Rapa Nui’deki insanlar, Avrupalılar geldiği için yok olmadı. Yüzyıllar boyu doğa ile aralarında ideal bir denge kuramadılar.
Paskalya Adası olarak da bilinen Rapa Nui, dünyada iskan edilmiş en ücra adalardan biri. Özellikle 1250 ila 1500 yılları arasında yapılmış olan Moai olarak isimlendirilen gizemli devasa heykelleri olduğu için, ada ile ilgili birçok mit, efsane ve hikaye bulunuyor. Norveçli araştırmacı Thor Heyerdahl’ın 1947’de Kon Tiki adı verilen keşif gezisine çıkması da dikkatleri Rapa Nui’ye çekti.
Şili, İspanya ve Norveç’ten 11 bilim insanının dahil olduğu disiplinlerarası ekip, Rapa Nui ve halkıyla ilgili anlatılagelmiş bazı hikayeleri kesin bir şekilde çürüttü.
(Paskalya Adası’ndaki Moai Heykellerinin Gizemi Çözülüyor)
Hiç kimse ilk insanların Rapa Nui’ye ne zaman yerleştiğini bilmiyor. Fakat bazı tarihçiler, küçük bir grup Polinezya yerleşimcisinin buraya MS 800 ila 900 yılları arasında geldiğine inanıyor. Ancak büyük bir çoğunluk Rapa Nui’nin MS 1200’de iskan edildiğini kabul ediyor.
Bu tarihten itibaren Rapa Nui’deki yerleşimciler bir dizi kriz yaşadı. Yeni bir çalışma, meydana gelen krizlerin iklim değişikliğinin adadaki gıda üretim kapasitesi üzerinde uzun vadede etkili olduğunu gösteriyor.
Tartışmalı Tarih
Paleobotanik çalışmalar, ilk yerleşimciler geldiğinde adanın ağaç türleriyle çalılıklar, eğrelti otları ve çimenlerle birlikte ormanlık olduğunu gösteriyor. Ancak tarım yapmak için alan açılması ve Polinezya faresinin adada belirmesi, ormanların yavaş yavaş yok olmasına neden oldu. Bu nedenle Rapa Nui günümüzde çayırlarla kaplı.
Prof. Mauricio Lima, “Rapa Nui halkının tarihi oldukça tartışmalı ve gelişimleriyle ilgili iki büyük hipotez var. Bunlardan biri halkın, adadaki doğal kaynakları aşırı tüketmesinden kaynaklanan ve büyük bir çöküşe uğradığını ileri süren ‘çevre tahribatı’ varsayımı. Diğer bir hipotez ise çöküşün Avrupalılar’ın adaya gelmesinden sonra meydana geldiğini öne süren varsayım. Araştırmamız, bu hipotezlerin hiçbirinin doğru olmadığını gösteriyor.” diyor.
Rapa Nui halkının yüzyıllarca doğa ile ideal bir dengede yaşadığıyla ilgili bir mit de var. Norveç Oslo Üniveristesi’nden Prof. Nils Stenseth, “Bu da doğru değil.” diyor.
Üç Sosyal Kriz
Daha ayrıntılı bir çalışma ise Rapa Nui’deki adalıların kolonizasyondan sonra en az üç kez toplumsal kriz geçirdiğini gösteriyor. İlk kriz, kısa süren bir buzul dönemine, 1450 ila 1550 yılları arasına tarihleniyor. Daha az belirgin olan düşüş ise Avrupalılar’ın 1772-1774 yılları arasındaki gelişleri arasında ve hala bilinemeyen nedenlerle meydana geldi. Salgın hastalıkların ortaya çıkması ve köle ticareti 19. yüzyılda da bir kriz yarattı. Bu nedenle insanlarla doğa arasında, olması gereken denge bozuldu ve nüfusta tek seferde büyük bir çöküş yaşanmadı.
Mauricio Lima ve Nils Stenseth, Rapa Nui’deki halkın yükseliş ve çöküşüne daha yakından bakmak istediler. Çünkü oradan çıkarılacak bir ders olduğunu düşünüyorlardı. Haklılardı. İlk olarak, arkeolojik alanlar, Pasifik iklim türleri, nüfus miktarında yüzyıllarca yaşanan değişimler, adadaki ağaçlandırma ve tarımsal uygulamalardaki değişiklikler vb ile ilgili daha önceki çalışmalarda elde edilmiş bilgileri bir araya topladılar.
Sonra bütün bilgileri, klasik nüfus-ekoloji teorisine dayanan bilimsel bir modele dahil ettiler. Stenseth, “Küçük kemirgenler ve balık türleri gibi diğer hayvan türlerine ait popülasyonda meydana gelen değişikliklerin arkasında yatan nedenleri belirleme noktasında bu modeli birçok kez kullandık.” diyor.
“Gelecekteki bir zaman diliminde popülasyonda ne gibi değişikliklerin olacağını anlamak için öncesinde ne olduğunu anlamak zorundayız.” diye ekliyor.
Stenseth ve Lima, Rapa Nui’den gelen bilgileri analiz etmek için belirledikleri model ve teorileri kullandılar. Ortaya çıkan sonuç ise kısa sürede oldukça netleşti.
Mauricio Lima yaptığı açıklamada, Rapa Nui’nin demografik olarak düşüşü, adanın gıda üretim kapasitesi üzerinde iklim değişikliğinin uzun süreli etkileriyle açıklanabilir.” diyor.
Hayatta Kalmak İçin Mücadele Ediyorlardı
Araştırmacılar ve raporları, küçük ve iniş çıkışlı bir seyir izleyen popülasyonun sürekli değişen bir çevrede yani Pasifik Okyanusu’ndaki küçük ve ücra bir ada üzerinde nasıl mücadele ettiğini açıklıyor. Bu bölge, tropikal doğu Pasifik Okyanusu’nun yüzey sıcaklığındaki düzensiz değişimler anlamına gelen El Nino’dan güçlü bir şekilde etkileniyor.
Deniz sıcaklığının ısınma aşaması El Nino olarak bilinirken, soğuma aşaması ise La Nina olarak biliniyor. Yeni rapor, Rapa Nui’nin, ada üzerinde yağış miktarının azalmasına yol açan La Nina’ya karşı daha hassas olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bu durum adadaki gıda üretim kapasitesini azaltıyor.
Lima, “Ne doğayla kurulan ideal bir dengenin izlerini, ne de devasa bir çöküşün meydana geldiğine dair izleri bulamadık. Bunun yerine üç faktör arasındaki etkileşimin izlerini bulduk. Bunlar İklim değişikliği, insan popülasyonunun büyüklüğü ve ekosistemdeki değişiklikler. İklim değişikliği, yaklaşık 400 yıllık uzun dönemde düşen yağış miktarındaki değişiklikleri gösteren modelde olduğu gibi açıkça ortaya çıkıyor. Aynı dönemde popülasyon büyüdü ve beraberinde doğal kaynak kullanımının ve tarımsal metotların değişmesine yol açtı.” diyor.
Bu durum, Rapa Nui’de ideal bir dengenin niçin kurulamadığını açıklıyor. Sonuç itibariyle doğal çevrelerin sürekli değişmesi bir dengeye ulaşmayı zorlaştırıyor.
Nils ve Lima, Rapa Nui halkının iklim ve ekolojide süregelen değişikliklerin ve bu değişikliklere uyum sağlamak gerektiğinin farkında olduğunu kabul ediyorlar. Ayrıca Lima, “Benim görüşüm, adalıların sadece değişikliklerin farkında olmayıp adadaki yaşam şeklini de değiştirmiş oldukları yönünde. Onlar harikulade Moai heykellerini yükselten kompleks bir toplumdan yavaş yavaş daha küçük yapıdaki ailelerle ve taş bahçelerde yeni bir gıda üretim şekli ile daha basit bir tarım toplumuna evrildiler.
Geçmişteki Rapa Nui, Bugünün Dünyasına benziyor
Lima ve Stenseth elde ettikleri yeni sonuçların sadece Rapa Nui ile ilgili olmadığını vurguluyorlar. Benzer şeyler Polinezya’daki diğer birçok ada üzerinde de gerçekleşiyor. Fakat elde edilen sonuçların önemi burada bitmiyor.
Prof. Lima, “Rapa Nui’deki halk küçük ve ücra bir adada sınırlı kaynaklarla yaşadı. Ve biz kendimiz küçük ve ücra bir gezegende sınırlı kaynaklarla yaşıyoruz.” diyor.
“Rapa Nui’deki popülasyonu etkileyen bu üç unsur aynı zamanda küresel ölçekli bir öneme sahip. Gezegende ne olduğunu anlamaya çalıştığımız için Rapa Nui’yi ve tarihini araştırdık. Herkes iklim değişikliği ve sonunda oluşan problemler hakkında konuşuyor; fakat çok az insan yükselen küresel nüfustan ve onun neden olduğu problemlerden bahsediyor.” diye ekliyor.
Nils de, “Lima’ya tamamen katılıyorum. Gezegendeki insan nüfusu, ekolojik süreçlerin tesiri altında, tıpkı sınırlı bir çevrede yaşayan hayvan türleri gibi.” diyor.
Bilimsel Tartışma
Prof. Stenseth, bu yeni raporun gerisindeki araştırmacıların bilimsel bir tartışmanın ortasına adım attığını kabul ediyor.
“Geçmişte arkeolojik ve sosyolojik bakış açısından yola çıkarak bu konuda çalışan birçok bilim insanı, doğayı ve ekolojik süreçleri görmezden gelme eğilimindeydiler. Aslında bilim içerisinde bir bölünmeye şahit olduk; çünkü çevrebilimciler ve tarihçiler ile arkeologlar dünyaya farklı pencerelerden bakıyorlar. Bizim bu raporda yaptığımız şey, daha derin bir anlayış getirmek için hem arkeologlar hem de çevrebilimcileri yani farklı uzmanlıkları bir araya getirmekti. Çalışmadan çıkarılacak temel mesaj aslında budur.”
Lima ise bunun çok doğru ve disiplinlerarası yaklaşımın Rapa Nui’yi ve yaşadığımız dünyayı anlamak için gerekli olduğunu söylüyor.
University of Oslo. 3 Ekim 2020.
Makale: Lima, M., Gayo, E. M., Latorre, C., Santoro, C. M., Estay, S. A., Cañellas-Boltà, N., … & Chr. Stenseth, N. (2020). Ecology of the collapse of Rapa Nui society. Proceedings of the Royal Society B, 287(1929), 20200662.
You must be logged in to post a comment Login