TRT’de yayınlanan bir belgeselde, Şanlıurfa’da bulunan ve dünyanın bilinen en eski anıtsal yapısı olan Göbeklitepe’nin, Hz. İbrahimin putları yıktığı yer olabileceği belirtildi.
Diyarbakır Valiliği, TRT ve Kalkınma Bakanlığı desteği ile “Diyarbakır kültürel mirasının tanıtımı” projesi adı altında hazırlanan “Suların, Ateşin ve Taşların İmparatorluğu” isimli belgeselde, insanlık tarihinin en önemli yapılarından Göbeklitepe’nin, Hz İbrahim’in yıktığı putların bulunduğu tapınak olduğu belirtilmekte.
Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası, bugünkü yaşamımızın temelinin atıldığı topraklar. Bugün temel anlamda varolan dinamiklerin neredeyse tümüne kaynaklık etmekte. Kimi çehrelerce olumlanmamış olmasına rağmen, bu tarih ortak bir değerler havuzu. Arkeoloji ise bu havuz içerisinde eksik kalmış bilinmeyen parçaları ortaya çıkarmakta yorumlayıcı bir teşebbüs olarak bunlara açıklık getirmeye çabalamakta. Arkeolojide nesnellik tartışmalı bir konu olmakla beraber, tümüyle güncel politik ve/veya bugün varlığını sürdüren mitolojik/ritüelistik ilkelere de bağlı değildir. Tarihin bir parçasını yorumlamak tartışılmaz objektif bir sürecin, arkeolojinin ve diğer disiplinlerin ortak çalışması sonuçta ortaya konulan toplam verilerin bir ürünüdür.
Peki bu mevzubahis dinamikler arasında Göbeklitepe nerede durmakta? Göbeklitepe, kabul etmek gerekir ki bugün de varlığını sürdüren insanın dünyayı açıklama ve bu açıklamada ilahi bir güce ihtiyaç duyma noktasında ortaya çıkan ilk fenomenlerden biri. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, insan çevresinde ona bağımlı ve ondan bağımsız devamlılığını sürdüren dünyadan etkilenmekte, etkilenme halini bu tapınma alanında tekrardan canlandırmakta ve bu canlandırma haline burada taştan bir boyut ve gerçeklik kazandırmaktadır.
Peki söz konusu belgeselde bahsedilen ve “kim aksini söyleyebilir ki” safsatasına dayanan farazi söylemdeki put kırma mevzusu neye dayanmakta? Kuran’da Saffat suresinde “(Hz. İbrahim) Sağ eliyle vurarak onları devirdi (kırdı).” yazmakta. Kuran’da geçen bu sure dışında put kırma mevzusunun pek çok hikayesi ve değişik anlatımı bulunuyor. Kimi anlatılar arkeolojik çalışmalar sonrasında ortaya çıkarılmış bazı uygarlıkları kaynak olarak gösterirken, kimileri ise kaynaklandırmaya gerek duymuyor.
Ancak bizi bu noktada ilgilendiren konu birkaç ne olduğu belirsiz farazi söylemin “Göbeklitepe’de yer alan heykellerin Hz. İbrahim’in babası Aser’in yapmadığını kim söyleyebilir ki? Hz. İbrahim’in kırdığı putların yer aldığı tapınağın Göbeklitepe olmadığını ileri sürebilir miyiz?” doğruluğu ya da yanlışlığı değil. Söylemin anlam bütününde vermiş olduğu mesaj ve Mezopotamya’nın mevcut durumunda tüm ortak değerlerimize savaş açmış çetelere ve onun yandaşlarına uygun kalıp hazırlayarak dünya tarihinin en önemli yapı topluluklarından birine dinsel bir düşmanlık hali yüklenmesidir. Belki de bu belgeseldeki amaç klasik Hıristiyan arkeolojisinin bir çeşitlemesi olarak islam kaynakları üzerinden bu alana bir açıklama getirilmeye çalışılmasıydı. Ancak çok iyi biliyoruz ki bir dönem bulduğu her şarap kabını “Holy Grail” zanneden arkeolojik anlayış, bugün hiçbir kabul alanına sığmamaktadır.
“Kıssalarla tarih ve arkeolojiyi açıklamaya çalışmanın bizleri hangi korkunç noktalara götüreceğini anlamıyor mu bu tür işleri yapan ve destekleyen insanlar, kurumlar? Aşağıdaki linkte tamamı bulunan program bu akşam TRT belgesel kanalında yayınlanmış…2. Bölüm 10: 48 de, Göbekli Tepe yapılarında bulunan T- biçimli dikilitaşların İbrahim peygamberin kırdığı putlar olabileceği söylenip, bir de bir dikilitaşın kırılma sahnesi canlandırılmış…”
Çiğdem Köksal Schmidt
Bugün coğrafyamızda bütün mirasımıza ve yaşam alışkanlıklarımıza savaş açmış olan çetelerin bir devlet kanalı ile cesaretlendirilmesi ve ortak tarih bilincimizin en gizemli ve en önemli değerlerinden biri olan Göbeklitepe’nin açık bir hedef olarak lanse edilmesi hem araştırmaları ve araştırmacıları hem de Göbeklitepe’nin görkemli varlığını tehlike altına sokmaktadır. Türk ve Alman arkeologların beraber yürüttüğü merhum Klaus Schmidt ve ekibi tarafından binbir emekle sürdürülmüş olan ve olasılıkla bugün dünya üzerindeki arkeolojik araştırmalar arasında en önemlilerden biri olan Göbeklitepe’nin böylesine hedef gösterilebilmesi, ya bir uyuklama haline ya da bilinçli bir göz kapamaya işaret etmektedir.
Yanlış, yadsınamaz şekilde ortada iken bu tip bir bakış açısına zemin hazırlayan gerçekliği de ıskalamamak gerekir. Safsataların kaynaklar aktarılarak projelendirilmesi için gerekli sosyopolitik ve kültürel etmenler mevcut olmakla birlikte, bu kadar ayan beyan yanlışlar üzerinden bir de hedef gösterme durumu toplum nezdinde oldukça yaralayıcı bir durumdadır. Yanlıştan dönülmesini ummakla beraber, arkeolojik olarak bu tip safsataları tümü ile reddettiğimizi belirtmek istiyoruz.
You must be logged in to post a comment Login