Orta Çağ’da Roma alfabesi ve runik alfabe yan yana var oldu. Yeni bir doktora tezi, runik alfabenin daha çok sözlü ve daha az öğrenilmiş bir yazı dili biçimini temsil ettiği görüşüne meydan okuyor.
Dilbilimi ve İskandinav Çalışmaları Bölümü Kıdemli Öğretim Üyesi Johan Bollaert, “‘Piskopos Peter burada yatıyor’ şeklindeki bir yazı 1200’lerden kalma bir mezar taşının üzerine yazılmış olabilir. Bazı yazıtlar runik alfabe kullanılarak bazıları ise Roma harfleriyle yazılmış olabilir.” diyor.
Bollaert, 1100’lerden 1500’lere kadar Norveç’te halka açık yazıtlarda kullanılan yazı dilini araştırdı. Geçtiğimiz sonbaharda “Norveç Orta Çağ Epigrafisinde Görsellik ve Okuryazarlık” adlı doktora tezini savundu.
Runik yazıtlar diğer yazıtlardan daha sözlü değildi
Runik alfabenin daha çok sözlü bir geleneği temsil ettiği varsayımı, runik yazıtların içerik açısından sınırlı olduğu ve nadiren Latince’nin -bilimsel bir kültürle ilişkilendirilen dil- kullanıldığı fikrine dayanıyor.
Ancak Bollaert, “Eski İskandinav dili de yazılabilir ve yalnızca yerel olduğu için daha kötü yazılamaz.” diyor.
Varsayımın diğer bir nedeni, araştırmacıların runik yazıtları Orta Çağ Latince el yazmaları ile karşılaştırmış olmaları olabilir.
(İlgili: Bilinen En Eski Runik Yazıtlı Taş Norveç’te Bulundu)
Bollart, “Bu yaklaşımın yanlış olduğunu düşünüyorum. Çünkü yazıtlar ve el yazmalarının farklı biçimleri, işlevleri var. Bir el yazması genellikle bağlam dışında -yani başka yer ve zamanlarda okunup anlaşılsın diye- yazılır. Mezar taşı ise yerel olarak yerleştirilir ve anlaşılmak için hazırlanırdı.” diyor.
Ve “Parşömene birkaç cümle yazmak kolayken bir taş parçası üzerine kelimeleri yontmak zaman ve emek ister. Dolayısıyla yazıtlarda kullanılan metinler ister istemez daha kısa ve basit olacaktır.” diye ekliyor.
Runik sembolleri ve harfleri kullanırken görsel kaynaklar
Bollaert’in araştırdığı konu epigrafi adı verilen yazıtları okuma ve yorumlama çalışması. Bollaert harf yazıtlarını ahşap, taş ve metaldeki runik yazıtlarla karşılaştırdı. Bu araştırma Norveç’in tamamında Orta Çağ’dan kalma yazıtlar üzerine yapılan ilk çalışma.
Orta Çağ’da yazı dilinin kullanımı büyük ölçüde dini bağlamda gerçekleştiğinden, metinlerin çoğu mezar taşlarından alınmış. Ve Norveç’teki müzelerde depolanıyor. Bu taşlardan oluşan en büyük sergi Nidaros Katedrali’ndeki bir mahzende bulunuyor. Fakat birkaçı hala mezarlıklarda olabilir. Bollaert ayrıca kilise duvarlarındaki grafitileri de inceledi.
Bollaert nokta, boşluk, şekil ve imgelerin nasıl kullanıldığını analiz etti. Ve bunu yazının görsel kaynakları olarak adlandırdı. Bollaert’in iddiası görsel kaynaklar ne kadar çok kullanılırsa yazıtların yazılı biçiminde o kadar gelişmişlik olduğu yönünde.
Bollaert, “Sözlü dil ile yazı dili arasındaki en büyük fark sözlü dilin yalnızca duyulabilir, yazının ise yalnızca görülebilmesidir. Bu nedenle yazı dilinde görsellik çok önemlidir. Detaylı noktalama işaretleri, özenle planlanmış bir düzen ve süsleme içeren bir yazı noktalama ve boşluklar içermeyen bir yazıdan daha iyidir.” diye açıklıyor.
Bollaert burada görsel kaynakların harf içeren yazıtlarda olduğu gibi runik yazıtlarda da aynı ölçüde kullanıldığını buldu. Ancak bazı farklılıklar var.
Harf yazıtları daha standardize halde
Runik alfabe Norveç’te bilinen en eski yazı biçimi. 200’lü yıllardan Orta Çağ’ın sonlarına ve 1400’lü yıllara kadar sürekli kullanımdaydı. Roma alfabesi, Hıristiyanlıkla birlikte Norveç’te de tanındı. Ve yavaş yavaş kullanımı runik alfabeden devraldı.
Harf ve runik yazıt buluntuları arasındaki önemli bir fark, harf yazıtlarının Nidaros, Oslo, Bergen ve Hamar gibi şehirler ve piskoposluk makamları ile ilişkilendirilirken, runik yazıt keşiflerinin ise ülkenin daha küçük bölgelerinde de yapılmış olması. Harf yazıtlarının çoğu Trondheim’da bulundu.
Bollaert, “Harf yazıtları daha standart ve birbirine benzer. Örneğin haç ile başlıyor ve ‘Burada huzur içinde yatıyor’ yazısı ile bitiyor. Bunun açıklaması piskoposluklara bağlı atölyelerde üretilmiş olmaları olabilir. Runik yazıtlar yerel olarak yapıldı. Ve çok fazla varyasyonu var.” diyor.
Noktalar kelimeler arası boşlukları belirtiyor
Diğer bir fark ise yazıtlarda kullanılan malzeme. Harf yazıtlarında mermer ve kalker gibi daha yumuşak ve daha açık renkli taş türleri kullanıldı. Öte yandan runik yazılar granit ve kuvarsit gibi sert kaya türlerine oyulmuş olarak da bulunuyor.
“Nidaros’ta şehrin yaklaşık 70 km kuzeyindeki bir taş ocağından çıkan mermerler kullanılmış. Runik yazılar için kullanılan taşlar yereldi. Yerel halktan ne bulurlarsa almışlar. Ancak bu runik yazıların daha az bilgiyi temsil ettiğini veya daha dikkatsiz yapıldığı anlamına gelmez.” diyor Bollaert.
Yazıtlarda karakterlerin arasına boşluk yerine nokta konulması yaygındı. Harf yazıtlarında en sık iki nokta kullanılırken runik yazıtlarda birkaç nokta kullanmak yaygın olabilir. Bir kelime ne kadar önemliyse -ölen bir kişinin adı gibi- bu kelimeden sonra boşlukları belirtmek için o kadar çok nokta koyuldu.
Runik yazıların esrarengiz tarihi
En eski runik alfabe 24 karakterden oluşuyordu. Ve her karakter bir sesi temsil ediyordu. Burada klasik alfabelerle açık bir benzerlik var. Bu nedenle Büyük Norveç Ansiklopedisi’ne (SNL) göre runik alfabeyi yaratanların diğer alfabeleri -Roma alfabesi gibi- bildiği varsayılıyor.
Fakat runik yazıda kim ustalaştı ve bu nasıl öğretildi?
Bollaert bu konuda fazla bilgi bulunmadığını söylüyor. Runik yazının esrarengiz bir geçmişi var.
Ne var ki Bollaert nüfusun büyük bir kısmının runik yazıları okuyabildiğini gösteren ilginç bir keşif yaptı. Bunun iki nedeni var: Birincisi çoğu insanın önünden geçtiği kilise girişlerinde yazılı runik yazıtların bulunması. İkincisi ise mezar taşları üzerindeki harf yazıtlarında genellikle ölünün büyük bir resmi bulunurken runik yazıtlarda bulunmaması.
Bollaert, “Runik yazıtlarda resim olmaması yüksek derecede okuryazarlığın beklendiğini gösteriyor. Harf yazıtlarında bulunan çizimler ise bunların okuma yazma bilmeyen insanlara uyarlandığını gösterebilir.” diyor.
Mezar taşı geleneği nasıldı?
Runik yazıtlı mezar taşları Viking Çağı’ndan çok önce, Proto-İskandinav zamanlarına kadar uzanan bir gelenek.
“Hristiyanlık’tan önce taşlar mezarların üzerindeki yığınlara değil -yol kenarı gibi- insanların görebileceği yerlere yerleştirilirdi. Sıradan erkek ve kadınların anısına mezar taşları dikilmedi. Bu taşlar üst sınıflar içindi. 1100’lerin sonlarına doğru mezar taşlarını mezarlıklara yerleştirmek daha yaygın hale geldi.” diyor Bollaert.
Taşların üzerinde “‘Burada huzur içinde yatıyor’” ifadesinin yanı sıra, sık sık dua dörtlükleri de vardı. Taşların üzerinde çocuk, piskopos, lord veya doktor gibi iş ve statü göstergeleri yazması yaygındı. “Anders’in karısı” gibi aile ilişkilerinden de bahsedildi. Ayrıca ölünün yaşadığı yerden de sıkça bahsedilirdi. “Ága’lı Brynjólf” gibi.
Bollaert İskandinavya’nın Avrupa’nın geri kalanından farklı olduğunu, taşın üzerine tarih yazılmadığını söylüyor. İskandinavya’da mezar taşlarının üzerine ölüm tarihlerinin yazılması Orta Çağ’ın sonlarına kadar yaygın değildi.
Bollaert, “Şu anda hem runik hem de harfli yazıtlardan oluşan bir veri tabanı oluşturuyoruz. Bu çevrimiçi veri tabanına ücretsiz olarak erişilebilecek. Ve bu umarım yazıtların daha geniş bir şekilde bilinmesini sağlar.” diyor.
University of Oslo. 3 Mart 2023.
You must be logged in to post a comment Login