Neolitik Mezarda 4.900 Yıllık Veba Bakterisi Keşfedildi

Araştırmacılar bilinen en eski Yersinia pestis bakterisini İsveç’teki 5.000 yıllık bir mezarda keşfetti. Bu keşif, Avrupa’nın ilk çiftçilerinin sayıca azalmasıyla bağlantılı olabilir.

Araştırmacılar 20 yaşında bir kadının kalıntılarında veba örneği buldular. C: Karl-Göran Sjögren / University of Gothenburg

Bulgular, bu bakterinin Taş Devri sonlarında insan tarihinde yaşanan ilkbüyük pandemik hastalık olarak Avrupa boyunca yerleşim yerlerini harap etmiş olabileceğini öne sürüyor. Aynı zamanda antik Avrupa tarihi hakkındaki bazı bilgilerimizi de baştan yazabilir.

Araştırmacılar, tarih öncesi kurbanları gösterebilecek vakalar için halka açık antik DNA veri tabanlarını analiz ederlerken bu bulgular ortaya çıktı. Araştırma için İsveç’teki Frälsegården kazı alanına odaklandılar. Sit alanındaki kireçtaşından bir mezarın daha önce yapılan analizi burada 78 kişinin gömülü olduğunu ve 200 yıllık bir zaman diliminde öldüklerini açığa çıkardı. Fransa, Marsilya’da ki Aix-Marseille Üniversitesinden makalenin baş yazarı Nicolás Rascovan, birçok insanın tek bir yerde kısa zaman içerisinde öldüğü gerçeği, bu insanların bir epidemi esnasında can vermiş olma ihtimalini öne sürdüğünü söylüyor. Bu kireçtaşı mezar ise Neolitik Döneme tarihleniyor.

(En Eski Veba Genomu Çözüldü)

Araştırmacılar, Frälsegården sit alanındaki bir kadının kalıntılarında dahaönce bilinmeyen bir veba patojeni şuşu keşfettiler. Karbon tarihleme sonuçları bu kadının yaklaşık 4.900 yıl önce Neolitik Düşüş diye bilinen Neolitik kültürün Avrupa boyunca gizemli bir şekilde azaldığı bir dönemde öldüğünü öne sürüyor.

Kalça kemiğine ve diğer iskelet özelliklerine dayanarak, kadının öldüğü zaman yaklaşık 20 yaşında oldu tespit edildi. Kadında bulunan Yersinia pestis şuşu, pnömonik (zatürreli) vebayı tetikleyen bir genetik mutasyona sahipti. Bu vebanın, tarihi ve günümüzdeki vebalar arasında en ölümcülü olmasından dolayı kadının bu hastalıktan ölmüş olma ihtimali oldukça yüksek. (Vebanın en yaygın formu, veba bakterisinin lenf bezlerine sıçrayıp inflamasyona (yangı, iltihaplanma) sebep olan bubonik (hıyarcıklı) vebadır. İltihaplı bezlere bubo (hıyarcık) denir. Eğer bakteri akciğerlere sıçrarsa daha ölümcül olan pnömonik vebayı tetikleyebilir.)

Bilim insanları, yeni bulunan şuşu bilinen veba bakterisi DNA’sı ile karşılaştırınca ellerindeki bu antik numunenin, veba bakterisinin en son atasının en yakın akrabası olduğunu belirlediler. Bu çalışmanın araştırmacıları bu antik numunenin diğer veba şuşlarından yaklaşık 5.700 yıl önce ayrıldığı kanısına vardılar.

Veba nasıl yayıldı?

Araştırmacılara göre yeni bulgular, vebanın nasıl yayıldığına dair olan daha eski bir teoriyle ters düşüyor. Yaklaşık 5.000 yıl önce insanlar Avrasya bozkırlarından Avrupa’ya doğru ana dalgalar halinde göç ettiler ve o sırada Avrupa’da yaşayan Neolitik çiftçilerin yerini aldılar. Daha önceki araştırma bozkır halkının vebayı beraberlerinde taşıdıklarını ve daha önce bulunan yerleşim yerlerini ortadan kaldırdıklarını öne sürmüştü. Fakat, eğer İsveç mezarındaki veba örneği diğer şuşlardan 5.700 yıl önce ayrıldıysa bozkır göçleri daha başlamadan önce evrilmiş olması çok olası. Bu durum da bakterinin o vakitte zaten orada bulunduğunu öne sürüyor.

(Veba Salgını Taş Devrinde de Vardı)

Aksine, araştırmacılar Avrupa’da 6.100 ila 5.400 yıl öncesinde 10.000’den 20.000’e kadar oturanın bulunduğu mega yerleşim yerlerinde vebanın ortaya çıktığını öne sürdüler. Daha önce Avrupa’da bulunanlardan 10 kata kadar daha büyük olan bu mega yerleşim yerleri için Kopenhag Üniversitesi’nden araştırmanın kıdemli yazarlarından hesaplamalı biyolog Simon Rasmussen “insanları, hayvanları ve depolanmış yiyecekleri beraberinde bulunduruyordu ve büyük ihtimalle oldukça sağlıksız koşullardaydı. Bu durum yeni patojenlerin evrilmesi için gerekli olan koşullar adına tam bir ders kitabı örneği” diyor.

Eğer veba bu mega yerleşim yerlerinde evrildiyse, “o zaman insanlar bu yüzden ölmeye başladıklarında yerleşim yerleri terk edilip yıkılmış olacaktı. Bu da tam olarak 5.500 yıl önce bu yerleşim yerlerinde gözlemlediğimiz durum.” Rascovan, o sırada vebanın ticaret yolları üzerinden tekerlekli taşıtlar sayesinde hızlıca Avrupa’ya yayılmış olabileceğini söylüyor. En nihayetinde, araştırmacıların analiz ettiği kadının öldüğü İsveç’teki Frälsegården gibi oldukça uzak alanlara bile ulaşmış olabilir. Kadınına ait DNA, genetik olarak bozkır halkı ile bağlantılı olmadığını ortaya çıkardı ve bu da bulunan antik vebanın bozkırlardan gelen göçebelerden önce var olduğu fikrini destekliyor.

Yeniliklerle gelen riskler?

Çalışmada eş yazar olan Göteborg Üniversitesi’nden arkeolog Karl-Göran Sjögren, Neolitik dünyanın oldukça marjinal bir bölgesindeki vebanın bu keşfi… hastalığın sıçradığı zamanda iyi oluşturulmuş ve uzak noktalara uzanan etkileşim ağlarını gösteriyor.”

Rascovan, “Gerçekten de devrim niteliğinde yeniliklerin, yani daha karmaşık organizasyona sahip daha büyük yerleşim yerlerinin, metalürjinin, tekerlekli taşıtların, uzak mesafelere ulaşan ticaret yollarının ve benzerlerinin, bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasına ve yayılmasına ortam hazırlamış olabileceği ve nihayetinde insan tarihindeki ilk büyük çaplı pandemik hastalığa yol açmış olabileceği mümkün” diyor.

Rascovan, araştırmacıların kaydettikleri bulguların vebanın Neolitik yerleşim yerlerinden tek elde silindiğini anlamına gelmediğini, fakat diğerlerinin yanında bir etmen olmuş olabileceğini söylüyor. Örneğin, Neolitik yerleşim yerleri çevreyi fazlasıyla istismar etmiş olabilir, ihtiyaç duydukları ormanları yok olmaya sürüklemek gibi.

Araştırmacılar aynı zamanda, yeni teorileri hakkında somut bir delili daha tespit etmediklerine de dikkat çekiyorlar. Rasmussen, “Eğer bu yerleşim yerlerinde veba bulabilseydik, bu teori için güçlü bir destek olurdu.

Vebanın yayılması hakkındaki şüpheler

Bu çalışmadaki araştırmacılar, keşiflerinin vebanın ortaya çıkışının ve Avrupa boyunca yayılmasının daha önce düşünülenden çok daha erken olduğunu öne sürseler de diğer bilim insanlarını ikna edebilmiş değiller.

Oslo Üniversitesi’nde bir moleküler ve fiziksel antropolog olan Barbara Bramanti, Neolitik bir yerleşim yerinde veba bulmak heyecan verici fakat şaşırtıcı olmadığını söylüyor. Vebanın mega yerleşim yerlerinde ortaya çıkmış olabilmesi akla yatkın fakat veba DNA’sı gerçekten bulunana kadar kanıtlanmış değil.

Almanya, Jena’daki Max Planck İnsan Tarihi Bilimi Enstitüsü’nde bir paleogenetikçi olan Johannes Krause, bu konu hakkında daha eleştirisel ve önerilerin verilerle desteklenmediğini söylüyor. “Yazarlar, Doğu Avrupa’nın merkezinde ortaya çıkışı ve ticaret yolları ile yayılışı hakkında spekülasyonda bulunuyor. Ama buralarda hiçbir veba genomuna sahip değiller.”

2017 yılında bu araştırma grubu, geç Neolitik ve Bronz Çağı veba genomlarına dayanarak vebanın Avrupa’ya Neolitik esnasında girdiğini ve daha sonra bozkır kökenli bireylerle yayıldığını öne sürmüştü. Bu son yayımlanan makalede Krause’nin görüşünü değiştiren hiçbir şey bulunmuyor.

Almanya, Münih’teki Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde bir arkeolog olan Phillip Stockhammer, vebanın mega yerleşim yerlerinde ortaya çıkmış olmasının makul olduğunu söylüyor. Fakat kendisi uzak ticaret yollarının yayılmasını nasıl arttırdığını mantıklı bulmuyor. “Eğer vebaya yakalanırsan birkaç yüz kilometre gidip seyahat edemezsin. Ölürsün.”


Live Science. December 6, 2018
Nature News. December 6, 2018
Rascovan, Nicolas, et al, Emergence and Spread of Basal Lineages of Yersinia pestis during the Neolithic Decline, Cell, December 6, 2018, DOI:https://doi.org/10.1016/j.cell.2018.11.005


Koç Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü mezunu ve Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü ile yandalı var. Paris Diderot Üniversitesi'nde Genetik yüksek lisansını tamamladı ve Jacques Monod Enstitüsü'nde Paleogenomik laboratuvarında doktorasına devam ediyor. Araştırma alanları: Fransa'daki Neolitik Dönemden itibaren antik insan popülasyonlarının demografisi ve dinamiği, nadir görülen genetik hastalıkların evrimi ve Orta Çağ Fransızlarının genetik yapısı.

You must be logged in to post a comment Login