Manifest Etme Kavramı Neden Yeniden Popülerleşti?

Hayal panoları ve TikTok’taki olumlama videolarından çok önce, antik kültürler de düşünce gücünün gerçekliği değiştirebileceğine inanıyordu.

Tezahür ettirme ya da daha bilinen adıyla “manifest etme”, modern bir kişisel gelişim akımı gibi görünebilir, ancak kökleri binlerce yıl öncesine, kutsal Hindu metinlerinden Mısır büyülerine kadar uzanıyor. (C: Unsplash/Meimei İsmail)

Düşünceleriniz gerçekliğinizi şekillendirebilir mi? Bugün milyonlarca insan, odaklanmış niyetle dilekleri gerçeğe dönüştürmeyi vaat eden bir kişisel gelişim pratiği olan “manifest (tezahür) etme”nin hızla artan popülaritesi sayesinde bu fikre inanıyor.

Ancak bu kavram yeni değil. TikTok trendlerinden ve “en çok satan” kişisel gelişim kitaplarından çok önce, Hindistan’dan Mısır’a kadar birçok antik uygarlık, düşüncenin gücü üzerine kurulu inanç sistemleri geliştirmişti. Bu asırlık fikirlerin zamanla nasıl evrildiği ve günümüzde neden yeniden popüler hale geldiği, manifest etmenin derin köklerini ortaya koyuyor.

Manifest etmenin antik kökenleri

Düşüncelerin gerçekliği şekillendirebileceği fikri, antik dönemin manevi geleneklerinde köklü bir geçmişe sahip. Dünyanın en eski dinlerinden biri olan Hinduizm, eylem ve niyetlerin gelecekteki sonuçları etkilediğine inanılan “karma” kavramı ile, modern manifest (tezahür) düşüncesine benzeyen çekim yasası üzerine kurulu. Loyola Marymount Üniversitesi’nden Hint ve karşılaştırmalı teoloji profesörü Christopher Key Chapple, “çekim yasasının, aslında karma teorisinin yeniden yorumlanmış hali olduğunu” ifade ediyor.

Manifest benzeri prensiplere dair referanslar, yaklaşık 3.500 yıllık bir Sanskrit metni olan “Rigveda”da bile görülüyor. Bu ilahilerde, düşünce ve eylemlerin kişisel kaderi şekillendirdiğine işaret ediliyor.

(İlgili: Burçların Antik Kökenlerine Dair Ne Biliyoruz?)

Chapple, daha sonraki Hindu geleneklerinde bu anlayışın şu şekilde devam ettiğini belirtiyor: “Eğer para istiyorsanız zenginlik tanrıçası Lakshmi’yi düşünürsünüz; genel refah ve şansınızı artırmak istiyorsanız Ganesh Puja adlı dua törenine katılırsınız. Bu tür uygulamalar, niyetinizi güçlendirmenin yolları olarak öne çıkar.”

Vedik dönemde de günümüzdeki manifest pratiğine benzer şekilde, yapılan adaklar ve ritüeller kişisel fayda amacıyla gerçekleştiriliyordu. Ancak Chapple, MÖ 500 civarındaki Dharma-shastra ile başlayan sonraki geleneklerin, topluma hizmet etmeyi ve ruhsal özgürlüğe ulaşmayı daha büyük bir amaç olarak vurguladığını belirtiyor.

Hindistan sınırlarının ötesinde, antik Yunan ve Mısır da manifest benzeri kavramları benimsemişti. Bu uygarlıkların inanç sistemlerinde, günümüzdeki manifest düşüncesine benzeyen öğeler bulunuyor. “Ancient Manifestation Secrets” kitabının yazarı George Lizos, antik Yunan ve Mısır’dan doğrudan manifest fikrine işaret eden üç temel kavramı şöyle sıralıyor: Hermetizm, Yunan Büyü Papirüsleri ve teoloji.

Lizos, “Hermetizm’in manifestle bağlantısının nedeni, hermetik düşünürlerin yaratılışın yedi evrensel yasasından bahsetmesidir” diyor. Bu yasalardan biri de günümüzde çekim yasası olarak bilinen titreşim yasası. Lizos, “Evrenin yedi yasasının manifestle güçlü bir bağı olduğunu görebiliyoruz; sadece o zamanlar buna manifest demiyorlardı” diye belirtiyor.

Yunan Büyü Papirüsleri, MÖ 100’lerden MS 400’lere uzanan dönemde Greko-Roma Mısır’ından kalan bir papirüs grubunu ifade ediyor. Lizos’a göre, bu papirüsler büyücüler, rahipler ve mistikler tarafından doğrudan gerçekliği etkilemek ve dolayısıyla isteklerin tezahürünü sağlamak amacıyla kullanılıyordu. Aşk, bolluk, başarı, korunma ve ilahi iletişim gibi dileklerin gerçekleşmesi için yapılan uygulamalar bu papirüslerde yer alıyordu.

Antik Yunan’daki Orfik (Orpheusçu) ilahiler, her bölümün sonunda manifest benzeri dua veya niyet çağrıları içerirdi. Ayrıca, dileklerin gerçekleştirilebilmesi umuduyla kurşun tabletlere yazılan dilekler gömülürdü; bu uygulama, günümüzdeki hayal panolarını andırıyor. Benzer şekilde, Yunan dini ve Neoplatonizm’de yer alan teoloji, rehberlik ve destek almak için ilahi güçleri çağırmaya yönelik ritüeller içeriyordu. Lizos, bunun aslında tanrılarla doğrudan çalışarak yapılan antik bir manifest etme biçimi olduğunu belirtiyor.

Modern manifest etme anlayışını şekillendiren 19. yüzyıl hareketi

Modern manifest etme kavramının kökeni, 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan Yeni Düşünce (New Thought) Hareketi’ne dayanıyor. ABD’de gelişen bu spiritüel akım, doğrudan Hindu felsefesinin etkilerini taşıyor. Loyola Marymount Üniversitesi’nden Christopher Key Chapple’ye göre, hareketin öncülerinden biri olan Mary Baker Eddy’nin “Science and Health” (Bilim ve Sağlık) kitabının ilk baskısında, antik Sanskrit metinleri olan Upanişadlar’dan bol miktarda alıntı yer alıyordu. Chapple ayrıca, daha sonra William James ve Alfred North Whitehead’i etkileyen Henry David Thoreau, Ralph Waldo Emerson ve Amos Bronson Alcott gibi Transandantalistlerin de Bhagavad Gita ve diğer Hindu metinlerini incelediklerini ve eserlerinde alıntıladıklarını belirtiyor.

Yeni Düşünce felsefesi, hastalıkların pozitif düşünce gücüyle iyileştirilebileceği inancını savunuyordu. Bu fikri ilk destekleyenlerden biri olan Phineas Quimby, insanların olumlu düşünceye yöneldiğinde iyileşme olasılıklarının arttığına inanıyordu; bu da günümüzdeki manifest etme öğretilerinin erken örneklerinden biri olarak kabul ediliyor.

Her ne kadar bu hareket zamanla etkisini kaybetmiş olsa da, temel fikirleri farklı kişisel gelişim ve spiritüel geleneklerde varlığını sürdürerek yeniden hayat buldu.

Modern manifest etmenin hızla yükselişi

Manifest etme kavramı, 2000’li yılların başında yeniden popülerlik kazandı. Bu yükselişte, 2006’da yayımlanan ve 30 milyondan fazla satan Rhonda Byrne’ün “The Secret” (Sır) adlı kitabı önemli bir rol oynadı. Oprah Winfrey gibi ünlü isimlerin desteği ve manifest etme yöntemini kendi başarılarının sırrı olarak göstermeleri de bu akımın yayılmasına katkıda bulundu.

Ancak manifest etme, asıl popülaritesini son beş yılda yeniden kazandı. COVID-19 pandemisi, insanların hayatlarını yeniden kontrol altına almak için pozitif düşünceye yöneldiği bir kişisel gelişim dalgasını tetikledi. Öyle ki, 2020’nin ilk aylarında Google’da “manifest etme” aramaları yüzde 600’ün üzerinde artış gösterdi.

Ayrıca, özellikle genç kuşaklar arasında sosyal medyanın etkisi büyük oldu. Bugün yalnızca TikTok’ta konuyla ilgili 110 milyondan fazla paylaşım bulunuyor ve Cambridge Sözlüğü 2024’te “manifesting” kelimesini Yılın Kelimesi olarak seçti.

“Manifestation” uzmanı ve Manifest kitabının yazarı Roxie Nafousi, bu ilgi artışını hem pandemi sonrası döneme hem de insanların kendilerine daha fazla özen gösterme isteğinin güçlenmesine bağlıyor. Günümüzde insanların kişisel gelişime ve iyi oluşa her zamankinden daha açık olduğunu belirten Nafousi’ye göre, pandemi sonrasında ve ekonomik-politik belirsizliklerin yaşandığı bu dönemde manifest etme, insanlara umut veriyor ve hayatları üzerinde kontrol duygusu kazandırıyor.


National Geographic. 27 Şubat 2025.

You must be logged in to post a comment Login