TRT’de yayınlanan ve Göbekli Tepe’yi hedef haline getiren belgesel ile ilgili başta arkeoloji camiası olmak üzere toplumun farklı kesimlerinden gelen haklı tepkilere yaklaşık bir haftadır hepimiz şahit olduk, oluyoruz. Arkeologlar Derneği, sosyal medyadaki bütün arkeoloji gönülleri, kültür turizminin kıymetinin farkında olan Urfalılar, kentte çalışan rehberler, internet sitelerinde köşe yazarları takip edemediğim onlarca insan. Kültürel miras bilinci zayıf ülkede bu tepkiler umut verici. Bu olayın belki de faydalı denebilecek taraflarından biri de medyadaki arkeoloji cehaletini her gün biraz daha açığa çıkarması oldu.
Nitekim köşe yazarı ve televizyon kişiliği Murat Bardakçı söz konusu cehaletin en güncel örneği olarak karşımızda durmakta. Son olarak yazdığı “Arkeolojiyi bile ideolojik boyuta taşımayı becerdik ya, helal olsun bize!” başlıklı yazısında Göbekli Tepe meselesine değinmekte, örtülü bir şekilde TRT’ye sahip çıkmakta, kendince tespitler yapmakta, bilmediği ve anlamadığı bir konuda allame kesilmektedir. Öyle ki Göbekli Tepe’yi bir “buluntu” olarak tanımlamakta, “İşin aslı, Göbekli Tepe’nin bugün değil yaşını, ne olduğunu, ne için inşa edildiğini bile tam olarak bilmiyoruz, zira henüz erken!” diyerek bir de arkeologlar adına konuşmaktadır. Bununla da yetinmeyip “yabancılar bulur biz çekiştiririz” diyerek, arkeoloji ile teması olmayan insanların şehir efsanesine dönüşmüş “yabancılar ülkenin arkeolojik mirasını kazıyor, götürüyor” algısına selam çakarak yazısını sürdürmektedir. Yazının tamamına internetten ulaşabilirsiniz ben size bu adamı neden ciddiye almamanız gerektiğini ve ülkemizde her konuda fikir beyan etme hastalığının boyutlarını anlatayım.
Göbekli Tepe’nin ne olduğu, nasıl bir işlevi olduğu, nasıl yapıldığı, tarihi ile ilgili arkeologlar bilimsel olarak tartışmaktalar. Burası herkes için anlaşılabilir olmayabilir ama bunun da çaresi bulunmuş durumdadır. Bu konuya yazının sonunda değineceğim. Bardakçı’nın buluntu dediği bu merkez, o kadar heyecan verici ve çığır açıcı bir yapıya sahip ki daha önce yazdığım gibi uzaylılardan tutun semavi dinlere kadar birçok konuya bu yüzden malzeme olmaktadır. Bu kötü popülerliğin yanında başta National Geographic olmak üzere birçok eğitim ve bilim organizasyonu Göbekli Tepe ile ilgili belgeseller yapmakta, bütün dünyaya ülkemizin bu zenginliğini tanıtmaktadır. Hatta Göbekli Tepe ile ilgili ünlü oyuncu Morgan Freeman inancın hikâyesinin işlendiği programda konuşmaktadır.
Hal böyleyken “bizim” TRT, konuyu İslam dini ile ilişkilendirerek doğrudan bir peygamberin -hele ki put kırıcı bir peygamberin- uğramış olduğu bir mekan düzeyine indirmiş, yetmemiş şu an sağlam olan T biçimli dikilitaşlardan birini bir canlandırma ile belgeselde kırılan bir put gibi göstermiştir. Bardakçı ya bu kısmı izlememiş ya da bilerek yazısında buraya değinmemektedir.
Biz arkeologlar buluntu kelimesini materyal kültür dediğimiz, basit bir şekilde ifade edersek; geçmişten günümüze kalmış her türlü nesneyi tanımlarken kullanırız. Bir taş balta, obsidyen bir dilgi, bir çanak çömlek parçası bir buluntudur, koca bir mimari bütünlük değil. Bu itibarla Göbekli Tepe bir buluntu merkezidir “buluntu” değil. Bardakçı hem bilmediği bir terminolojiye bulaşmakta, hem de arkeolog edası takınmaktadır.
Arkeoloji’de yabancılar ve Türkler ayrımı son derece tehlikeli ve cehalet ötesi bir zihniyetin dışavurumudur. Bizler bilim insanlarıyız, insanlığın ortak mirasını anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Arkeoloji bir bilim olarak zaten yabancılar tarafından başlatılmış, onlar tarafından geliştirilmiş ve onlar tarafından iyi bir şekilde sürdürülmektedir. M. Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra ülkenin içindeki zor şartlara rağmen Avrupa’ya öğrenciler göndermiş, arkeologlar yetiştirmiş, ülkenin zenginliğini devletin eliyle tanımaya ve korumaya çalışmıştır. Bu hassasiyet benzer şekilde bütün Avrupa’daki devletlerde de geçerlidir, cumhuriyet ideolojisi bundan geri kalmak istememiştir. İşte böyle kurulmuş ülkenin televizyonunda bütün insanlığın mirasını yanlışlarla ve hatalarla yansıtan belgeseller, köşe yazılarında allame kesilen arkeoloji cahilleri var.
Benim bir arkeolog olarak Osmanlı’nın son dönemleri, hanedanlık ilişkileri vb. konularda ahkâm kesmem ne kadar anlamsız ise Bardakçı’nın Göbekli Tepe üzerine konuşması o derece saçmadır. Konu yine en büyük düşmanımız olan cehalete gelip dayanıyor. Göbekli Tepe konuşuldukça bu cehaletin boyutlarını da daha net bir şekilde görebiliyoruz.
Buradan herkese Göbekli Tepe ile ilgili bir önceki yazımda verdiğim kaynaklara ulaşmalarını ve konuyla ilgili kaliteli belgeselleri izlemelerini tavsiye ediyorum. Böylece hem bilimsel kaynaklara daha yakın olan yayınları takip etmiş olursunuz, hem de bu meseleyle ilgili sağlıklı bilgiler edinebilirsiniz. Bilgi Çağı’ndayız hatta Bilgi Kirliliği Çağı’ndayız bunu gözeterek hareket ettiğimizde, biraz seçicilik yapabildiğimizde mücadele ettiğimiz cehaletin hareket alanı her platformda daralacaktır.
Pazırık Kuğusu: Evrenin Yaratılışıyla İlişkili 2.400 Yıllık Bir Figür
Kudüs’teki 1.200 Yıllık Çömlekte Bir Kedinin İzleri Keşfedildi
Eski Toplumlardan Sıcaklarda Evleri Serin Tutmak için Beş Ders
You must be logged in to post a comment Login