Tarihin İlk Süper gücü: Persler

Persler Büyük Kyros’un önderliğinde, İran’dan Avrupa’ya, Mısır’a ve hatta Hindistan’a kadar uzanan dünyanın ilk gerçek imparatorluğunu inşa etti.

Persepolis’deki apadanada (toplantı salonu) yer alan bu rölyefte başlıklarından ayırt edilebilen Med ve Pers askerler imparatorlukta çeşitliliğe ne denli önem verildiğini gösteriyor.

Ben Kyros, evrenin kralı, büyük kral, kudretli kral, Babil’in kralı, Sümer ve Akad’ın kralı, dört bir bucağın kralı…” 19. yüzyılda bir silindir tablet üzerinde bulunan bu sözler Perslerin MÖ 539’da Babil’i fethini kutlamak için yazılmıştı.

Kyros MÖ 559’da tahta çıktıktan sonra, Pers topraklarında dünyanın ilk gerçek imparatorluğu olma yolunda büyük bir atılım gerçekleşti. Daha önceleri, Asurlar gibi diğer toplumlar Mezopotamya’nın uçsuz bucaksız topraklarına hüküm sürmüşse de hiçbiri toprakları Avrupa’dan İndus Nehri’ne uzanan Persler kadar geniş bir coğrafi alana hâkim olamadı.  İmparatorluğunu genişletirken hoşgörüyü esas alması, Pers hakimiyetine giren yerel halkların dillerini, geleneklerini ve dinlerini korumasına imkân sunarken Pers kültürünün de tam anlamıyla küresel bir alışverişten faydalanmasını sağladı.

(Pers İmparatorluğu’nun Yeniden Doğuşu: Sasaniler)

Kyros’un çok sayıda din ve dilden oluşan bir imparatorluk kimliği yaratması, modern dünyaya da ilham kaynağı oldu. Yunan tarihçi Xenophon’a göre Kyros ondan önceki tüm hükümdarlıkları gölgede bırakmıştı.

Pers İmparatorluğu’nun başkenti Persepolis kalıntıları. I. Darius MÖ 518’de kenti kurarak kalıntıları bugün hala görülebilen devasa bir saray inşa ettirmişti.

İmparatorluğun kökenleri

II. Kyros MÖ 559’da hükümdarlık tacını giydiğinde günümüz İran’ının güneyinde yaşayan Parsua (Pers) halkının bir nevi kabile reisi olmaktan öte değildi. Akhameanid hanedanlığının son hükümdarı olan Kyros, o zaman çok daha güçlü bir konumda bulunan kuzeydeki Med imparatorluğuna tabi bir devleti miras almıştı.

MÖ 612’de Medler, kendilerine Mezopotamya boyunca uzanan toprakların kontrolünü getirecek Asur başkenti Ninova’yı ele geçirdi. Gücünün zirvesinde olan Med kralı Astyages daha sonra, MÖ 580’lerde, kızı Mandane’yi Pers kralı I. Kambises’le evlendirmek istedi. Bu evlilikten doğan oğulları II. Kyros yalnızca Medleri dize getirmekle kalmayacak aynı zamanda dünyanın ilk gerçek imparatorluğunu da kuracaktı.

Yunan tarihçi Herodot’un Kyros’un doğumuyla ilgili anlattığı meşhur hikâye tıpkı Oedipus gibi kralın oğlu tarafından tahtından indirileceğine dair kehaneti oğlunu öldürerek tersine çevirmeye çalıştığı Yunan mitlerinden esinleniyordu. Hikâyeye göre Med kralı Asygayes bir gün rüyasında kızı Mandane’yi görmüş, kızı o kadar çok işemişti ki tüm Asya kıtasını sel götürmüştü.

(Pers imparatoru Büyük Kiros Kimdi?)

Bu tuhaf rüyadan çokça etkilenen kral kahinlerine danıştı. Kahinlerse rüyayı kızından olacak torununun  Med topraklarını fethedeceğinin bir alameti olarak yorumladı. Bu kehaneti ters çevirmek isteyen Astyages kızını Pers kralıyla evlendirmeye karar verdi böylelikle ondan doğacak çocuk Med tahtını ele geçiremeyecekti. Astyages daha sonra rüyasında kızının rahminden dökülen şarabın tüm Asya’ya yayıldığını gördü. İyice huzursuzlaşan kral kızını gözetimden ayırmadı.

Efsane, Kyros’un doğumundan sonra da devam etti. Astyages, komutanı Harpagus’a bebeği öldürmesini emretti. Ancak Harpagus emri bizzat yerine getirmek yerine bebeği dağda bir yerlere bırakması için çobanın birine verdi. Çobansa daha yeni ölü doğum yapan karısının acısını dindirebilmek için çocuğu eve getirdi. Ölü doğan kendi çocuklarını dağa bırakarak bebeği evlat edindi.

Efsanevi Pers kahramanı Rüstem’in ardından isimlendirilen ve Persepolis yakınlarında yer alan kaya mezarı Nakş-ı Rüstem. I. Darius’un mezarı daha sonraki Pers krallarıyla birlikte burada yer almaktadır. Mezarların Pers İmparatorluğu’nun kuruluşundan iki yüzyıl sonra Büyük İskender’in birlikleri tarafından yağmalandığına inanılıyor.

Sardes’e giden yol

Herodot’un hikayesinin içinde birçok mitik unsur barındırdığı aşikar, ancak çoğu efsane gibi bu hikayede de bir tutam doğruluk var. Kyros gerçekten de MÖ 550’de Med topraklarını fethederek güçlü büyükbabası Astyages’i tahtından etmişti. Astyages’in, adı tıpki hikayedeki gibi Harpagus olan komutanı krala ihanet ederek Kyros’un tarafına geçmiş böylelikle Pers kralının Med başkenti Ekbatan’ı ele geçirmesi daha da kolaylaşmıştı.

Herodot’un anlattığına göre o andan itibaren Persler ve Medler yakın zamanda Büyük Kyros olarak adlandırılacak II. Kyros’un önderliğinde bir araya geldi. Ekbatan’da kazandığı zaferle tecrübe edinen Kyros bu kez dikkatini Lidya’ya yöneltti. Hırslı bir kral için son derece cezbedici olan Lidya çokça bilinen bir ticaret merkeziydi; Lidyalılar bugün hala kullandığımız madeni para sisteminin de mucidiydi. MÖ 547’de Lidya kralı Kroisos Med topraklarına akınlar düzenlemiş böylelikle Kyros’un eline saldırı için mükemmel bir gerekçe vermişti. Babil Kronikleri’ne göre Kyros Dicle Nehri’ni geçmiş ve daha sonra I. Darius tarafından Sardes’i Pers İmparatorluğu boyunca kilit kentlerle bağlamak için inşa edilecek Kraliyet yolu boyunca Lidya başkentine doğru yürümüştü.

Kyros bugün Afganistan sınırları içerisinde kalan toprakları fethetmek için Ceyhun nehrini geçmişti. 1860’larda nehrin yakınlarında yukarıdaki griffon başlı kolluğun da dahil olduğu çok sayıda Pers altını bulundu.

Lidyalılarla ilk çatışma günümüzde Yozgat’ta yer alan Pteria’da gerçekleşti. Çatışmanın ardından Kroisos birliklerini kışlalara geri çekerek müttefiki olan Spartalıları, Mısırlıları ve Babillileri yardıma çağırdı. Öte yandan Kyros risk alarak Kroisos üzerine ani bir saldırı düzenledi. Persler komutan Harpagus’un da önderliğinde muhteşem bir zafere adım atarak Sardes’i ve hazinelerini Pers imparatorluğuna kattı. Zaferden kısa bir süre sonra, Anadolu’nun batı kıyısında yer alan İyon kentleri üzerinde de kontrol sağlandı.

İlerleyen yıllarda Kyros kendini imparatorluğun doğu sınırını genişletmeye adadı. Bu topraklara hakim olmak kervan yollarına hakim olmak demekti. Kyros bu niyetle çıktığı seferlerle  topraklarını günümüzde Afganistan sınırları içerisinde yer alan Baktriya’ya oradan da Semerkand olarak bilinen Marakanda’ya kadar genişletti.

Babil’in sularında

Doğu’daki işleri başarıyla tamamlanınca Kyros bu kez gözünü en büyük ödüle, Mezopotamya’nın başkenti Babil’e dikti. O dönemde Babil’deki iç politika Pers saldırısı için daha elverişli olmazdı. Babil kralı Nabonidus, kentin koruyucu tanrısı Marduk rahiplerinin güvenini kaybetmişti zira rahipler kralın kentin dini ayinlerini kötülediğine inanıyordu.

Kyros’un fethettiği uçsuz bucaksız topraklardaki dini çeşitliliğe gösterdiği saygı ve hoşgörü imparatorluğunun sahip olduğu istikrarın kilit noktasıydı. Bu politika iktidarını daha da sağlamlaştırmıştı. Kyros Silindiri’nde “O bütün diyarları, hepsini aradı sordu. Her yere baktı, kendine uygun en adil kralı seçti, elini tuttu,  adını andı, Kyros, Anşan Kralı, onu bütün dünyanın kralı ilan etti. Bütün Guti ve Med halkını onun önünde diz çöktürdü. Ve o, Kyros, Marduk’un sayesinde kazandığı bütün Babil halkına adalet ve insaf ile çobanlık etti” ifadeleri yer alıyor. Silindirde Babillilerin Kyros’u MÖ 539 sonbaharında bir kurtarıcı olarak kabul ettiği yazıyor.

Kilden yapılmış yalnızca 23 cm uzunluğundaki Kyros Silindiri’nde Babil çivi yazısıyla yazılmış bir bildiri bulunuyor. MÖ 6. yüzyıla tarihlenen silindir 1879’da Babil’de keşfedildi.

Kyros’un Babil’i fethini kutlayan yalnız Marduk rahipleri değildi. II. Nebukadnezar’ın MÖ 586’da Kudüs’ü ele geçirmesinden bu yana birçok Yahudi Babil’de esir olarak yaşıyordu. Kyros’un gelişi Daniel Kitabı’ndaki hikayelerin zeminini oluşturuyordu. İmparatorun Yahudileri Kudüs’e geri gönderme kararı Kyros’un çokkültürlülüğü benimseyişinin bir diğer göstergesiydi, Tanah’daki Yeşaya Kitabı’nda Kyros hakkında “Rab meshettiği kişiye, sağ elinden tuttuğu Koreş’e sesleniyor. Uluslara onun önünde baş eğdirecek. Kralları silahsızlandıracak. Bir daha kapanmayacak kapılar açacak” yazıyor.

Kyros gücünün zirvesine ulaşmıştı. Kyros Silindiri’nde yazdığı gibi “Dünyanın Kralı” olmuş gibiydi. Bu zaferin ardından Asya boyunca birçok kral dünyanın gördüğü en büyük imparatorluğu kuran  bu güçlü lidere biat etmede yarışır hale geldi. Çivi yazısıyla yazılmış Kyros Silindiri’nde Yukarı Deniz (Akdeniz) ve Aşağı Deniz’den  (Basra Körfezi) hükümdarların Kyros’a vergi vermeye Babil’e gelip önünde diz çökerek ayaklarını öptüğünden bahsediliyor.

Hoşgörü politikası

Kyros’un olağanüstü zaferleri imparatorluğuna yaraşır bir yönetim oluşturmayı da gerektirmişti.  Yeni Babil İmparatorluğu’nun çok yönlü modelinden esinlenen Kyros en iyi komutanlarını Medler’den seçip yetiştirirken kamu idaresi ve vergi tahsilatı için de geniş bir ağ oluşturdu.

Lidya ve İyon kentlerinin ele geçirilmesinin ardından Pers yönetimi eyaletlere bölündü. Daha sonra, Babil ve fethedilen diğer topraklar da satraplar tarafından idare edilen birimlere ayrıldı. Satraplık adı verilen bu sistem ilerleyen dönemlerde I. Darius tarafından tekrar düzenlendi.

Kyros Pers dinini, dilini veya kültürünü yeni tebaasına empoze etme niyetinde değildi. Yönetim tarzı hakim olduğu topraklarda yaşayan halklara saygı ve bu halkların sahip olduğu çok çeşitli gelenek ve dini inanca hoşgörü üzerine kuruluydu. Bu da onu daha önceki imparatorluk kurucularından farklı kılıyordu.

(Dünyanın Çoğunu Fetheden Büyük İskender Kimdi?)

Babil’deki esir Yahudiler gibi yerlerinden edilmiş insanların yurtlarına geri dönmelerine izin verildi. Yüce krala saygı duymak ve vergi ödemek şartıyla yerel yöneticilerin özerkliklerini korumalarına da müsaade edildi.

Pax Persiana

Pers imparatorun yükselişi ne kadar ihtişamlıysa çöküşü de korkunç bir yıkımdı. Kyros MÖ 530’da, 60’larına yaklaşırken, imparatorluğunun kuzeydoğu sınırına bir sefer düzenledi. Herodot’a göre  imparator, “elini attığı yerde kimsenin kaçma şansı olmadığına” inanıyordu.

Herodot’un bu sözleri bir güç zehirlenmesini mi ima ediyordu? Kyros Persler’e komşu göçebe bir halk olan Massagetler’le yapılan savaşta öldürüldü. Yunan tarihçiye göre Kraliçe Tomris savaşta oğlunu kaybetmiş bunun üzerine imparatorun kafasını kopararak kan dolu bir kovaya daldırmıştı.

Flaman ressam Peter Paul Rubens’e ait bu tabloda kraliçe Tomris’in Kyros’un başını kan dolu kovaya batırdığı resmediliyor.

Kyros’un dehşet veren sonu ne göz alıcı mirasını eksiltmiş ne de hali hazırda muazzam boyutlara ulaşmış imparatorluğunun genişlemesini sekteye uğratmıştı. Hemen ardından tahta çıkan II. Kambises Mısır’ı fethederek 27. Hanedanlığı kurdu. Kambises’in daha da ilerleyerek Etiyopya’yı ve batıda ise Kartaca’yı alma planları boşa çıkmışsa da halefi I. Darius doğuda İndus Vadisini fethedip batıda Tuna’yı geçerek Pers İmparatorluğu’nu en geniş sınırlarına ulaştırdı.

Bir eyalet valisinin oğlu olan Darius cesaretini çok sayıda ayaklanmayı bastırarak kanıtladı, ancak en büyük mirası idari dehasıydı. Sahip olduğu engin topraklar boyunca ağırlık ve para birimlerini standartlaştırmak için oluşturduğu sistem gelecekteki imparatorluklar için bir rehber oldu. Kyros’un kurduğu dini politikayı devam ettiren Darius, Yahudilerin ve Mısırlılarınki de dahil birçok inancın topraklarında varlığını sürdürmesine izin verdi.

Darius’un batıya doğru genişleme planları MÖ 490’daki Maraton Muharebesi’yle  suya düşmüştü. Oğlu Serhas’ın bundan on yıl sonra, babasının yarım bıraktığını tamamlamak için geri dönüp Salamis Deniz Muharebesi’nde aldığı büyük yenilgi ise dünya tarihinde yeni bir çağa, Atina’nın yükselişine yol açmıştı.


National Geographic. 6 Ocak 2020.

Ege Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümü mezunu. Arkeoloji ve özellikle sanat tarihini çok seviyor.

You must be logged in to post a comment Login