listede yer alan antik kentleri hâlâ görmediyseniz, bir sonraki gezi planınıza dahil etmeniz gerekiyor.
Sizlerin önerileriyle hazırladığımız daha önceki listelerimiz ise şunlar:
Türkiye Müzelerinde Görülmesi Gereken 50 Eser
Türkiye’de Görülmesi Gereken 50 Arkeolojik Yapı
Arkeoloji Severlere 25 Kitap Önerisi
1- Aigai Antik Kenti, Manisa.
Manisa yakınlarında bulunan Aigai Antik Kenti, MÖ 1.100 yıllarından sonra Yunanistan’dan gelerek Kuzeybatı Anadolu kıyılarına yerleşen Aioller tarafından kuruldu. Antik kentte ticaretten çok tarım ve hayvancılık yapıldı. Antik yazar Herodot MÖ 5. yüzyılda, Aigai’den Aiollerin kurduğu 12 kentten biri olarak bahsediyor. Kent MÖ 6. yüzyıldan itibaren sağlam surlarla çevrildi. Antik tarihçilerin bir diğeri Strabon da buradan bahsediyor ve kentin kıyıda değil dağlık kısımda olduğunu belirtiyor. Aigai Antik Kenti, MS 17’de gerçekleşen depremle birlikte yıkıldı fakat İmparator Tiberius’un destekleriyle tekrar toparlandı. Helenistik dönemde oldukça gelişen kente, tiyatro, üç katlı agora, meclis binası gibi birçok kamu binası yapıldı. Tüm sokaklara taş döşendi, taş döşemelerin alt kısımlarına yağmur sularını yüzlerce sarnıca yönlendiren kanalizasyon sistemi kuruldu.
2- Aizanoi Antik Kenti, Kütahya.
Aizanoi kenti, antik Frigya’ya bağlı olarak yaşayan Aizanitis’lerin ana yerleşim merkeziydi. Zeus Tapınağı çevresinde yapılan kazılarda, MÖ 3.000 yıllarına ait yerleşim izleri açığa çıkarıldı. Helenistik dönemde bu bölge değişimli olarak Bergama’ya ve Bithynia’ya bağlı iken, MÖ 133’de Roma egemenliğine girdi. Zeus Tapınağı, Stadyum-Tiyatro kompleksi ve Macellum’u ile Roma döneminde önemli kentlerden biriydi. Bir tepe üzerine kurulmuş olan ve şehrin önemli dinsel yapısı olarak görülen Zeus Tapınağı dünyanın en iyi korunmuş Zeus tapınaklarından biri. Şehrin kuzeyinde 13.500 kişi kapasiteli stadyum ve 20.000 kişi kapasiteli tiyatronun bir kompleks şeklinde yapılması antik dönemde Aizanoi’den başka hiçbir yerde görülmezken, MS 2. yüzyılın 2. yarısına tarihlenen Aizanoi Macellum’u ise dünyanın ilk borsalarından biri.
3- Aktopraklık Höyük, Bursa.
Aktopraklık Höyük, tam 8.500 yıl öncesinde Bursa’nın Nilüfer ilçesinde kurulmuş bir Neolitik köy. Ayrıca Türkiye’de bu döneme ait gezip zamanda yolculuk yapabileceğiniz nadir yerleşimlerden biri. Kazı ekibi, kazılardan elde edilen bilgiler ve kanıtlarla, o dönemin mimarisini canlandırmış. Yeniden yaratılan köylerden biri 8.500, diğeri 7.500 yıl öncesinin mimari yapısını yansıtıyor. Burayı ziyaret ettiğinizde kazılarda açığa çıkarılan kalıntıların yerinde korunmuş örneklerini görme şansınız da bulunuyor.
4- Alacahöyük, Çorum.
Alacahöyük, Çorum’da, Hattuşa’nın (Boğazköy) 36 km. kuzeydoğusunda yer alıyor. Hitit öncesi dönemin önemli şehirlerinden olan Alacahöyük, Hitit döneminde yakınındaki Hattuşa’nın gölgesinde kalmıştı. MÖ 2500 yıllarına kadar giden Hitit öncesi kral mezarlarından çıkan eserler en önemli buluntular arasında. Fakat ayakta kalmış yapılar Hitit dönemine ait. Ortostatlarla kaplı şehir duvarlarının okçular için rampaları da bulunan iç ve dış kapıları mevcut. Hitit dönemine ait iki büyük sfenks tarafından korunan güneydeki anıtsal giriş, iki kule arasında kalacak şekilde düzenlenmiş. Kapı pervazı olarak kullanılan yaklaşık 4 metre yüksekliğindeki yekpare taş dikmelerin yerden yaklaşık 2 metrelik bölümleri sfenks biçiminde yontulmuş. Bu Sfenksli Kapı’dan girilen geniş Hitit yapı kompleksi halen tam olarak kazılmadı. Rölyef ve sfenkslerin çoğu MÖ 14. yüzyıla ait.
5- Anavarza Antik Kenti, Adana.
Kozan ilçesi Dilekkaya Köyü’nde bulunan Anavarza (Anazarbos/ Caesarea ad Anabarsum) Antik Kenti’nin tarihi 2100 yıl öncesine kadar gidiyor. Roma İmparatorluğunun Doğu Akdeniz’deki en önemli ordugah merkezleri arasında yer alan ve MS 408 yılında Kilikya başkent unvanına kavuşan Anavarza, kapladığı alan ve diğer önemli özellikleriyle dünyanın en büyük antik kentlerinden biri. 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan kentte bulunan önemli kalıntılar arasında, 1500 metre uzunluğunda 20 burçlu sur duvarı, sütunlu yol, hamam ve kilise, tiyatro, amfiteatr, stadyum, su yolları, kaya mezarları, MS 3. yüzyıla ait deniz tanrıçası Thetys mozaiği, Kilikya Bölgesi’ndeki tek örnek olan 3 girişli zafer takı ve Ortaçağ kalesi yer alıyor.
6- Anemurium Antik Kenti, Mersin.
Anemurium’da ilk yerleşimin ne zaman başladığı bilinmiyor. Kentin adı bir liman listesinde geçtiği için MÖ 4. yüzyılda var olduğu biliniyor. MS 1. yüzyılda gelişmeye başlayan Kommagene Krallığı’nın bir bölümü olan Anemurium’da Kral IV. Antiochos’un sikkelerinin basıldığı biliniyor. Kenti çevreleyen surlar da bu dönemde yapılmış. Antik kent zikzaklı sur duvarlarıyla çevrili olup, kale içindeki yerleşim tepeden denize inen bir duvarla ikiye ayrılmış. Kıbrıs’a yakın olması nedeniyle, özellikle Roma Dönemi’nde ara istasyon konumunda olan Anemurium, bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği önemli bir ticaret kenti olmuştu. Kentin günümüzde ayakta kalan önemli yapıları bu döneme ait. Parlak dönemi MS 260 yılında Pers ordularının eline geçmesiyle son buldu.
7- Ani Ören Yeri, Kars.
Yüzyıllardır birçok uygarlığa ev sahipliği yapan ve birçok savaşa tanıklık eden Ani, bir zamanlar bölgenin önemli bir merkeziydi. “1001 Kilise Şehri” olarak da anılan Ani’de, bugüne kadar 40 kilise, şapel ve anıt mezar tespit edildi. Kars’a 48 kilometre uzaklıkta, Türkiye-Ermenistan sınırına yakın Arpaçay nehri kenarında bulunan kent, Ermeni Bagratuni hanedanlığı döneminde önemli bir güç ve kültür merkezi olmuştu. Ani’yi çevreleyen surların iç kısmında, tarihi şehrin geniş bir alana yayılmış Bagratuni Ermenilerinden Bizanslılara, Selçuklulardan Gürcülere ve Osmanlılara kadar birçok kalıntıyı görmek mümkün. Tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Ani, Ermeni mimarisinin seçkin örnekleriyle beraber, Gürcü ve Selçuklu mimarisinin de örneklerini taşıyor. İpek yolu üzerine kurulmuş olması Ani’yi, döneminin zengin kentleri arasına soktu ve öneminin artmasını sağladı.
8- Antandros Antik Kenti, Balıkesir.
Antandros Antik Kenti, Edremit’in Altınoluk Mahallesi’ne 2 km uzaklıkta yer alan önemli bir Troas kenti. Mysia ile Troas arasında uzanan yolu kontrol eden stratejik bir konumda yer alan kentin kuruluşu, bazı antik yazarlara göre Troia Savaşı’nın öncesine kadar uzanıyor. MÖ 10. yüzyılda kurulduğu düşünülen antik kentin adı, Atina ile Sparta arasında MÖ 431 yılında başlayan ve MÖ 404 yılında sona eren Peloponnesos Savaşları’nda sıkça geçiyor. Dünyanın ilk güzellik yarışmasına ev sahipliği yaptığı düşünülen ve Roma şehrinin efsanevi kurucusu Aeneas’ın gemilerini inşa ettiği Antandros Antik Kenti mozaikleriyle ünlü. MÖ 7-2. yüzyıllar arasında kullanıldığı anlaşılan nekropolde, lahit mezarların yanı sıra kremasyon (ölü yakma) ve direk toprağa gömü şeklinde bir çok gömü yapıldığı görülüyor. Bu mezarlardan çıkarılan mezar hediyeleri, Balıkesir Müzesi’nde sergileniyor. MS 1. yüzyıla tarihlenen ve duvarlarında fresk bulunan, taban döşemeleri mozaikli bir zengin evi de buluntular arasında.
9- Antiocheia ad Cragum, Antalya.
Alanya’nın 60 kilometre doğusunda yer alıyor. Antik çağda Dağlık Kilikya olarak bilinen bölgede ve Akdeniz kıyısında bulunuyor. Kent ismini Kommagene Kralı IV. Antiochos’tan almış. Kente ait kalıntılar, denize doğru dik inen üç tepe üzerine yayılmış. Roma ve Bizans Dönemlerinde yerleşim görmüş olan kentte Orta Çağ Kalesi, Agora, Sütunlu cadde, kilise, hamam, anıtsal kapı, tapınak, nekropol alanındaki anıt mezarlar ve triconhos görülebilir.
10- Aphrodisias Antik Kenti, Aydın.
Antik Yunan ve Roma dönemlerine ait en görkemli antik kentlerden biri. İyonik bir Afrodit tapınağının, stadyumun ve bir hamamın kalıntıları uzun zamandır açıktaydı, ancak 1961’den itibaren kazılarla birlikte; tiyatro, odeon, bazilika, market, evler ve hamam, anıtsal bir geçit ve Roma imparatorunun ibadeti için bir kült merkezi gibi yapılar ortaya çıkarıldı. Roma İmparatorluğu döneminde şehir, heykeltıraşları ve heykelleri ile ünlüydü. Mükemmel beyaz ve mavi-gri mermerden oluşan zengin taş ocakları, alanın yaklaşık bir kilometre doğusunda. Tarihte kentin en önemli tanrıçası olan Afrodit’e adanan tapınağı ile ünlü olan Afrodisias, MÖ 2. yüzyıldan MS 6. yüzyıla kadar görkemini korudu. Kentin kesintisiz olarak bu kadar uzun yerleşim görmüş olması, antik dönemde pek çok önemli gelişmeye tanıklık etmesi açısından da önem taşıyor.
11- Arslantepe, Malatya.
Arslantepe, Anadolu’nun en eski saray kompleksi ve birçok dönemde bölgenin ekonomik ve politik yönden merkeziydi. 1932 yılından beri kazı çalışmaları yürütülen Arslantepe, 2011 yılında açık hava müzesine dönüştürülüp ziyarete açıldı. Girişe Kral Tarhunza ile iki aslan heykeli ve duvar kabartmalarının aynı malzemeden yapılmış birebir kopyaları yerleştirildi. Burayı ziyaret ettiğinizde kazı alanındaki kerpiç saray ile duvar bezemeleri ve diğer kalıntıları görebilirsiniz. Höyükte bulunan saray yapısı 2.5 metreye kadar korunagelen kerpiç duvarları, tapınak, depo ve idari odalarıyla gezilebilecek halde. Saray yapısının içerisindeki yürüyüşe eşlik eden panolar, savaşın başlangıcında gücün nasıl ortaya çıktığı, ilk idari sistemin nasıl işlediği ile ilgili açık bir algı oluşmasını sağlıyor. Sarayın ortasındaki koridoru, odaları süsleyen yaklaşık 5.500 yıllık duvar resimleri de tüm canlılığı ile görülebiliyor.
12- Arykanda Antik Kenti, Antalya.
Arykanda Antik Kenti’nin ismi Likya dilinde “Ary-ka-wanda”, “yüksek kayalığın yanındaki yer” anlamına geliyor. Kentte en üst seviyede yer alan yapı, Şahinkaya’nın güney batı eteğindeki gözetleme kulesi. Kulenin güneyindeki üçgen plan veren akropolün kentin ilk yerleşim yeri olduğu düşünülüyor. Bu alanın doğusunda Bouleuterion ve kuzeyinde MÖ 4. yüzyılda inşa edilmiş Güneş Tanrısı Helios adına yapılmış tapınak bulunuyor. Kentin gözetleme kulesinden sonra en üst seviyedeki diğer yapısı MS 1. yüzyılda inşa edilen stadion. Bir alttaki terasta, bölgenin ufak fakat en iyi korunmuş tiyatrosu yer alıyor. En alttaki terasta ise agora ve meclis binası işlevi de veren odeon bulunuyor. Kalıntılara ve Bizans kaynaklarına dayanarak kentin 11. yüzyıla kadar varlığını sürdürdüğü düşünülüyor.
13- Aspendos Antik Kenti, Antalya.
Aspendos, sadece Anadolu’nun değil tüm Akdeniz dünyasının en iyi korunagelmiş Roma Dönemi tiyatrosuna sahip olmasıyla ünlü. Gelişimini ve Akdeniz ile ulaşımını, yakınındaki nehre ve çevresindeki bereketli topraklara borçlu olan Aspendos’ta bugün çoğunlukla tiyatro ve suyolları ziyaret ediliyor. Şehre ait diğer yapıların kalıntıları ise tiyatronun yaslandığı tepenin düzlüğünde yer alıyor. Burada, agora, bazilika, anıtsal çeşme, meclis binası, anıtsal tak, cadde ve Hellenistik tapınak görülebilir. Aspendos, Büyük İskender’e hileli yollarla direniş göstermeye çalışsa da sonunda teslim olup, şehirde yetiştirilen ünlü atlar ve altın karşılığındaki vergi borcunu kabul etmişti. İskender’in ölümünden sonra Ptolemaios egemenliğine giren şehrin, en parlak dönemi, ünlü tiyatro ve suyollarının inşa edildiği Roma İmparatorluk dönemiydi.
14- Assos Antik Kenti, Çanakkale.
Ayvacık ilçesinin yaklaşık 17 km güneyindeki Behramkale Köyü’nde yer alan Assos Antik Kenti, bir volkan konisi üzerinde bulunuyor. Akropol (yukarı şehir) ve güneye doğru inen teraslar üzerinde diğer yapılar yer alıyor. Assos’un çevresi yaklaşık 4 km. uzunluğundaki surlarla çevrili. Şehrin iki ana kapısı olan doğu ve batı kapılarının önünde nekropoller (mezarlıklar) var. En üst noktada yer alan ve tanrıça Athena’ya adanmış tapınak MÖ 525 yıllarına tarihleniyor. Agora, güney yamaçlarında teras üzerinde yer alıyor. Kuzey stoası iki katlı, güney stoası dört katlı. Assos tiyatrosu yaklaşık 5000 kişi kapasiteye sahip. Aktif olduğu zamanlarda Assos, bulunduğu bölgedeki tek büyük limana sahip olduğu için geçen gemiler sayesinde zengin olmuştu. Antik Çağ’ın büyük düşünürlerinden Aristo’nun bu kentte üç yıl yaşamış ve felsefe okulu kurmuş olması nedeniyle felsefe tarihi açısından da önem taşır.
15- Aşıklı Höyük, Aksaray.
Kapadokya bölgesinin ilk yerleşimi olarak bilinen Aşıklı Höyük, günümüzden yaklaşık 10.500 yıl önce, avcı-toplayıcı olarak yaşayan insanların bu bölgeye yerleşmesiyle kurulmuştu. 1.000 yıldan fazla bir süre boyunca iskan gören yerleşim, bitkilerin ve hayvanların evcilleştirildiği bir köy olma özelliğini taşıyor. Aşıklı Höyük’e gittiğinizde, binlerce yıl önce yapılmış evlerin kopyalarının içine girebilir ve kazı alanını gezerek detaylıca bilgi alabilirsiniz.
16- Blaundus Antik Kenti, Uşak.
Uşak iline 40 km uzaklıktaki Ulubey ilçesinde yer alıyor. Büyük İskender’in Anadolu Seferleri’nden sonra Makedonya’dan gelenler tarafından kurulmuş ve şehir halkının kendilerine Makedonyalı Blaundus adının verdiği söyleniyor. Kent, Büyük İskender’den sonra Bergama Krallığına ardından da Roma İmparatorluğuna bağlanmıştı. Derin vadilerle çevrili bir yarımada üzerinde yer alan kentin önemli yapıları arasında kale, tapınaklar, tiyatro, stadyum ve kaya mezarları bulunuyor.
17- Dara Antik Kenti, Mardin.
Mardin’in 30 km güneydoğusunda bulunan Oğuz köyünde yer alıyor. Tarihte Yukarı Mezopotamya’nın en önemli yerleşim yerlerinden birisi olan Dara, İmparator Anastasius‘un (491-518) girişimleriyle 505 yılında, Doğu Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını Sasanilere karşı korumak için askeri amaçlı bir garnizon kenti olarak kurulmuştur. Kaya içine oyulan yapılardan oluşan ve geniş bir alana yayılan kentin çevresi 4 kilometrelik bir surla korunmuştur. İç kale, kentin kuzeyinde ve 50 metre yüksekliğindeki tepenin üst düzlüğünde bulunuyor. Kent içinde kilise, saray, çarşı, zindan, tophane ve su bendi günümüze ulaşan kalıntılar arasında. Ayrıca köyün etrafında tarihleri Geç Roma Dönemi’ne kadar giden mağara evlere rastlanmakta.
18- Derinkuyu Yeraltı Şehri, Nevşehir.
Yaklaşık 60 metrelik bir derinliğe sahip ve besi hayvanı ve yiyecek depoları ile birlikte 20.000 kadar insanı barındıracak kadar büyük. Türkiye’nin kazılan en büyük yeraltı şehri ve Kapadokya’da bulunan çeşitli yer altı komplekslerinden biri. Şehrin en az Hitit zamanlarına kadar tarihlendiği düşünülüyor (MÖ 1900-1200). Kazılar sırasında Hitit tarzı mühürler bulundu ve bölgede aslan heykeli gibi Hitit kalıntıları ortaya çıktı. MÖ 1200’de Hitit İmparatorluğu’nun Trak işgalciler tarafından tahrip edildiği saldırılarda yeraltı odalarının sığınak olarak kullanılmış olması mümkün. Daha sonra kompleksler diğer uygarlıklar tarafından genişletildi. Misyoner okullarının, kiliselerin ve şarap mahzenlerinin varlığı, onların Hıristiyan topluluklar tarafından kullanıldığına işaret ediyor.
19- Didyma Antik Kenti, Aydın.
Didim merkezde bulunan Didyma, antik dünyanın sayılı bilicilik (kehanet) merkezlerinden biriydi. Miletos’a kutsal yolla bağlı bulunan kentin hazinesi sayılan Apollon Tapınağı, o zamanki adıyla Didymaion, MÖ 560’ta inşa edildi. Uzun süre Brankhidler adı verilen aile tarafından yönetilen tapınak MÖ 494’te Pers saldırıları sırasında yerle bir oldu. Büyük İskender MÖ 334’te Miletos’u aldıktan sonra kehanet merkezinin yönetimi Miletos kentine verildi ve yıkılan tapınağın temelleri üzerine, İon dünyasının en büyük tapınaklarından birinin yapımına başlandı, ancak ölçüleri çok büyük tutulan tapınağın yapımı tamamlanamadı.
20- Efes Antik Kenti, İzmir.
MÖ 5. binyıla kadar giden tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında her zaman önemli rol oynayan Efes Antik Kenti, antik dünyanın en önemli merkezlerinden biriydi. Asya ve Avrupa arasında bir geçiş güzergahı ve önemli bir liman kentiydi. Konumu ile çağının en önemli politik ve ticaret merkeziydi. Helenistik ve Roma dönemlerinde en ihtişamlı zamanlarını yaşayan Efes, Roma İmparatoru Augustus zamanında, Asya Eyaleti’nin başkenti olmuş ve nüfusu 200.000 kişiyi aşmıştı. Bu dönemde her yer mermerden yapılmış anıtsal yapılarla donatıldı. Efes Antik Kenti’nin günümüze ulaşmış en ilgi çeken yapılarından biri hem kütüphane, hem de mezar anıtı görevini üstlenen Celsius Kütüphanesi. 106 yılında Efes valisi olan Celsius ölünce, oğlu kütüphaneyi babasının adına mezar anıtı olarak yaptırmıştı.
21- Gordion, Ankara.
Frig Krallığı’nın politik ve kültürel başkenti Gordion, Ankara’nın Polatlı ilçesine bağlı Yassıhöyük’te bulunuyor. İlk yerleşim izleri Erken Bronz Çağı’na (MÖ 3000) kadar uzanan kent, antik dünyanın başlıca merkezlerinden biriydi. Adını Frigler’in kralı Gordias’dan alan kentin, en güçlü zamanını efsanevi Kral Midas zamanında yaşadığı düşünülüyor. Höyüğün hemen doğusunda yer alan Gordion Tümülüsleri ise antik dünyanın en önemli nekropollerinden birisi. 53 metre yüksekliğiyle Anadolu’nun en büyük ikinci tümülüsü olan Midas Tümülüsü burada yer alıyor. Midas Tümülüsü olarak bilinmesine rağmen, bu yapının Gordion kentinin kurucusu ve Midas’ın babası Gordias’a ait olduğu düşünülüyor. Mezar odası neredeyse üç bin yıllık ağaç gövdelerinden oluşuyor. Aynı zamanda Büyük İskenderin, Pers ordusunun üzerine gitmeden önce büyük ihtimalle Gordion’da konakladığı düşünülüyor. Meşhur Gordion düğümünün de bu ziyaret esnasında kesildiği söylenmekte.
22- Göbeklitepe, Şanlıurfa.
Şanlıurfa’da yer alan ve 12.000 yıllık anıtsal mimarisiyle göz kamaştıran Göbeklitepe. Henüz tarım yapmaya başlamamış avcı toplayıcı insan gruplarının inşa ettiği Göbeklitepe’deki T biçimli dikilitaşların en büyüğünün ağırlığı 16 tonu aşıyor. Bu taşları yontmak ve yakındaki taş ocağından taşımak, çok sayıda insan ve hepsini doyuracak miktarda yiyecek gerektiren zorlu bir organizasyon gerektiriyor. Burada şimdiye kadar yapılan kazılarda bu insanların yerleşik bir hayat sürdüğüne dair bir kanıt bulunamadı. Bu yüzden Göbeklitepe’nin dönemsel bir toplanma ve şölen yeri olduğu düşünülüyor.
23- Hattuşa (Boğazköy) Ören Yeri, Çorum.
Mısır, Babil ve Mitanni gibi Eski Doğu’nun büyük güçlerinden biri olan Hititler, yaklaşık MÖ 1200 yıllarına kadar Anadolu’nun büyük bir kısmına hükmetmişlerdi. Bu imparatorluğun başkenti Hattuşa, Çorum’un 82 kilometre güneybatısında, Boğazkale ilçesinde. Hattuşa’nın en büyük ve en etkileyici kutsal mekanı, şehrin dışında yer alan, yüksek kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı. Tapınakta 90’dan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiş.
24- Hierapolis Antik Kenti, Denizli.
Pamukkale Travertenlerin hemen yanında tüm görkemiyle ayakta duran Hierapolis Antik Kenti’nin kalıntılarının büyük bölümü Roma dönemine tarihleniyor. Bu dönemde Hierapolis bir termal sağlık merkezi gibi görev yapmış ve şifalı olduğuna inanılan kaynakları binlerce yıl boyunca Anadolu’nun farklı yerlerinden gelip sağlık ve güzellik arayan kişiler tarafından ziyaret edilmişti. Buradaki Roma Hamamı, günümüzde arkeoloji müzesi olarak kullanılıyor. Hierapolis ve yakın çevresindeki kazılarda ortaya çıkarılan heykeller ve diğer kalıntıları burada görebilirsiniz. Antik tiyatro, tapınaklar, anıtsal çeşmeler, mezarlar, agora ve gymnasium gibi yapıları da hala ayakta. Hierapolis, Hristiyanlık açısından da kutsal bir yerleşim. Bu kutsallığın en önemli nedeni İsa’nın 12 havarisinden birisi olan Phillippus’un burada öldürülmüş olması ve mezarının da burada bulunması.
25- Kaymaklı Yeraltı Şehri, Nevşehir.
Bu ilginç yeraltı şehri, Nevşehir’e 20 km. mesafede bulunan Kaymaklı kasabasında yer alıyor. Sekiz katlı yapının ilk katı erken döneme tarihleniyor. Roma ve Bizans dönemlerinde de diğer alanların oyularak genişletilmesi suretiyle yeraltı şehri haline dönüştürülmüş. Bugün dört katı ziyarete açık olan ve tüf kayalara oyulmuş bu yeraltı şehri, belli bir topluluğun geçici olarak yaşayabilmesi için gerekli barınma şartlarına sahipti. Dar koridorlarla birbirlerine bağlanan oda ve salonlar, şarap depoları, su mahzenleri, mutfak ve erzak depoları, havalandırma bacaları, su kuyuları, kilise ve dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önlemek için kapıyı içten kapatan büyük sürgü taşları bulunuyor. Söz konusu yapı, Türkiye’nin her yıl en çok ziyaretçi çeken alanları arasında yer alıyor.
26- Kaunos Antik Kenti, Muğla.
Kaya mezarlarıyla ünlü olan Kaunos Antik Kenti, ticari açıdan önemli bir liman kentiyken zamanla denizin alüvyonlarla dolmasıyla liman özelliğini kaybetmiş. Kentin kalbini oluşturan akropol 152 metre yükseklikteki tepeye kurulu. 33 oturma sırası bulunan tiyatro akropolün eteğinde bulunuyor. Tiyatronun batı yönündeki yapı kalıntılarından biri bazilika tipi kiliseye ait, kentteki diğer kalıntıları ise Roma hamamı ve tapınaktan geri kalanlar oluşturuyor. Dalyan’dan da görülebilen kaya mezarları MÖ IV. yüzyılda yapılmış, daha sonraları Roma döneminde de kullanılmış. İskeleden görülebilen kayalara oyulmuş kovuklar, Kaunos’a yük taşımak için antik limana yanaşan gemilere fener görevi gören dev ateşlerin yakıldığı yerlerdir. Tarihin babası Heredot’a göre Kaunoslular Karia’nın yerli halkındandı ama kendilerini Giritli sayıyorlardı. Coğrafyacı Strabon da Kaunos’un tersanesinin ve ağzı kapanabilen bir limanının bulunduğunu yazıyor. Kentin limanı akropolün aşağısındaki Sülüklü Göl’dü. O zaman deniz Kaunos’un akropolüne kadar gelmekteydi.
27- Kibyra Antik Kenti, Burdur.
Miliaslı kolonistlerce MÖ 300’lerde Pisidia-Karya-Frigya ve Likya arasında, bugünkü Gölhisar ilçesinde kurulmuş köklü bir devlet geleneğine sahip Kibyra Antik Kenti, stadyumu, meclis binası, agorası ile oldukça önemli bir antik kent. MÖ 1. yüzyıldan itibaren stadyumunda gladyatörlere gösteri yaptırılan antik kentteki kazılarda üzerinde gösteri dövüşlerinin canlandırıldığı çok sayıda gladyatör frizleri bulundu. “Gladyatörler kenti” olarak da bilinen kentin stadyumuna doğru nekropol alanından geçen anıtsal bir yol üzerinde gladyatörlere ait mezarlar bulunuyor.
28- Knidos Antik Kenti, Muğla.
Datça ilçesinde bulunan bir antik kent, bilime, sanata önem vermesi ve bu alanda önemli insanlar yetiştirmesi açısından önemli. Astronomi ve matematik alanında ünlü bilim insanı Eudoksus, tıp bilim insanı Euryphon, ressam Polygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos’ın Knidoslu olduğu düşünülüyor. Ayrıca şehir yönetimi Pers’lerin istilasından korktukları için yarım adayı tamamen ada haline getirmek isteyip başarısızlıkla sonuçlanan bir projeye kalkışmıştı. Günümüzde bu antik kentte görülecek yapılar arasında, yuvarlak tapınak, Dionysos Stoası ve Tapınağı, Apollon tapınağı, Bolukrates Çeşmesi ve yaklaşık 5.000 kapasiteli küçük tiyatrosu yer alıyor.
29- Laodikeia Antik Kenti, Denizli.
Helenistik kentin MÖ 3. yüzyılın ortalarında Seleukos Kralı II. Antiokhos tarafından karısı Laodike adına kurulduğu söyleniyor. MÖ 130-129 yılında ise bölge tamamen Roma’ya (önce Cumhuriyet, sonra İmparatorluk) bağlanmış. Hıristiyanlığın ilk 7 kilisesinden birine sahip olan kent, Erken Bizans Dönemi’nde metropol seviyesinde dini bir merkez haline gelmiş. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan kentin önemli ve günümüze kadar gelebilen yapıları içinde; Anadolu’nun en büyük stadyumu, 2 tiyatrosu, 4 hamam kompleksi, 5 agorası, 5 nymphaeumu, 2 anıtsal giriş kapısı, Bouleuterionu, tapınakları, Peristylli evleri, Latrina, kiliseleri ve anıtsal caddeleri sayılabilir. Kentin dört tarafını ise nekropol alanları çeviriyor.
30- Magnesia ad Maeandrum, Aydın.
Magnesia, gönül rızası ile Büyük İskender’le birleşene kadar (MÖ 334) Perslerin yönetiminde, daha sonra da onun komutanları tarafından kurulan Helenistik dönem krallıklarından, önce Seleukos krallığının (MÖ 240), daha sonra da Bergama krallığının (MÖ 189) hâkimiyetindeydi. Bu yıllar kentin en görkemli dönemleriydi. Kent, Priene, Ephesos, Tralleis üçgeni arasında ticari ve stratejik açıdan önemli bir konumda kalıyor. MÖ 133 yılında Bergama krallığının vesayet yoluyla Roma imparatorluğuna bağlanmasıyla Magnesia da Anadolu’daki Roma kentlerinden biri haline gelmiş. Kentin baş tanrıçası Artemis’e adanan Artemis Tapınağı ve kutsal alanı, Helenistik dünyanın en güzel örneklerinden biri. Kent, aynı zamanda dünyanın en büyük stadionuna ev sahipliği yapıyor. Agorası, Pausanias’ın “Ionik Agora” olarak tanımladığı örneklerin başında geliyor. Çarşı bazilikası, kiliselere öncülük eden planın en erken örneklerinden biri.
31- Metropolis Antik Kenti, İzmir.
Ana tanrıça kenti anlamına gelen Metropolis’te ilk yerleşim izleri günümüzden 5000 yıl önceye, Erken Tunç Çağı’na dayanıyor. Helenistik dönemde Tiyatro, Stoa, Bouleuterion (Meclis Binası) gibi anıtsal kamu binaları inşa edildi ve kent surlarla çevrildi. Roma döneminde de kent gelişimini sürdürdü. İzmir-Efes yolu üzerinde olmasından dolayı, ticaret ve gümrük en önemli gelir kaynağı haline geldi. MS 1. yüzyılda yaşamış coğrafyacı Strabon’a göre, Metropolis’in şarabı çok ünlüydü. Bu dönemde, imparatorluk geleneğine uygun zengin evleri, atölyeler, dükkanlar, Hamam ve Gymnasium yapıları inşa edildi. Bizans döneminde Piskoposluk Merkezi olan kent, imparatorluğun durumuyla bağlantılı olarak gerilemeye başladı. 14. yüzyılda, Türk akınlarına karşı yapılan kale, antik yapıların üzerinde yer alır. 15. yüzyıldan sonra ise yerleşim terk edilmiş ve Torbalı Ovası’na taşınmıştır.
32- Miletos Antik Kenti, Aydın.
Milet, Söke ilçesi sınırları içerisinde yer alıyor. Milet kuruluşunda bir liman kenti olmakla beraber, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla liman doldurulduğu için bugün denizden daha içeride bulunuyor. Milet’in ticari ve kültürel yönden yaşadığı altın çağ; MÖ 494 yılındaki Lade Savaşı’nın ardından kentin Perslerin eline geçmesi ile son buluyor. Kentte bulunan yapılar arasında 15.000 kişilik kapasitesi olan Roma tiyatrosu, MS 1. yüzyılda inşa edilmiş Roma hamamları, ana dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, MS 1. yüzyıla ait Ionik Stoa, Capito hamamları, Gymnasium, 2. yüzyılda inşa edilen Bouleterion, 164×196 m. boyutlarındaki Güney Agora, MS 2. yüzyılda yapılan Faustina Hamamı yer alıyor. Bugün tiyatronun üçüncü katı yerinde, Bizans ve Osmanlılar zamanında kullanılmış bir kalenin kalıntıları yükseliyor.
33- Myra Antik Kenti, Antalya.
Demre İlçe merkezinde ve civarında yer alan Myra Antik Kenti’nin denizle bağlantısı, Myros Nehri’nin (Demre Çayı) batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile sağlanmaktaydı. Kanalın diğer yanında yer alan Antik Andriake Limanı’ndan da bölgenin deniz ulaşımı ve ticareti yürütülmekteydi. Myra Antik Kenti özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlü. Kaya mezarları, Likçe yazıtları ve sikkeler, Myra’nın en azından MÖ. 5. yüzyıldan itibaren varlığını sürdürdüğünü gösteriyor. Strabon’un verdiği bilgiye göre Likya Birliğinin altı büyük kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılıyor. MS 2. yüzyıl Myra’nın büyük bir gelişmeye sahne olduğu dönemdi. Likya Birliğinin Metropolisi olan şehirde, Likyalı zengin kişilerin yardımları ile birçok yapı inşa edilmiş ve onarılmıştı. Bizans Döneminde ise Myra, dini yönden olduğu kadar idari yönden de önde gelen şehirlerden biri olmuştu.
34- Nemrut, Adıyaman.
Nemrut Dağı’ndaki Hierothesion, Kommagene Krallığı’nın (MÖ 109-MS 72) en parlak döneminde hükümdar olan Kral I. Antiochos (MÖ 69–32) döneminde inşa edilmiş. Merkezde bir tümülüs ve onu doğu, batı ve kuzey yönlerde çevreleyen üç teras bulunuyor. Doğu ve batı teraslarında Antiochos ile tanrı-tanrıça heykellerinin yanı sıra aslan ve kartal heykelleri konumlanmış. Batı terasında eşsiz bir aslanlı horoskop yer alıyor. Heykeller Helenistik, Pers sanatı ve Kommagene ülkesinin özgün sanatı harmanlanarak yontulmuş.
35- Olympos Antik Kenti, Antalya.
Kesin kuruluş tarihi bilinmese de, MÖ 167–168 yılarında basılan Likya Birlik sikkelerinde adı geçen Olympos, Likya Birliği’nde üç oy hakkına sahip altı şehirden biriydi. Kentin günümüze ulaşmış kalıntılarının çoğu orman içinde ağaç ve çalılarla örtülü olup Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine ait. Antik dönemde kenti ikiye bölen nehir yatağı bir kanal içine alınarak her iki yakası da iskele olarak kullanılmış ve köprü ile birbirine bağlanmıştı. Bugün köprünün bir ayağı hala yerinde duruyor. Nehir ağzına yakın bir yerde küçük ve dik akropolde geç dönemlerden kalan yapı kalıntıları yer alıyor. Irmağın güney kıyısındaki Hellenistik temelli ve Roma onarımlı küçük tiyatro oldukça harap durumda olsa da, girişin bir yanı iyi korunmuş.
36- Patara Antik Kenti, Antalya.
Fethiye-Kalkan arasında Xanthos vadisinin güneybatı ucunda bugünkü Ovagelemiş Köyünde yer alıyor. Likya’nın en önemli ve en eski şehirlerinden biridir. Şehrin günümüz kalıntılarına giriş, MS 100 yıllarına tarihlendirilen görkemli ve çok iyi korunmuş Roma zafer takından yapılmakta. Takın batısındaki tepenin yamaçlarında, Likya tipi lahitlerin bulunduğu mezarlık alanı uzanır. Kentin en güney ucundaki tiyatronun depremden sonra MS 147 yılında yeniden inşa edildiği yazıtlardan anlaşılıyor. Şehrin diğer kalıntıları arasında Vespasian Hamamı, Korinth Tapınağı, ana cadde, liman ve tahıl ambarı sayılabilir.
37- Pergamon Antik Kenti, İzmir.
Kale Dağı’nın tepesindeki Pergamon Antik Kenti, anıtsal mimarisiyle Helenistik dönem şehir planlamacılığının en iyi örneklerinden birini temsil ediyor. Athena Tapınağı, Trajan Tapınağı, Helenistik dönemin en dik tiyatro yapısı, kütüphane, Heroon, Zeus Sunağı, Dionysos Tapınağı, agora ve gymnasion yapıları bu planlama sisteminin ve dönem mimarisinin en seçkin örnekleri arasında. Helenistik Bergama Krallığının başkenti olan kent, aynı zamanda önemli bir eğitim merkeziydi.
38- Perge Antik Kenti, Antalya.
Hitit Dönemi’nde varlığını sürdürdüğüne inanılan ve “Parha” diye bilinen kent, Roma Dönemi’nde Anadolu’nun en düzenli kentlerinden biri olmuştu. Mimarisi ve mermer heykeltıraşlığı ile ünlü olan antik kentte yapılan kazılarda ortaya çıkarılan heykeller Antalya Müzesi’ni en önemli heykel müzelerinden biri haline getirdi. Perge şehir planının esasını biri doğu-batı, diğeri ise kuzey-güney yönünde uzanan iki ana cadde oluşturuyor. 15.000 izleyici kapasiteli tiyatro oldukça iyi korunmuş durumda. Oturma yerlerinin karşısında yer alan özenle dekore edilmiş iki katlı sahne binası MS 2. yüzyılda inşa edildi. Kentin antik çağdaki görkemini yansıtan diğer yapılar arasında dikdörtgen planlı agora, yüksek kuleler, anıtsal çeşmeler, hamamlar ve sütunlu caddeler yer alıyor.
39- Phaselis Antik Kenti, Antalya.
MÖ 7. yüzyılda Rodoslu kolonistlerce kurulduğu söylenen Phaselis Antik Kenti, günümüzde Antalya Kemer yakınlarında bulunuyor. Bazen Likya bazen Pamfilya bölgesi şehri olarak gösterilen ve üç limana sahip olan kent, gerçekte her iki bölgenin sınırları arasında da yer alıyordu. Günümüze ulaşan kalıntılar çoğunlukla Roma ve Bizans dönemine ait. Bunlar şehrin ana aksını oluşturan ve Kuzey-Güney limanlarını birleştiren ana caddenin iki yanında sıralanıyor. Cadde, agora ile tiyatro arasında genişleyerek küçük bir meydan oluşturuyor. Meydanın güneydoğu köşesinde basamaklar tiyatro ve Akropole ulaşımı sağlıyor. Kentin tiyatrosu küçük boyutlu tipik bir Helenistik dönem tiyatrosu. Kuzey limanı arkasındaki yamaç ise şehrin mezarlık alanı. Günümüze ulaşan en anıtsal yapı su kemerleri. Şehrin diğer iki önemli kalıntısı ise şehir meydanındaki biri küçük diğeri büyük iki hamam kalıntısı.
40- Priene Antik Kenti, Aydın.
Priene, Samsun Dağı’nın güney yamacında, Söke ilçesinin 15 km güneybatısına kurulmuş önemli antik kentlerden biri. 370 metre yükseklikteki sarp bir kaya üzerine kurulması, kente saldırılara karşı savunmada avantaj sağlamış. Priene hakkındaki ilk bilgilere ise antik kaynaklarda MÖ 7. yüzyıl ortalarında rastlanılıyor. Athena Tapınağı kentin en eski ve en görkemli tapınağı. Bu tapınak aynı zamanda dünyanın yedi harikasından biri olan Bodrum’daki Halikarnas Mozolesi’nin de mimarı olan dünyaca ünlü Pythius tarafından MÖ 4. ve 2. yüzyıllar arasında inşaa edildi.
41- Sagalassos Antik Kenti, Burdur.
Burdur’un Ağlasun ilçesinde bulunan Sagalassos Antik Kenti, antik dönemde Pisidia olarak bilinen bölgede yer alıyor. İlk yerleşim izleri günümüzden 12.000 yıl öncesine kadar gittiği Sagalassos Antik Kenti, orijinal yapı taşlarının neredeyse tamamının bulunabildiği anıtsal yapıları ile iyi korunarak günümüze kadar ulaşabilmiş. 1000 yıllık seramik üretimi ile Sagalassos, antik dönemlerdeki en uzun süre seramik üretimi yapan merkezlerden biriydi. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan antik kentin en göze çarpan yapılarından biri tiyatrosu ve Antoninler Çeşmesi. Antoninler Çeşmesi MS. 161-180 yılları arasında Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında yapılmış ve tanrı Dionysos’a ithaf edilmişti. Kent, MÖ 333 yılında kanlı bir savaşla Büyük İskender’in eline geçti. Sonrasında, önce Seleukosların, sonra Bergama Krallığı’nın, Roma Cumhuriyeti’nin, Galat Kralı Amyntas’ın eline geçti. İmparator Augustus sayesinde tekrar Roma İmparatorluğu’na katıldı.
42- Sardes Antik Kenti, Manisa.
Lidya Devleti’nin başkenti olan Sardes Antik Kenti, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir yerleşim merkeziydi. Tarihte devlet güvencesinde paranın ilk basıldığı yer olarak bilinen Lidya döneminin Sardes Kenti, tarım, hayvancılık, ticaret ve Paktolos (Sart ) Çayı’nda yapılan altın madenciliği sayesinde zengin bir kent olmuştu. MÖ 7. yüzyıldan başlayarak MS 7. yüzyıl erken Bizans dönemine kadar süren 14 yüzyıl boyunca Sardes gerek ulaşım, gerekse idari ve ticari bakımdan önemli bir kentti. Günümüzde ayaktaki yapıları Sinagog ile Gymnasion’dan oluşuyor. Sinagog MS 3. yüzyılda inşa edilmiş bir yapı. Gymnasion ise Sinagog’un hemen yanında yer alıyor. Gymnasion’un süslü doğu cephesinin MS 3. yüzyılın başında inşa edildiği anlaşılıyor. Bu iki yapının kenarı boyunca uzanan kemerli dükkanlar Bizans Dönemi’ne tarihleniyor.
43- Side Antik Kenti, Antalya.
Antalya’nın Manavgat ilçesinde, Pamphylia’da yer alan önemli kentlerden olan Side Antik Kenti’nin geçmişinin Geç Hitit Dönemi’ne kadar uzandığı tahmin ediliyor. Antik dönemde ulaşımın büyük oranda denizden sağlanması ve ticaretin deniz ulaşımına bağlı olması, şehrin gelişiminde ve yaşamında önemli rol oynuyordu. Side, MÖ 6. yüzyılın ilk yarısında Lidyalıların, MÖ 547-546’da da Perslerin egemenliğine girdi. Pers yönetiminde gelişen kent, MÖ 334’te Büyük İskender’e teslim oldu. İskender’in ölümünden sonra Antigonus’un (323-304), Ptolemaioslar’ın (301-215) ve MÖ 215’ten sonra da Suriye Krallığı’nın kontrolü altına girdi.
44- Soli Pompeiopolis, Mersin.
Mersin’in Mezitli ilçesindeki Viranşehir mahallesinde bulunan ve MÖ 700’lü yıllarda Rodoslu koloniciler tarafından kurulan Soloi Antik Kenti, Kilikya tarihinin önemli liman kentlerinden biri. Helenistik dönemde Seleukos egemenliğinde olan ve parlak bir dönem yaşayan kent, MÖ 1. yüzyılda yönetimin zayıflamasıyla korsan yağmalarına maruz kalarak zayıfladı. MÖ 78 yılında Pompeius kumandasındaki Roma İmparatorluğu ordusunun eline geçti. Grekçe Soloi , Latince Soli olarak kullanılan ve “Güneş” anlamına gelen kentin adı, bu olaydan sonra Pompeiopolis (Pompeius’un kenti) olarak değiştirildi. 3 bin yıllık antik kent, bugüne kadar ortaya çıkarılan liman, sütunlu cadde, tiyatro, Roma hamamı, kent duvarları, nekropol, su kemeri gibi yapılarıyla dönemin parlak şehirlerden biri olarak dikkat çekiyor.
45- Stratonikeia Antik Kenti, Muğla.
Bünyesinde bulunan gladyatör okulu nedeniyle Gladyatörler Şehri olarak adlandırılan antik kent, kapladığı 7 kilometrelik alanla dünyanın en büyük mermer kentleri arasında gösteriliyor. Antik Çağ, Bizans, Beylikler, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait geniş yelpazede kalıntılara sahip olan antik kentte günümüze en sağlam ulaşan yapılar arasında Selçuklu hamamı ve Osmanlı dönemine ait Şaban Ağa Camisi bulunuyor. MÖ 3. yüzyılda kurulan antik kente, Seleukos kralı I. Antiokhos tarafından karısı Stratonike’nin adı verilmişti. Hellenistik Dönem boyunca, Seleukos, Ptolemaios, Makedonyalılar, Rodos ve Roma arasında el değiştiren Stratonikeia, MÖ. 130/129 yılında tamamen Roma’ya bağlanmıştı. Antik çağ coğrafyacısı ve gezgini Strabon’a göre kent, çok güzel yapılarla donatılmıştı.
46- Termessos Antik Kenti, Antalya.
Termessos Antik Kenti, denizden ortalama 200 metre yükseklikte, Antalya dağları çevresindeki travertenlerden 1665 metre yükseklikte, Güllük Dağı’nın tepesinde doğal bir platform üzerine kuruldu. Kent, Anadolu’nun en eski halklarından Luvi’lerin soyundan gelme Solym’ler tarafından kuruldu. Büyük İskender, MÖ 333’de kenti kuşattı ve Termesoslular güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmedi. İskender’in ölümünden sonra kent Ptolemaioslar tarafından alındı. MÖ 189 yılında komşu şehir İsinda’yı zapt eden Termessoslular, İsinda halkının şikâyeti üzerine Anadolu’daki Roma kuvvetlerinin komutanı Manlius Vulso tarafından cezalandırıldı. MÖ 71’de, Roma ile ‘dostluk ve ittifak’ içinde olan Termessos’un işlerinde bağımsız olduğu ve kendi kanunlarını kendileri yapacakları konusu da Roma Senatosu’nda tarafından kabul edildi.
47- Tripolis Antik Kenti, Denizli.
Kaynaklarda Tripolis’in ilk adının Apollonia olduğu, daha sonra Geç Helenistik Dönemde Tripolis olarak adlandırıldığı ve ilk kuruluşunun Lidya Devleti zamanında olduğuna ilişkin bilgiler yer alıyor. Kent altın çağını Roma döneminde yaşadı. MS 2. yüzyılda kentte yeni bir yapılanmaya gidildi ve şehir kapıları, caddeler, hamamlar, stadyum, tiyatro ve meclis binası gibi kamu binaları yaptırıldı. Tripolis Antik Kenti’nde günümüze ulaşan yapıların çoğu da Roma dönemi yapısı. Bölgenin aktif fay hatlarına yakınlığı, bunun bir sonucu olarak sık yaşanan depremler, şehrin zamanla önemini yitirmesine sebep oldu. MÖ 2. yüzyıldan itibaren birçok deprem ve savaşa tanıklık ettiği için defalarca tahrip olan Tripolis Antik Kenti, Geç Roma ve Bizans döneminde sur ile çevrildi. Eğimli arazide kurulan kentin surları yer yer burçlarla, gözetleme kuleleri ve kalın duvarlarla desteklendi.
48- Troya, Çanakkale.
Troya, Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarında geçmesi nedeniyle dünyanın en önemli antik kentleri arasında sayılıyor. Troya’da yapılan kazılarda 9 kültür katı tespit edildi. MÖ 2500-2300 yıllarına tarihlenen Troya II kültür katına ait en dikkat çekici buluntular, Megaron denilen ev örneklerinin temelleri ile Schliemann’ın Priamos’un hazinesi diye adlandırdığı ve Rusya’da Puşkin müzesinde olan buluntu grubu. MÖ 1700-1000 yıllarına tarihlenen ve Troya VI-VII dönemleri genelde Homeros’un Troyası ile özdeşleştirilir. Hellenistik ve Roma Dönemlerini kapsayan Troya VIII. ve IX. katmanlardan günümüze kalanlar ise hamam, odeion, tiyatro, bouleterion gibi mekanlar. Antik kentin ünlenmesine neden olan ve hakkında çok sayıda film ve dizi çekilmesine neden olan olay, Homeros’un destanlarında da geçen Troia Savaşı’ydı.
49- Uzuncaburç (Diocaesarea-Olba) Antik Kenti, Mersin.
Helenistik dönemde merkezi Uzuncaburç’un 4 kilometre doğusundaki Olba Territoriumu’nun ibadet merkezi olan bugünkü Uzuncaburç yerleşim yeri, MS 72 yılında Roma İmparatoru Vespesianus zamanında Olba’dan ayrılarak Diokaesareia (Tanrı-İmparator Kenti) adıyla özerk, kendi adına para basan kent durumuna gelmişti. Bizans döneminin ardından Türklerin buraya şehrin sembolü olan yüksek burcun (Helenistik Kule) ismini vermesiyle “Uzuncaburç” olarak anıldı. Antik kentin en erken yapılarından biri ve belki de tarihsel olarak en önemlisi Zeus Olbios Tapınağı. I. Seleukos Nikator tarafından yaptırıldığı düşünülen tapınak, Anadolu’nun dört bir yanı Korinth tarzında tek sıra 36 sütunla çevrili, peripteros planlı, en eski tapınaklarından biri olarak sanat tarihinde önemli bir yere sahip. Tapınağın yanı sıra beş katlı, konut ve savunma kulesi formundaki kule ve yaklaşık 17 m uzunluğundaki anıt mezar Helenistik döneme ait. Sütunlu cadde, tiyatro, anıtsal giriş kapıları (propylon), anıtsal çeşme binası (nymphaeum), Tyche Tapınağı da Roma döneminden kalma dikkat çeken yapılardan.
50- Xanthos, Antalya.
Antik dönemde Likya Birliği’nin idari merkezi olarak bilinen Xanthos’un ismi Likya dilinde yazılmış kitabelerde ARNNA şeklinde geçiyor. Kent, MÖ 545–546 yıllarında Pers kumandanı Harpagos tarafından kuşatıldı. Xanthoslular direnmelerine rağmen çaresiz duruma düştüklerinde, kadın ve çocuklarını öldürüp şehri ateşe vererek şehri Harpagos’a bırakırlar. MÖ 475–450 arasında bu kez yangın felaketi ile karşılaştı. MÖ 334 yılında Büyük İskender şehri aldı. İskender’in ölümünün ardından Xanthos, MÖ 309’dan itibaren Mısır Hanedanı Ptolemaios’ların, ardından birçok Likya şehri gibi Suriye Kralı III. Antiochos’un egemenliğine girdi. MÖ 2. yüzyılda Likya Birliğinin başkenti olan Xanthos, MÖ 42 yılında bu kez Romalı Brutus tarafından yerle bir edilmiş, ancak ardından İmparator. Marcus Antonius’un gayretleriyle yeniden imar gördü. MS. 1. yüzyılda Roma egemenliği altındaki Xanthos’ta İmparator Vespasianus adına tak yaptırıldı ve günümüze kalmış Roma yapılarının çoğu bu dönemde inşa edildi. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan Xanthos, bu dönemde birçok yeni yapıya kavuştu. 7. yüzyıl sonrası Arap akınları şehrin önemini yitirmesine sebep oldu.
BONUS
HASANKEYF
Eğer tüm bu antik kentler arasında bir sıralama yapılacak olsaydı, belki de ilk sıraya Hasankeyf yazılmalıydı. Hasankeyf’i de içine alan Dicle Vadisi, UNESCO’nun 10 adet Dünya Mirası Listesi kriterinden, 9 tanesini kapsayan dünyadaki tek yer. Ancak günümüzde inşa edilen Ilısu Barajı sularının altına gömülmek üzere. Hasankeyf’in tarihi, buradaki en eski arkeolojik alan olan Hasankeyf Höyük ile 10 bin yıl öncesine dayanıyor. Etrafında günümüze kadar keşfedilen 550 kültürel ve tarihi varlık bulunuyor. Bölgede Pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdani, Mervani, Artuk, Eyyübi ve Osmanlı gibi yirmiden fazla kültürün izleri bulunuyor. Bu kültürlerin geride bıraktığı Yamaç Külliyesi, Dicle Köprüsü, Sultan Süleyman Camii, Büyük Saray, Deriki Kilisesi, Zeynel Bey Külliyesi, Şab Camii, Artuklu Köşkü, Kasımiye Köşkleri ve birçokları gibi sayısız tarihi eser her yıl yüz binlerce kişi tarafından ziyaret ediliyordu. Hasankeyf sadece kültürel değil, aynı zamanda çok önemli bir doğal mirasa sahip. Dicle Üniversitesi’nin araştırmasına göre, barajdan etkilenecek alanın sadece %5’i ekolojik olarak araştırılmış durumda. Baraj su tutmaya başladıktan sonra Hasankeyf, 2-3 yıl içinde tamamen suya gömülmüş olacak.
You must be logged in to post a comment Login