Türkiye’deki müzelerde sayısız arkeolojik eser sergileniyor. Hatta sergilenen eserlerden daha fazlası da depolarda bekletiliyor.
Peki eğer Türkiye’nin dört bir yanındaki müzelerdeki eserlerden bir seçki yapmanız gerekse hangi eserleri bu listeye koyardınız? Arkeofili’nin sosyal medya hesaplarına verdiğiniz cevaplardan yola çıkarak sizin için bu detaylı listeyi hazırladık.
1- Aşk şiiri tableti (İstanbul Arkeoloji Müzeleri)
Nippur (Niffar) Sümerce. Yeni Sümer (III. Ur Dönemi) MÖ. 2037-2029
Dünyanın bilinen en eski aşk şiiri olarak nitelenmektedir. Sümer inancına göre toprağın bereketini ve döl yatağının verimli olmasını sağlamak amacıyla kralın yılda bir kez bereket ve aşk tanrıçası İnanna yerine bir rahibe ile evlenmesi kutsal bir görevdi. Bu şiir, büyük olasılıkla kral Suşin için seçilmiş bir gelin tarafından, yeni yıl bayramını kutlama töreninde söylenmek üzere kaleme alınmıştı ve ziyafetlerde, şölenlerde müzik, şarkı ve dans eşliğinde söyleniyordu.
2- İskender Lahdi (İstanbul Arkeoloji Müzeleri)
MÖ 4. yüzyılın sonları. Taş lahdin üzerinde Büyük İskender’in alçak kabartmalı tasviri yer alıyor. Eser oldukça iyi korunmuş ve yüksek estetik başarısı göze çarpıyor. İskender Lahdi olarak anılmasına rağmen, İskender tarafından göreve getirilen ve MÖ 311 yılında ölen Sidon kralı Abdalonymus’a ait olduğu düşünülüyor.
3- Kadeş Barış Antlaşması (İstanbul Arkeoloji Müzeleri)
Tarihin bilinen ilk barış anlaşması olan Kadeş Anlaşması MÖ 13. yüzyılın iki büyük siyasi ve askeri gücü olan Hitit ve Mısır devletleri arasında yapılmıştı. Hitit Kralı III. Hattuşili ve Mısır Firavunu II. Ramses arasında yapılan bu anlaşmanın metnini içeren kil tablet 1906 yılında Boğazköy’de yapılan kazılarda bulundu.
Bu belgenin ortaya çıkmasından önce anlaşmanın yalnızca Mısır’da Karnak tapınağındaki bir stel üzerine Mısır hiyeroglifi ile yazılmış metni biliniyordu. Eşit koşullar altında imzalanan anlaşmanın metninde: “Mısır ülkesi kralı, büyük kral, kahraman Re-masesa-mai Amana’nın (II.Ramses’in çivi yazısında yazılışı), Hatti ülkesinin büyük kralı Hattuşili ile dostluklarının, kardeşliklerinin ve büyük krallıklarının devamı için yaptıkları anlaşmadır.” denilir.
Antlaşmanın maddelerine göre iki ülkeden birinde iç veya dış savaş çıkması durumunda diğeri ona yardım edecek ve kaçakları birbirine teslim edecekti.
4- Sidamara Lahdi (İstanbul Arkeoloji Müzeleri)
Roma dönemi, MS 3. yüzyılın 2. yarısı. İsmini bulunduğu yerden alan ve bağımsız veya özgün bir grup olarak ele alınan Sidamara Lahdi, 1875 yılında bulundu. Anadolu’da sıklıkla görülmesi sebebiyle Anadolu kökenli bir lahit tipi olduğu düşünülmektedir. Sidamara Lahdi, 32 tonluk ağırlığı ile bilinen en ağır lahit olma özelliğini taşıyor.
5- Büyük İskender büstü (İstanbul Arkeoloji Müzeleri)
Pergamon, Helenistik Dönem, MÖ. 2. Yüzyılın ilk yarısı. Baş, Pergamon’un aşağı agorasındaki kazılar sırasında bulundu ve oraya yukarı şehirdeki binaların birinden düşmüş olduğu düşünülüyor. Bazı arkeologlar, bu eserin Büyük Sunağın bir parçası olarak, Büyük İskender’e veya İskender tarzında yontulan bir tanrıya ya da kahramana ait olduğunu düşünüyor. Büyük Sunağın kabartmalarındaki diğer başlarda olduğu gibi heykeltıraş, saçlarının bir kısmını bitirilmemiş halde bırakmış. Başının omzuna doğru eğik duruşu ve çok hafif arkaya doğru atışıyla alnının ortasından çıkan saç tutamı, aynı bir aslanın yelesi gibidir ve her iki yandan düzensiz kıvrımlarla inmektedir. Bu Büyük İskender’e özgü bir saç tipidir.
6- Sappho büstü (İstanbul Arkeoloji Müzeleri)
Antik Yunan şairi Sappho’nun mermer büstü. Smyrna (İzmir). Roma Dönemi. Helenistik Döneme ait orijinalinin kopyası. Roma Dönemi portre örneklerinden olan Sappho Başı, Lesbos (Midilli) adasında doğmuş olan şair Sappho’ya ait. MÖ 7. yüzyıl ve 5. yüzyıl arasında birçok lirik şair yaşamıştır. Bu dönemin en tanınmış şairi olan Sappho’nun bir bütün halinde günümüze kadar ulaşan yalnızca bir şiiri bulunmakta ve bu şiir de Aphrodite’ye yazılmış bir ilahidir.
7- Marsyas heykeli (İstanbul Arkeoloji Müzeleri)
Kavalı ile Apollon’a meydan okuması sonucu, cezalandırılarak derisi yüzülen Frigyalı Satir. Tarsus. Roma Devri – Helenistik Dönem. MÖ. 3. yüzyıl eserinin kopyası. Marsyas’ın eziyeti, Helenistik sanatta acıma duygusunu gösteriyor. Marsyas, Dionysos’un arkadaşıydı; ünlü bir kaval çalgıcısı olarak, Apollon’dan daha iyi bir müzisyen olmasıyla böbürlendi. Tanrı ile müzik yarışmasında yenilince, İskit köle tarafından canlı bir şekilde derisinin yüzülmesine karar verildi. Ağacın gövdesine asıldı ve korkunç cezasını bekledi.
8- Oturan kadın heykelciği (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)
İri göğüsleri ve geniş kalçaları nedeniyle her zaman hem tarımla hem de doğurganlıkla ilişkilendirilen kadın figürininin, iki leoparın arasında oturur durumda tasvir edilmesi, onun güçlü bir kişilik olduğunu düşündürüyor. Bacakları arasındaki yuvarlak şeklin yeni doğmakta olan bir çocuğun başını veya saygın bir atanın kafatasını betimlemesi olası. Pişmiş topraktan yapılan eser Çatalhöyük’te bulundu ve MÖ 5750 yıllarına tarihleniyor.
9- İnandık Vazosu (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)
MÖ 17. yüzyıl. Hitit Devleti’nin Hanhana (İnandık Köyü/Çankırı) isimli yerleşiminde bulundu. Hitit rölyefli vazolarından en sağlam ve temsili olanı. Vazo üzerinde, evlilik sahnesi, bir sunak üzerinde sunular, oturan bir kadın tanrı ya da rahibe önünde yapılan libasyon, boğa kurbanı ve bir ziyafet kutlaması ve bununla ilgili hazırlıklar, akrobatlar, lir, saz ve tef ya da zil çalan müzisyenler betimlenmiş. Kalıpta dökülen kabartmaların frizlere yapıştırıldıkları anlaşılıyor. Bu kült vazosu, Hitit dini törenlerini anlamamız açısından önemli.
10- Üç Güzeller Heykeli (Antalya Müzesi)
MS 2. yüzyıl. Perge Antik Kenti. Heykellerden ikisi ileriye bakarken, ortadaki geriye dönük duruyor ve her biri birbirinin omzunu tutuyor. İki heykelin başı, her iki taraftaki kollar ve vücutlarının bazı parçaları eksik.
11- Atalante heykeli (Antalya Arkeoloji Müzesi)
Dans Eden Kadın Heykeli ya da Atalante Heykeli olarak biliniyor. MS 2. yüzyıl. Perge Antik Kenti. Siyah ve beyaz mermerin birlikte kullanılması ile yapılmış.
12- Yorgun Herakles heykeli (Antalya Arkeoloji Müzesi)
200 kilogram ağırlığındaki Yorgun Herakles heykelinin alt yarısı 1980 yılında Prof. Jale İnan tarafından Antalya Perge kazılarında bulunmuştu. Heykelin üst yarısı ise 1970’lerde Türkiye’den kaçırılarak ABD’ye götürülmüştü. Araştırmalar sonucunda heykelin ABD’de Boston Müzesi’nde sergilendiği belirlendi. 1981 yılından itibaren heykelin üst yarısınının iade edilmesi için girişimlerde bulunuldu ve yıllar sonra Türkiye’ye getirilerek heykelin parçaları birleştirildi.
13- Herakles Lahdi (Antalya Arkeoloji Müzesi)
Perge Antik Kenti’nden kaçırılan ve İsviçre’de ele geçirildikten sonra Türkiye’ye iade edilen Herakles Lahdi, MS 2. yüzyıl Roma dönemine ait ve üzerinde Herakles’in 12 işi tasvir ediliyor. Arkeoloji literatüründe “Torre Nove” olarak adlandırılan tipte “küçük Asya lahit” grubuna giren eser, yaklaşık 235 santimetre boyunda, 112 santimetre genişliğinde ve 3 ton ağırlığında.
14- Caracalla Heykeli (Antalya Arkeoloji Müzesi)
Perge Antik Kenti kazılarında bulunan İmparator Caracalla heykeli. Milattan sonra 211-217 yıllarında hüküm sürmüş Roma İmparatoru Caracalla’ya ait heykel. Yaklaşık 2 metre 20 santim yüksekliğindeki heykel, imparatorun günümüze kadar bütün olarak ulaşan tek heykelidir. Kendisine verilmiş olan Caracalla takma adının, o dönemde moda olan başlıklı bir Gal tuniğini sürekli giymesinden dolayı verildiği iddia edilir. Genellikle Roma İmparatorluğu’nun en zalim ve kanlı İmparatorlarından biri olduğu kabul edilir.
15- Koşan Atlet Heykeli (İzmir Arkeoloji Müzesi)
Tunç, Namurt Limanı (Kyme), Geç Helenistik Dönem. MÖ 50-30.
Ege Denizi’nde Kyme Antik Kenti açıklarında bulunan bu heykel çıplak bir atleti göstermektedir. 1979 yılında İzmir’in Foça ilçesinde balıkçıların ağlarına tesadüfen takılan heykel, İzmir Arkeoloji Müzesi’nde yapılan restorasyon ve konservasyon çalışmaları sonrasında teşhir edilmeye başlanmıştır. Dünyadaki benzerleri açısından, çok az sayıdaki örnekten biridir.
16- Çingene Kızı Mozaiği (Zeugma Mozaik Müzesi)
Bu mozaik, Zeugma Antik Kenti’nde bulunan bir villanın yemek odasının tabanını süslüyordu. Zeugma Antik Kenti’nde 1998 yılı sonbaharında yapılan kurtarma kazılarında bulundu.
Büyük ölçüde tahribata uğrayan mozaikten günümüze sadece bir kadın başı figürü kalmıştır. Bu mozaikte kadın figürü sağına doğru bakmakta, kabarık saçları ortadan ikiye ayrılmış ve ensesinden bir eşarpla bağlanmış. Dar alınlı, elmacık kemikleri çıkık ve dolgun yüzlü. Kulaklarında iç içe geçmiş iri halka küpe bulunuyor. Bir görüşe göre bu figür, Toprak Ana Gaia olabileceği gibi, başının yanındaki asma filizlerinden dolayı Dionysos şenliklerinde yer alan Mainad da olabilir.
17- Balıklıgöl Heykeli (Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi)
Urfa Adamı olarak da biliniyor. Bilinen en eski gerçek boyutlu insan heykeli. Yaklaşık 10.000 yıllık olduğu tahmin ediliyor. 1993 yılında bulunan bu heykelin göz boşluklarına obsidyen yerleştirilmiş.
18- Kilisik heykeli (Adıyaman Müzesi)
Taş heykel. 9.500 yıllık. Neolitik dönem.
Heykelin altındaki oyuk ve çizimler doğurganlığı temsil ediyor. Doğum bölgesi biraz daha abartılı olarak tanımlanmakta. Heykel, dünyadaki bilinen en eski anıtsal tapınak Göbeklitepe’deki dikilitaşlara benzerliği ile dikkat çekiyor.
19- Orpheus Mozaiği (Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi)
Roma dönemi, yaklaşık MS 194. Şanlıurfa (Edessa). Antik Yunan mitolojisinde müzik, şiir gibi kavramlarla özdeşleştirilen ozan Orpheus’un vahşi hayvanları ehlileştirirken betimlendiği Roma mermer mozaiği. En eski Edessa mozaiği olarak bilinir.
Edessa, Şanlıurfa’nın Helenistik dönemde verilen ismidir. Mozaik 1950’de Şanlıurfa’da J.B. Segal tarafından keşfedildikten sonra kaçakçılar tarafından yurtdışına götürüldü. Eserin Türkiye’deki bir arkeolojik alandan yağmalandığının anlaşılmasından sonra, Dallas Sanat Müzesi, Türk yetkililerle bir mutabakat zaptı imzalayarak, 2012 yılında mozaiği Türkiye’ye iade etti.
20- Büyük Artemis heykeli (Efes Müzesi)
18 Eylül 1956, Efes Prytaneion’unda bulundu. Artemis, ana tanrıça ve doğurganlık sembolü. Ay’ın, avlanmanın, vahşi hayvanların ve doğal çevrenin tanrıçası. Heykel, MS 2. yüzyıla tarihlendiriliyor. Doğurganlığı, verimliliği ve bereketi simgeler. Boynundaki gerdanlığın altındaki meme tasvirleri, bolluk ve bereket anlamına gelir. Heykelin başında bulunan üç katlı kule biçimli tapınak, şehirlerin koruyucusu olduğu anlamına geliyor. Ensesinin dolunay biçiminde bir diskle çevrili olması bakireliğine işaret ediyor. Alnındaki hilal ise ay tanrıçası olduğunu gösteriyor.
21- Kanatlı denizatı broşu (Uşak Müzesi)
MÖ 6.-.5 yüzyıllar. 1968 yılında Uşak’taki Aktepe Tümülüsü’nde yapılan kaçak kazı sırasında bulunan ve 520 eserden oluşan Lidya kralı Kroisos’un hazinesinin (Karun Hazinesi) bir parçası.
Kroisos’un hazinesindeki birçok eser, 1966’dan 1970’lere kadar New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi tarafından satın alındı. 1984 yılında müzede sergilenmeye başlamasıyla yeri tespit edilen hazine, 10 yıllık hukuk mücadelesi sonucunda 1993 yılında Türkiye’ye iade edildi.
Ancak, 2006 yılında, kanatlı denizatı broşu, müze müdürü tarafından sahtesiyle değiştirilerek müzeden yeniden çalındı. 2012 yılında Alman polisi tarafından Hagen kentinde bulundu ve 2013 yılında iadesi yapıldı. Bir süre Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde tutulduktan sonra, Uşak’ta yeniden düzenlenen Arkeoloji Müzesi’ne nakledildi.
22- Hadrian ve Marcus Aurelius büstü (Burdur Müzesi)
Burdur’a bağlı Ağlasun ilçesinde, Sagalassos Antik Kenti’nde 2007 yılında yapılan kazılarda bulunan Roma döneminin önemli imparatorları arasında yer alan Hadrian ve Marcus Aurelius’un baş ve ayak heykelleri.
MS 117 ile 138 arasında hüküm süren Hadrian, askeri kıyafetler içinde tasvir edilmiş. Mermer heykelin tamamının beş metre olduğu tahmin ediliyor. Roma imparatoru Marcus Aurelius ise MS 161 ile 180 yılları arasında Roma tahtına oturan “Beş İyi İmparator”dan sonuncusu olarak biliniyor. Söz konusu heykeller, Sagalassos Antik Kenti’ndeki Roma Hamamının Soyunmalık bölümünde bulunmuştu.
23- Apameia Lahdi (Afyon Arkeoloji Müzesi)
Dinar ilçe merkezinde, Devlet Hastanesi temel kazılarında bulundu. 2. yüzyılın ikinci çeyreğine ait, ince grenli beyaz Docimeum mermerinden yapılmış lahit. Docimeum’lu sanatçılar tarafından yapılmış olduğu tahmin edilen lahdin köşelerinde Nikeler, iki dar yüzünde Medusa başları var. Geniş yüzlerinden birinde Eroslar arasında Akhileus ve Penthesileia savaşı ve lahitle ilgili kadın ve erkek büstleri, diğer yüzde yine Eroslar arasında Perseus ve Andromeda buluşması tasvir edilmekte. Çatı biçimindeki kapakta ise üçgen alınlık içinde kalkan köşelerde akroterler, yan yüzlerinde aslan başlı çörtenler yer alıyor.
24- Suppiluliuma heykeli (Hatay Arkeoloji Müzesi)
2012 yılında Hatay’daki Tell Tayinat höyüğünde bulunan, Hitit kralı II. Şuppiluliuma’nın heykeli. MÖ 1100-800.
Arkasında yazan “Şuppiluliuma” ifadesi sayesinde heykelin bu krala ait olduğu anlaşıldı. Bazalt taşından yapılan heykel 1,5 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 1,5 ton ağırlığında. Heykelin bir elinde mızrak, bir elinde başak figürü bulunuyor. Sakallı, bukleli saçlı, kollarında özel bileklikler olan heykelin üst kısmı sağlam bir şekilde bulundu. Heykelin gözleri siyah ve beyaz taşlardan yapılmış ve sonradan takılmıştır. Heykel Hatay Arkeoloji Müzesi’nde görülebilir.
25- Tethys ve Oceanus mozaiği (Zeugma Mozaik Müzesi)
Antik çağlarda Akdeniz haricindeki dünyadaki bütün açık denizlerin tanrısı olan Oceanos, denizdeki dişi unsuru sembolize eden Tethys ile birlikte yaşar. Dünyadaki bütün ırmakların ve nehirlerin Oceanos ve Tethys’ten meydana geldiğine inanılır. Zeugma’dan çıkarılan ve villalardan birinin havuz tabanı olduğu tahmin edilen bu mozaikte de Oceanos ve Tethys deniz canlılarıyla çevrelenmiş olarak betimlenmiştir. Mozaikte ayrıca yunuslara binen veya balık tutan Eroslara da rastlanmaktadır.
26- Antakya lahdi (Hatay Arkeoloji Müzesi)
Antakya’da bir temel kazısı sırasında bulundu. Mezarın içinde bulunan sikkelere göre, lahdin MS 265-270 yılları arasında yapıldığı tahmin ediliyor.
Son derece iyi korunmuş bir sandık ve toplam ebatları yaklaşık 250 cm (uzunluk), 125 cm (genişlik) ve 233 cm (yükseklik) olan bir kapaktan oluşur. Türkiye’de bulunan en dikkat çekici lahitlerden biri. Lahdin sandığı dört taraftaki 17 sütunun arasına yerleştirilmiş insan figürleriyle ve arşitravdaki putti (kanatlı bebekler) ve kedigiller gibi diğer heykel bezemeleriyle zengin bir şekilde dekore edilmiş. Kapak kısmı da putti (kanatlı bebekler), eros (kanatlı aşk tanrıları) ve deniz canlıları ile süslenmiş.
27- Hitit kılıcı (Çorum Arkeoloji Müzesi)
MÖ 14.-15. yüzyıllara tarihlendiriliyor. 3.500 yıllık yazılı kılıç, tesadüfen Hititlerin başkenti Hattuşa’da (günümüzde Çorum’un Boğazkale ilçesinde) bulundu. Hitit kralından fırtına tanrısına bir adak olarak sunulmuştur. Kılıcın üzerindeki yazıtta “Büyük kral Tuthaliya, Assuwa topraklarını yıktığında, fırtına tanrısına bir adak olarak sunulmuştur” diyor. 680 gram ağırlığında ve 70 santimetre uzunluğunda olan kılıç, teknik ve kazıma açısından mükemmel bir simetriye sahip. Kılıç, Hitit kralı Tuthaliya’nın Ege kıyılarındaki Assuwa topraklarına karşı askeri zaferini ifade ediyor.
28- Kaşıkçı Elması (Topkapı Sarayı Müzesi)
Kaşıkçı Elması, Saray Hazinesi’nde özel isimleri olan tarihî elmasların en büyüğü ve en meşhuru. 86 karat olan bu armut biçimindeki elmasın etrafı 49 adet iri pırlantayla çevrili. Birçok elmas uzmanı Kaşıkçı Elması’nın, 19. yüzyıl başında kaybolan tarihî Pigot elması olabileceğini kanıtlamaya çalışsa da, bu elmasın 1680’lerin başında Saray Hazinesi’ne satın alma yoluyla girdiğini, bir rûznâmede (olayların zaman sırasına göre yazılmış bulunduğu defter) yer alan kayıttan öğreniyoruz. Kaşıkçı Elması’nın Saray’a gelişi hakkında çok değişik görüşler ileri sürülmüştür. Ancak bu görüşler içinde en kabul edilebilir olanı, Sultan IV. Mehmed (1648-1687) döneminde Defterdar Sarı Mehmed Paşa’nın kaleme aldığı Zübde-i Vekaiyat (Olayların Özü) adlı eserde ileri sürülen görüştür.
29- Nike heykeli (Bergama Müzesi)
Zafer Tanrıçası Nike Heykeli (Akroter). Roma dönemi, MS 2. yüzyıl. Asklepion, Pergamon (Bergama). Yunan mitolojisinde Nike, hız, güç ve zafer tanrıçasıydı. Kanatlı Tanrıça olarak da bilinen Nike, genellikle kanatlı olarak betimleniyordu.
30- Medusa başları (Yerebatan Sarnıcı)
İstanbul’un görkemli tarihsel yapılarından birisi olan Bazilika Sarnıcı’nın (Yerebatan Sarnıcı) kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa Başı, Roma Dönemi heykel sanatının şaheserlerinden kabul ediliyor. Araştırmacılar, genellikle sarnıcın inşası sırasında salt sütun kaidesi olarak kullanılması amacıyla getirildiğini düşünüyor. Bir efsaneye göre Medusa, Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona’dan biridir. Bu üç kız kardeşten yılan başlı Medusa, kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. Bir görüşe göre o dönemde büyük yapılar ve özel yerleri korumak için Gorgona resim ve heykelleri kullanılırdı ve Sarnıca Medusa başının konulması da bu yüzdendi.
31- Güneş kursu (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)
Hititlere ait törensel Sembol. Alacahöyük. MÖ 2500 – MÖ. 2250
32- Attika Tipi Dionysiak Lahit (Antalya Müzesi)
MS 3. yüzyıl. Perge batı nekropolünde 2003 yılında bulundu. Pentelikon mermerinden yapılan lahdin, üzerinde ölü porteleri bulunan klineli bir kapağı bulunuyor. Dört yüzünde Dionysiak nitelikli 46 figürün yer aldığı lahit, yapıldığı mermerin kalitesi, işçiliği, üzerinde işlenmiş olan mitolojik sahneleriyle üstün bir özellik gösteriyor.
33- Neşeli iskelet mozaiği (Hatay Arkeoloji Müzesi)
Üzerinde Grekçe “Neşe” yazan iskeletli mozaik. Roma dönemi, MS 3. yüzyıl. 2013 yılında Antiocheia Antik Kenti’nde bir evin yemek odasında bulundu. Antakya, Hatay. Hafifçe uzanarak bir yastığa dayanmış, bir elinde içki kabı tutan iskeletin yanında şarap amforası, ekmek ve Grekçe “Neşe” kelimesi bulunuyor. Ölümün sonsuzluğuna karşı, hayatın neşesine katılmak gerektiği anlatılıyor.
34- Mars heykeli (Zeugma Mozaik Müzesi)
Yaklaşık 1.50 metre boyunda. MS 200. Zeugma Antik Kenti’nin koruyucusu, savaş ve barışı bir arada temsil eden bronz Mars heykeli, Zeugma Antik Kenti’nde 2000 yılında yapılan kazı çalışmaları sırasında bulundu. Miğferli savaşçı genç bir erkeği betimleyen heykelin ortadan ayrılan kıvırcık bukleler halindeki kabarık gür saçları alın ve yüzünü çevreleyerek ensesine yapışıyor. Göz bebeği gümüş ve altından yapılan Mars heykelinin yüzünde öfke ve kızgınlık hakim.
35- Topkapı hançeri (Topkapı Sarayı Müzesi)
1747. İmparatorluk Hazinesi. Üzerinde çok değerli zümrüt ve elmasların yanı sıra Londra’da üretilmiş bir saatin bulunduğu bu hançer, Sultan I. Mahmud tarafından Nadir Şah’a hediye edilmek üzere yaptırılır. Ancak Şah’ın ölümü nedeniyle Topkapı Sarayı’nın hazinesine iade edilir. Hançerin kabzası üzerinde 3-4 mm’lik üç zümrüt taş ve yine kabzanın en üst kısmındaki kapak üzerinde tek parça bir zümrüt taş bulunuyor. Kapaktaki zümrüt etrafında kesilmiş mücevherler, içinde ise bir saatin olduğu Hançer’in kını altın kaplama üzerine elmaslarla süslenmiş. Dünyanın en değerli hançeri olarak kabul ediliyor.
36- Amisos hazinesi (Samsun Arkeoloji ve Etnografya Müzesi)
1995 yılında yol genişletme çalışmaları sırasında, Amisos Antik Kenti’nde kayaya oyularak yapılmış mezar odasında bulunan eserler. Üzerlerindeki işlemecilik ve detayların çok iyi betimlendiği eserler, mezar odasında bir erkek, iki kadın bireyle birlikte gömülmüş olarak bulundu. Erkek bireyin başındaki taç vardı. Mezarda bulunan ince işlenmiş çok sayıda toprak, cam, metal ve mermer eserler MÖ 4. yüzyıla tarihleniyor.
37- Teşup heykeli (Amasya Müzesi)
Amasya’da bir köylü tarafından bulunup başka birine bir paket sigara karşılığında satılmasının ardından polis tarafından ele geçirilip müzeye kaldırılan Hititler’in baş tanrısı Teşup heykelciği. 21 cm uzunluğunda ve yaklaşık 1,3 kilogram ağırlığındaki bronz döküm tekniğiyle yapılmış heykelciğin MÖ 1300’lü yıllara ait olduğu düşünülüyor.
38- Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosu (Pera Müzesi)
Osman Hamdi Bey tarafından 1906 yılında yapılmış tablodaki sahnede yerdeki yeşillikleri yemekte olan kaplumbağaları düşünceli bir tavırla izleyen Doğulu giysiler içinde bir erkek figürü görülüyor. Elinde bir ney tutmakta, sırtında nakkare veya kudüm cinsinden bir vurmalı çalgı durmakta. Önünde durduğu pencerenin üstünde yer alan sivri kemerli alınlıkta “Şifa’al-kulûp lika’al Mahbub” yani “Kalplerin şifası, Sevgiliyle (Hz. Muhammed) buluşmaktır” yazılı. Mekân olarak, sanatçının resimlerinde sıkça karşımıza çıkan Bursa Yeşil Cami’nin üst kat odası kullanılmış, figür için pek çok resminde olduğu gibi Osman Hamdi’nin kendisi modellik etmiş.
39- Kibele heykeli (Ordu Müzesi)
Ordu’da, Kurul Kalesi ve yerleşmesinde bulunan 2100 yıllık Ana Tanrıça Kibele heykeli. Yaklaşık 200 kilogram ağırlığında, 110 santimetre boyunda, tahtında oturur şekilde betimlenmiş. Heykel, Kurul Kalesi’ni istila eden Romalı askerlerin işgali sırasında giriş kapısındaki duvarların yıkılmasıyla yerinde kalmış. Heykelin 6. Mithridat dönemine ve Helenistik Pontus Krallığı’na ait olduğunu düşünülüyor. Bulunan heykelin Türkiye’de yerinde bulunan ilk mermer heykel olduğunu belirtiliyor.
40- Totem direği (Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi)
Göbeklitepe’de bulunan totem direği. Direkte birbirinin üzerinde duran üç ana motif bulunuyor. En üstteki motif bir yırtıcı, muhtemelen bir ayı ya da büyük bir kedigili betimliyor. Başın ön kısmı o dönemde tahrip edilmiş ve kırılan yüzeyi ince bir kireçtaşı ile kaplanmış. Başın altında kısa boyun, kollar ve eller görünüyor. İnsan benzeri şekilleri dikkat çekici.
41- Gordion ahşap masa (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)
Büyük Tümülüs/MM Tümülüsü, Kakma işlemeli ahşap masa, Orta Frig Dönemi, yaklaşık MÖ 740.
MM Tümülüsü, Midas Tümülüsü olarak bilinmesine rağmen, muhtemelen Midas’ın babası olan Gordias’a aittir. Mezar 1950’lerdeki kazılarda el değmemiş halde bulunduğunda, içinde çok sayıda ahşap eşya da ele geçirilmiştir. Burada gördüğünüz ahşap masa, Frig ahşap işçiliğinin önemli örneklerinden biri.
42- Boğa biçimli tören kapları (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)
Pişmiş toprak. Boğazköy. MÖ 16. yüzyıl. Boğa biçimli kaplar, Anadolu’nun özel törensel kap formlarındandır. Boğalar bir çift olup, sadece kuyruklarının baktığı yönle birbirlerinden ayrılırlar. Sırtlarındaki doldurma deliği ve akıtacaklı ağızları, sunu kabı olduklarını göstermektedir. Bu iki kült kabı, olasılıkla Fırtına Tanrısı Teşup’un boğaları Hurri ve Şerri’dir.
43- Emziren kadın heykeli (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)
Tunç, Horoztepe. MÖ. 3. Binin Sonu. Döküm tekniğinde yapılmıştır. Sol göğsünü emziren kadın, çocuğunu bacaklarının arasından geçirdiği sağ eli ile tutmakta sol eliyle çocuğun başını göğsüne bastırmaktadır. Ana tanrıçanın bu çağdaki betimlerini oluşturan şematik kadın heykelciklerinin değerli maden, taşlar ve pişmiş topraktan örnekleri var. Bunların büyük çoğunluğu mezarlarda bulundu.
44- Filozoflar mozaiği (Antalya Arkeoloji Müzesi)
Mozaiğin çevresindeki bordürde, dönemin ünlü filozofları, şairleri, yazarları, devlet adamları, hatipleri ve matematikçileri resmedilmiş. Burada; Solon, Thucydides, Lycurgos, Herodotos, Hesiodos ve Demosthenes’in portreleri bulunurken mozaiğin tam ortasında ise Homeros’un ismi geçiyor.
45- Avlanan Artemis Heykeli (Antalya Arkeoloji Müzesi)
Perge Antik Kenti. MS 2. yüzyıl. Antik Yunan orijinalinin Roma Dönemi kopyası. Artemis, antik Yunan mitolojisinde doğanın tanrıçasıydı. Zeus ve Leto’nun kızı ve Apollon’un kardeşiydi
46- Medusa Mozaiği (Bergama Müzesi)
Medusa Mozaiği. Roma Dönemi, MS 3. yüzyıl. İzmir. Pergamon Akropolü’ndeki bir mimari yapının tabanında bulundu.
47- Leopar kabartmaları (Anadolu Medeniyetleri Müzesi)
Sıva Üzeri Boya Benek. Çatalhöyük. MÖ 6. binyıl. Leoparların Çatalhöyük insanlarının yaşamında özel bir yeri ya da dinsel bir anlamı olmalıydı. Bu sıvalı leopar kabartmaları bir zamanlar bir Çatalhöyük evinin duvarını süslemekteydi. Leopar başının üzerindeki sıva ve boya katları, kabartmaların uzun yıllar Çatalhöyük evlerinde kullanıldığını düşündürüyor.
48- Uluburun batığı (Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi)
Uluburun Batığı, 3.300 yıl önce Antalya’nın Kaş ilçesinin 8 kilometre açığında batmış olan bir ticaret gemisiydi. Tunç Çağı’na ait dünyanın en eski deniz ticaret gemisi batığı olduğu kabul edilen 15 metre uzunluğundaki bu gemi, 1982’de denizin yaklaşık 50 metre derinliğinde tesadüfen bulundu. Geminin iskeleti oldukça iyi durumdaydı, 20 ton civarındaki kargosu yaklaşık 18.000 parçadan oluşmaktaydı. Geminin kargosundaki ham maddelerin ve diğer değerli ürünlerin, büyük olasılıkla bir veya daha fazla kral sarayı için gönderildiği sanılıyor. Dünyanın bilinen en eski batığı olma özelliğini taşıyor ve müzede batığın birebir replikası sergileniyor.
49- Yılanlı sütuna ait baş (İstanbul Arkeoloji Müzeleri)
Sultanahmet meydanında Hipodrom’dan kalan, birbirine dolanmış üç piton yılanının tasvir edildiği bronzdan yapılmış bir Antik Yunan anıtının parçası. Günümüzde bu sütuna ait yılan kafalarından ikisi kayıp, üçüncüsü ise İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergileniyor.
Yılanlı Sütun, İstanbul’un Klasik döneminden günümüze kadar ulaşmış en eski büyük boyutlu anıtlarından biri. MÖ 479 yılında Pers ordusu karşısında birleşen Yunan kent devletlerinin kazandığı zafer anısına yapılan anıt, önce Delfi’deki Apollo mabedine dikilmişti. Daha sonra 324 yılında İmparator Konstantin tarafından İstanbul’a getirildi.
Yunanlıların Perslere karşı Platea’de kazandıkları zafer üzerine elde ettikleri ganimetlerle, Delfi’de tanrı Apollon’a sunulan “üç ayaklı kazan”ın bir parçasıydı. Birbirine dolanmış üç yılan gövdesi biçimli sütunun üzerinde, savaşa katılan 31 Yunan kent devletinin isimleri yazılıydı. Yılanlı Sütun’un, başkent kurulurken İstanbul’a getirildiği sanılıyor.
50- Polyksena Lahdi (Troya Müzesi)
Bilinen en erken kabartmalı lahit. Geç Arkaik dönem, MÖ 6. yüzyıl sonları. Kızöldün Tümülüsü, Biga, Çanakkale.
Anadolu’da, bugüne kadar bulunan figürsel anlatımlı lahitlerin en erken örneği. 1994 yılında bir kaçak kazı ihbarı üzerine, Çanakkale Müzesi’nin Kızöldün Tümülüsü’nde yaptığı kurtarma kazıları sonucunda açığa çıkarıldı. Prokonnesos mermerinden yapılmış olan lahit, 3.32 m uzunluğunda, 1. 60 m genişliğinde ve 1. 78 m yüksekliğinde. Dört cephesinde, kabartma olarak yapılmış figürlü sahneler bulunuyor. Uzun kenarlarından birinde, Troia kralı Priamos ile kraliçe Hekabe’nin küçük kızları olan Polyksena’nın kurban edilmesi olayı betimlendiği için eser, “Polyksena Lahdi” adıyla anılıyor.
1453’te Ölen Son Bizans İmparatoru’nun Nadir Portresi Bulundu
2.700 Yıllık Assur Başkenti Horsabad’ta Yeni Keşifler Yapıldı
Göbeklitepe Aslında Ne Anlatıyor? Kimler, Neden, Nasıl Yaptı?
Afyon’da Homo erectus ve Neandertal İzleri: Yavuz Aydın Röportajı
You must be logged in to post a comment Login