İspanyol istilacılar Amerika kıtasına ayak bastığında, silahları ve teknolojileri yerli halkları boyunduruk altına alabilecek üstünlükteydi. Ama arkeolojik kanıtlar, Mezoamerika’nın bazı bölgelerinde (günümüz Meksika, Guetemala, Belize ve Honduras’ı), İspanyolların yerel teknolojiye son derece bağımlı olabileceğini gösteriyor.
İstilacılar, ağır silahların yanı sıra, madeni para, kazan ve tavalar için de bakıra ihtiyaç duyuyordu. Ama metal üretmek için gerekli bilgi ve yetenekten yoksunlardı. Hatta İspanya bile o dönemde yüzyıllardır metal üretmemişti ve diğer Avrupa ülkelerinden ithal ettiği metale bağımlıydı. Mezoamerika’da ise, yerel madencilere ve üreticilere bel bağlanmıştı. Bu yetenekli işçiler, bunun karşılığında diğer yerli halktan alınan vergilerden muaf tutulmak için pazarlık yapabildiler.
Meksika’daki El Manchón bölgesinde yapılan araştırmanın önemi, dört yüzyıldan fazla bir süre boyunca toplanan verileri bir araya getirmesi. Araştırmaya göre yeni bulgular, bu bağımlılığın en az bir yüzyıl, belki de iki yüzyıldan fazla bir süre boyunca devam ettiğini ortaya koyuyor. Bu sonuca varmadan önce, Hosler ve ekibi, seneler süren saha çalışması sayesinde pek çok arkeolojik eser ve olguyu ortaya çıkardı; Garcia ise Portekiz, İspanya ve Meksika’daki tarih arşivlerini analiz etti ve laboratuvar çalışmaları yaptı.
El Manchón, oldukça geniş ve ücra bir yerleşim yeri. İlk bakışta İspanyolların varlığına ilişkin hiçbir belirti göstermeyen bu bölge, üç sarp kesimden oluşuyor. Bunların ikisi, odaları, tapınakları, avluları ile nispeten uzun ve dar bir yapılaşmayı gözler önüne seriyor. Bu düzen, açıkça “Mezoamerika” olarak nitelendirilse de, Aztekler gibi bilinen herhangi bir etnik grupla ilişkilendirilemiyor.
(Bilinen En Büyük ve En Eski Maya Anıtı Bulundu)
Bu iki bölgenin arasında kalan bölgede ise, cüruf höyükleri bulunuyor. (Eritilme sırasında metalden ayrılarak yüzeye çıkan materyal)
Hosler’a göre, İspanyol istilacılar, topları ve diğer silahları için muazzam miktarlarda bakır ve kalaya ihtiyaç duydular. Bu durum tarih arşivlerinde de belgelenmişti. Ancak maden eritmeyi bilmiyorlardı.
Arkeolojik veriler ise yerlilerin yüzlerce yıldır çan ve tılsım gibi ritüellerini gerçekleştirmek için bakır erittiğini gösteriyor. Bu yerli zanaatkarlar oldukça yetenekliydi. Guerrero ve diğer yerlerdeki zanaatkarlar, bakır-gümüş, bakır-arsenik, bakır-kalay gibi pek çok alaşımı yüzyıllardır üretiyor, bir kamış ve maden eritme kabı kullanarak küçük ölçekte çalışıyorlardı.
İspanyollar ise büyük çapta bakır ve kalay üretimine ihtiyaç duyduğu için, yerli zanaatkarları bazı Avrupai teknolojiler ile tanıştırmıştı. Hosler ve ekip arkadaşları, taştan yapılmış iki paralel katmanı içeren enigmatik bir bulgu ortaya çıkardı. Bu taş katmanlar, büyük bir cüruf kütlesine doğru uzanıyordu. Bu kalıntılarda görülenler, karma tip bir maden ocağı tasarımı olarak tanımlanıyor ve Avrupalıların portatif körüklerinin modifiye edilmiş bir versiyonu olarak çalıştırıldığı düşünülüyor. Guerrero dağlık arazilerindeki küçük bir müzede büyük çapta bakır üretim kapasitesi olan böyle bir karma ocak tasarımı görülebiliyor. Kazı çalışmaları sırasında bu tip ocakların kalıntıları ile ilk kez karşılaşıldı.
Hosler’a göre, Guerrero bölgesi yaklaşık 1240-1680 yılları arasında iskan altındaydı. Bölge, yüzyıllardır yoğun olarak kullanılmış bakır cürufu büyük öbekler halinde içeriyordu. Ancak sömürgeciler ile yerlilerin yüzyıllar süren ilişki dinamiklerinin doğru olarak tanımlanabilmesi için, somut delillerin ortaya çıkarılması, bulunan metal ve cürufların analiz edilmesi, arşiv çalışmalarının ve çizimlerin yapılması gerekliydi. Kazı çalışmalarının dört sezon boyunca devam ettiği bölgede bugün, uyuşturucu kartellerinin etkinliği yüzünden çalışmalar askıya alındı.
Hosler ve öğrencilerinin bölgedeki erken çalışmaları, cüruf bileşimlerinin 1150 °C’de oluşturulduğunu gösteriyor. Bu sıcaklığa yerlilerin geleneksel metotlarıyla (blowpipe sistemi) erişilmesi mümkün değildi. Bunun için körüklere ihtiyaç vardı. Hosler’a göre bu durum, bölgedeki faaliyetlerin kolonyal dönemde uzun bir süre devam ettiğine işaret ediyor.
Yıllardır yapılan çalışmalar ile, bölgedeki cüruf katmanlarının tarihlendirilmesi için yöntemler geliştirilmesi amaçlanıyor. Hosler’ın ekibi arkeomagnetik verileri kullanmayı da denedi, ama metodun Meksika’daki bu spesifik bölgede yer alan materyaller bakımından pek etkili olmadığı görüldü. Geniş bir zaman dilimine yayılan yazılı kayıtlar ise, bölgenin yüzyıllardır kullanıldığını ortaya koyuyor.
İspanya’ya erken sömürgecilik döneminde gönderilen bazı belgeler, bakırın Amerika kıtasında yerel olarak üretilebildiğini ve sömürgecilerin yerlileri bronz silah yapımında kullanma denemelerinin başarılı olduğunu açıklıyor.
Belgeler ayrıca, yerli zanaatkarların bu bilgi birikimlerini kullanarak halklarının ekonomik çıkarları için sömürgecilerle pazarlık yaptığını da anlatıyor.
Hosler, “Belgeler, Avrupalıların bakır dökümü için yerlilerle işbirliği yaptığını gösteriyor. Başka çareleri olmadığını anlamışlardı.” diyor.
“Bana çok ilginç gelen, etnografik verilerin yanı sıra geleneksel arkeolojik metotları ve materyal analizlerinden gelen verileri de kullanabilmemiz oldu. Yerel bir müzedeki maden ocağından edindiğimiz etnografik verilerin yanı sıra Portekiz, İspanya ve Meksika’nın 16. yüzyıl arşivlerinden de faydalandık. Daha sonra farklı disiplinlerden gelen tüm bu veriler bir araya geldiğinde, konuya ilişkin sağlam bir açıklama yapılabildi.”
Massachusetts Institute of Technology. 31 Mart 2020.
Makale: Zaldúa, J. G., & Hosler, D. 2020. Copper Smelting at the Archaeological Site of El Manchón, Guerrero: From Indigenous Practice to Colonial-Scale Production. Latin American Antiquity, 1-18.
You must be logged in to post a comment Login