Eski bir Maori efsanesi, Antarktika’nın Avrupalılardan 1.000 yıl önce, Hui Te Rangiora tarafından keşfedilmiş olabileceğini öne sürüyor.
Avrupalılar ilk kez 19. yüzyılın başlarında Antarktika’yı keşfettiler. Ancak eski bir Māori efsanesi, onları 1.000 yıldan daha uzun bir süre önce yola çıkan Polinezya kâşiflerinin geride bırakmış olabileceğini öne sürüyor.
Bir araştırma istasyonu ya da ara sıra düzenlenen keşif gezileri dışında, insanlar Antarktika’ya hiçbir zaman kalıcı olarak yerleşmedi. Mevcut kanıtlar, kıtanın bir zamanlar yağmur ormanlarına, bataklıklara ve dinozorlara ev sahipliği yaptığını gösterse de, eski insanlar Afrika’dan ayrıldıklarında Antarktika çoktan soğuk, uzak ve modern ekipmanlar olmadan insan yaşamına elverişsiz hale gelmişti.
1773 yılında, Kaptan James Cook, kayıtlara geçen ilk Avrupalı kaşif olarak Antarktik çemberi geçti. Ancak Antarktika’nın ilk kesin gözlemi 1820’de Rus kâşif Thaddeus von Bellingshausen’in bir keşif gezisinde “son derece yüksek buzdan bir kıyı” gördüğünü yazmasıyla gerçekleşti. Bunu izleyen on yıllarda ve yüzyılda insanlar kıtayı daha fazla keşfettiler. Hatta bazen bu, hayatlarına mal oldu.
(İlgili: Antarktika’da Bulunan En Eski İnsan Kalıntısı Kime Ait?)
Ancak araştırmalar ve eski bir Māori efsanesi, Antarktika’nın Polinezyalı kâşifler tarafından en az 1.000 yıl daha önce keşfedildiğini gösteriyor. 2021 yılında Journal of the Royal Society of New Zealand dergisinde yayımlanan bir çalışmada, Manaaki Whenua Landcare Research’ten Priscilla Wehi öncülüğündeki bilim insanları, Polinezyalı kâşif Hui Te Rangiora’ya ve onun Te Ivi o Atea adlı gemisindeki yolculuklarına dair eski ve göz ardı edilmiş efsaneleri incelediler. Bu gemiyle, Hui Te Rangiora’nın adalar arasında seyahat ettiği ve “Pasifik’i, Batılı kâşiflerin göl gezisi gibi geçtiği” anlatılıyor.
Bazı anlatılarda, bu efsanevi denizcinin çok daha güneye seyahat ettiği belirtiliyor. Bu öykülerde, kâşiflerin karşılaştığı manzaralar Antarktika’yı anımsatıyor.
Bir anlatımda bu efsaneler şu şekilde tasvir ediliyor:
“Rapa’nın ötesindeki bölgede, denizden yükselen kayalar; dev dalgalar; o dağ gibi dalgaların içinde yaşayan kadın, saçları suda ve denizin yüzeyinde dalgalanır; pia’nın donmuş denizi ve derinliklere dalan deniz hayvanı – güneşin görmediği sisli, puslu ve karanlık bir yer. Diğer şeyler göğe değecek kadar yüksek zirveleri olan kayalar gibidir, tamamen çıplak ve üzerinde hiç bitki yoktur.”
Araştırma ekibine göre bu betimlemeler, buzdağlarına ve deniz canlılarına işaret ediyor olabilir, güneşsiz karanlık bölge ise uzun Antarktika kışıyla uyumlu.
Wehi bir açıklamasında şöyle diyor: “Adalar arasındaki yolculuklara dair Polinezya anlatılarında, Hui Te Rangiora ve onun Te Ivi o Atea adlı gemisindeki ekibiyle Antarktik sulara seyahat ettiği yer alıyor. Bu muhtemelen MS 7. yüzyılın başlarında gerçekleşmişti.”
“Bu seyir başarıları yaygın şekilde kabul ediliyor ve Maori denizcilerinin Pasifik Okyanusu’nu, Batılı kaşiflerin bir gölü geçmesi gibi geçtikleri anlatılıyor. Bazı anlatılarda, Hui Te Rangiora ve ekibi güneye, çok güneye doğru devam ediyor. Bu yolculuk sırasında Antarktik sularını ve belki de kıtayı gözlemlemiş olabilirler.”
Nesilden nesile aktarılan öykülerin yanı sıra, bölgeye verilen Te tai-uka-a-pia adı da Hui Te Rangiora’nın 7. yüzyılda Antarktika’yı bulduğuna dair bir ipucu olarak düşünülüyor.
“Te tai-uka-a-pia adı, donmuş okyanusu belirtiyor; ‘a-pia’ şu anlama geliyor: gibi, -cesine, tarzında; ‘pia’ ise kazındığında kar gibi görünen bir bitki olan Ararot anlamında.”
Wehi şunu ekliyor: “Ayrıca, Yeni Zelanda’nın Güney Adası’nın en güney ucunda, Bluff’ta, güney okyanuslarının koruyucusu Tamarereti’yi temsil eden bir “pou whakairo” (oyulmuş direk anlamına gelir) bulunuyor. Güney Adası’ndaki en büyük kabile grubu olan Ngāi Tahu ve diğer kabile grupları veya iwiler de bu ilk kaşifler ve gezginlerle ilgili diğer sözlü bilgi kaynaklarına değer veriyorlar”.
Her ne kadar Māori ve diğer yerli anlatılar çoğu zaman göz ardı edilmiş olsa da (ki bu bilimin zararına oldu) ve bu öykü ilginç olsa da, bu iddiayı destekleyecek başka kanıtlar pek bulunmuyor. Bazı araştırmacılar, hikâyede Avrupa sömürgeciliği sonrasına ait çok fazla ayrıntı olduğunu sorguluyor.
Yeni Zelanda’lı antropolog Sir Peter Buck, Vikings of the Sunrise adlı eserinde şöyle yazıyor: “Eğer güneye yapılan yolculukların ayrıntıları Avrupa öncesi döneme aitse, bu iki sefer Polinezyalıların sınırlı giysileri göz önüne alındığında olağanüstü dayanıklılık örnekleri.”
“Ancak ben hiçbir Polinezyalı denizcinin gri, soğuk ve düşmanca denizlere doğru güneye gitmeye devam edeceğine inanmıyorum. Bazı adaların geleneklerinde güneye yönelik tehlikeli bir deniz olan ‘Tai-koko’ anlatılır. Muhtemelen orijinal Rarotonga efsanesi, ‘Ūi-te-rangiora ve Te Ara-tanga-nuku’nun Tai-koko’ya doğru seyahat ettiğini söylüyordu, ancak sonraki tarihçiler Avrupalı balina avcılarından ve öğretmenlerden öğrendikleri ayrıntılarla bu öyküleri süsledi.”
IFL Science. 8 Temmuz 2025.
You must be logged in to post a comment Login