İzmir’in Torbalı ilçesindeki Metropolis Antik Kenti’nde, Hellenistik döneme ait, 2.200 yıllık mermer bir tanrıça başı ortaya çıkarıldı.

Uzmanlar, eserin özellikle Meclis Binası’nda daha önce bulunan ve meclisin koruyucusu Tanrıça Hestia’ya ait olduğu düşünülen gövdeyle uyum sağlaması halinde, bu yeni buluntunun da Hestia’ya ait olduğunun kesinleşeceğini belirtiyor.
Torbalı’nın Yeniköy ve Özbey mahalleleri arasında yer alan, “Ana Tanrıça Kenti” olarak bilinen Metropolis’te kazılar 1989’dan bu yana sürüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı adına yürütülen çalışmalar, son yıllarda İzmir Büyükşehir Belediyesi, Torbalı Belediyesi ve Sabancı Vakfı’nın desteğiyle, “Geleceğe Miras” projesi kapsamında devam ediyor.
Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Serdar Aybek başkanlığındaki ekip, bu sezon özellikle büyük bir kamu yapısına odaklanmış durumda. Roma Dönemi’nde inşa edilen, ancak Hellenistik döneme ait çok sayıda malzemenin yeniden kullanıldığı bu yapı, plan özellikleri nedeniyle “ticaret yapısı” ve olası bir agora kompleksi olarak değerlendiriliyor.
(İlgili: Metropolis Antik Kenti’ndeki Onurlandırma Yazıtı Çözüldü)
Tam da bu alandaki çalışmalarda, mermerden yontulmuş bir tanrıça heykelinin baş kısmı bulundu. Boyutları ve işçiliği, eserin anıtsal bir onurlandırma heykelinin parçası olduğunu gösteriyor.
Kazı başkanı Prof. Dr. Aybek, heykel başının taşıdığı teknik ayrıntıların Hellenistik döneme işaret ettiğini vurguluyor. Saç detayları, portre özellikleri ve heykelin iki ayrı parçadan yontulup kusursuz bir şekilde kenetlenerek birleştirilmiş olması, bu dönemde sıkça kullanılan bir teknikle uyumlu. Özellikle Pergamon (Bergama) heykeltıraşlığında görülen “parça parça üretim ve birleştirme” yöntemi, Metropolis’te bulunan bu örnekte de karşımıza çıkıyor.

Heykelin göz bölgesinde de dikkat çekici bir ayrıntı tespit edildi. Temizlik sonrası, gözbebeği bölümünün ilk yapım aşamasında yontularak içeriye doğru bir çukur oluşturduğu görüldü. Bu çukurun, antik dönemde göze sonradan eklenecek renkli taş ya da farklı malzeme kaplamalar için hazırlandığı, Yunanistan’dan bilinen benzer örneklerle karşılaştırılarak anlaşılıyor. Bu tür uygulamalar, heykelin izleyiciyle güçlü bir “bakış” teması kurması için tercih edilen, son derece incelikli bir Hellenistik estetik anlayışına işaret ediyor.
Prof. Dr. Aybek, Metropolis’in heykeltıraşlık açısından oldukça önemli ve zengin bir merkez olduğunun altını çiziyor: MÖ 2. yüzyıl ortalarına tarihlenebilen Metropolis heykeltıraşlığının, Ege dünyası içinde adeta başlı başına bir kategori oluşturduğunu ve yeni bulunan bu başın da o düzeyde bir işçilik sunduğunu belirtiyor.
Heykel başının üzerinde, doğrudan hangi tanrıçaya ait olduğunu gösterecek belirgin bir sembol ya da atribü bulunmuyor. Yine de, yüz ifadesi ve saç biçimi, bunun bir tanrıça heykeli olduğu konusunda şüphe bırakmıyor.
Tanrıçanın kimliği konusunda en güçlü ipucu, Metropolis’te daha önce ortaya çıkarılan bir gövdeden geliyor. Meclis Binası’nda (bouleuterion) bulunan bu gövde, daha önce meclisin koruyucusu Tanrıça Hestia ile ilişkilendirilmişti. Yeni bulunan başın boyutları, oranları ve genel etkisi, bu gövdeyle ölçü bakımından uyumlu görünüyor.

Prof. Dr. Aybek, “Önceki kazılarda mecliste bulduğumuz bir gövde vardı. Tanrıça Hestia’ya ait olduğunu düşünüyoruz. Bulduğumuz bu baş ile gövdenin uyum sağlaması halinde Hestia’ya ait bir heykeli neredeyse bütün halinde tanımlayabiliriz” diyor.
Hestia, antik dünyada ocak, aile ve kamusal / kentsel birlik ile ilişkilendirilen bir tanrıça. Kent meclislerinin ve ortak ateşin koruyucusu olarak, özellikle kamu binaları ve meclis yapılarında onurlandırılması son derece anlamlı. Bu açıdan bakıldığında, Metropolis’te bir meclis yapısının çevresinde sergilenen anıtsal bir Hestia heykeli fikri, hem mitolojik hem de kamusal mimari bağlamında mantıklı bir çerçeve sunuyor.
Uzun süre toprak altında kaldığı için, heykel başının yüzeyi yoğun bir kireç ve toprak tabakasıyla kaplanmış durumdaydı. Kazı ekibindeki uzman restoratörler, eser üzerinde ayrıntılı bir temizlik ve konservasyon süreci yürüttü. Yüzdeki pürüzsüzlük, saçtaki dalgalar ve bukleler ancak bu müdahale sonrasında tam anlamıyla ortaya çıkabildi.
Restoratörler, aynı zamanda deneysel bir çalışmayla heykelin gözünü de kısmen tamamlayarak orijinal bakışını anlamaya çalıştı. Göz çukuruna yerleştirilebilecek taş ya da malzeme için olası rekonstrüksiyon denemeleri, heykelin antik dönemde ne kadar “canlı” ve etkileyici görünmüş olabileceğini daha iyi hayal etmeye imkân veriyor.
You must be logged in to post a comment Login