Paskalya Halkı Sanılanın Aksine Birbiriyle İyi Geçiniyordu

Paskalya Adası’nın yerli halkı sanılanın aksine savaş ve yamyamlıkla boğuşmuyordu ve birbiriyle iyi geçiniyordu.

Moai denen büyük heykeller Şili’nin Paskalya adasında her yere serpiştirilmiş vaziyette duruyor. C: Shutterstock

Popüler bilim literatüründe, Paskalya Adasının (ya da yerel dilde Rapa Nui) olası çöküşü hakkında çok fazla teori ortaya atıldı.

Örneğin Jared Diamond’ın 2005 yılında yazdığı “Collapse”, Polinezyalı denizcilerin MS 1200 civarında uzak Pasifik Adasını kolonize ettikten sonra neler olduğunu tüm soğukluğuyla sunuyor. Klanlar arasındaki rekabet adadaki yerlileri giderek artan bir şekilde destansı büyüklükteki taştan oyulmuş heykelleri yani Moai heykellerini inşa etmeye itti. Bu şiddetli rekabet ve nüfus artışı, kibirli bir şekilde kaynakları sömürmeye, Rapa nui yerlilerini çaresizliğe ve hatta yamyamlığa itti. Diamond’ın bakış açısına göre Avrupalılar 18. yüzyılda geldiğinde, mücadele vermiş olan toplum çöküşe geçmiş haldeydi.

(Moai Heykellerinin Dev Şapkaları İşbirliğini Gösteriyor)

Ama adadaki antik taş ocakları, taş aletler ve diğer kaynaklar üzerinde çalışan arkeologlar, adanın Avrupa ile ilişki kurmadan önceki olanlarla ilgili yeni bir bakış açısı sunuyor.

Günümüzde Rapa Nui, “Ahu” adı verilen platformlara yerleştirilmiş, bazen “Pukao” denen büyük şapkalar ve saç tokalarıyla süslenen büyük heykelleriyle (1.000 Moai) ünlü. Bu 82 ton kadar olan anıtlar adanın her kıyısına tekerler ve büyük hayvan yardımı olmadan dağılmış halde.

Önceki arkeolojik araştırmalar, herhangi bir klanın bu büyük anıtları yapmak için topraklarının içinde tüm taş kaynaklarına sahip olmadığını ve her taş tipi için tercih edilen ocakların bulunduğunu göstermişti. Örneğin, Moai çoğunluğunu tek kaynağı olan süngertaşından yapılırken ve pukaoların çoğu tek kaynağı olan kırmızı cüruf kompleksi olarak ocağından çıkarılarak yapılmıştı. Yeni çalışmada, Illinois Dupage Koleji ‘nde Antropoloji yardımcı profesörü Dale Simpson, Moai oymada kullanılan bazalt taşından aletlerin kökenini araştırmak için yola çıktı.

Simpson, “Her taş ocağı bir parmak gibidir ve ondan alınan her taş bir parmak izi olacaktır.” diyor. Simpson ve çalışma arkadaşları adadaki jeokimyasal izleri bir takım bazalt kazmaları ve keserlerle eşleştirmeye çalıştı. Taşlar, adada bazalt temin edilebilecek başka bölgeler olmasına rağmen ağırlıklı olarak bir tane ocak kompleksinden geliyordu ve Simpson o ve meslektaşlarının “oldukça hayrete düştüğünü” söylüyor.

Simpson,”Bu devam eden minimum kaynakların maksimum kullanımı, bir işbirliği modelini akla getiriyor ” diyor. Başka bir deyişle, klanların, kaynaklarını paylaşmak için birbirlerinin topraklarına izinsiz girmelerine izin veren bir değişim sistemine sahip olduğunu düşünüyor. “Bunun, yaptıkları her şeyin daha büyük heykeller inşa etmek için yarıştığını iddia eden çöküş modeline karşı çıktığını düşünüyorum.”

(Paskalya Yerlileri Güney Amerikalılarla Bağlantılı Çıkmadı)

Aynı zamanda Paskalya Adası heykel projesinin yöneticisi araştırmanın eş yazarı Jo Anne Van Tilburg, “Sonuçlar bilgi alışverişine dayalı zanaat uzmanlığı görüşünü destekliyor, ancak etkileşimin işbirlikçi olup olmadığını bu aşamada bilemeyiz. Van Tilburg, bu çalışmanın daha fazla haritalama ve taş kaynak kullanımını teşvik ettiğini söylüyor.

Bu çalışmaya dahil olmayan Carl Lipo, sonuçların şaşırtıcı olmadığını söylüyor. Lipo, “Kayıtların başka yönlerine bakıldığında, kaynakların kontrolünün olmadığı gerçeği oldukça açık. Ancak bu tür bulgular, insanların ada hakkında sahip oldukları yanlış anlaşılmaların ve varsayımların derecesi nedeniyle oldukça önemli.” diyor.

Lipo, “Adada arazi çalışmalarını yürüten arkeologların geçen 20 yıl boyunca öğrendiği şey, kanıtların dramatik bir şekilde çoğu insanın duyduğu masallarla çelişmesi.” diyor. Lipo, kaynakların kontrolü veya kaynakların herhangi bir hiyerarşik dağılımı için hiçbir arkeolojik kanıtın olmadığını söylüyor. Bu da Rapa Nui toplumu hakkında yeni bir hikayeye yol açıyor: bu ada baskın şeflerle yönetilmiyordu. Daha ziyade, topluluklar herhangi bir savaş olmadan kaynakları paylaşıyordu.

Simpson bugün hala binlerce Rapa nui yerlisi insanın yaşadığını belirtiyor. Diğer arkeolojik araştırmalar, adada nüfus düzeylerinin 1722 yılında ilk Avrupa teması sırasında zirve yaptığını ve ardındaki yüzyılda keskin bir düşüş olduğunu öne sürüyor. Journal of Archeologic Science’da bu yıl yayınlanan bir başka çalışma, kolonileşmenin etkisi, getirdiği hastalıklar, şiddet ve zorla çalıştırma, “Rapa Nui’nin kültüründeki büyük değişimi hızlandırdı” diye yazıyor.


Live Science. 13 Ağustos 2018.

Makale: Simpson Jr, D. F., Van Tilburg, J. A., & Dussubieux, L. (2018). Geochemical and radiometric analyses of archaeological remains from Easter Island’s moai (statue) quarry reveal prehistoric timing, provenance, and use of fine–grain basaltic resources. Journal of Pacific Archaeology, 9(2), 12-34.

Marmara Üniversitesi Eczacılık bölümü öğrencisi, arkeolojiye küçük yaşlardan beri ilgi duyuyor.

You must be logged in to post a comment Login