Tarih öncesi çağlarda hammadde kaynakları ve bunların kullanım alanları üzerine sorularımızı Doç. Dr. Gizem Kartal’a yönelttik.
Arkeolojide hammadde kavramı, geçmiş toplumların kültürel ve ekonomik yapılarının anlaşılması açısından temel bir unsur. Hammaddeler, insan topluluklarının yaşamlarını sürdürebilmeleri için ihtiyaç duyduğu doğal kaynakları ifade ediyor ve bu kaynakların temini, işlenmesi ve kullanımı, toplumların teknolojik gelişimi ile doğrudan ilişkili. Arkeolojik buluntular aracılığı ile taş, metal, kemik gibi farklı hammaddelerin nasıl seçildiği, işlendiği ve çeşitli aletler ya da yapılar üretmek için nasıl kullanıldığı inceleniyor. Bu süreçler aynı zamanda toplumların sosyal yapıları, ticaret ilişkileri ve çevresel adaptasyonları hakkında bizlere önemli bilgiler sunuyor.
Doç Dr. Gizem Kartal Ankara Üniversitesi, Dil Ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Arkeoloji Bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra Karain B’nin Orta Paleolotik yontmataş buluntu topluluklarının teknolojik analizi konusuyla yüksek lisans eğitimini tamamlamış olup, Karain B’nin Geç Neolitik – Erken Kalkolitik (H.V) ve Kalkolitik (H.IV) çağ yontmataş endüstrilerinin tekno-tipolojik analizi konusuyla da doktora eğitimini tamamladı.
2007-2008 yılında Suluin Mağarası, 2017-2024 yılında Kızılin Mağarası, 2000-2002 Karain Mağarası, 2015 yılında Körtiktepe kazılarında, 2014 yılında Denizli ili prehistorik dönem yüzey araştırması, 2017-2022 yılında Eskişehir ili Tarih öncesi arkeolojisi yüzey araştırması, 2022-2004 yılında ise Ankara ili merkez ve yakın ilçeler Tarih Öncesi Arkeolojisi yüzey araştırmalarını yürüttü.
Ankara Üniversitesi Tarih Öncesi Arkeolojisi anabilim dalında; Paleolitik kültürler, Prehistorik arkeoloji metodları, zooarkeoloji ilkeleri ve prehistorik Anadolu faunası ve prehistorik çağlarda hammadde kaynakları gibi çeşitli dersler veren Doç. Dr. Gizem Kartal, tarihöncesi çağlarda hammadde kaynakları üzerine sorularımızı yanıtladı.
Hammadde kavramı tam olarak nedir? Ne gibi çeşitlerden bahsedebiliriz?
Hammadde insanların hayatlarına devam edebilmeleri için günlük hayatlarında kullandıkları araç-gereçleri üretmek amacıyla doğal kaynaklardan elde ettikleri doğada ham halde bulunan maddelerdir. Özellikle tarih öncesi insanlar tarafından kullanılan hammaddeler; bitkisel hammaddeler (ahşap, ağaç kabukları, bitki lifleri ve bitkisel sazlar), hayvansal hammaddeler (kemik, boynuz, fildişi, deri, hayvan kıl-yünleri, kemik iliği, hayvansal yağlar ve yumuşakça kabukları), taş, toprak, metal, aşı boyası şeklinde başlıklar altında toplanıyor.
İnsanlar tarafından hammadde kullanımı ne zaman başladı? Paleolitik Çağ hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz?
İnsanlaşma sürecinin başlaması yani alet üretiminin başlangıcı ile hammadde, insanların hayatında önemli bir kavram oldu. Afrika’da günümüzden yaklaşık 2,8 milyon yıl önce taş hammaddeden ilk aletlerin üretildiğini görmekteyiz. Paleolitik Çağ olarak nitelendirilen bu zaman dilimi günümüzden yaklaşık 11.000 yıl önce sona erdi. En genel tanımlama ile 20-25 kişilik küçük gruplar halinde yaşayan bu çağ insanları konar-göçer bir yaşam tarzını benimsemiş ve temel ekonomi modelleri avcılık ve toplayıcılık olmuştu.
Çağın daha geç aşamalarında ise yarı yerleşik bir yaşam tarzı ile önceki ekonomik girdilere balıkçılığın da eklendiği bir ekonomik model benimsendi. Bu çağda henüz besin üretimi yoktu ve insanların beslenmelerinde en büyük diyet, avlanan hayvanların etleri ile yaşadıkları doğal çevreden toplanan yabani meyveler, kök ve yumrulu bitkiler gibi besinler oldu. Paleolitik insanlar iklimin soğuk olduğu dönemlerde daha çok mağara ve kaya sığınaklarında barınmış; iklim ve çevre koşullarının uygun olduğu dönemlerde ise basit kulübe ve çadırlarda ya da açık alanlarda yaşamışlardı.
Peki bu hammaddeleri temin etmek için Paleolitik insanlar ne gibi stratejiler uyguladılar? Sadece karşılarına çıkan hammaddeleri mi kullandılar?
Günlük hayatta ihtiyaç duyulan aletlerin üretilebilmesi için bunların üretimine uygun hammaddeye gereksinim var. Bu nedenle hammadde insanlar için temel bir ihtiyaç. Bu temel ihtiyacın giderilmesi için insanlar ilk etapta doğal çevrelerinde bulunan hammadde kaynaklarına yönelmişti. Çevrelerinde bulunan hammaddelerin kullanılması ile başlayan süreç yakın çevrelerinde olmayan hammaddenin de temini ile devam etmişti. Yakın çevrede yontulmaya uygun kayacın kısıtlı olması ya da olmaması durumunda, görece daha uzak bir mesafedeki kaynağa ulaşılarak uygun kayaç temin ediliyordu.
Yontmataş endüstrinin üretiminde çevrede bulunan mineralojik özellikleri açısından görece yontulmaya daha müsait olan çakmaktaşı, kuvars, kuvarsit, kumtaşı, bazalt, andezit ve obsidiyen gibi taşlar kullanılıyordu. Bunların yanı sıra bitkisel ve hayvansal hammaddeler de kullanılıyordu. Paleolitik Çağ’da kullanılan bütün hammaddeler insanların yaşadığı hemen her doğal çevrede rahatlıkla bulunabilecek kaynaklar olmasına rağmen bazı hammaddeler açısından istisnalar mevcuttu. Örneğin obsidiyen gibi bazı taşlar ancak volkanik arazilerde bulunabilecek hammaddeler ve her yerde bulunmuyor. Bunun yanı sıra özellikle boncuk yapımında kullanılan denizel kökenli yumuşakça kabukları da aynı şekilde her yerde bulunmuyor. Paleolitik Çağ’ın geç aşamalarında Epi-paleolitik Dönem’de bu boncukların bir değiş-tokuş unsuru olarak kullanılmaya başlandığı biliniyor.
Paleolitik sonrasında gelişen Neolitik Çağ’da örneğin hem obsidiyen hem de özellikle yumuşakça kabuklarından üretilmiş boncuklar “takas” objesi olarak değerlendirildi ve bu sayede insanlar doğal çevrelerinde bulunmayan hammaddelere de erişim sağlayabildi. Özetle insanlar prehistorik çağlar boyunca kullandıkları hammaddeleri öncelikle yakın çevrelerinden elde ederken uygun hammaddenin bulunmadığı koşullarda daha uzak alanlardan ya da değiş-tokuş yaparak temin etmişlerdi.
Bir diğer önemli husus da insanlar tarih öncesinde dahi ateşi kullanarak hammadde üzerinde bazı ısısal işlemler gerçekleştirmişti. Bu sayede hammadde üzerinde kısmi ya da daha büyük oranda değişiklikler gerçekleştirebiliyorlardı. Buna en güzel örneği kilin pişirilerek seramik haline getirilmesini verebiliriz. Ateşin uygulanmasıyla, tarih öncesinde birçok hammadde üzerinde değişimler yapıldığını unutmamalıyız.
Hammadde çeşitlerinin (bitkisel, hayvansal, toprak, taş vs) işlevleri nelerdi ve bunlar yoğun olarak hangi dönemlerde karşımıza çıkıyor?
Prehistorik insanlar hemen her dönemde çevrelerinde kolaylıkla bulabilecekleri bitkisel ve hayvansal hammaddeler ile taş ve toprak gibi hammaddelerden çeşitli aletler ve nesneler üretmişlerdi. Özellikle yazının olmadığı bu dönemler için söz konusu bu maddi kültür kalıntıları dönem insanlarının gelişim süreçlerinin ve yaşantılarının anlaşılmasında kilit rol oynuyor.
Bitkisel hammaddelerin organik yapılarından dolayı çabuk bozulmaları sebebiyle bu hammaddeden üretilmiş maddi kültür kalıntıları ne yazık ki sınırlı ancak eldeki bu sınırlı veriler dahilinde bu hammaddenin Paleolitik’in erken aşamalarından itibaren kullanıldığını söylemek mümkün.
Hayvansal hammaddeler de aynı şekilde Paleolitik’in erken aşamalarından itibaren kullanılmış olmakla birlikte bu hammaddeden standart bir şekilde alet üretiminin olduğu dönemin Paleolitik’in daha geç bir evresini temsil eden Üst Paleolitik olduğunu görmekteyiz.
Taş ise prehistorik dönemlerin hemen hepsinde yoğun bir şekilde kullanılan bir hammadde olmuştu. Paleolitik ile başlayan yontmataş endüstri ilerleyen dönemlerde çeşitli teknolojik uygulamalarla birlikte gelişerek Neolitik, Kalkolitik ve Erken Tunç Çağı’nda da önemini korudu. Bununla birlikte Epi-Paleolitik Dönem’den itibaren ortaya çıkan sürtmetaş endüstri de gelişerek diğer prehistorik dönemlerde de devam etti.
Toprağın kullanımı açısından baktığımızda Üst Paleolitik’te pişirilmeden üretilmiş toprak hayvan heykelciklerini görmekteyiz ancak toprağın daha yoğun bir şekilde kullanımının Neolitik Çağ ve sonrasında gelişen dönemler olduğunu söyleyebiliriz.
Eski insanların ritüellerde yaygın olarak kullandığını bildiğimiz aşı boyasının tam olarak işlevi neydi ve sembolik olarak hangi dönemlerden itibaren kullanılmaya başlandı?
Aşı boyası dünyanın birçok yerinde doğal olarak bulunan bir çeşit kil mineral bileşiği. Doğal olarak elde edilen bir toprak boya olan aşı boyasının sarıdan koyu kırmızıya kadar değişen renkleri olabiliyor. İçinde değişik miktarlarda demir hidroksit, alüminyum hidroksit ve silis bulunuyor.
Prehistorik çağlarda; kayalar üzerine yapılan resimlerde, heykelciklerin üzerindeki boyalarda, süslenme objeleri üzerindeki boyalarda, çömlekler üzerine çizilen resimlerde, iskeletlerin üzerinde, mezarlarda ve mağara boyalı resim sanatında aşı boyasının kullanıldığını görmekteyiz.
Aşı boyası hammadde olarak Paleolitik Çağ’dan itibaren kullanıldı. Bu çağın erken aşamalarında aşı boyası kullanımına ilişkin örnekler kısıtlı olmakla birlikte geç aşamalarında aşı boyası oldukça yaygın bir şekilde kullanıldı. Özellikle kırmızı renkli aşı boyasının yoğun bir şekilde kullanıldığını görmekteyiz. Renklerin sembolik anlamları üzerine yapılan çalışmalar kırmızı rengin çoğunlukla yaşam, bereket, başarı, zafer gibi kavramalarla ilişkilendirildiğini ortaya koyuyor. Aşı boyasının kullanım alanlarına baktığımızda bu hammaddenin daha çok sembolik ve ritüel anlamda kullanılmış olduğu görülüyor.
Aşı boyasının en erken kullanımının Fas’ta bulunan günümüzden önce 400.000 yıl ile tarihlendirilen Tan-Tan heykelciğinde görmekteyiz. Dolayısıyla aşı boyasının sembolik anlamda Alt Paleolitik’ten itibaren insanlar için önemi olduğunu söyleyebiliriz. Orta Paleolitik Dönem’den itibaren ise boyanın sembolik açıdan kullanımı başlamış ve Üst Paleolitik ve Epi-paleolitik’te yoğun bir şekilde kullanıldı.
Paleolitik Çağ’da Avrupa ve Asya’daki birçok buluntu yerinde çeşitli boya örneklerine rastlanılmış olmasına rağmen, en yoğun grup Afrika’da saptandı. Anadolu’da ise Üst Paleolitik Dönem’e ait az sayıda örnek bilinmekle birlikte Epi-paleolitik Dönem’e tarihlendirilen yerleşimlerde aşı boyası kullanımının daha yoğun olduğu söylenebilir. Aşı boyasının hem günlük eşyaların boyanmasında hem ritüel amaçlı üretilen nesnelerin boyanmasında hem de mezarlarda sembolik anlamda kullanımı prehistorik çağlar boyunca devam etti.
Ritüeller dışında kırmızı aşı boyası başka hangi işlevlerde kullanılıyordu?
Aşı boyasının işlevsel anlamda kullanımını anlamak açısından yapılan etnografik çalışmalar ve bu çalışmalar ışığında uygulanan deneysel çalışmalar tartışmalı olsa da oldukça önemli. Aşı boyasının kemik ya da fildişinden yapılmış olan boncukların perdahlamasında kullanılmış olduğu düşünülüyor. Doğal boyanın anti bakteriyel özelliği dolayısıyla deri hazırlanmasında da aşı boyasından yararlanılmış olabileceği düşünülüyor. Ayrıca yapılan etnolojik çalışmalar günümüz yerlilerinin aşı boyasını ilaç olarak kullandıklarını ortaya koydu. İçeriğinde yer alan demirin iyileştirme özelliği tarih öncesi topluluklar tarafından anlaşılmış ve aynı amaçla kullanılmış olabilir diye düşünülüyor.
Kemik organik bir madde olduğu için tarih öncesi toplulukların kullanımına dair bilgimiz kısıtlı fakat yine de saptanan bu kemik buluntular nasıl ele geçiriliyor ve hangi işlevlerde kullanılmıştır?
Kemik tarih öncesi insanların doğal çevrelerinde rahatlıkla ulaşabilecekleri bir kaynaktı ancak organik kökenli bir hammadde olması nedeniyle milyonlarca, yüzbinlerce yıllık bir süreçte doğal sebeplerle bozunmaya ve yok olmaya çok açık bir hammadde. Buna rağmen uygun korunma koşulları olduğunda bu hammaddeden üretilen nesnelerin bozulmadan günümüze kadar kalmış örnekleri –çok eski tarihlere kadar giden örnekler olmasa da- mevcut.
Vahşi doğada çeşitli sebeplerle ölen hayvanlardan temin edilebildiği gibi avlanan hayvanlardan da temin edilen kemik, insanlar tarafından öncelikle birincil ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıldı. Protein açısından oldukça zengin olan kemik iliği beslenme amacıyla tüketildi. Tabi bu durumda kemik bir hammadde değil kendisinden yararlanılan bir hammaddeydi.
Kemiğin hammadde olarak birincil ihtiyaçların karşılanmasında kullanımını barınak yapımında görmekteyiz. Bu anlamda da yalnızca kemik değil iri boynuzlar, fildişi ve hatta odunun da barınak yapımında kullanıldığını söyleyebiliriz. Tarih öncesi çağlarda kemik hammadde olarak günlük aletlerin (ok ve mızrak ucu, zıpkın, bız, iğne, spatula, kaşık, bıçak vs.), müzik aletlerinin, süslenme objelerinin ve dekoratif nesnelerin üretiminde kullanıldı.
Kemiğin hammadde olarak kullanımına ilişkin Alt ve Orta Paleolitik dönemlerden ele geçen kısıtlı sayıda örnek olsa da bu hammaddenin standart bir şekilde kullanımının Üst Paleolitik’te olduğunu söylemek mümkün. Üst Paleolitik’te özellikle Avrupa’daki yerleşimlerden kemikten üretilmiş çok çeşitli buluntular ele geçti. Anadolu’da kemiğin hammadde olarak kullanımına ilişkin örnekler Üst Paleolitik’ten itibaren karşımıza çıkıyor. Anadolu’da Epi-paleolitik ve sonrasında kemiğin hammadde olarak kullanımına ilişkin örneklerin arttığı ve çeşitlendiği gözlemleniyor. Kemikten üretilmiş ok ve mızrak uçları yanı sıra zıpkınlar avcılık faaliyetlerinde kullanılırken kemikten yapılmış şaftlara takılan yontmataş elemanlarla da bu faaliyetler yapılıyordu.
Dolayısıyla kemikten üretilmiş bu silahların kemiğin hammadde olarak birincil ihtiyaçlardan beslenme ihtiyacının karşılanmasında kullanımına ilişkin örnekler olduğunu söylemek mümkün. Bız ve iğneler ise özellikle deri işçiliğinde kullanılan aletler olarak karşımıza çıkıyor. Müzik aletleri, süslenme objeleri, dekoratif nesneler daha çok ritüel anlamda üretilmiş sanatsal objelerdi.
Metal hangi dönemde kullanılmaya başlandı? Metalin hammadde olarak kullanımında tarihsel süreç nasıl işledi? Anadolu’da erken metal kullanımına dair ilk örnekler nerelerde bulundu?
Anadolu’da metalin hammadde olarak ilk kullanımı Çayönü, Hallan Çemi ve Aşıklı Höyük yerleşimlerinden biliniyor. Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’e tarihlendirilen bu merkezlerden bakırdan dövme/tavlama tekniği ile üretilmiş boncuk, bız, iğne, kanca ve çeşitli levha parçalarından oluşan buluntular tespit edildi. Bu durum, dünya üzerinde metalin hammadde olarak kullanımının en erken örneklerinin Anadolu’da olduğunu gösteriyor. Anadolu’da yüzeye yakın maden yataklarının bol oluşu, bu hammaddenin insanlar tarafından fark edilmesine ve bu hammaddeyi teknolojik bilgileri doğrultusunda kullanmalarına olanak tanıdı.
Neolitik Çağ sonrasında bakırın kullanımı yanı sıra gümüş, altın, kalay, çinko, kurşun gibi çeşitli madenler kullanıldı. Zaman içinde elde edilen bilgiler kuşaktan kuşağa aktarılarak madencilik Anadolu’da bir zanaat haline dönüştürüldü ve buradan da komşu bölgelere ulaştı. Çeşitli metallerin birleştirilmesiyle oluşan alaşımların da kullanımıyla metal Kalkolitik ve Tunç Çağı’nda yoğun bir şekilde kullanılan bir hammadde oldu.
Alet yapımında obsidiyenin daha çok tercih edilmesinin sebebi neydi? Obsidiyen, alet yapımı dışında başka hangi işlevlerde kullanılmıştı? Günümüzde hala bu hammadde kullanılıyor mu?
Obsidiyen sertlik derecesi 6 olan volkanik kökenli bir kayaç. Kırıldığı zaman kavkısal kırılma gösterir ki bu yontmataş teknolojinin uygulanması için önemli bir özellik. Yalnızca volkanik arazilerde magmanın yeryüzüne çıkması ve aniden soğumasıyla oluşan camsı yapıda bir kayaç. Anadolu’da İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde obsidiyen kaynakları bulunuyor ve bu kaynaklardan temin edilen obsidiyen özellikle yontmataş teknolojide tarih öncesi çağlar boyunca kullanıldı.
Obsidiyen kaynağının yakınında bulunmayan yerleşimlerde de obsidiyenden üretilmiş yongalama ürünleri ya da aletler ile karşılaşılıyor. Epi-paleolitik Dönem’den itibaren karşımıza çıkan bu durum obsidiyenin takas ve/veya ticaret gibi organizasyonun önemli bir objesi olduğunu gösteriyor. Neolitik Çağ ve sonrasında obsidiyen dolaşımının yalnızca Anadolu kökenli kaynaklardan değil, Ege Adaları’nda yer alan kaynaklardan da yapıldığı biliniyor. Yongalanmaya müsait yapısı sebebiyle insanlar tarafından sıklıkla tercih edilmiş olan bu hammaddenin yakın çevrede kaynağının bulunmuyor olmasına rağmen çeşitli yollarla temin edilmiş olduğunu görmekteyiz. Kimi zaman yalnızca yongalama ürünü olarak, kimi zaman bitmiş ürün yani alet halinde ya da kimi zaman üzerinden yongalama ürünlerinin alınabileceği çekirdek halinde bu hammaddenin kaynaktan uzak yerleşimlere taşınmış olduğunu görmekteyiz. Ele geçen yontmataş ürünler üzerinde yapılan kaynak analizleri ile bu buluntuların hangi kaynaktan temin edildiği tespit edilebiliyor.
Yontmataş endüstri dışında Neolitik Çağ’da obsidiyenden ayna yapımını görmekteyiz. Günümüzde obsidiyenden süs objeleri ve hediyelik eşya üretiminde halen kullanılıyor. Ayrıca obsidiyenin kırıldığında pürüzsüz bir kenara sahip olması dolayısıyla modern tıpta cerrahi işlemlerde de zaman zaman tercih edildiği biliniyor.
Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz!
You must be logged in to post a comment Login