Odysseia: Fantastik Öğeler ve Antik Dünyanın Gerçekleri

Homeros’un epik şiiri Odysseia’nın gezgin kahramanı Odysseus mitolojik bir karakterdi, ancak Tunç Çağı’nın gerçek tarihi onun fantastik öyküsünde bulunabilir.

irenler ve onların karşı konulmaz şarkıları Odysseus’u eve dönüş yolculuğunda cezbeder. J.W. Waterhouse’un 1891 tarihli yağlıboya tablosu. C: Wikimedia Commons

Batı Afrika söylencelerinin örümceği Anansi’den, İskandinav mitolojisinde şekil değiştiren Loki’ye, entrikacılar dünyanın her yerindeki hikayelerde en eğlenceli karakterlerden bazıları. Ne en güçlü, ne en çevik, ne de en yakışıklı olan entrikacılar kaslarıyla değil, beyinleriyle zafer kazanır. Dünyanın en eski ve en iyi bilinenlerinden biri olan, Yunan şair Homeros’a atfedilen ve MÖ yaklaşık 8. yüzyıla ait Odysseia Destanı’nda, hızlı düşünme yeteneği sayesinde türlü badireler atlatan Odysseus.

Odysseus ilk olarak, Yunanlar ve Troyalılar arasında yaşanan 10 yıllık savaş sırasında, Akhilleus ve Agamemnon arasındaki bir kan davasının öyküsünü anlatan Homeros’a atfedilen diğer eser İlyada’da karşımıza çıkar. Ithaca kralı Odysseus, Yunanlar için savaşır. Odysseia Destanı ise onun krallığına, karısı Penelope’ye ve oğlu Telemachus’a dönüşünü anlatıyor. Her şey yolunda gitse, yolculuğu kısa sürebilecekken, karşılaştığı engeller nedeniyle on yıl sürer; çünkü Odysseus, deniz tanrısı Poseidon’un öfkesini üzerine çeker. Öfkelenen tanrı defalarca Odysseus’un ilerlemesini engeller; ancak kurnaz entrikacı, tekrar tekrar hayatta kalmayı başarır.

(İlgili: Arkeoloji Severlere 25 Kitap Önerisi)

Odysseia, yazıldığı tarihin çok öncesinde yani Miken Yunanistan’ında Tunç Çağı’nın ortalarında MÖ 1600 ile 1200 arasında geçiyor. Tarihçiler, Odysseia’nın Homeros dönemi kültürel normlarını yansıtırken, o dönemden daha önceki sözlü gelenekleri içerdiğini de düşünüyor. Odysseus’un seyahatleri, Miken dönemi ya da hemen sonrası yaşamı üzerine ışık tutuyor. Bu da onu sadece heyecan verici bir entrika hikayesi değil, aynı zamanda önemli bir tarihsel perspektif veren hikaye haline getiriyor.

azı uzmanlar, Yunanistan’ın Kefalonya Adası ile Paliki Yarımadası’nın, Odysseia Destanı’ndaki İthaka Krallığı’nın bulunduğu yer olduğuna inanıyor.

Yolu Gözlenen Odysseus

Odysseia, Troya’nın düşüşünden yıllar sonra başlar.  Ithaca Adası’nda Penelope ve Telemachus, Odysseus’un dönüşünü bekler. Sabırlı Penelope, Odysseus’un öldüğünü sanan ve onunla evlenerek Ithaca’yı yönetmeyi uman talipleri tarafından kuşatılır. Penelope, Odysseus’un babası Laertes için kefen örmeyi bitirdiğinde yeni bir koca seçeceğine söz verir.

Zaman kazanmak için, geceleri Odysseus’un dönüşü adına umut besleyerek o gün yaptığı örme işini gizlice çözer. Tanrıça Athena tarafından cesaretlendirilen oğlu Telemachus ise taliplerin tepkisine rağmen babasını aramaya başlar.

Bu sırada Odysseus, bir su perisinin (nymph) adasında yedi yıl boyunca pusuya yatar. Ölümsüz Calypso ona aşıktır ve gitmesine izin vermez, ancak Odysseus evini özlemeye devam eder. Tanrılar araya girip Calypso’ya onu serbest bırakmasını emrederler. Odysseus, bir sala binerek Phaeacianlar’ın adasına varır ve onlara gerçek kimliğini açıklar ve Troya Savaşı’nın bitiminden bu yana 10 yıllık yolculuğunun öyküsünü anlatır.

Odysseus, adamlarının Cyclops Polyphemus (Tepegöz) tarafından tuzağa nasıl düşürüldüğünü anlatmaya başladığında dinleyenler büyülenir. Sonrası ise şöyle gelişir: Odysseus canavarı kurnazca sarhoş edip bayıltır ve onu kör eder. Sonra bu öfkeli canavarla alay edip ona adını söyler. Daha sonra canavar da babası tanrı Poseidon’a, Odysseus’u lanetlemesi ve onu 10 yıl boyunca dolaşmaya zorlaması için dua eder.

Pellegrino Tibaldi’nin yaklaşık 1550 tarihli freskinde Odysseus kurnazlığıyla deniz tanrısı Poseidon’un oğlu Kiklop Polyphemus’u sarhoş eder ve kör eder. C: Wikimedia Commons

Odysseus, yamyam Laestrygonyalılar ve adamlarını domuza çeviren büyücü Circe gibi çok sayıda tehlikeden kaçar. Yeraltı dünyasına bir yolculuk yapar ve ölümcül sirenlerin şarkısına direnir ve Scylla ve Charybdis canavarları arasındaki tehlikeli sularda yol alır. Yol boyunca filosu kaza yapar ve adamları kaybolur.

Hikayesinden etkilenen Phaeacianlar, Odysseus’un Ithaca’ya varmasına yardım ederler:

“Bunca bekleyiş ve bunca acıdan sonra nihayet mutlulukla doldu. Sevinçle kendi ülkesinin bereketli toprağını öptü, sonra kollarını kaldırdı ve dua etti…”

Tanrıça Athena, Odysseus’u fark edilmeden saraya girebilmesi için yaşlı bir dilenci kılığına sokar. Bu oyuna, efendisinin dönüşünü bekleyen Odysseus’un sadık köpeği Argos dışında hemen hemen herkes kanar:

“Argos’un Odysseus’u görmesinden bu yana yirmi yıl geçmişti ve şimdi onu son kez görüyordu – sonra aniden kara ölüm onu ​​ele geçirdi.”

Kral kendini oğluna açıklar ve ikisi birlikte intikam planı hazırlar. Planı uygulamaya koymak için Penelope’ye yapması gerekeni anlatır. Odysseus’un yayını gerebilen ve 12 balta başının içinden ok atabilen adamın onunla evlenebileceğini söylemesini ister. Odysseus, kılık değiştirerek yarışmaya katılıp kazandıktan sonra taliplerin üzerine ok yağdırır ta ki hepsini öldürene kadar. Penelope kocasıyla tekrar bir araya gelir ve Ithaca’da barış yeniden sağlanır.

Circe’nin Odysseus’un adamlarına nasıl büyü yaptığını anlatan hikayeden esinlenen Edward Burne Jones’un, 19. yüzyılda yaptığı bu eser, büyücü Circe’yi vahşi panterler eşliğinde gösteriyor. C: Wikimedia Commons

Mit ve Tarih

Tarihçiler, Odysseus adında eski bir Yunan kralı olduğuna dair somut bir kanıt bulamadılar. Bu kişi var olmamış olsa da bilim insanları, Miken Ithaca Krallığı’nın kesinlikle var olduğuna inanıyor. Tam olarak yeri bilinmemekle birlikte, birçok kişi Odysseus’un Ithacası’nın, Tunç Çağı’nda küçük bir ada olan Paliki’deki  İyon Adası Kefalonya’da bulunduğunu düşünüyor.

Destandaki sözcük seçimi, Miken uygarlığına ve onun sonraki kültür üzerindeki etkisini görünür kılıyor.  Örneğin, kral için iki farklı kelime kullanılır: Odysseus, Ithaca’nın anax’ı ve basileus’u olarak çeşitli şekillerde tanımlanır; “anax” kelimesi Miken dönemine özgüdür, “basileus” ise daha geç bir döneme aittir.

Miken krallarının zenginliği, öncelikle büyük ölçekli domuz, keçi, koyun ve inek hayvancılığına dayanıyordu. Hem Miken metinleri hem de Odysseia, kralın çok sayıda hayvana sahip olduğundan bahseder.

Odysseia’de hayvancılığın merkezde olduğu, üç karakterle vurgulanıyor: Domuz çobanı Eumaeus, keçi çobanı Melanthius ve sığır çobanı Philoetius. Odysseus, yolculuğunun sonunda babası Laertes ile yeniden bir araya geldiğinde, yaşlı adamı asmalarıyla ilgileniyorken buluyor. Muhtemelen Laertes’in, Pylos metinlerinde kralla bağlantılı olarak bahsedildiği gibi bir temenos’a (bir tanrı ya da kral için ayrılmış arazi) sahip olduğu düşünülüyor.

Odysseia’in, tarihi Miken kaynaklarını çağrıştıran bir diğer özelliği de, çoğu köleleştirilmiş hizmetkarların varlığı. Odysseus’a çocukken bakan dadısı Eurycleia kilit bir rol oynuyor. Kılık değiştirmiş Odysseus saraya geldiğinde, Yunan misafirperverliği kurallarına uygun olarak onu yıkar. Eurycleia, Odysseus’un gerçek kimliğini ortaya çıkaran ama kralın sırrını saklayan belirgin bir yara izi fark eder. Telemachus’un taliplerle cinsel ilişkiye girdiği için öldürdüğü kadınlar gibi diğer ev kölelerinden de bahsedilir.

Gustave Boulanger’in bu 19. yüzyıl yağlı boya tablosunda; Odysseus’un dadısı Eurycleia, Odysseus’un ayağını yıkarken, çocukluğundan kalma bir yarayı görüp tanır ve onun kılık değiştirmiş olduğunu anlar. C: Wikimedia Commons

Odysseia’de anlatılan, kralın “oikos”u (yaşam alanı) ile Miken saraylarının nasıl yönetildiği hakkında bilinenler arasında büyük farklılıklar var. Örneğin Miken sarayları, zanaatkarların ve kölelerin saraya getirilen hammaddelerle çömlek, cam eşya ve metal işleri yaptıkları üretim merkezleri olarak kullanılmış görünüyor. Onlara çalışmalarının karşılığı, toprak ve yiyecek olarak ödeniyordu. Ama bu tür işçiler Odysseia’de eksik.

Homer tarafından tanımlandığı gibi, Miken halkı krallıklar halinde örgütlenmişti. Odysseus, Laertes’in oğluydu ve olgunluğa eriştiğinde krallığı miras aldı. Ithaca’daki saray kompleksinin tanımı, diğer Miken metinleri tarafından destekleniyor. Krallar saraylarından hüküm sürdüler. Bu etkileyici kompleksler yalnızca kraliyet ailesi, konuklar ve hizmetliler için bir yaşam alanı değil, aynı zamanda kralın topraklarından ve sürülerinden elde edilen gelirle ticari işlemlerin yapıldığı idari bir merkez olarak da hizmet veriyordu.

Miken krallıklarının nasıl yönetildiği ve birbirleriyle nasıl bir ilişki içinde oldukları tarihi açıdan net değil. Homeros destanlarının yanı sıra, Troya Savaşı’na dair diğer hikâyeler de ortak düşmana karşı biraraya gelen krallıklar konfederasyonunu anlatıyor. Bu ittifakın kökeni Odysseus’a ve dünyanın en güzel kadınına talip olan pek çok kişiye kadar uzanıyor. Güçlü Miken kralları kendilerini Helen’e eş olarak sunarlar ve Helen’in babası Kral Tyndareus, onları seçmemesi halinde Sparta’ya düşman olacaklarından korkar.

Mora Yarımadası’nda bulunan Miken Antik Kenti’ndeki bu mezarlar, MÖ 16. yüzyılda inşa edildi. Erken Miken döneminde seçkinler bu tür mezarlara gömülürdü. C: Wikimedia Commons

Zeki Odysseus, dikkatini Helen’in kuzeni Penelope’ye yönelttikten sonra, Tyndareus’a Penelope’yi kendisine eş olarak vermesi karşılığında bir çözüm önerir. Odysseus, Sparta kralına Helen’le nişanlanmadan önce tüm taliplerine Helen’in kaçırılması halinde, kendisine ve müstakbel damadına yardım için biraraya geleceklerine dair yemin ettirmesi gerektiğini söyler. 

Hepsi aynı fikirdedir ve böylece Troya prenslerinden biri olan Paris, Helen’i kocası Menelaus’un yanından kaçırdığında Troya’ya karşı savaşacak ittifakı oluştururlar. Diğer çağdaş tarihi kaynaklarda; MÖ 1400 ila 1220 civarındaki Hitit metinlerinde Ahhiyawa Krallığı, MÖ 15. yüzyıl Mısır kaynaklarında ise Tanaja olarak anılan bir Miken konfederasyonunun varlığına işaret edilir.

Odysseia destanı; fantastik canavarları, kötü adamları ve bunlarla mücadele ederken duyulan ev ve aile özlemi ile insanlığın ortak yanını dile getiren, eğlenceli bir hikaye olduğu için yüzyıllardır varlığını sürdürüyor. Bu durum, sadece iyi bir hikaye olarak değil, aynı zamanda Miken Yunanistan’ına ve krallarına açılan bir pencere olarak korunmasına yardımcı oluyor.

Şair Homeros’un mermerden bir tasviri, 2. yüzyılda Roma’da, MÖ 2 yüzyıla ait bir Yunan orijinali temel alınarak yapılmış. C: British Museum

Homeros

Homeros’un destanları yüzyıllardır dünyanın ilgisini çekiyor. İlyada ve Odysseia; filmlerden televizyona, sayfalardan sahneye, sürükleyici dramaları, büyüleyici karakterleri ve zamansız konu ve temalarıyla tanınıyorlar. Bu bilindik hikayeler yüzyıllardır araştırma konusu. Ancak bu eserlerin yazarı olan şair Homeros hakkında çok az şey biliniyor. Doğum tarihinin MÖ 12. ve 8. yüzyıllar arasında olduğu düşünülüyor. Akademisyenler, tam olarak nerede doğduğundan emin değiller; ama tahmini olarak Anadolu kıyıları; İyonya, Trakya ve Sakız Adası gibi yerler öne çıkıyor.

Hem İlyada hem de Odysseia ona atfediliyor, ancak bu hikayelerin Homeros tarafından oluşturulmadığı düşünülüyor. Pek çok akademisyen, Homeros’un bunları ilk yazan kişi olabileceğine ve bu eylemin ona binlerce yıldır süren bir şöhret kazandırdığına inanıyor.


National Geographic. 13 Nisan 2023.

Celal Bayar Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu. Tarih Öğretmeni.

You must be logged in to post a comment Login