Osmanlı’nın Dini Hoşgörüsü, Aslında Bir Kontrol Biçimiydi

1821’deki Rum isyanının ardından Osmanlı, özellikle başkent İstanbul’da nüfus kontrolünü korumak için bir dizi değişiklik gerçekleştirdi.

İstanbul’un Galata semtindeki Ermeni kilisesi. Yeni araştırmaya göre, Osmanlı İmparatorluğu’nun gayrimüslim dinlere yönelik görünürdeki hoşgörüsü, imparatorluğun şüphe duyduğu toplulukları yönetmenin bir yoluydu. C: Osaka Metropolitan Üniversitesi

Nüfus gözetimi. Seyahat ederken kimlik taşıma zorunluluğu. Bunlara bir de kamusal alanda farklı dinlerin varlığını ekleyin — kulağa 2025 gibi geliyor olabilir, ama bu, 200 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yaşamın ta kendisiydi. Şimdi ise Osaka Metropolitan Üniversitesi’nden Doçent Masayuki Ueno tarafından yayımlanan araştırmaya göre, bu görünürdeki gayrimüslim dinlere hoşgörü durumu, aslında ilk iki uygulamayla doğrudan bağlantılıydı.

Osmanlı İmparatorluğu yaklaşık 1300’den 1922’ye kadar varlığını sürdürdü ve tarihinin farklı dönemlerinde bugünkü Türkiye, Mısır, Yunanistan, Macaristan ve daha birçok bölgeyi yönetti. 1821’deki Rum isyanının ardından Osmanlı, özellikle başkent İstanbul’da nüfus üzerindeki kontrolünü korumak için bir dizi değişiklik gerçekleştirdi.

İç pasaportlar verilmeye başlandı ve gözetim, gayrimüslim topluluklara —Rumlar dahil— gizlice sızarak değil, bu gayrimüslim dini otoritelere kendi topluluklarını izleme yetkisi vererek sağlandı.

(İlgili: Osmanlı, Parthenon Mermerlerinin Götürülmesi için İzin Vermemiş)

19. yüzyılın başlarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da büyük bir güvensizlik hâkimdi. Rum İsyanı’nın (1821) patlak vermesiyle birlikte Osmanlı yönetimi yalnızca isyancı Rumlara değil, İstanbul’daki tüm gayrimüslim topluluklara karşı kuşkuyla yaklaşmaya başladı. Bu durum, imparatorluğun gözetim politikalarında köklü bir değişimi tetikledi.

Masayuki Ueno’nun Comparative Studies in Society and History dergisinde yayımlanan araştırmasına göre, bu süreçte Osmanlı devleti, Rum, Ermeni, Katolik ve Yahudi topluluklarını daha yakından takip edebilmek için yeni nüfus kayıtları hazırladı, iç pasaport sistemi başlattı ve dini liderleri doğrudan devletin güvenlik mekanizmasına entegre etti.

Dini Otoriteler Gözetimin Parçası Oldu

Osmanlı yöneticileri, gayrimüslim nüfusun kimliklerini doğrulamakta yetersiz kalan Müslüman memurların yerine, bu görevi gayrimüslim cemaatlerin dini liderlerine verdi. Özellikle Rum Ortodoks ve Ermeni patrikhaneleri, devletin gözetim politikalarına katkı sunmaya mecbur bırakıldı. Aksi takdirde “isyancı” olarak damgalanma riskiyle karşı karşıya kalacaklardı. Böylece, dini otoriteler hem kendi cemaatleri üzerinde daha fazla kontrol sahibi oldu hem de doğrudan Osmanlı yönetimine bağlı hale geldi.

İç Pasaport ve Nüfus Sayımları

1821 yılında isyanın İstanbul’daki etkilerini kontrol altına almak isteyen Osmanlı hükümeti, şehre giriş ve çıkışları sınırlayan bir iç pasaport sistemi kurdu. Artık her bireyin, nereden geldiğini ve nereye gittiğini belgeleyen resmi bir izne ihtiyacı vardı. Aynı dönemde İstanbul’daki gayrimüslim erkek nüfusu, mahalle mahalle detaylı olarak kayıt altına alındı. Kayıtlarda isim, baba adı, meslek, medeni hâl, fiziksel özellikler ve kefil bilgileri yer aldı. Bu uygulama, daha sonra tüm imparatorluğu kapsayacak nüfus sayımlarının öncüsü oldu.

Sadakat Gösterme Zorunluluğu

Katolik Latin topluluğu ve Katolik Ermeniler gibi daha küçük gayrimüslim gruplar da bu süreçten etkilendi. Özellikle Rum isyanı sırasında, bu topluluklar Osmanlı’ya olan bağlılıklarını vurgulayan dilekçeler sundular. Aksi takdirde, isyanla ilişkilendirilme ve şehirden sürülme tehlikesi altındaydılar. Nitekim 1828 yılında binlerce Katolik Ermeni, Batılı devletlerle bağlantılı oldukları gerekçesiyle İstanbul’dan sürgün edildi.

Miras: Modern Gözetimin Temelleri

Rum İsyanı, Osmanlı İmparatorluğu’nda yalnızca askeri veya diplomatik sonuçlar doğurmadı; aynı zamanda modern gözetim sistemlerinin ve kimlik belgelerinin temellerini attı. Devlet, ilk kez farklı etnik ve dini grupları ayrıntılı bir şekilde tanımlama ve izlemenin sistematik yollarını geliştirdi. Bu politikalar, ilerleyen yıllarda Tanzimat reformlarına ve merkeziyetçi yönetim anlayışına zemin hazırladı.

Yeni araştırma, Osmanlı’nın farklı topluluklara yaklaşımındaki dönüşümü ve modern devlet yapısının erken sinyallerini anlamak açısından önemli bir pencere açıyor. 1820’lerde başlayan bu güvenlik politikaları, yalnızca isyancılara karşı değil, tüm toplumu kontrol altına alma hedefiyle şekillendi.

“Bu tarihsel süreci gün yüzüne çıkarmak, 16. ila 18. yüzyılları kapsayan erken modern dönem ile 19. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar uzanan modern dönem üzerine ayrı ayrı yapılmış araştırmalar arasında bir köprü kurulmasına yardımcı oluyor” diyor Profesör Ueno. “Ayrıca bu çalışma, imparatorluktaki gayrimüslimlerin muamelesine dair anlayışımızı yeniden ele alan bir dizi güncel araştırmanın bağlamına da katkı sağlıyor.”

“Umarım bu bulgular daha fazla tartışmanın önünü açar.”


Makale: Ueno, M. (2025). Purifying Istanbul: The Greek Revolution, Population Surveillance, and Non-Muslim Religious Authorities in the Early Nineteenth-Century Ottoman Empire. Comparative Studies in Society and History, 67(2), 281–302.

Arkeofili editöryel servisi. İletişim: arkeofili@gmail.com

You must be logged in to post a comment Login