Mayalar MS 1. binyılda kırık aynaları kozmetik aksesuarlardan ziyade doğaüstü iletişim kanalları olarak kullanıyordu.
Bazı insanlar ayna kırmanın yedi yıl boyunca kötü şans getireceğinden korkuyor. Bu batıl inancın tarihi, yansıyan görüntülere gizemli güçler atfeden eski Yunanlara ve Romalılara kadar uzanıyor.
Amerika yerlilerinin inançları incelendiğinde, Mayaların kırık aynalar konusunda farklı bir bakış açısına sahip olduğu anlaşılıyor. MS 1. binyılda, Mayalar bu aynaları, Güney Meksika’dan Batı Honduras’a kadar uzanan şehirlerde, kozmetik aksesuarlardan ziyade doğaüstü iletişim kanalları olarak kullanıyorlardı.
Aynalar ve büyü
Eski Maya aynalarının çoğu, camdan yapılmak yerine, arduvaz veya ahşap yüzeyler üzerinde mozaik gibi birbirine yapıştırılmış koyu renkli, cilalı demir cevheri parçalarından oluşuyordu. Maya soyluları bu aynaları sırtlarına takar, tahtlarında sergiler ve mezarlarının içine yerleştirirlerdi.
Çeşitli halüsinojenler kullanan bu soylular, mistik deneyimler yaşamak için yansımalarına bakıyorlardı. Parçalardaki çatlaklar, yansımaların bozulmuş bir şekilde görünmesine neden oluyordu, bu da ilahi varlıklarla iletişimin bu görüntüler aracılığıyla sağlanabileceği inancını doğurdu. Soylular; tanrılar, atalar ve diğer ruhlarla ilişkilendirdikleri aynaların ötesindeki diyarlarda bilgelik bulmayı umuyorlardı.
(İlgili: Teotihuacan Kentinin Çöküşüne 5 Yıkıcı Deprem Yol Açtı)
Sanatçılar bu ruhları resimlerde ve heykellerde genellikle fantastik yaratıklar ve kimeralar (başı aslan, bedeni keçi ve kuyruğu yılandan ateş soluyan dişi mitolojik yaratık) olarak tasvir ettiler. Kimi zaman soyluları kimeralarla diyalog halinde resmederken, kimi zaman da bu varlıkları atalar ve tanrılarla iletişimi kolaylaştıran aracılar olarak gösterdiler.
Bu diyaloglar rüyalarda, trans ve halüsinasyon durumlarında, çoğunlukla ayna kullanan iki varlık arasında gerçekleşiyordu. Maya sanatçıları bu konuşmaları hem muhteşem hem de korkutucu, hatta bazen tuhaf olarak tasvir ettiler.
Yaxchilan lentoları
Tanrılar ve insanlar arasındaki etkileşimlerin en ayrıntılı tasvirleri, Meksika’nın Chiapas eyaletine bağlı eski bir Maya şehir devleti olan Yaxchilan’da bulunan oymalarda görülüyor.
Yazıtlar, 8. yüzyılda Yaxchilan hükümdarının üç girişe sahip bir yapı yaptırdığını ortaya koyuyor. Her giriş kapısının üst kısmına takılan geleneksel ahşap kirişlerin (lentoların) yerine taştan yapılmış lentolar vardı. Bu taş lentolar, kralın ve eşinin hayatlarından, koruyucu tanrılarının huzuruna çıkmaları gibi çeşitli olayları tasvir eden üç parçalı bir panel oluşturuyordu.
Günümüzde “Yapı 23” olarak bilinen Meksika’daki bu yapının orijinal oymaları ne yazık ki yerlerinden kaldırılmış durumda. İlk ikisi, 24 ve 25 numaralı lentolar British Museum’da sergilenirken, 26 numaralı üçüncü lento Mexico City’deki Ulusal Antropoloji Müzesi’nde (Museo Nacional de Antropología) bulunuyor. Bu lentolar şu anda her iki müzede de duvarlarda sergileniyor ancak, Klasik dönemde aşağıdan görülüyor olmalıydılar.
Büyücüler
Lento 24 ve 26’da bulunan kelimeler ve resimler, bir tanrının huzuruna çıkmadan önce ve sonra gerçekleştiğine inanılan şeyleri anlatıyor. Lento 24’teki resimler, hükümdar elinde yanan bir meşale tutarken eşinin acı verici bir ritüeli gerçekleştirdiğini gösteriyor: Dilinin içinden obsidyen parçalarıyla dolu ince bir ip geçiriyor. Eski Meksika dinlerinde ruhani öneme sahip olduğuna inanılan bu obsidyen parçaları, Lento 24’te kraliçenin yüzünde damlacıklar şeklinde tasvir edildiği gibi, önemli miktarda kan kaybına yol açmış olmalı.
Tasvirlere göre akan kan, kral tarafından yakılmak üzere kâğıt dolu bir kâseye de damlıyor. Lento 26, kral ve kraliçenin birlikte ayakta durduğu olay sonrasını gösteriyor. Hâlâ kanamakta olan kraliçe eşine tören miğferini verir ve onu savaşa hazırlar.
Her ne kadar görsel olarak dikkat çekici olsa da, bu lentolardaki eylemler sıradan dünyanın sınırları içinde gerçekleşiyor. Ancak 25 numaralı lentodaki eylem başka bir yeri işaret ediyor. Bu lentodaki metinler, şehrin koruyucu tanrısının ortaya çıkmasıyla sonuçlanan bir dizi büyü olayını anlatıyor.
Lento 25, görsel olarak gerçek ile fantastik arasındaki sınırları zorluyor. Görüntüde, ir kaseden yükselen duman görülüyor ve dumanın içinde büyük, iskeletli bir yılan beliriyor. İki başlı bu yılan, tanrının kendi diyarından kraliçenin diyarına olan yolculuğunda bir kanal görevi görüyor. Bir zamanlar, ölümünden sonra mumyalanmış gerçek bir insan olabilir, ancak burada bir yılanın ağzından çıkan tanrılaştırılmış bir savaşçı tanrı olarak tasvir ediliyor. Lento 25, tanrı maskesini çıkarırken, kraliçenin kolunda bir kafatasını dengede tuttuğunu, dumana doğru eliyle işaret ederek yukarı baktığını gösteriyor.
Pek çok büyü metnine benzer şekilde Lento 25 de kraliçenin ölmüş birinden rehberlik istediğini ima ediyor, ancak oymadaki tasvir bu iletişimin içeriğini açıklamıyor. Yine de ilgi çekici ek bir ayrıntı daha var: Lento 25’teki metnin çoğunluğu tersten yazılmış ve muhtemelen eski Maya büyücüleri veya kahinleri tarafından bir aynayla görülebilecek şekilde tasarlanmışlardı.
Mimari açıdan bakıldığında metnin bir kısmı kapı eşiğinin dışında kalmış omalı. Bu kısım, tipik antik Maya yazısına uygun olarak soldan sağa doğru yazılmıştı. Ancak bir ziyaretçi eşiği geçip yukarı baktığı anda her şey değişecekti. Ziyaretçinin insan dünyasından doğaüstü alana geçtiğine inanıldığı için kelimeler ve resimler geriye doğru yazılırdı.
İnteraktif hikayeler
Lento 25, ziyaretçilerin aynanın ötesindeki diyarlara mecazi olarak yolculuk yapmalarına olanak tanıyan, interaktif deneyimler sağlamak için tasarlanmış bir avuç ters görüntü yazıtından biri.
Lento 25’in altında bir ayna ile durmak bu seyahat deneyimini zenginleştiriyordu: Ziyaretçiler tanrıların gördüklerini (ters yazıtla temsil edilen) ve insanların gördüklerini (normal yazıtla temsil edilen) aynı anda görebiliyordu. Ziyaretçiler, kırık aynalarına bakarak insanlık ve tanrısallık arasındaki sınırı aşabiliyorlardı.
İronik bir şekilde, modern dünyada etkileşime verdiğimiz öneme rağmen, ayna görüntüsü yazıları ve diğer Maya oymaları bugün, bazılarının başka dünyalara açılan kapılar olmasından ziyade, daha çok Rönesans tabloları (duvara asılan hareketsiz görüntüler) gibi sunuluyor.
Ziyaretçiler doğaüstünün harika, dehşet verici ve tuhaf dünyasını eski Maya’nın amaçladığı gibi göremiyorlar. Belki eğer öyle olsaydı, kırık bir ayna korkudan ziyade merak uyandırırdı.
The Conversation. James L. Fitzsimmons. 1 Mayıs 2024.
You must be logged in to post a comment Login