Bilim insanları, türümüzün Neandertallerle bir araya geldiği insanlık tarihindeki heyecan verici bölüm hakkında bir takım bilgilere sahip. Bu konuya öpüşüp öpmediğimiz ve cinsel organların doğası da dahil.
Gözler, tarih öncesi Romanya’nın engebeli dağ manzarasına çevriliyor.
O bir Neandertaldi ve kürklü bir pelerin dışında tamamen çıplaktı. İyi bir duruşu ve soluk teni vardı, belki güneş yanığından dolayı hafifçe kızarmış durumdaydı. Kalın, kaslı pazılarından birinin etrafına kartal pençelerinden bilezik takılıydı. Kadın ise kurt kürkü süslemeli, hayvan derisi bir paltoyla kaplı erken bir modern insandı. Koyu tenli, uzun bacaklıydı ve saçları örgülerle doluydu.
Boğazını temizledi, ona süzdü, absürt bir şekilde tiz, nazal bir sesle, en iyi sohbet cümlesini kurdu. Kız ona boş boş baktı. Neyse ki adam şanslıydı, aynı dili konuşmuyorlardı. Garip bir kahkaha attılar ve sonra ne olduğunu hepimiz tahmin edebiliyoruz.
(Dünyada Bugüne Kadar Kaç İnsan Türü Yaşadı?)
Bu durum, buğulu bir aşk romanından bir sahne olabilirdi. Belki de kadın aslında Neandertal’di ve adam bizim türümüze aitti. Belki ilişkileri sıradan, pragmatik türdeydi, çünkü o zamanlar etrafta pek fazla insan yoktu. Hatta bu tür ilişkilerde karşılıklı rıza olmadığı bile öne sürüldü.
Bu karşılaşmada ya da bunun gibi karşılaşmalarda gerçekte ne olduğunu asla bilemeyecek olsak da, emin olabileceğimiz şey, farklı türlerden böyle çiftlerin bir araya geldiği. Yaklaşık 37.000-42.000 yıl sonra, Şubat 2002’de iki kaşif, Romanya’nın Anina kasabası yakınlarındaki güneybatı Karpat dağlarında bir yeraltı mağara sisteminde olağanüstü bir keşif yaptı.
Oraya ulaşmak bile kolay bir iş değildi. Önce bir yeraltı nehrinde 200 metre kadar yürüdüler. Sonra bir su altı geçidi boyunca 30 metre tüplü dalış yaptılar, ardından Poarta’ya (kapıya) kadar 300 metrelik bir çıkış ile oraya ulaşabildiler. (Veya “fare deliği” diye adlandırdıkları daha önce bilinmeyen bir odaya girdikleri açıklıktan çıkış yaptılar.)
Peştera cu Oase veya diğer adıyla “Kemikli Mağara”’nın içinde binlerce memeli kemiği buldular. Burada, mağaranın uzun tarihi boyunca öncelikli olarak büyük ölçüde erkek mağara ayılarının (boz ayının soyu tükenmiş akrabaları) yaşadığı düşünülüyor. Aralarında yüzeyde duran bir insan çene kemiği bulunuyordu ve radyokarbon tarihlemesinin Avrupa’daki bilinen en eski erken modern insanlardan birinden olduğu ortaya çıktı.
Kalıntıların mağara içine doğal olarak sürüklendiği ve o zamandan beri bozulmadan kaldığı düşünülüyor. O zamanlar bilim insanları, çene kemiğinin görünüşü açısından şüphe götürmez bir şekilde modern insana ait olduğunu düşünse de, bazı sıra dışı Neandertal benzeri özellikler içerdiğini de fark ettiler. Yıllar sonra bu önsezi doğrulandı.
Bilim insanları, 2015 yılında bulgudan çıkarılan DNA’yı analiz ettiklerinde, bireyin erkek olduğunu ve muhtemelen % 6-9 oranında Neandertal olduğunu ortaya koydular. Bu, erken modern bir insanda şimdiye kadar karşılaşılan en yüksek konsantrasyon ve genetik yapısı kabaca % 1-3 Neandertal olan günümüz Avrupalı ve Asyalılarda bulunan miktarın yaklaşık üç katı.
Genom, kesintisiz Neandertal dizilerinin geniş uzantılarını içerdiğinden, araştırmacılar, çene sahibinin muhtemelen dört ila altı nesil kadar yakın bir zamanda bir Neandertal atasına sahip olduğunu hesapladılar. Bu da büyük ebeveynlere ya da büyük büyük ebeveynlere ya da büyük büyük büyük ebeveynlere eşdeğerdi. Türler arası gerçekleşen bu ilişkinin, muhtemelen bu kişinin yaşadığı zamandan 200 yıl önce gerçekleştiğini belirlediler.
Ekip, çene kemiğine ek olarak, Kemikli Mağara’da benzer özelliklere sahip başka bir bireye ait kafatası parçaları buldu. Bilim insanları bu kalıntılardan henüz DNA elde edemediler, ancak çene kemiği gibi, bunların da yakın zamanda Neandertal soyuna sahip birine ait olabileceği düşünülüyor.
O zamandan beri, erken modern insanlar ile Neandertaller arasındaki seksin nadir bir olay olmadığına dair kanıtlar artmaya başladı. Günümüz popülasyonlarının genomlarında gizli, bunun birçok farklı durumda ve geniş bir coğrafi alanda gerçekleştiğine dair işaretler bulunuyor. Bugüne kadar, en az iki farklı Neandertal popülasyonundan genetik materyal taşıyan insanlar var. Yapılan bir analizde, hem Avrupa’da hem de Asya’da Neandertal geninin insanlarla birkaç kez melezlendiğini gösteriyor.
(Neandertaller Y Kromozomunu Nasıl Kaybetti?)
Aslında Neandertal DNA’sı, atalarının bu grupla doğrudan temasa geçtiği düşünülmeyen Afrika kökenli insanlar da dahil olmak üzere bugün yaşayan herkeste bulunabilir. Aynı zamanda bu DNA transferi insanlardan Neandertallere de geçiyordu. 2016’da bilim insanları, Sibirya’daki Altay dağlarından Neandertallerin, yaklaşık 100.000 yıl önce yaşamış modern insanların atalarıyla genetiklerinin % 1-7’sini paylaşmış olabileceklerini keşfettiler.
En önemlisi de, bu eski ilişkilerin müstehcen ayrıntılarının tarih öncesinde kaybolduğu düşünülse de, bugün bu ilişkilerin nasıl olduğuna dair hala ipuçları var. İşte insanlık tarihindeki bu heyecan verici bölüm hakkında bilmek istediğiniz her şey.
Öpüşme
Pennsylvania Eyalet Üniversitesi’nde antropolog olan Laura Weyrich, 2017’de tarih öncesi bir dişe yapışan mikroskobik olarak bulunan, 48.000 yıllık bir insanın imzasını keşfetti.
Weyrich, “Eski mikroplara, geçmiş hakkında daha fazla bilgi edinmenin bir yolu olarak bakıyorum ve diş taşı gerçekten de eski insanlarda yaşamış mikroorganizmaları yeniden inşa etmenin tek güvenilir yolu.” diyor. Weyrich özellikle Neandertallerin ne yedikleri ve çevreleriyle nasıl etkileşime girdikleri ile ilgileniyor. Bunu öğrenmek için, üç farklı mağarada bulunan dişlerin üzerindeki diş plağından DNA dizilimi yaptı.
Örneklerden ikisi, İspanya’nın kuzeybatısındaki El Sidrón’da bulunan 13 Neandertalden alındı. Yakın zamanda alanda bulunan kişilerin çoğunun şekilsiz dizkapakları ve omurlar gibi doğuştan anormalliklerden ve çocukluktan uzun süre sonra kalan bebek dişlerinden muzdarip olduğu ortaya çıkmıştı. Grubun, uzun bir soy içi çiftleşme geçmişinden sonra resesif genler biriktirmiş yakın akrabalardan oluştuğundan şüpheleniliyor. Aile talihsiz bir sonla karşılaştı; kemiklerinde yamyamlaştıklarına dair işaretler vardı. Dünyayı dolaşan son Neandertaller arasında oldukları düşünülüyordu.
Weyrich’i şaşırtacak şekilde, El Sidrón dişlerinden biri, bugün hala ağzımızda bulunan, bakteri benzeri bir mikroorganizma olan Methanobrevibacter oralis’in genetik imzasını içeriyor. Weyrich, Neandertal versiyonunu modern insan versiyonuyla karşılaştırarak, ikisinin yaklaşık 120.000 yıl önce ayrıldığını tahmin etti.
Neandertaller ve günümüz insanları sürekli aynı oral birlikteliği yaşamış olsalardı, bunun çok çok daha erken olmasını beklerdiniz, en az 450.000 yıl önce, iki alt tür farklı yollar izlediğinde. Weyrich, “Bu, mikroorganizmanın o zamandan beri aktarıldığı anlamına geliyor.” diyor.
Bunun nasıl olduğunu kesin olarak bilmek imkansız, ancak 120.000 yıl önce meydana gelen başka bir olayla bağlantılı olabilir. Weyrich, “Benim için büyüleyici olan şey, bu aynı zamanda insanlar ve Neandertaller arasındaki melezleşmeyi tanımladığımız ilk dönemlerden biri. Bu yüzden, bir mikrop türünün bu etkileşime dahil olduğunu görmek harika.” diyor.
Weyrich, bu transfer için olası bir yolun öpüşmek olduğunu açıklıyor. “Birini öptüğünüzde, oral mikroplar ağızlarınız arasında gidip gelir. Bu sadece bir kez yaşanmış olabilirdi ama sonra esrarengiz bir şekilde yayıldı. Bu sadece enfekte olan grup başarılı bir şekilde hayatını sürdürürse geçerli olurdu. Bu yüzden bu etkileşim, daha düzenli gerçekleşen bir şey de olabilir.” diyor.
Ağızdaki mikroplarınızı aktarmanın bir başka yolu da yiyecek paylaşmaktır ve bir Neandertal’in erken modern bir insan için yemek hazırladığına dair doğrudan bir kanıt olmamasına rağmen, romantik bir yemek, M. oralis’in alternatif bir kaynağı olabilir.
Weyrich için bu keşif heyecan verici çünkü uzun zaman önce diğer insan türleriyle etkileşimlerimizin bugün etrafta taşıdığımız mikroorganizma topluluklarını şekillendirdiğini gösteriyor.
Bu, Weyrich için bir soruyu gündeme getiriyor: “Mikrobiyomumuz, Neandertallerden mikroorganizmaları aldığımız için mi doğru çalışıyor?”
Örneğin, M. oralis modern insanlarda diş eti hastalığıyla ilişkilendirilme eğilimindeyken, Weyrich mükemmel sağlıklı dişlere sahip birçok tarih öncesi bireyde bulunduğunu söylüyor. Gelecekte, modern dünyada yaşayan insanlar için daha sağlıklı ağız mikrobiyomlarını yeniden yapılandırmak için eski diş plağından toplanan analizleri kullanmayı planlıyor.
Erkek veya dişi Neandertaller
Erken modern insan erkeklerle birlikte olanların çoğunlukla kadın Neandertal olup olmadığını kesin olarak söylemek imkansız, ama bazı ipuçları bulunuyor.
2008’de arkeologlar, Rusya’nın Altay Dağları’ndaki Denisova Mağarası’nda kırık bir parmak kemiği ve tek azı dişi keşfettiler ve bunlardan yepyeni bir insan alt türü ortaya çıktı. Yıllar boyunca sadece bu alanda çıkarılan bir avuç örnek, “Denisovalılar”’a aitti. Bilim insanları DNA’larından, miraslarının Doğu Asya ve Melanezya kökenli insanların genomlarında günümüze kadar devam ettiğini keşfetti.
Denisovalılar, Neandertallerle günümüz insanlarına kıyasla çok daha yakından ilişkiliydi; iki alttür, yüzbinlerce yıldır Asya’da belli aralıklarla aynı dönemlerde yaşamış olabilir. Bu, 2018 yılında, Neandertal annesi ve Denisovalı babası olan genç bir kıza (Denny lakaplı) ait bir kemik parçasının keşfedilmesiyle belirgin hale geldi.
Sonuç olarak, Neandertallerin erkek cinsiyet kromozomlarının Denisovanlarınkine benzemesi mantıklı gözüküyor. Ancak bilim insanları 38.000-53.000 yıl önce yaşayan üç Neandertalin DNA’sını sıraladıklarında, Y kromozomlarının günümüz insanlarıyla daha fazla ortak yönleri olduğunu keşfettiklerinde şaşırdılar.
Araştırmacılar, bu genlerin çok fazla iç içe geçtiğini, bunun Neandertaller ile erken modern insanlar arasındaki “güçlü gen akışının” kanıtı olduğunu söylüyorlar. Aslında o kadar sık ki, Neandertal sayıları varoluşlarının sonuna doğru azaldıkça, Y kromozomlarının soyu tükenmiş ve tamamen bizimkiyle değiştirilmiş olabilir. Bu, önemli sayıda atadan kalma insan erkeğinin kadın Neandertallerle seks yaptığını gösteriyor.
Ancak hikaye burada bitmiyor. Diğer araştırmalar, şekeri kullanılabilir enerjiye dönüştürmeye yardımcı olan hücresel makine olan Neandertal mitokondrilerinin neredeyse tamamen aynı kaderi olduğunu gösteriyor. Bunlar yalnızca annelerden çocuklarına aktarılıyor, bu nedenle 2017’de Neandertal kalıntılarında erken modern insan mitokondrileri bulunduğunda, atalarımızın da erkek Neandertallerle seks yaptığı anlaşılıyor. Bu sefer, melezleşme muhtemelen insanların çoğunlukla Afrika ile sınırlı olduğu 270.000 ila 100.000 yıl önce gerçekleşiyor.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
Birkaç yıl önce Ville Pimenoff, tuhaf bir şey fark ettiğinde cinsel yolla bulaşan insan papilloma virüsü (HPV) enfeksiyonunu inceliyordu.
Papilloma virüsleri, ayılar, yunuslar, kaplumbağalar, yılanlar ve kuşlar da dahil olmak üzere hayvanlar arasında her yerde bulunuyor. Aslında varlıkları incelenen hemen hemen her türde bulunuyor. Sadece insanlar arasında, dünya çapında rahim ağzı kanserlerinin yüzde 99.7’sinden topluca sorumlu olan 100’den fazla farklı tür bulunuyor. Bunlardan en ölümcül olanlarından biri, enfekte ettiği hücreleri sessizce bozduğu için yıllarca vücutta kalabilen HPV-16.
Ancak, bu virüsün belirli varyantlarının bulunduğu yerler arasında küresel olarak açık bir ayrım var. Gezegenin çoğunluğunda, büyük olasılıkla A tipi ile karşılaşılıyor, Sahra altı Afrika’da ise çoğu insan B ve C tipleriyle enfekte durumda. Şaşırtıcı bir şekilde, bu model Neandertal DNA’sının dünya çapındaki dağılımıyla tam olarak eşleşiyor. Sahra altı Afrika’daki insanlar alışılmadık HPV türleri taşımakla kalmıyor, aynı zamanda nispeten az sayıda Neandertal genetik materyali de taşıyorlar.
Neler olup bittiğini öğrenmek için Pimenoff, bugün kabaca 60.000 ila 120.000 yıl önce ortaya çıktığını hesaplamak için A tipi arasındaki genetik çeşitliliği kullandı. Bu, onu diğer HPV-16 türlerinden çok daha genç kılıyor ve en önemlisi, bu, erken modern insanların Afrika’dan çıkıp Neandertallerle temasa geçtiği zamana denk geliyor. Kesin olarak kanıtlamak zor olsa da Pimenoff, cinsel yolla bulaşan hastalıkları hemen değiştirmeye başladıklarına ve HPV-16 varyantlarındaki bölünmenin, A tipini onların öncüllerinden aldığımız gerçeğini yansıttığına inanıyor.
Pimenoff, “Hesaplama tekniklerini kullanarak bunu binlerce kez test ettim ve sonuç hep aynıydı. Bu en makul senaryo.” diyor. Bugün HPV virüslerinin yayılma şekline dayanarak, virüsün insanlara sadece bir kez değil, birçok farklı durumda aktarıldığından şüpheleniyor.
Pimenoff, “Bunun bir kez olması pek olası değil, çünkü o zaman aktarımın daha fazla hayatta kalmaması daha olası olurdu. Bu cinsel karşılaşmalar, her iki insan popülasyonunun da bulunduğu bölgelerde, Avrasya’da oldukça tipik olmalı.” diyor.
İlginç bir şekilde, Pimenoff, Neandertallerden A tipinin alınmasının insanlara etkisinin neden bu kadar kanser içerdiğini açıkladığına inanıyor. (Çünkü A tipi ile ilk kez nispeten yakın zamanda karşılaştık, bağışıklık sistemlerimiz henüz enfeksiyonu temizleyebilecek şekilde evrimleşmedi.)
Aslında, Neandertallerle seks, bize, HIV’in eski bir akrabası da dahil olmak üzere bir dizi başka virüs bırakmış olabilir. Ancak uzun süredir kayıp olan akrabalarımıza kızmaya gerek yok, çünkü onlara herpes (uçuk) dahil olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıklar verdiğimize dair kanıtlar da var.
Cinsel organlar
Neandertal penislerinin ve vajinalarının neye benzediğini merak etmek gereksiz görünse de, farklı organizmaların üreme organları, çok sayıda bilimsel araştırmanın konusu olmuştur. Google Akademik’te “penis evrimi” araması 98.000 sonuç verirken “vajina evrimi” 87.000 sonuç veriyor.
Bir hayvanın cinsel organlarının yaşam tarzları, çiftleşme stratejileri ve evrimsel geçmişleri hakkında şaşırtıcı miktarda bilgi verebileceği ortaya çıktı. Bu nedenle, cinsel organları hakkında sorular sormak, onları anlamanın başka bir yolu.
Hayvan krallığı sürekli değişen bir dizi yaratıcı tasarım içerir. Bunlar arasında argonot ahtapot ve dişilerle çiftleşmek için tek başına yüzebilen solucan benzeri çıkarılabilir penisi bulunuyor. (erkeklerin, dişilerin boyutunun sadece yüzde 10’u kadar olduğu için evrimleştiği düşünülen pratik bir özellik) Bunun yanında kanguruların üçlü vajinaları, dişilerin sürekli hamile kalmasını mümkün kılıyor.
İnsan penislerinin sıra dışı olmasının bir özelliği, pürüzsüz olmaları. DNA’mızın yaklaşık yüzde 99’unu paylaştığımız en yakın yaşayan akrabalarımız, şempanzeler ve bonobo şempanzeleri “penis dikenlerine” sahip. Deri ve saç (keratin) ile aynı maddeden oluşan bu minik dikenlerin, rakip erkeklerin spermlerini temizlemek veya dişinin vajinasını hafifçe sıkıştırarak onu bir süre tekrar seks yapmaktan alıkoymak için evrimleştiği düşünülüyor.
2013’te bilim insanları, penis dikenlerin genetik kodunun, tıpkı modern insanlarda olduğu gibi, Neandertal ve Denisovalı genomlarından yoksun olduğunu keşfettiler, bu da en az 800.000 yıl önce ortak atalarımızda bunların izlerinin kaybolduğunu gösteriyor. Bu önemli, çünkü penis dikenlerinin, erkeklerin başkalarıyla rekabet etmesine ve üreme şansını en üst düzeye çıkarmasına yardımcı olduğu türlerde yararlı olduğu gözüküyor. Bu durum, bizim gibi, Neandertallerin ve Denisovalıların çoğunlukla tek eşli olduğuna dair spekülasyonlara yol açtı.
Uyku Düzeni
Bununla birlikte, Neandertallerin modern insanlardan daha fazla uyuduğunu gösteren bazı kanıtlar var.
Fetüslerde yapılan çalışmalar, rahimde testosteron gibi androjenlerin varlığının, bir kişinin yetişkin olarak “parmak oranını” etkileyebileceğini gösteriyor (işaret parmağının ölçüsünün yüzük parmağının ölçüsüne bölünmesiyle elde edilir.) Daha yüksek testosteron ortamında, daha düşük parmak oranları görülür. Bu biyolojik cinsiyetten bağımsız olarak doğrudur.
Bu keşiften bu yana, bu alandaki bazı çalışmalar tartışmalı olsa da, parmak oranları ile yüz çekiciliği, cinsel yönelim, risk alma, akademik performans, kadınların ne kadar empatik olduğu, erkeklerin nasıl baskın göründüğü ve hatta testislerinin büyüklüğü arasında bağlantılar bulundu.
2010 yılında bir grup bilim insanı, insanların en yakın akrabaları arasında da bir benzerlik olduğunu fark etti. Görünüşe göre şempanzeler, goriller ve orangutanlar, ortalama olarak daha düşük rakamsal oranlara sahipken, İsrail’deki bir mağarada bulunan erken modern bir insan ve günümüz insanında daha yüksek oranlar vardı. (sırasıyla 0,935 ve 0,957 oranlarında)
İnsanlar genel olarak tek eşlidir, bu nedenle araştırmacılar, bir türün parmak oranı ile cinsel stratejileri arasında bir bağlantı olabileceğini öne sürüyor. Eğer haklılarsa, iki grup arasında 0,928 rakamsal orana sahip olan Neandertaller, hem erken modern hem de günümüz insanlarından biraz daha az oranla tek eşliydi.
Gün batımına doğru yürümek
Bir Neandertal ve erken modern insan çifti birbirini bulduktan sonra adamın yaşadığı yerin yakınına yerleşmiş olabilirler. Neandertallerden elde edilen genetik kanıtlar, ailelerin akraba erkeklerden, eşlerinden ve çocuklardan oluştuğunu gösteriyor. Kadınlar, bir eş bulduklarında aile evlerinden ayrılıyordu.
Erken modern insanlar ile Neandertaller arasındaki sonsuza dek mutlu senaryolara dair bir başka kavrayış, bugün İzlandanda da geride bıraktıkları genlerin incelenmesinden geliyor. Geçen yıl, bu tür 27.566 kişinin genomlarının analizi, Neandertallerin çocuk sahibi olma eğiliminde oldukları yaşı ortaya çıkardı: Kadınlar genellikle erken modern insan eşlerinden daha yaşlıyken, erkekler genellikle genç babaydı.
Çiftimizin bir bebeği olsaydı, belki de, diğer Neandertaller gibi, anne onları yaklaşık dokuz ay boyunca emzirirdi ve yaklaşık 14 ayda tamamen sütten keserdi ki bu, modern endüstriyel olmayan toplumlardaki insanlardan daha erken bir süre.
Bu eski etkileşimler hakkındaki merak, Neandertallerin genel olarak nasıl yaşadıkları ve neden ortadan kalktıkları hakkında yeni bilgiler ortaya çıkarıyor.
Eski insanlara hiç ilgi duymasanız bile, bu birlikteliklerin günümüz insanının cilt tonu, saç rengi ve boyu, uyku düzeni, ruh hali ve bağışıklık sistemine kadar taşıdığı bir dizi özelliğe katkıda bulunduğu düşünülüyor. Bunları öğrenmek, Covid-19 vakalarına ciddi katkıda bulunduğu düşünülen bir Neandertal genini hedef alan ilaçlar gibi modern hastalıklar için potansiyel tedavilere yol açıyor.
Şimdi, Neandertallerin yaklaşık 40.000 yıl önce neslinin tükenmesinin, kısmen karşılıklı çekiciliğimizin yanı sıra ani iklim değişikliği ve soy içi çiftleşme gibi faktörlerden kaynaklanmış olabileceği düşünülüyor.
Ortaya çıkan bir teori, iki alt tür tarafından taşınan hastalıkların başlangıçta görünmez bir bariyer oluşturarak ya kendi bölgelerini genişletmesini ve potansiyel olarak temas etmesini engellemesi. Kesiştikleri birkaç bölgede, melezleştiler ve erken modern insanlar, birdenbire daha ileri gitmeyi mümkün kılan yararlı bağışıklık genleri edindi.
Ancak Neandertallerin böyle bir şansı yoktu. Modelleme, başlangıçta daha yüksek bir hastalık yüküne sahip olmaları halinde, melezleşmeye bakılmaksızın, bu egzotik yeni türlere karşı daha uzun süre savunmasız kalabileceklerini gösteriyor. Ve bu da, sıkıştıkları anlamına geliyor.
Sonunda, günümüz insanının ataları kendi bölgelerine ulaştı ve onları yok etti.
Diğer bir teori ise, onların nispeten küçük nüfuslarının, yavaş yavaş erken modern insanların nüfusunun içine çekilmiş olması. Sonuçta, Y kromozomlarımızı ve mitokondriyi büyük ölçüde almışlardı ve DNA’larının en az yüzde 20’si bugün yaşayan insanlarda hala var.
BBC. Zaria Gorvett. 13 Ocak 2021.
You must be logged in to post a comment Login